Sohum’da Amerikalı Bir Abhaz Profesör

0
529
SAMSUNG DIGITAL CAMERA

Emin Babakuş (Papba) İstanbul Koç
Üniversitesi Ekonomi Fakültesi Dekanlığı görevini de yürütmüş, şimdi Amerika’da Memphis Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan değerli bir profesörümüz. 66 yaşında ilk defa, 21 Mayıs 2014 gününe denk düşen Büyük Kafkas Sürgünü’nün 150. yılı anmalarına katılmak için Sohum’daydı. Anavatanı Abhazya ile böylesine uzun bir hasretin ardından kucaklaşmasının öyküsünü öğrenmek için kendisi ile Altın Post adına bir röportaj yaptık.

– Merhaba bize kendinizi tanıtır mısınız?
– 1948 yılında Türkiye’de, Sakarya ilinin Hendek ilçesinin Kalayık köyünde dünyaya geldim. Beş erkek kardeşin en büyüğüyüm. İlkokulu komşu bir köyde okudum. Ortaokulu okumak için ise her gün köyümüze beş kilometre mesafedeki Hendek ilçesine yaz kış yürüyerek gidip geldim. Ardından subay olmak için Deniz Lisesi’nin sınavlarına girip kazandım ve liseyi İstanbul Heybeliada’da bitirdim. Hem bu liseyi hem de ardından okuduğum Deniz Harp Okulunu ilk üçe girerek derece ile tamamlayarak subay oldum. Ama o yıllar Türkiye’nin çalkantılı yıllarıydı ve 12 Mart Muhtırası’nın ardından birçok ilerici subayla birlikte daha gencecik bir teğmenken ordu ile ilişiğim kesildi ve resen emekli edildim. Bundan sonra hayatım tamamen değişti, hem çeşitli işlerde çalıştım hem de İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde okudum. Üniversiteden mezun olunca 1978 yılında çalıştığım kurum beni üç aylık bir staj için ABD’ye yolladı. Florida eyaletinde bir bankada stajımı tamamladım. Ama Türkiye’ye dönmek yerine bu fırsatı değerlendirerek ABD’de yüksek lisans yapmak istedim. Böylelikle önce Alabama’da bir üniversitede yüksek lisans ardından da işletme dalında doktora yaptım. Bu esnada tanıştığım eşim Katherine ile 1981 yılında evlendim. 1985 yılında ise Memphis Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak ders vermeye başladım. Aynı üniversitede akademik kariyer yaptım ve halen de bu üniversitede profesörüm ve hocalık yapıyorum. Bu arada unutmadan söylemeliyim ki, 2000- 2001 yıllarında kısa bir süre Türkiye’ye geldim ve İstanbul’da Koç Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nde dekanlık yaptım. Ama çeşitli nedenlerle tekrar Memphis’teki görevime geri döndüm.

– Türkiye’de doğan bir kişi olarak Abhaz kimliğiniz ile nasıl bir ilişki içinde oldunuz?
Köyümüz tamamen Abhazlardan oluşan bir köydü. Bu nedenle ilkokula kadar hiç Türkçe bilmiyordum ama Abhaz kimliğim benim olduğu kadar içinde yaşadığım köyün de doğal kimliği olduğu için Türkçe bilmemenin sıkıntısını yaşamadım. Ne zaman ki okulla tanıştım işte o vakit Türkiye’nin resmi Türk kimliğinden farklı bir kimliğe sahip olma gerçekliğim bir öğretmen cetveli kılığında yüzüme çarpmaya başladı. Bize zor yoluyla Türkçe öğreten o öğretmenimin cetvelinin görüntüsü bugün 66 yaşında bir profesör olarak bile hala gözümün önündedir. Askeri okula başladığımda ise Türkiye’de yaşayan herkesi Türk olarak kabul eden resmi söylemin ve Çerkes Ethem üzerinden neredeyse tüm Kafkas kökenlilere resmi tarihin yapıştırdığı hainlik yaftasının basıncıyla olsa gerek, hiç kimse özel olarak bana bir şey dememesine karşın Abhaz kimliğimi ifade etmemeye başladım.
Ülkedeki demokratik muhalefetin yükselmesinden ben de etkilendim ve sonraki yıllarda tıpkı kentlere okumaya gelen diğer Abhaz ve Çerkeslerin birçoğu gibi ulusal kimliğimle tekrar barıştım. O kadar barıştım ki, 1978 yılında ordudan ilişiğim kesildikten sonraki dönemde, kısa bir süreliğine de olsa, bu kurumu gençleştirmek ve canlandırmak iddiası ile seçimlere giren bir listenin adayı olarak İstanbul Selimiye’deki Kafkas Abhazya Kültür Derneği Başkanlığı’nı bile yaptım. Ne var ki, Amerika yolculuğum nedeni ile bu görevimi rahmetli Mümtaz Şamba’ya devrettim.

– Abhaz kimliğinizi Amerika’da nasıl ifade ettiniz ve yaşattınız?
– Amerikan toplumunun coğrafya konusundaki genel bilgisizliği dillere destandır. Ben her yıl ilk derse girdiğimde “adım Emin Babakuş, Türkiye’den geldim ve Abhazım” derim. Sonra da elimden geldiği kadar bir Karadeniz haritası çizerek, Türkiye’nin ve Abhazya’nın yerini öğrencilerime gösteririm. Bazıları Türkiye’yi duymuştur ama bugüne kadar Abhazya’yı bilenine rastlamadım. İşte böyle bir ortamda Amerika’ya ayak bastığım günden beri en büyük kaygılarımdan biri Abhazcayı unutma korkusu olmuştur. Neyse ki tatlı bir tesadüf sayesinde Amerika’da bulunduğum süre içinde de ana dilimi zaman zaman kullanma fırsatım oldu. Şöyle ki, ortak katıldığımız konferanslar vasıtası ile tanıştığımız Türkiyeli bir meslektaşımla birbirimizi çok sevdik ve çeşitli vesilelerle görüşür olduk. Bir gün bir telefon konuşmamız esnasında ortada hiç öyle bir muhabbet yokken “Emin yahu sen Abaza mısın?” diye sordu. Doğrusu şaşırdım. Meğerse onun da hanımı Kapba sülalesinden bir Abhazmış ve benim bazı jest ve mimiklerimi onunkilerle mukayese edip böylesi bir tahminde bulunmuş.
O günden sonra bu dostlarımla ailecek bir araya gelişlerimizde Amerika’da bile anadilimi konuşma fırsatım oldu. Son yıllarda ise teknolojinin gelişmesi sayesinde başka bir imkana daha sahip olduk. Her pazar ailecek skype aracılığı ile bir araya geliyoruz hem annem hem de kardeşlerimle mümkün mertebe Abhazca olmak üzere sohbet edip halleşiyoruz. Bu şekilde korktuğum başıma gelmedi ve Abhazya’ya geldiğimde de rahatça diyalog kuracak düzeyde Abhazca konuştuğumun farkına vardım.

– Abhazya’ya dair ilk izlenimleriniz nedir? Nasıl bir ülke umuyordunuz, nasıl bir ülke buldunuz?
– Aslında hem kardeşim Sezai (Babakuş) hem de Abhazya’ya daha önceden gidip gelen arkadaşlarım vasıtası ile Abhazya hakkında epey bir fikre sahiptim. Bu yüzden diyebilirim ki, kardeşim Sezai’den pozitif, arkadaşlarımdan ise bazı negatiflikleri hakkında önceden edindiğim imajla uyuşan, inanılmaz bir doğal güzelliğe sahip ama her ülke gibi kendi sosyal, tarihsel gerçekliğinden kaynaklanan bazı sorunları da olan, kendisine kimi serzenişlerim olabilecek ama asla mahkum edemeyeceğim bir Abhazya ile karşılaştım.

– Abhazya’da sizi en çok ne etkiledi?
– Hiç şüphesiz Sürgün’ün 150. Yıl Anması. Çoğunluğu gençlerden oluşan binlerce Abhazın yağmur altında, Sohum Sürgün Anıtı’na çiçek koymak ve saygı duruşunda bulunmak için kuyruğa girmesi beni ziyadesi ile duygulandırdı. Sonra Karadeniz’e dönüp bakınca bir an geldi ve 150 yıl önce vatandan koparılan atalarımın o ulu ağaçların altında hissettiklerini aynen hissettim. İşte o an, hiç saklamayacağım, gözyaşlarıma mani olamadım.

– Abhazya Devlet Üniversitesi’ni ziyaret etme imkanınız oldu mu?
– Evet oldu. Bu ziyaretimde gördüklerimden de doğrusu çok etkilendim. Üniversite çok güzel bir yerde kurulmuş. Fiziki şartlar biraz yetersiz ama son yıllarda ciddi yenileme çalışmaları yapılmış, halen de bu çalışmalar devam ediyor. Bu ziyaretimizde bize Üniversitenin Rektör Yardımcısı ve Ekonomi Fakültesi’nin Dekanı eşlik etti. Gösterdikleri ilgiden ötürü onlara sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür etmek isterim. Hepsi de pırıl pırıl öğrencileri ile de tanıştırdılar. İki sınıfta derse misafir olduk, gençlerin biz içeri girince ayağa fırlamaları, onlarla Abhazca sohbetimiz hiç unutamayacağım sahneler oldu benim için. Rusçanın yanı sıra İngilizceye de önem verildiğine şahit oldum. Bunun Abhazya’daki bilimsel üretimin geleceği açısından çok olumlu katkıları olacağını düşünüyorum. Kendi adıma ben de üniversitemize ne gibi katkılarım olabileceğini düşündüm doğal olarak. Sanırım bazı ABD üniversiteleri ile öğrenci değişimi için bir takım katkılarım olabilir. Bazı öğretim görevlilerini ziyaretçi hoca olarak ABD’ye getirmek de söz konusu olabilir. İngilizceyi iyi derecede bilen öğrencilerden bir sınıf oluşturulabileceği ve benim de yılın muayyen dönemlerinde misafir hoca olarak ders verebileceğim söylendi. Bunu da değerlendireceğim.

– Ekonomi Fakültesi Dekanlığı yapmış bir akademisyensiniz, Abhazya’nın ekonomisi için ne gibi önerileriniz olabilir?
– Bir kaç günlük gözleme dayanarak ahkam kesecek değilim. Eminim Abhazya’da ülkelerini çok iyi tanıyan, iyi yetişmiş ekonomistler vardır. Yine de bir kaç şey söylemem gerekirse Abhazya yüzölçümü olarak küçük ama coğrafi konumlanışı, doğal kaynakları, ılıman iklimi, bereketli toprakları ve inanılmaz güzellikteki tabiatı ile önemli bir turizm, tarım özellikle ekolojik tarım ve enerji potansiyeline sahip. Bunlar doğru şekilde kullanılırsa ve insan sermayesine yatırım da eş zamanlı olarak ihmal edilmeze Abhazya çok kısa sürede refaha ulaşabilir diye düşünüyorum.
(Kaynak: Altınpost)

Röportaj: Anıt Baba

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz