“Kafkaslılık mı, Çerkeslik mi?” sorularını kendimize sormadan önce Çerkeslerin uluslararası alanda nasıl tanımlandığına bir göz atmakta yarar var.
Tarihi Çerkesya’nın kendi konumunu koruyamayışı, istilalar, sürgünler ve soykırımlar sonucu bölünmüş cumhuriyetler ve dünyaya savrulmuş Çerkeslerin bu günkü durumu Temsil Edilmeyen Uluslar ve Halklar statüsündedir. Mevcut üç Cumhuriyet: Karaçay Çerkes, Kabardey-Balkar, Adigey’in hiç biri tek başına Çerkesya’yı ve Çerkeslerin tamamını temsil etmemektedir.
Birleşmiş Milletler Temsil Edilmeyen Uluslar ve Halklar Örgütü (UNPO) verilerine dayanarak Çerkesya ve Çerkes tanımlarına bakacak olursak adı geçen halkın ülkesi ve varlığı hakkında biraz daha bilgi edinmiş oluruz.
Çerkesya: Rusya Federasyonu içerisinde yer alan ve toplamda 33.100 km2 olan, 7.600 km2 Adigey Cumhuriyeti, 14.200 km2 Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti, 12.500 km2 Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’ni kapsamakla birlikte, Kıyıboyu Şapsığ dahil olmak üzere 709.003 km2’ye yayılmış tarihi Çerkesya topraklarıdır.
Dil: Aynı zamanda Adige dili olarak ifade edilen Çerkescedir.
Din: Hanefi mezhebine mensup, Sünni Müslümanlardır.
Yukardaki tanım çerçevesinde, 27-30 Mayıs 2010’de Roma’da bir araya gelen, Başkanlığını Tibet’den Sn. Ngawang Choephel’in yaptığı, Abhazya’yı Lana Agrba’nın, Çerkesya’yı Cihan Candemir’in temsil ettiği “Temsil Edilmeyen Uluslar ve Halklar Örgütü” UNPO’nun 10. Genel Kurulunda alınan karara göre: “Rusya Federasyonu’ndan, tarihsel Çerkesya’da veya Çerkes diasporasının bir parçası olarak yaşayan tüm Çerkesleri anayurtları Çerkesya’nın yerli (indigenous) halkı olarak resmen tanımasını, Çerkeslere Birleşmiş Milletler Yerli Halkların Hakları Deklarasyonu’nun tüm 46 maddesi ile Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nde tanımlanan hakların tamamını tanımasını ve ilgili yükümlülükleri üstlenmesini talep eder;
Rusya Federasyonu’ndan, mevcut dönüş (repatriation) yasalarında gerekli değişiklikleri yaparak Çerkesleri “özel durum” olarak kabul etmesini; anayurtları Çerkesya’ya mutlak ve koşulsuz dönüş, tarihsel Çerkesya’ya kısıtlamasız seyahat ve tercihlerine göre çifte-vatandaşlık haklarını güvence altına almasını; göçmen kotası, dil koşulu ve oturum koşulu gibi tarihsel anayurtları Çerkesya’da sürekli oturum ve vatandaşlık elde etmelerini kısıtlayan tüm engellerin kaldırılmasını talep eder;
Çerkes diasporasının yaşadığı ülkelerden (Türkiye, Ürdün ve Suriye), Çerkeslere çifte vatandaşlık hakkı vermesini; kültürünü koruma ve anayurtta yaşayan hemşehrileri ile yakın ilişkiler kurması için Çerkes diasporasının desteklemesini talep eder” sonucu çıkmış ve Birleşmiş Milletler (UNPO) tarafından deklere edilmiştir.
BM’nin de tespitinde görüldüğü gibi Çerkesler adı sanı belli, ülkesi ve istekleri belli bir halktır. Çerkesya ise Kafkasya değildir. Çerkesler için akraba ve komşu halkların tamamı ile birlikte aynı coğrafyayı paylaşıyor olmak zenginlik olmakla birlikte, “Kafkasyalılık” bir coğrafya adından ibarettir. Günümüz şartlarında da, tarihin derinliklerinde de, Çerkesler ve Çerkesya tanımları, destansı bir kurtuluş mücadelesi veren kadim bir halk tarafından değiştirilemeyecek ölçüde tarihe kazınmıştır.
Değiştirmek, Çerkes tanımını tahrif etmek, ciddiyetsiz bir şekilde coğrafyaya yaymak, havada kalan bir “Kafkaslı” tanımına, dilini ve ülkesini yok sayarak, ya da sadece Adigey Cumhuriyetli-Adigeyli çağrışımı yapan, geri kalan 709.003 km2’yi görmezden gelen “Adige” tanımı içerisine sıkıştırmak, Çerkeslere yapılacak en büyük haksızlıktır.
Bilinçli olarak haksızlığın ötesine geçmek ise Çerkeslere ihanettir. Çerkesya’nın ve Çerkes halkının doğru tanımının yapılmamasında kasıt aradığımızda çokta yanlış yapmamış oluruz.
Çerkes halkının önce ismini bütün bir kafkasyaya yayıp, sonra dilini yok sayıp, daha sonra da önlerine bir ütopya koyarak, “Birleşik Kafkasya” mücadelesi içine sokmaya çalışmak, İMKANDER’in Barcelo Eresin Otel’de düzenlediği “2. Uluslararası Kafkasya Konferansı”nda yapmaya çalıştığı ile aynıdır. Önce ümmetleştirme sonra “Müslümanlara yapılan zulmü durdurma” kurnazlığı ile ifade edilen cihattan başka bir şeye hizmet etmez. “Cihad” Çerkeslerin gündeminde hiç olmadığı gibi bu günde yoktur. Şamil’in Gazavat döneminde Çerkesya’ya gönderdiği ulaklar dahi Çerkesler tarafından geri çevrilmiştir. Çerkesler din savaşından ziyade kurtuluş mücadelesi vermişlerdir. Günümüzde ise Kafkasya algısında da, Çerkes algısında da, ırkçı, şoven, mikro milliyetçi bir anlayıştan ziyade, yurtsever bir çizgiyi tutturmuşlardır. Evrensel anlamda duruşları, topraklarının derdine düşmüş, yaşama hakkını korumaya çalışan vatanseverlerdir.
Türkiyeli Çerkesler arasında ise 1970’lerden bu yana derin devlet desteği ile güçlendirilmeye çalışılan “Birleşik Kafkasya” idealinin en çok sevmediği şe,y “Çerkes”in ve “Çerkesya”nın doğru tanımlanmasıdır. Sulandırmak, Kafkasya’ya yaymak, eski kafa ile bir kuşak oluşturmak, Rus düşmanı bir tampon bölgenin varlığı, daima devlet tarafından desteklenmiştir. Son dönem bu türden aktivistlerin arada söylenen “TV istiyoruz, radyo istiyoruz”ları ise meselenin sosu, biberidir. İşin garibi Kafkasya’yı Çerkesler üzerinden birleştirmeye kalkanların büyük çoğunluğu Çerkes değildir.
Çerkesceyi, Çerkesya’yı, Çerkeslerin varlığını reddedenler ne bütün bir coğrafyayı birleştirmeye, ne de Çerkesler üzerinden gazavat ruhu aşılamaya kalkmasınlar.
Çerkeslerin uluslararası boyuttaki istekleri yukarda UNPO genel kurulunda belirtilen ve Birleşmiş Milletler’ce deklere edilen istekler doğrultusundadır. Çerkeslerin nereli ve kim oldukları da aynı belgede mevcuttur. Diasporadaki arzuları ise yok sayılmamak, derinlerden üfleneni dinleyen tebâ değil, halk olmaktır.
Sayı: 2014 06