Alanlar’da cenaze töreni (3. Bölüm)

0
464

Alanlar (Osetler) Kafkasya’nın kadim halklarından biri. Çok tanrılı dönemdeki uygulamaların yanısıra tek tanrılı dinlerin de etkilediği cenaze törenleri ile Haziran sayımızda başladığımız dizi yazı; misafir ağırlama, barıştırma yöntemleri, düğün gibi konularla devam edecek. 

Yas Tutmak

Alan insanı eski inanışları doğrultusunda ölenin arkasından çeşitli zahmet ve eziyetlere katlanarak, ölen akrabasının öbür dünyadaki işini kolaylaştırdığını ve onun için hayır işlediğine inanırdı.
Örneğin; 18. ve 19. yy.’da kardeşi ölen bir erkek, bir yıl boyunca ne saç ne de sakal tıraşı olurdu. Yas tuttuğu bir yıl boyunca kimseyle kavga etmez, küfretmez, insanlara ve hayvanlara iyi davranırdı. Bir yıl boyunca normal yatak yerine ottan yapılmış sert döşekte yatardı. Ata binmez, şarkı söylemez ve dans etmezdi. Rahatı için gayret sarfetmezdi. Bir yıl boyunca yas tutarak kendisine eziyet eden insanlar zayıflar, güç ve kuvvetten düşerlerdi. Bu şekilde yas tutanlar çok da saygı görürdü. Bir yıl tamamlandıktan sonra yemek ziyafeti verir ve davetlilerin huzurunda tıraş olurdu.
Ölenin çok samimi arkadaşları da yas tutardı. Ölenin ailesi, ölülerine saygı gösterip yas tuttuğu için böyle insanlara çok değer verirdi.
Bazı insanlar, uzun zaman eşlerinin öldüğü gece yemek yemezlerdi. Eş veya kız kardeş durumundaki kadınlar da ölümün olduğu güne tesadüf eden gecelerde, birileri baskı yapıp yedirmezse, yemek yemezlerdi. Kadınlar ölenin arkasından, yıl boyunca her gün siyah iplikle bir düğüm atar ve yıl sonunda düğümleri mezarın üzerine bırakırlardı. Cenazeden bir hafta sonra toplanan kadınlar, bir yıl boyunca yas tutup tutmayacaklarına karar verirlerdi. Yas tutacak olanlar, erkeklerden de onay aldıktan sonra, bir yıl boyunca siyah elbiseler giyer, bir yıl boyunca küfredemez, bağırıp, çağıramaz, taze sebze ve tatlı gibi yemekler yemezdi.
Başkası tarafından vurularak öldürülen insanlar neresinden vurulduysa, hayvanların o tarafındaki etlerini de yemezlerdi.
Alanlar’da yas tutmak çok önemliydi ve yas tutanlar büyük saygı görürdü. Öyle ki; birbirlerini öldürme derecesinde kavga edenlerin arasına yas tutan bir kadın girse, kavga anında biterdi.

Diğer Cenaze Yemekleri

Ölen için yıl boyunca çeşitli yemekler veriliyordu.
Aileden ölenler için, özellikle ölümünden sonraki ilk ocak ayının 15 gün öncesinden başlanarak hayvansal gıdalar tüketilmiyordu.
İlk ocak ayının ilk cumartesi günü ‘Gebıngenen cumartesi’ diye anılırdı. Bu gün için çeşitli yemek ve içecekler hazırlanırdı.
Yeni yılın ilk ocak ayında aileler geceleri ateşler yakıp eğlenirken, cenazesi olan aileler bu tip eylemlerde bulunmazlardı. Yalnız cumartesi günü, sabah güneş doğmadan, cenaze sahipleri evlerinin önünde, avlu içinde ölen anısına ateş yakardı. Komşular bu ateşin anlamını bildiklerinden, onların da katılımıyla ateşin etrafı kalabalıklaşırdı. Gelen komşular ev sahibine, ‘evinizin önünde uzun yıllar bir daha bu ateş yanmasın’ şeklinde arfe yaparlardı.
Güneş doğduktan bir müddet sonra, evde hazırlanan yiyecek ve içecekler ateş yakılan yerde toplananlarla birlikte yenirdi. Akraba ve komşular da yemekler getirirdi.
Ateş yakma ve yemek, birden fazla cenaze sahibinin ortaklığı ile de yapılabiliyordu.
Ölen kişinin sevabına, 15 gün boyunca hayvansal gıda yemeyenler, ateş başında buna riayet etmezlerdi.
Şamanizm, Musevilik ve Hıristiyan dinlerinin karışımı inançlarla geliştirilen buna benzer, daha birçok adet mevcuttu.

Oturma Gecesi Yemeği

İlk yeni yılın ilk pazar günü akşamı da yemekler hazırlanır ve kurulan masalara bolca yakılmış mumlar konurdu. O gece için, ölen kişinin anısına, yemekte kullanılacak eşyaların çoğu yeni alınırdı. Özellikle bu gece verilecek yemeklerin mümkün mertebe çok çeşitli olmasına dikkat edilirdi. Zengin sofralar oluşturmak için dağ köylerinden, başkent Vladikafkas’a alış-veriş için gidilirdi.
Yemek esnasında ölen kişinin bir elbisesinin içine ot doldurularak masanın etrafındaki sandalyelerden birine oturtulur, ölen kişi oradaymış varsayılırdı.
Bol ışıkla aydınlatılan masanın yanına bir leğen ve su getirilir, masanın üstüne bir de bıçak konurdu. Orada bulunanların en yaşlısı eline bir kadeh alarak uzunca arfe konuşması yapar ve yemeğe başlanırdı.
Arfeden sonra, evde bulunan kadınlar ağlar, ağıtlar yakardı. Gelen komşular da beraberlerinde mumlar getirir, masaya koyar ve yemeğe katılırdı. Böyle gecelere mum götürmemek ayıptı.
Bu törenlerin amacı, ölenin ruhuyla beraber olmaktı. Şamanist inanışa göre, yeni yılın ilk cumartesi günü ölenin ruhunun evine geldiğine, pazar günü kalıp pazartesi sabahı uçup gittiğine inanılırdı. Ekim Devrimi’nden sonra bu tören kalkmıştır.
Ölen kişi sigara seven biri idiyse, yaşıtları gelirken sigara getirirlerdi. Gençler ve çocuklar da bu tip evleri ziyaret ederlerdi. Başka köylerden dahi gelenler olurdu.

Alem / Bayrak

Bu geceye özel, ölen kişinin anısına Alem denilen bayraklar yapılırdı. Bir adet yapılan bu bayrağı ölenin kız kardeşi, yoksa onun sağlığında kız kardeşi kabul ettiği ve ilan ettiği bir kız yapardı.
İnce bir direğe bağlanan bayrak şeklindeki bezin kenarları fındık, ceviz veya şekerlerle; orta kısmı ayna, tarak, sigara paketi, ağızlık, mendil, çorap gibi çok çeşitli eşyalarla süslenirdi. Bayrak direğinin üst kısmına, sert kağıttan yapılmış, etrafı şekerlerle bezenmiş bir kalpak oturtulurdu.
Bayrak uzaktan gelecekse, genç atlılardan oluşan bir grupla cenaze evine getirilir, taşınırken bir direğe sarılır ve atlar koşturulmazdı. Bayrağın yapıldığı ve gideceği yer arasında bir köy var ise daha önce belirlenen bir akraba evinde mola verilirdi. Mola esnasında ev sahibi Alem’i taşıyanlara töre gereği ziyafet verirdi. Cenaze evine getirilen bayrak açılarak yemek için hazırlanan masanın bulunduğu odada duvara asılır, daha sonra Alem’i getirenler de yemeğe katılırdı.
Alem taşınırken yolculuk sırasında rastlananlara, üzerindeki malzemeden ikram edilirdi. Bu hareket ikramı alanı da onurlandırırdı.
Ertesi sabah gençler atlarına biner ve getirdikleri alemi usta binicilerden birine verirlerdi. Yaşlılardan birisi arfe yaptıktan sonra atlılar uğurlanırdı. Köyün dışına çıkan gençler uygun bir alanda cirit atarak atlarını koşturur, bayrağı taşıyan önde diğerleri arkada kamçılarla bayrağa vurarak üzerindekileri düşürmeye çalışırlardı. Dökülen eşyalar kendilerini takip eden çocuklar tarafından toplanırdı. Bir müddet sonra atlılar dört nala ölenin mezarına gider ve bayrağın üzerinde kalan eşyaları aralarında pay ederlerdi. Sonra da bayrak direğini mezara dikerlerdi. Mezarlıktan sonra eğer yol müsait ise, atlılar eve kadar yarış halinde at koşturur, daha sonra atlılara yemek verilirdi.

At Yarışı

Bütün bunların dışında gerek cenaze sahibi, gerek ölenin yakın dostları tarafından at yarışları tertiplenirdi. Yarışı tertipleyen para ödülü koyardı. Yarış tertiplemek isteyen cenaze sahibinden izin alırdı. Koşacak atları da cenaze sahibi belirler veya seçer, organize ederdi. Bu tip yarışlarda kural gereği, at sayısı üç adet olurdu.
Yarışacaklar belirlendikten sonra bir yerde toplanır, bir yaşlı kazasız, belasız yarışmaları için arfe yapar, dua eder, atlılar ‘amin’ derlerdi. Yaşlının konuşması bilince gençler kamçılarının uçlarını arfe yapan yaşlının elindeki kumel tasından ıslatmak için hamle yapardı. Kamçısının ucunu kumel tasına ilk daldıranın birinci geleceğine inanılırdı. Bazen üç kamçı birden tasın içinde olurdu. Yanlarına verilen hakem durumundaki şahıs atlıları başlangıç noktasına götürerek koşturur, yarışları çok sayıda insan izlerdi.
Birinci gelene para ödülünün yanı sıra yemek için kesilen hayvanlardan birinin arka bacaklarından birisi bütün olarak verilirdi.
Bu tip koşularda koşuya katılacaklar birinci gelebilmek için başka köylerden iyi atlar bulup getirebiliyordu. Çevrede bulunan kutsal yerlere gidip başarı için dua edenler de oluyordu.
Pazar yarışı bittikten sonra, pazartesi sabahı cenaze sahibi kadınlar, komşu ve gelmesi gereken kadınları da toplayarak hazırlanan yemeklerle topluca mezarlığa giderdi.
Burada ağıt bilenlerden biri ağıtlar yakarak ağlar, diğerlerini de ağlatırdı. Götürülen yemekler burada yenir, artanlar pay edilerek evlere götürülürdü. Yemek sonrası kadınlar ellerini mezarın üzerine koyarak son kez dua eder ve evlerine dönerdi.
Ölen kişi için verilen yemeklerde, ölenin akrabaları, hatta dolaylı akrabalar davetlilerle yemeğe oturmazlardı. Ölen kişi genç ise babası da yemeğe katılmazdı. Yemekte, genelde 10’ar kişilik guruplar halinde masalara oturulur ve her masaya bir kişi hizmet ederdi. Çocuklar ayrı bir gurup halinde yemek yer, hasta ve yaşlıların evlerine yemekler gönderilirdi.
Yemek verilen köyden geçmekte olan yolcuların çağrılmaması tüm köyün ayıbı sayılırdı. Davet edilir ve kendi yaş gruplarıyla yemeğe katılırlardı.
Yemek verileceği gün havanın bozması, katılımı olumsuz etkileyeceğinden ev sahipleri için üzüntü nedeniydi. Özellikle başka köylerden gelenler az olurdu.

Baş Götürme Yemeği

Hıristiyan dininin etkisi ile verilen bu yemekte, İsa’nın doğum gününe 15 gün kala kurbanlar kesilirdi. Cenazesi olanların ortaklaşa tertipledikleri bu yemek için her aile hazırladığı yemekler ve kesilen hayvanın pişirilmiş başıyla katılırdı.
Alan törelerine göre yemek davetlerinde kesilen hayvanın pişirilen başı bütün olarak sofradaki yaşlının önüne ‘Baş götürme yemeği’ ismi bunun için verilmiştir.
Yemekten önce, davet edilmiş papaz eşliğinde dua edilir, daha sonra ölen her insan için ayrı bir yaşlı arfe yaparak yemeğe başlanırdı.

Lavıj Yemeği

Ortaklaşa verilen bu yemeği de Hıristiyan olanlar yapıyordu. İsa’nın doğum gününden 15 gün sonra, yani Ortodokslar’a göre 21 Ocak’ta yapılan bu yemek için cenaze sahipleri, ölenler içinde en genç olanın evinde toplanırdı. Hayvansal gıdaların kullanılmadığı, ‘marho’ adı verilen yemekler hazırlanıyordu.
Başlıca yemekler şunlardı:
Lavıj (Tuzlu sarımsak ezmesi ile yenilen ve kızgın saç üzerinde iki taraflı pişirilen hamur yemeği), patatesli velibeğ, haşlanmış patates, Lakami (Arpa unuyla yapılan, hamurun içine peynir konarak pişirilen velibeğ benzeri yemek), fasulye yemeği, patlamış mısır ve bazı deniz ürünleri.
Bu yemek öncesi de Papaz dua eder ve yaşlılar arfe konuşmaları yapardı.
Bütün bunların dışında Hişt adı verilen daha başka yemek ziyafetleri ve kutlamalar da vardı. Doğum için, askere gidiş ve dönüşte, yas tutan kadınlar için yapılanlar gibi.
Arfe: Dua niteliğinde konuşmalar
Kumel: Bir çeşit içki (Adıgelerde Maksıme)
Gebın (Adıgelerde Psıhalıve) ve Velibeğ: Hamur yemekleri, patates ve peynir katkılı yapılır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz