Çerkes mahallesinin Çerkes imamı

0
506

O bir imamdı.
Çerkes mahallesinin Çerkes imamı.
Evler, köy evlerine göre artık çatılılaşmıştı. Çerkes köyü ile Türk kenti arası bir sokaktı. Saman karıştırılıp sıvanmış toprak duvarların genişliği, lastikli bir at arabasının geçebileceği kadardı.
Sokağın iki yanında ayrı iki etnik yapı, bir birine komşuluk yapardı. Bir tarafta geniş avlulu Çerkes evleri, diğer tarafında küçük kapılı, büyük duvarlı, eskinin iç avlu ve selamlıklarını andıran, Türk evleri sıralanırdı. Komşular genellikle bu evlerin küçük pencerelerinden Çerkeslerin düğünlü, törenli renkli yaşamlarını sessiz sedasız izlerler, pek de içimize karışmazlardı. Bu karşılıklı komşulukta, seviyeli bir ilişki kurulmuştu.
Çerkes cephesindeki sıralı evlerin tamamı, birbirine akraba ve aynı köyden idi. Sanki bir ev gibi, çocuklar birbiriyle oynar, birbirinde yemek yer, bir birlerinde kalırdı. Hepsinin annesi kendi anneleri gibiydi. Hatta sokaktaki Çerkes çocukların neredeyse tamamı sütkardeşti. Mahallenin thamadesi belli, Nıse’si belli, Guaşe’si belli idi.
Bizde küçük gelinlerin büyük gelinlere, gelinlerin kayınvalideye ve diğer büyüklere taktığı takma isimler vardır. Nıseguaşe, Siguaşe, Sigups gibi. Bunlarda birisi de bizim rahmetli Mavuşnıse idi. Mavuşnıse mahallenin erkekleri arasında dahi otoritesi olan, az gülen, gülmek için kaliteli espriyi bekleyen, önemli kararlarda onayı alınan bir otorite idi.
Mahallenin imamı da aynı köyden olunca kadro tamamlanmıştı. Kasabanın hepsi genç imamımızın derin bilgisinden söz etse de, durum bizim mahallede pek ciddiye alınmazdı. Kesinlikle herkes çok severdi ancak, Diyanet İşleri Başkanı da olsa filancaların oğlu değil miydi sonuçta. Bizden biriydi. İmamımız Çerkeslerin gözündeki sevimli yerinin farkında idi. Mahallede ne kadar Çerkes teyze varsa, kapı önünde anlattığı hikayelerle hepsini gülmekten kırar geçirirdi. En çok kızdırmayı sevdiği ise mahallenin otoritesi Mavuşnıse idi. Mavuşnıse de Çerkes imamımızın kaliteli esprilerinden başkasına kolay kolay gülmezdi.
Belediyenin anonsları o yıllarda minarelerden yapılırdı, hala öyle midir bilmiyorum. Sevgili imamımız minareden bakıp aşağıda Mavuşnıse’yi görünce hoparlörden ona takılmadan inmezdi. O da aşağıdan süpürgesini sallayarak Çerkesce bir şeyler söyler, kızardı. Minareden “çocuklarınızı aşıya getirin” anonsu yapar, “Mavuşnıseeeeee sen de getir haa unutma” diye ilan ederdi. Çok defa genç imamımızı minareden inip sokağa girince, süpürgeyle kovaladığı olmuştur.
Cuma günleri mahallenin gençliğe yeni adım atmış çocukları, caminin en arkasında saf tutarlardı. Cemaatle olan frekansıyla, arkadaki “bizim çocuklar”la olan frekansı farklıydı. Israrla o minbere çıkınca göz göze gelmemeye çalışırdık. Çünkü hutbede dahi çaktırmadan bize kaş göz işareti yapar, bizi güldürmeyi başarırdı. Yaz aylarında bizim kızlar tülbentlerini takar, bizim imamdan Kur’an okumayı öğrenirlerdi. Ezbere bilir, yanlışı çok iyi takip ederdi. Biri yanlış okusun, kızların kafasına yapıştırırdı. Ancak, aynı hızla bizim kızlar da onun kafasına yapıştırırdı. İmamımız Çerkesti, bizim köylüydü, elbette buna hakları vardı. Ancak Mavuşnıse bunu pek “etik” bulmaz “doğru dürüst yap şu hocalığını” derdi. Buna rağmen, o da bu sıcak din adamını çok severdi.
O, bizim imamımızdı.
Bizim köylüydü.
Bizi tanırdı.
Kuzen, sütkardeş, teyzekızı, hala, dayı çocukları arasında yaşanan güzellikleri, kendisi de bizimle yaşardı. Şimdi nerede bilmiyorum ancak, eminim şu anda onunla aynı şeyleri düşünüyoruz:
Siz Çerkesler çok renkli insanlarsınız. Bildiğiniz yolda, en dürüst, en onurlu yapımızla, aracı sokmadan, tam bağımsız yürürsünüz…
Filmsiniz vesselam, film…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz