Adige Dil Derneği Mart 2014

0
657

Üzerinde durulmayan konular 

14.03.2012 tarihinde kurulan ve bu güne kadarki faaliyetleri zaman zaman duyurulan Adığe Dil Derneği’nin (ADIĞE BZE XASE-A.B.X) eğitim için gerekli olan formatları büyük çoğunlukla tamamlanmış durumdadır.

Bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için amatörce emek sarf etmek, yapılan işler için yeterli değildir. En önemli gereksinim işin maddi yönüdür. Ekonomik imkan yaratılmadan bir iş başarmak modern dünyada artık mümkün değildir. Toplumumuzun ekonomik gücü ise malumdur. Her etkinlikte mali yükü birkaç gönüllü üstlenmekte, çoğunluk seyirci kalmaktadır. Çerkes’ler zaten  yakın zamanlara kadar ticaretle uğraşmayı ayıp olarak gördüklerinden,  her başarının anahtarı olarak artık bütün dünya tarafından  kabul edilen ekonomik güç maalesef bizde oluşmamıştır.

Dil komisyonu üyelerine şöyle bir teklifte bulundum. 8.300 civarında Facebook izleyenimiz var. Bunlar bir defaya mahsus olarak 10’ar lira katkıda bulunsalar 83.000 TL’lik bir imkan sağlanır ve çalışmaları daha hızlı ve etkili biçimde yaparız . Ancak, ırkın genlerine işlemiş olan yardım talep etmeme huyu gereği, kabul edilmedi. Bizim, kaynağı meçhul kaynaklarla çalışmaları yaptığımız şeklinde suçlayıcı haber yapanların, çalışmaların  birkaç üyenin mütevazi katkıları ile yürütüldüğünü bilmelerini isteriz.

Bir ata sözümüz şöyle der “Zimiem yene yiḣaḉejışürep = varlığı olmayan annesini ağırlayamaz.“

A.B.X 2012 yılında kurulmuştur ama, kurucu üyesi ve dernek başkanı Sayın Ali İhsan Tarı’nın çalışmaları 2001 yılında başlamış, bütün tenkitlere ve teknik zorluklara karşı çalışmasını sürdürerek bugün bir dilimizin kaybolmayacak şekilde kayıt altına alınmasını sağlamıştır.

Ali İhsan Bey, İnşaat Mühendisliğinin yanında çok iyi bir bilgisayar programcısıdır. Adiğe dili için yapılanları gerçekleştirmek için, sadece bilgisayar programcılığı yeterli olmayıp çok iyi Adığe dilini de bilmek gerekir. Bu iki vasfın bir kişide olması yeterli olmayıp,  ayrıca bu işe gönül verip, benimseyip önemseyip sonuçlandırma azminin olması gerekir. Sözü edilen iki vasfa haiz bir kişinin olmaması durumunda, dil bilenin ve programcının  birlikte çalışması ayrıca tereddüt ettikleri konularda teknik ve dil konularında yardım almaları gerekeceği malumdur.

Bu güne kadar yapılan işlerin profesyonellere yaptırılması halinde maliyetini kabaca hesaplayalım.

Yetenekli, profesyonel bir bilgisayar programcısının aylık maaşı 5.000 ile 10.000 TL arasında değişmektedir. Asgari miktardan hesaplama yapılarsa 11 yılda ödenmesi gereken miktar: 5.000 x 12 x 11 = 660.000 TL’dir. Çerkezce bilen kişinin ücret almadığı, sadece zaruri ihtiyaçları için 20.000 TL harcamasının olacağı dikkate alındığında sadece bu iki kişiye ödenecek meblağ 680.000 TL civarındadır.

108.000 kelimenin 22.000  adedi seslendirilmiştir. Seslendirme işi ayrı bir uzmanlık alanıdır.  Tek tek kelimelerin seslendirilmesi ve dijital hale getirilmesi, çok iyi Çerkesce bilen ve konuşabilen birisi tarafından yapılabilecek bir iştir ve çok uzun süren bir çalışma gerektirmektedir. Seslendirilmeyen 86.000 kelimenin yeni tekniklerle yapılması için görüşülen firmalar önemli meblağlara varan ücretler istediklerinden ve ayrıca dili bilen birisi ile çalışmanın gerektiğini lüzumlu gördüklerinden şimdilik bu işe başlanmamıştır.

Bilindiği gibi 108.000 kelimenin dijital ortamda hem bilgisayarlara ve en son olarak da mobil telefonlara kaydedilmesi iletişim firmalarına ücret ödenmesini gerektirmektedir. Bu ücret, Google ve Microsoft gibi iletişim firmalarınca yapılması halinde yaygın biçimde bütün dünyaya iletildiğinden bu firmalara her yıl ücret ödenmesi gerekmektedir. Bu da her iki firmaya yılda 1.200 TL karşılığı ( 545  USD’nin)  ödenmesi demektir. Bunların dışında, tereddüt edilen hususlarda bilgi alış-verişi için yapılan telefon masrafları, bazı yerlerde yapılan tanıtım için yapılan giderler (Yol, konaklama, yemek, vs) 18.000 TL civarındadır. Dil Komitesi’nin zaman zaman 30 kişiye kadar ulaşan üyelerinin 15 aydır her akşam  8 ile 11 saatleri arasında amatörce yaptıkları çalışmalar dahil edilmeden maliyeti: ( 660.000 + 20.000 + 1.200 + 18.000 = 699.2009) 699.200 TL civarındadır. Bu maliyete amatörce yapılan çalışmaların katılmaması halinde fiilen yapılan zaruri harcamalar ( 699.200 – 680.000 = 19.200)  19.200 TL’dir.

Bu hesaplamaya, internet üzerinden dil eğitimi için  çok değerli hocalarımız tarafından amatörce yapılan çalışmaların karşılığı katılmamıştır.

Amatörce, büyük fedakarlıklarla   ve mütevazi bir bütçe ile yapılan bu işlerin sağlanmasında en büyük imkanı veren,  iletişim teknolojisindeki gelişmelerdir. Çalışmalarda teknolojiden geniş ölçüde faydalanılmıştır.

İletişim teknolojisinden yararlanılmaması halinde, nelerin yapılmasının gerekeceğini çok fazla ayrıntıya girmeden  gözden geçirelim.

108.000 kelimenin kitap halinde getirilmesi (her sayfaya 100 kelimenin yazılması kabul edildiğinde) 1.080 sayfalık bir kitap ortaya çıkmaktadır. Çerkescede bir fiilin 155 geçiş samanı vardır. Bir fiilin yazılması ( 9 punto ile yazılması halinde ) 26 sayfaya sığmaktadır. 65.000 fiil olduğuna göre,  (65.000 x 26 = 16.900) 16.900 sayfalık bir kitabın yazılması gerekmektedir. Bunun dışında gramer kitabının, sayılarla ilgili kitabın, öğrenciler için günlük konuşmaları (2.000 adet kelime) içeren sözlüğün ve yine öğrenciler için hazırlanan resimli kitapların 1.000’er adet basılmasını halinde, bunun maliyetini hesaplamayı tasavvur edin. Bunun masrafını karşılayacak ekonomik güç yoktur. Bu kitapların basılması ile iş bitmeyecektir. Bunları nasıl dağıtacaksınız, Türkiye dışındaki Çerkeslere nasıl ulaştıracaksınız? En önemlisi de bu kadar hacimli kitapları kim okuyacak?  bu kadar bilgiyi içeren kitap evdeki kütüphanelere sığacak mı?  Halbuki şimdi isteğiniz bilgiye dijital ortamda anında ulaşılabilmekte hem de 4 dilde. Artık bilgisayar kullanmak da tarihe karışıyor. Bütün iletişim mobil telefonlarla yapılır hale geliyor. Çalışmalarımız 20 sene sonrası düşünülerek yapılmaktadır.

Çalışmalar Cemguy şivesi esas alınmak suretiyle yürütülmektedir. Bunun bir de Kabardey şivesi ile yazılımının gerektiği düşünülürse, maliyet 2’ye katlanmaktadır.

Dil çalışmaları sonsuza kadar devam edecek çalışmalardır. Dil Komisyonu Üyeleri, belli bir yaşın üzerinde olan insanlardır. Çalışma sürecinde 2 değerli üyemiz rahatsızlanmış ve çalışmalara katılamaz duruma gelmiştir. Şahıslar sağ oldukları sürece bu işe katkıda bulunabilirler. Oysa Kurumlar devamlılık arzeder. Dolayısıyla amacımız, bizlerin çalışmalara katılma imkanının kaybolması halinde bu işi yürütecek yeni nesillere Çerkes Dili bilincini aşılamak ve devamlılığı sağlamaktır.

Mustafa Saadet

Adığe Bze Xase ve Dil Komisyonu Üyesi



ŞEŞEN KEŞÖĆEM YİTXIDEJ

Şeşenır adıǵeme yaxeku kıraxiğe, xamem kahığe ya xabzejıme yaşış. Mı xabzer Adıǵexer xekum yisıxe zeḣumiy yaşığupşejığağ. Adığe éálexer, éáleğum zıćıştı nıbjım kızısıće, ĺ`ı ḣuğe yaĺıtew zawom xehaşünıxe feş`ıće azenığe ya`ár kağeĺeğonışünew zenıkoku féstivalxer yaş`ıştığ. Zı thamade kup`ım yıgupe éálexer şı tésın, çate, aşe zehan, benen fede ofıxemće ya apeasığoxer kağeĺağoştığ. Thamadexeme yagu zeurexemre, yınıbjeğume yateqore éálexer ĺ`ı huğe yalıteştığ. Hı cı mıy fede adıǵe pşaşe şı`anexeriy, pşaşe ḣuğe yaĺıtew cequme yaxehaşünıfeş`ıće ŞE-ŞEN zenıkok yaş`ıştığ. ŞE-ŞEN guşıar zızepıwutće pıçığuṫ`u meḣu. Guşıam yipıçığome zefeşhafew feoáğe zavle yi`ı. Yappere pıçığo ŞE’m feoáğer koáye zeraş`ıre şer arı. Yeṫoánere pıçığo ŞEN’ım feoáğeriy” ahçeće koáye şen” guşıaxepsım zerexetım fed. Mı otejım zıfaṫore ŞEŞEN’ıriy carı. Adıǵeme pşaşeme ya ŞEŞEN zenıkokur nahıbereće bıjıham yaş`ıştığ. ŞEŞEN zaş`ıştı mafer yağewnefew yağeuştığ. ŞEŞEN zenıkokum pşaşexeme yane-yatexer kıxaştığep. Yağewnefığe mafer kızısıće şöf yınıgorem eálıy-pşaşiy zeće şızereğoyıştığ. Thamadexemre pşınawoxere yaćıpe şıhafe yağepsıştığ. Éálexer zıbğuce, pşaşexeriy zıbğuce zade şıtıştığex. Pşınawoxer fabjew wored mekamxer kewoştığex. Hatiyaqom kéjeğaexer keşönxe kıtirişeştığ. Keşöqo kıtéhare pşaşeme ya`áṫ`u şhaşizew şe yızıbze şıvanxer kıratıştığ. Pşaşeme zenıkokur kaḣını feş`ıće pşınawom woredır kıwuxıfe şıwanme yaritı şer ramuqutew keşonfeyağex. Pşaşexer keşö zuḣuće çöáke şaĺeştığep, ĺapepšıyim tetıxe kaşöştığex. Çöákexemće gupsefe zeqoşüştığexep, zağorıy çöákem kıĺeḣeştığex zarı. Şawoğeme yatéfere pşedaĺhar pşaşexeme yanemısıxew yaığı şıwanxem yariti şer kırağequtınır arığe. Şawoxer ya guxeĺ`ı ĺıneasınxe feş`ıće kaşöre pşaşexer fabje rafijew śak ow yap`pe kıpawup`şıştığ. Pşaşexer, haĺebok 7-8 fediz şawoxeme za`ápıçışüće, şawom teĺha tafeştığ. Şawom yiteĺha yipşınıjın feş`ıće pşaşem yipaşha kewuçew, yiçöákexer şixew ĺape kıfiş`ıştiğ Yi`ığı şexer rimıqutew keşönır zıwxışüre pşaşexeme ŞEŞEN nıkokur kıhağe, pşaşe ḣuğe yaĺıteştıştığ. Éáliy-pşaşiy zenıbjeğuxer zeće zexetew, woredxer, dejuğoxer ya`ow ŞEŞEN nıkokur kezıhağe pşaşem yıwune qoştığex. Wunem yipşaşe kaşö zeḣum rimiqutığe şıwonme yariz şer, pşaşem yéáne güşapće raşeştığex. Carı şe-şenım yitxıdejır.

Śey Yılmaz DÖNMEZ
Kızxetxığer: Śey Yılmaz DÖNMEZ’ı “Guğom Şı Fefıć” yiśe yıtxığe ḣışer arı.

ŞEŞEN DANSININ HİKÂYESİ

ŞE-ŞEN, Adıǵelerin anavatanlarından Anadolu topraklarına getirdikleri çok eski bir gelenekti. Fakat bu geleneği o yıllarda bile devam ettiren köy hemen hemen hiç kalmamıştı. Adıge delikanlıları ergenlik çağından kurtulduklarında delikanlı sınıfına geçebilmeleri ve savaşlara yavaş yavaş katılabilmeleri için maharetlerini sergileyebilecekleri büyük bir şölen düzenlenirdi. Bu şölende bir thamade grubunun önünde gençler ata binme, kılıç kullanma, atıcılık, güreş gibi yeteneklerini sergilerler, başarılı olanlar delikanlı olmuş sayılırlardı. Adıge kızlarının da erkeklerde olduğu gibi genç kız sayılabilmeleri ve düğünlerde dans etmeye hak kazanabilmeleri için ŞE-ŞEN yapılırdı. ŞE-ŞEN, yeni yetme kızların tabi tutulduğu bir tür yarıştır aslında. ŞE-ŞEN’in kelime yapısı itibariyle Adiǵe dilinde (ŞE: kurşun, üç kere, koş, süt/ŞEN : huy, koşmak, satmak) birkaç anlamı vardır. Fakat burada bahsedilen ŞE-ŞEN süt satmak anlamındadır. ŞE-ŞEN için genellikle sonbahara girişte bir gün belirlenir bu yarışa nezaret edecek thamadeler seçilir ve yarışa katılacak kızlara yarış günü duyurulurdu. Ancak kızların anne ve babaları bu yarışı izlemezlerdi. Belirlenen günde büyük bir meydanda toplanılır, thamadeler ve mızıkacılar yerini alır erkekler bir tarafa kızlar bir tarafa dizilirdi. Yüksek ritimli bir müzik eşliğinde dans etmeleri için hatiyakuo tarafından bir kız ve bir erkek meydana davet edilirdi. Kızların ellerine ağzına kadar süt (ŞE) dolu küçük birer şıwon (demir kazan) verilirdi. Kızların yarışı kazanmış sayılması için dans müziği bitene kadar iki elindeki şıwon’lerde bulunan sütleri dökmeden dansı tamamlaması gerekirdi. Kızlar kesinlikle ayakkabı giymez çıplak ayakla parmak uçlarında dans ederlerdi. Çünkü ayakkabı dans esnasında herhangi bir dengesizliğe sebep olup sütü döktürebilirdi. Parmak uçlarına çıkarak dans etmelerinin sebebi ise vücut dengelerini daha kolay sağlayabilmeleriydi. Yere tam taban basarak hızlı hareket etmek ve vücut dengesini sağlamak oldukça zordur. Erkeklerin görevi ise; dans ettikleri kıza vücut teması olmadan kızların ellerinde taşıdıkları sütü döktürmekti. Bu yüzden erkekler dans esnasında aniden kızların önlerine geçer kollarını kaldırırlar, çevik hareketlerle kızları sağa sola döndürürler, sürekli onları kovalarlardı. Erkeklerin ani ve çevik hareketlerin sebebi kızın dengesini bozmak veya kendilerine çarpmalarını sağlayarak sütü döktürmekti. Dans esnasında kız erkeğin yakın takibinden kurtulup yaklaşık 7-8 adım arayı açabilirse erkeğe yüzünü döner ve zarif bir şekilde yerinde dönerek sayar, erkek de buna fırsat verdiği için ceza olarak ayakkabılarını çıkartarak kızın karşısında figür atar dansa ayakkabısız devam ederdi. Sütleri dökmeden dansı tamamlayan kızlar sınavı geçmiş ve yarışı kazanmış sayılırdı. Yarışmanın bitiminde bu zorlu sınavı geçebilen kızların annelerine bu mutlu haberi vermek için gençler grup halinde müzik ve şarkılar eşliğinde kızın evine giderler, kızlarının yarışma esnasında dökmediği süt dolu iki şıwon’u kızın annesine bir hediye karşılığı müjde (güşapće) olarak satarlardı. (ŞEN)

Śey Yılmaz DÖNMEZ
Alıntı : Yılmaz DÖNMEZ’in yazdığı “Umuda At Sürmek” isimli hikaye


Nıserkızraşerezemanıḟiteqıjat, awe yi guaṩe-pṩıjımyigıri abı zereqen šeḟaṩate’ım. Fızıjırĺıjımyeḣurqawet;
-A sımığue ,dinapertoq, yigıre kas nısemšeḟedıbğaṩaım! -jeri- Aweĺıjırxoguzavete’ım.
-Wafızıj abı ṩxaqewewumıguzave. Tha so’ue, abıyezımkiğuetıjıns, še zıḟiṩıjınqe, -ji’ure.
Ǵapxodureargueru zeman teqawre, maxuempṩanṫemzıridemısu, (ĺıjırjıǵ xademṩebeti, jıǵ ĺabjemṩeṫısxawe jı zı’uriğaxuetkaqığahamkaxepleme, pṩanteryıĺağu), Nısemyızakuekıdenat. A wunağuemyaat zı ǵajebzegeĵpsomiyaṩıxaw. Ar nısemyigıriṩağuekesateımi, pṩantemabenukıṩıdexam, ǵajeĵıripırḣuemdesti, keĺerinısemkıṩıhas. Nıseriyıkarukiğaguğakıṩekınti, zıkipĺıhs-zıniplıhıri, zıriağuew ṩimıĺağum ǵajejımyıbĵekuiṫırkiwbıdıri, şım xuedowşesas. ǵajeĵımsıtxuedizuziwıdami, nıserkıxueźıxaım. Ar zıĺeğuaĺıĵımǵapxedizuḟeteĺıgeḣuati, zıxuemubıdıjukadehaşxas. Nısemǵarzerızexixuǵajejımkoĺejri, ṩoĺedej. Ǵaweqaseḣuat-yezımšezıḟiṩıjağaxxet.
Fızıĵırpṩantemkıṩıdexajım;
-Ihıı-hı,fızıj! winısećıgum yi šemwuxueguzaveti, mis, se zerıjıśadıdemxuedew,Thasoe, šeḣarzınezıḟiṩıjaqe, šeḣarzıne! -jırea. Fızıjıri ney neyyurekopĺıri;
-Sıtyigı, ĺıĵgawur, nısećıgum yi šemkıxuebğoetar? -ji.
-Thar si ṩıhats zı masteqe si sebepi si yağeyxeĺıme! Yezır mo ǵajejımşesıri, pṩantemṩışıweyasi, yigıšewe ǵaje şu ḟıdoṩ!-jeariĺıjırǵarguerukadehaşxas,yiĺeğuaryineugkıṩehajıri.
Ǵar yi kıteneqeow, nısemǵaje şu šerkıteneri, psewuxzerihas.

Zıtxıjar: Şerces Alys
Zezźeqıjar: Txamokue Cihat


Gelin getirildiğinden beri epey zaman geçmişti, ancak kaynanası-kayınbabası halen (Xabzeye göre) çağırmak için isim takmamışlardı. Nene dedeye sitem ediyormuş;
-A garibim, artık utanıyorum, şimdiye kadar geline isim taktırmadın!, diye.Ancak ihtiyar dede hiç aldırmıyordu.
-Hey ihtiyar nene, onun için endişe etme. Yemin ediyorum, o kendi kendine bulacak, kendine takılacak ismi, diyerek.
Öyle öyle aradan zaman geçtikten sonra, bir gün bahçede kimse yokken (ihtiyar dede ağaçların arasına dalıp, ağaçların altında gölgelenip serinlerken, bitkileri seyrederken bahçeyi de izlerken), gelin yalnız kalmış (bahçede). O evin bir de arsız tekeleri (erkek keçi) vardı herkese sataşan. O halen geline fazla alışmamıştı ki, bahçeye iş için girince,teke yalakta (hayvanlara yem verilen yer) oturuyordu, atlayıp geline saldırmış. Gelin de gücüne güveniyordu ki,etrafına bakınmış, etrafta kimseleri görmeyince, tekenin iki boynuzundan tuttuğu gibi, ata biner gibi binmiş.Keçi ne kadar tepinip zıpladıysa da, gelini atamamış. Onu gören ihtiyarın o kadar ilgincine gitmiş ki, kendini tutamadan kahkaha atmış. Gelin onu duyunca tekeden atlamış, içeri kaçmış. Ancak geç kalmıştı! Kendine isim takmıştı bile.
İhtiyar nine bahçeden içeri girerken;
-Ihıı-ıhıı, ihtiyar! Küçük gelinin ismi için endişeleniyordun, işte, tam da benim dediğim gibi, yemin ederim ki kendi kendine mükemmel isim taktığına dair, mükemmel isim!, der. İhtiyar nene ters ters bakar.
-Nedir şimdi, inatçı ihtiyar,küçük geline bulduğun? der.
-Allah şahidimdir,en ufak bir katkım veya suçum varsa! Kendisi şu tekeye (erkek keçi) binip, bahçede gezindi. (Atlı gibi) Şimdi isim olarak teke binicisi (G’aje şu) takıyoruz, deyip ihtiyar adam tekrar gülmüş. Gördükleri göz önüne gelince.
O lakap, olduğu gibi kalmış.Gelinin ismi Teke binicisi (G’aje şu) kalmış , ölene kadar bu isimle çağrılmış.

Yazan: Şerces Alys
Çeviri: Txamokue Cihat


SÜRGÜN GECELERİM

Benim köyümde
Zifiri karanlık olurdu geceleri,
Göz gözü görmezdi.
Derme çatma bir iki sokağında
İnsanlar el fenerleri ile gezerdi.
Kiminin henüz oğlu gelmemişti
Veya
Kayıptı kiminin ineği.
Dar pencereli ahşap evlerden
Takatsiz bir ışık sızardı
Ha söndü ha sönecekti.
Daha yatsı ezanı bile okunmamıştı ki,
Yatma vakti gelmişti.
Birazdan,
Hajebiyko Recep
Köpeğini salıp içeri girecekti.
Ocak başında ki halam da
Artık kesecekti mızıkasının sesini.
Oysa ne güzelde çalıyordu
Ğıre kafeyi.
Şimdi….
Korkunç bir sessizlik çökecek,
Çakal ulumaları esir alacaktı geceyi.
Çok uzundu benim sürgün gecelerim….
Tavan arasında koşturan fareler
Hiç rahat vermezdi.
Ayakucumda yatan ağabeyimde
Üzerine çekerdi yorganın hepsini.
Aniden ninemim anlattığı masallarda devleşirdim.
Mesela,
Tüm Kafkasya’ya nam salmış
Yiğit bir Abrek oluyordum,
Bazen,
Sasruko’nun atına binip
Rüzgarlarla yarışıyordum,
Karadeniz’in yalancı yakamozlarında
Kartal bakışların sönmesine engel oluyordum,
Kaşla göz arasında
İstanbul’a giden sevgiliyi geri getiriyordum,
Sonra acımasız bir hüzün kaplardı içimi
Üzülürdüm..
Adiyef’in talihsiz ölümüne,
Sarıkamış’a gidenlerin hikayesine…
Kim bilir gidenlerin başına neler geldi diye.
Düşünürdüm hep
Hapsedilenleri taş evlere.
Kafdağına kanatlanınca yüreğim
Rahmetli dedemin sözleri kulaklarımda çınlardı,
“Ömrü sürgünde geçenin vatanı yok olur.”
Küçük bir çocuktum aklım ermiyordu
Vatan mı bize çok uzaktı,
Yoksa biz mi ona uzaktık.
Ahırdaki hayvanın irkilme sesi,
Birden bozardı düşlerimi,
Bilemiyorum
Bu kaçıncı dönüşümdü
Soldan sağa, sağdan sola
İçimdeki bu sıkıntıyı
Nasıl anlatsam, ne anlatsam
Eksik kalıyordu hep
Lambanın etrafında durmadan dönen
Kör sinek misali
Yanacağımı bile bile
Kendimi atardım en sonunda
Ateşin içine,
İnadına korkmuyordum yanmaktan
Bu hain ateş
Aydınlatsın sürgün gecelerimi diye..
Tütün tarlasına gidecekler
Daha uyanmamış bile,
İşte böyle ıstırap içinde
Birkaç saat daha geçecekti.
ve
Benim sürgün gecelerim
Sanki hiç bitmeyecekti.

S’ey Yılmaz Dönmez

Sİ XEXES ÇEŞIXER

Si çıle
Yiçeşxem
Wüne kıćepıcağexemiy pĺeğuştığep
Onṫağe yi wuramxem
Šıfxer wostığe yaığew kışaqohıştığ
Xetım yićale keqojığağep
Ye
Xetım yiçem kéqoĺ`ejığep
Şhağupçe bğuzešıqu zıuĺ pḣe wunexem
Nefıne ṫequ karipsıştığ
Seqoáse seqosejı yiow
Caś azanıriy kebleğağew
Ğolıjığor kesığağ
Tequ şıame
Hajebiyko Recep
Yiha Şharıwuṫupşı yişniy wunem yihajışt
Woncekım pes séáteşıpḣum
Pşıne yewonıriy şiğetıjıştığ
Sıde daxewuy kéwoştığ
Ğıbze kafem
Cır…
Ćım-sımım zeliwubıtışt
Beceş bıwu makexer kıxeućışt
Bow ćehı xexes çeşıxer
Ćaşöm riçere śığoxer
Gupsefınığe kıtatıştığep
Si ĺepeğu yiĺı sişıneḣıjiy
Kıstriĺeşüştığ çıx`an zećeriy
Séánej yipşısexem yinıj sışıḣuştığ
Guş`em paye
Ze Kafkasım make zığeuğe
Ĺ`ıḣuj Abrek sıḣuştığ
Zağore
Sawusırıkom yişı sıtésew
Jıbğexem sapeçeştığ
Xı şüšem yi ṕeraṕe šıwu
Bğejım yinexer mıqosenım sıpıĺıştığ
Nere are yazfagu
İstanbul qojığe sikeşen kesşejıştığ
Yiṫaniy sigu zexehaştığ
Sigu xećıştığ…
Adif yiĺ`ace sigu kızıćıće
Sarıkamış xeqodağexeme…
Yaqodıće taştew ḣuğe sıow
Gupşısem sıxiĺeşöştığ
Mıjöće şıığe hapsxem
Kafkazım zıbıbıće sigu`
Séátej yiguşıexer sithaqume kihajıştığ
“Yiğaş`e xexesım şızıwuxerem yi xeḱuy yewuxıjı”
Sı šıqutiy kısgurıoştığep
Xeḱura te kıtpeçıjer
Hawriy tera ay peçıjer
Şeşım ćet bılımım yiştaće make
Sıkxiğewuşıćıjıştığ sigupşısexem
Kesş`ejırep
Mır thapşıre kıseḣul`ağ
Cabğumće, semegumće zızğazew
Mı si gopeğu
Sıd kes`on, taştew kes`on
Şıćağew keneştığ
Wostığe ğunem kışéqoćıre
Baźeneşü fedew
Sı zerestıştır sış`apegore
Yawujıpkem zıxesźejıştığ
Maşü`e qošım,
Sımşınew zızğestınır sigow
Mı maşü`e mığom
Kéreğenef si xexes çeşxer sıow
Tutun hasem qoştıxer
Cıreće kewuşığexep
Moştew zı gopeğur
Mow sehatće blecıştığ
Yićiy
Se si xexes çeşxer
Wuxınığew şıtığep.

S’ey Yılmaz Dönmez


8 Ğetxap Yi Yiĺesiğoer`

“Bzıĺfığeme ya pesereğu` zepstewmiy yappe unḉeş`eğı zeraş`ığem awre yağebıĺıy zeretırağepşeph’ıjığem yı peserağ. Áwe xebğebıĺıḉınıriy unḉem yızefenıḱ`.”
Andree Michell (Feminizm)

Şıı napem patriarkalığoer xet’ısıḉıne zışirğejağe mafem şéğejağe nepe nese ya tétığoe yawh’umenım feş`ıḉepaé ş`erış`e kehığoe feyağem feğezağew zedéax. Lejeĺeḉışüxe tıjḉeĺıqoe, bzıĺfığem ráxıre unḉe áwe woenır yanah arğeoerış`éw ğeṕs”aĺe áwe zedeş`ıjınım yıkeĺeğoaḉ. Zeguırıonığer zıxemıĺım zewenığer kıxeḉışt. Árızı 8 Ğetxape, mır zewenığe áwe benenığe şıtıḉem fıxeğepsıḉığe mafexem yazırerarı.

8 Ğetxap 1857 Yı yıĺesığoe A.Z.K (Amerka Zexehağoe Karalığoe)`m yı New York kalem 40.000 (ṕĺ`eḉ min) H’e lejaqoxer nah değoew of amepsıme zerefayexem feğepsığew udenexeḉ ofıṕem ofzepığew kırağejağ. Mı ofzepığew ĺeh’anem Bzeguıhaxe lejaqome kaxebanexıy, lejaqoexer lejaṕem raş`ıhağex. Áy yıkınewuıj sıḉe kejağ, lejaqoexer lejaṕem peuıh’oe faş`ığexeme yapırımıḉışüxew nahıberer bzıĺfığe 129 lejaqoer maşüem xesıhagoere ĺ`ağe. Ĺ`ağe lejaqoexeme ya hade atıjınığoe 100 minı bleḉe s”ıf kéqoeĺ`ağ. Mı h’uğem yıḱınewuj 26-27 Ğemefeḉ 1910`ım Danimarkem Kopenhag kalem şağepsığe 2. Ĺepkığoem yepxığe bzıĺfığeme ya wuınafe, Almanye Sosyal Demokrat Partim yıperıtxem yaşışe Clara Zetkin, 8 Ğetxape 1857’ım Udenexeḉ lejaṕem yı sığoem xesıhağe bzıĺfığexer yaşaramğeğuıpşen feş`ıḉe 8 Ğetxaper Ĺepḱuğoe Bzıĺfığe mafe yaguı ḱeḉıjınew yağepsınew yı guı xeĺ kazféoem. Mı guı xeĺığoer zededeğoew yadağ.

1922’ım cıriy Clara Zetkin`ı yıoe wuşeyığeḉe 8 Ğetxap 1857’ım yıpsewuınığe zığeqoedığe 129 bzıĺfığe lejaqoem áwe 8 Ğetxap 1917 Mezay Zızebleh’uığem meşüebziy kıxezıźağe of zepığewuır ḱezğejağer, ”halığuımre, zeguırıoenımre” ya oeğoew wuıramxem katétekoağe Petrogradı şış h’e lejaqoe bzıĺfığexem yafeğezağe Lenin’ı 8. (Yi) Ğetxaper “Ĺepḱuğe bzıĺfığeme yamafe” awe zığepsefınığew zepst’ewumiy make yafiğe`uığ 1975. (Min Bğu Şe Blıç Tfı)’m 8 Ğetxaper ĺepk’ zexewuçöâğemiy zede`ow zedâdağ.

Tırk’uye`mi 8 Ğetxaper, yappedede Rahime Selimowa, Cemile Nuşirwanowa zeşıph’uit’uıxem, TKP`m yepxığe bzıĺfığexeriy xeiğoew 1921 yıĺesım guı ḱeḉığoe yaş`ıjığ. Yappedede s”ıfığoem fıuxığoew 8 Ğetxap Guı ḱeçıjınığoeriy, 8 Ğetxap 1975’ım İstanbulu Perıqoeşhafit Bzıĺfığeme Yaxase zığepsıre bzıĺfığeme yaperıtığoeḉe zexağewḉöağ. Á yıĺesım Ankaremiy 8 Ğetxaer Guı ḱeḉ şaş`ığ. Ḱıḉeĺıqoere ğexemiy 8 Ğetxaper nah yewuıbğoeḉığewı nah zetéĺşöağew guı ḱeḉ yaş`ığ. Uıbğoe ş`eğı leh’nexem kaéḉıy wuramım kıtétekoağex. ”Tırk’uyem yıkelaşüxexerep, yı kelejıyexemiy, yı koajexemiy”Guı ḱeḉ şaş`ı. 1979 yıĺesı miy “zı thamafe yıwkundiyew “guı ḱeḉ yaş`ı. 12 Bjıha Źe téweğuım yıwuıjı 8 Ğetxaper zedéağuım cıriy guı ḱeḉığoe yaş`ıjınır 1984 yıĺesım ḱáştejığ.

Áwe… Bzıĺfığeme ya nıḱoḱoen yıĺesığoe yej yaáḉe yatxıjınır rağejejığ.

Te bzıĺfığoğxer; tızğeoerış`ereme yabzep, zeguırıonığem, zeşığoem áwe şhafitınığem yıbze yış`erış`e zıḱedğeş`ejınım nese, ramışüḉınew zı dunayem feş`ıḉe nıḱoḱoenır dığeiĺıştep.

Werepsew Bzıĺfığeme Yazedeapeanığoer!

 

Mı Txıpḱuğer Emel Akal’ı “Pĺı feministxer :Zı Oeryıĺesığoe Lejen şharıtxıpḱım ḱıxaşıpıḉığ”

(şöepĺ. http://feministatolye. org/)


8 Mart’ın Tarihçesi

“Kadınların tarihi, her şeyden önce baskı altına alınışlarının ve bunun gizlenişinin tarihidir. Zaten gizleme de baskının bir parçasıdır.”
Andree Michell (Feminizm)

Yeryüzünde patriarkal sistem yer edinmeye başladığı günden bu yana kadınlar mevcut durumlarını korumak için veya yeni hak talepleri doğrultusunda mücadele ediyorlar. Kapitalist ataerki, kadına uygulanan baskı ve şiddetin en profesyonel politik ve örgütlü halidir. Çelişkinin olduğu yerde de çatışma kaçınılmazdır. İşte 8 Mart, bu çatışma ve mücadele halinin sembolleşmiş günlerinden biridir.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40. 000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları isteğiyle çalıştıkları tekstil fabrikasında greve başlar. Bu grev esnasında polis işçilere müdahale ederek, onları fabrikaya kilitler. Ardından yangın çıkar, işçiler fabrika önünde kurulan barikatlar yüzünden kaçamaz ve çoğu kadın 129 işçi can verir. Ölen işçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılır. Bu olaydan çok sonra, 26-27 Ağustos 1910’da Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857’de tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçilerin anısına 8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisinde bulunur. Bu öneri oybirliğiyle kabul edilir.
1922’de yine Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart 1857’de yaşamını yitiren 129 kadın işçinin ve 8 Mart 1917’de Şubat Devrimi’nin fitilini ateşleyen grevleri başlatan, “ekmek ve barış” sloganıyla sokaklara dökülen Petrogradlı dokuma işçisi kadınların anısına, Lenin 8 Mart’ı ‘’Uluslararası Kadın Günü’’ ve tatil ilan eder. 1975 yılında ise, 8 Mart Birleşmiş Milletler tarafından resmen tanınır.
Türkiye’de 8 Mart, ilk defa Rahime Selimova Cemile Nuşirvanova kız kardeşler tarafından, TKP üyesi kadınlarla birlikte 1921 yılında kutlanır. İlk kamuya açık 8 Mart kutlaması ise, 8 Mart 1975’de İstanbul’da İlerici Kadınlar Derneği’nin kuruluş çalışmasını yürüten kadınların girişimiyle düzenlenir. Aynı yıl Ankara’da da 8 Mart kutlaması yapılır. İzleyen yıllarda ise 8 Mart daha yaygın ve yığınsal olarak kutlanır, kapalı mekânlardan sokaklara taşınır. ‘’Türkiye’nin sadece büyük şehirlerinde değil, kasaba ve köylerinde bile” kutlanır. 1979 yılında ise “artık bir haftaya yayılan kutlamalar’’ yapılır. 12 Eylül darbesinin ardından 8 Mart’ın kitlesel olarak yeniden kutlanması ise ancak 1984 yılında oldu.
Ve. . .
Kadınlar mücadeleleriyle tarihlerini kendi elleriyle yeniden yazmaya başladılar.
Kadınlar olarak egemenlerin dili değil; eşitliğin, barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün dili yeniden varlık buluncaya kadar, sömürüsüz bir dünya için mücadeleye devam edeceğiz.
Yaşasın Kadın Dayanışması!

Bu yazının hazırlanmasında Emel Akal’ın “Kızıl Femistler: Bir Sözlü Tarih Çalışması” başlıklı yazısından yararlanılmıştır.
(bkz. http://feministatolye.org/)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz