"24 Ağustos 1927 günü Yüzellilikler'den Hacı Sami ve çetesi Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e, bakanlara ve milletvekillerine suikast düzenlemek amacıyla Kuşadası civarında Anadolu sahillerine çıkmıştı. Madran Yaylası'nda yerel halk ve güvenlik güçleri ile çete arasında çatışma yaşanmış, Hacı Sami ve kardeşi Ahmet öldürülmüş, Abaza Hakkı, Sökeli Mecid ile Düzceli Mecid de yakalanmıştı."
"Jandarmalar Madran Yaylası'na geldiğinde Tahtacılarla Hacı Sami çetesi arasındaki çatışma sürüyordu. Jandarma müfrezeleri yetişince çatışma daha da şiddetlendi. Hacı Sami ile kardeşi Ahmet öldürüldü. Abaza Ismailoğlu Hakkı ağır yaralı olarak ele geçirildi. Büyük Mecid ile Küçük Mecid kaçtı.Gece boyunca yapılan takip sonucunda onlar da yakalandı. Çete üyelerinin çatışma alanında bıraktığı çantalarda jandarmanın ele geçirdiği malzemeler çetenin son derece hazırlıklı olduğunu da gösterdi. Çete, kullanacağı silahların yanı sıra tentürdiyot ve gazlı bez gibi sağlık malzemelerini de yanında getirmişti."
'Tutuktular 31 Ağustos'ta Gülnihal Vapuru ile İstanbul'a gönderildi. İzmir'de alınan ifadeler de İstanbul'a iletildi."
Çete üyelerine yardım ve yataklık yapan başka kişilerin olup olmadığını anlamak için soruşturma derinleştirildi. Ertesi gün, 1 Eylül'de, tutuklu sanıklarla ilgili evrak İstanbul Savcılığı'na gönderildi. Savcı Nazif Bey de dosyayı hızla İkinci Sorgu Hâkimliği'ne ulaştırdı. Hâkim Hayrettin Bey dosyayı inceledikten sonra 3 Eylül'den itibaren çete üyelerini sorguya aldı. Tutukluların bırbirleriyle çelişkili ifadeler vermesi üzerine sorgu ile birlikte incelemelerini de sürdürdü. Sorgu sırasında elde edilen bilgiler doğrultusunda İzmit eski kumandanı emekli kaymakam Atıf Bey, Hacı Sami'nin kardeşi Meki, Sami'nin kardeşi Eşrefin kayınbiraderleri Hacı Ziya Bey oğulları Ahmet, Halil ve Rasih'in de çete üyelerine yardımcı oldukları kanaati oluştu. 5 Eylül'de önce Atıf Bey Mersin'de ele geçirildi. Ardından Hacı Sami'nin kardeşi Meki Üsküdar'da eniştesinin evinde tutuklandı. Hacı Sami ile gizlice haberleştiği iddiası ile tutuklanan Meki ile ilgili ele geçen evrakta sabun alışverişi konusunda haberleştiği belirlendi. Sabun ticaretinin ise parola olduğu kanaati oluştu. Aynı gün her ikisinin sorgusu da başladı. Ahmet, Halil ve Rasih'i arama çalışmaları da eş zamanlı sürdürüldü. İkinci Sorgu Hakimi Hayrettin Bey 6 Eylül'de Atıf ile Meki'yi yeniden sorguladı. Bu arada Ahmet, Halil ve Rasih Söke'de tutuklandılar. Söke Savcılığı tutuklularla ilgili Söke'de incelemelerine hızla başladı."
"Verdiği bu ifade ile Milli Mücadele'de Yunanlılarla birlikte çalıştığını da itiraf etmiş olan Hakkı’ya, Mahkeme Başkanı Kuva-yı Milliye Yunanlılarla harp ederken kendisinin ne tarafta olduğunu sordu. Hakkı, Yunanlıların tarafında kaldığını söyledi. Sabri Bey’in ustalıkla sorduğu sorular karşısında da Yunan tarafında ne yaptığına açıklık getirdi. İzmir'den Yunan Hükümeti'nin – emriyle Mudanya’ya gittiğini, oradan Kuva-vıMilliye'ye karşı Yunanlılarla birlikte savaşmak için cepheye gönderildiğini anlattı.Türkiye’den ayrıldıktan sonra gittiği Midilli’de dört beş ay kaldığını, buradan firari Mutasarrıf İbrahim Bey’in kendisine bir teşkilat yapmasını önerdiğini, bu teşkilat için kırkbeş-elli kişilik bir idare heyeti topladığını ancak kendisinin bu öneriyi kabul etmediğini söyledi.Hakkı örgüte girmediğini söylüyordu ancak Mahkeme Başkanı'nın 'Sen de bu elli kişilik heyetin içinde mi idin?' sorusunu 'Evet’diyeTekyanıtlıyordu. İfâdesîiıe ğore oluştunıfnn buheyet Yı inanlılardan aldığı para ile Çerkezleri toplayarak İzmir'e gidecekti. Hakkı, Çerkezlerin yalnızca para koparmak amacıyla böyle bir heyet oluşturduklarını iddia etti. Sonra da örgütün faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Ardından Sabri Bey, Hakkı'ya ülkeden niçin kaçtığını sordu. İkili arasında şöyle bir diyalog geçti:
Reis Bey sordu: -Sen niçin kaçtın, demek hıyanetinden korktun.
-Ben hain değilim ki korkayım.
-Sen Çerkezlerle beraber Kuva-yı Milliye ile harp etmedin mi?
-Ettim ama herkes gibi.
-Çerkezlerden başka Kuva-yı Milliye ile harp eden oldu mu ki herkes gibi diyorsun?..
-Oldu ya! Bu kadar isyanları yapanlar, Kuva-yı Milliye aleyhine hareket edenler yalnız Çerkezler mi idi? Türkler yok mu idi?"
“Bu arada tutukluluğu devam eden Abaza Hakkı önemli itiraflarda bulunacağını söyleyince Hâkim Hayrettin Bey tarafından yeniden sorguya alındı. Gazeteler ertesi günlerde suikast örgütünün Çerkez Reşit tarafından hazırlandığı konusunda güçlü kanıtlara ulaşıldığını haber verdiler. Ayrıca, Sökeli Mustafa isminde bir kişinin de olayla ilgisi kurularak yakalama emri çıkarıldı. Mustafa yakalandı ve İstanbul'a gönderildi. Hayrettin Bey'in yaptığı sorgu sonucunda aranan kişi olmadığı anlaşılınca serbest bırakıldı. Aranan Mustafa'nın, Kuşçubaşı Eşrefin kayınbiraderi Cemali'nin kardeşi olduğu ve Sisam'da Yunanlılar tarafından bir başka nedenden dolayı tutuklu bulunduğu belirlendi. İstanbul'dan yapılan istek üzerine Söke Savcılığı Hacı Sami çetesine haberleşme konusunda yardım sağladığı gerekçesi ile Cemali'yi de tutukladı ve İstanbul'a gönderdi. Hayrettin Bey de 23 Eylül’den itibaren Cemali'yi sorgulamaya başladı."
"8 Eylül'de gazeteler suikastta hedefin Gazi Mustafa Kemâl olduğunu duyurdu. Hainler Türkiye'yi ve Türkleri ta can evinden vurmak istemişti."
"18 Ocak 1928 gece yarısı saat üçte infaz için tutukevi hareketlendi… İdam hükmünün infaz edileceğinden haberdar olan halk da akın akın Eminönü'ne gelmeyi sürdürüyordu. Mahkûmlar ayrı ayrı cezaevi otomobili ile idam edilecekleri sehpanın önüne getirildi. İlk olarak Küçük/Düzceli Mecid Reşadiye Camii önündeki sehpaya çıktı. Boğazına ip geçirildi. Mecid'in son sözü 'Buna sebep olanlar Abaza Hakkı ile Hacı Sami'dir. Gözleri kör olsun, fakat hiç olmazsa Müslüman kardeşlerimin karşısında asılıyorum. Buna memnunum. Esir olarak, düşman bizi aldı, götürdü. Fakat kısmet yine burada olmakmış. Allahaısmarladık'oldu. Birkaç dakika sonra Büyük/Sökeli Mecid tramvayların bekleme noktasında kurulan sehpaya getirildi. Onun son sözü 'Biz esir düştük. Buraya geldik. Hacı Sami ile Abaza Hakkı bizi kandırdı. Ruz-ı mahşerde bu adamlardan hakkımızı alacağız'oldu. Son olarak Abaza Hakkı sehpaya çıktı. Okunan idam kararını dinledikten sonra ‘Beni kardeşlerimin üzerine saldırtan Ethem'den intikam almadan öldüğüme yanıyorum. Elli beş yaşındayım. On üç sene hizmet ettim. Hakkınızı helal edeniz' dedi, idam hükümleri infaz edildikten sonra cesetler bir süre asılı bırakıldı, sonra indirildi. Sehpalar kaldırıldı."
'Türkiye, komşularından abartılı isteklerde bulunmuyordu. İki temel arzusu vardı. İlki; Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına ve Cumhuriyetin ileri gelenlerine karşı suikast düzenleme çabası içinde olan Çerkezlerin
ve diğer hainlerin Yunan topraklarında bir dayanak bulmasına izin verilmemesi idi."
“Türk kanı içmek için düşman parmağıyla vatanımıza gizlice çıkarılan bu serseri"(ler) yayladaki Tahtacılardan ekmek dahi almayı beceremeyen beş Çerkeş idi;
Hacı Sami (Kuşçubaşı Eşref'in kardeşi),
Ahmet (Kuşçubaşı Eşrefin kardeşi),
Düzce'nin Beçingi karyesinden Abaza İsmailoğlu Hakkı,
Sökeli Çerkez (Büyük) Mecid,
Düzceli Bedik(Bedel) Yusuf oğlu (Küçük) Mecid.
1920'li yıllarda "ihanet" bir karabasan gibi Çerkeslerin üzerine çökmüştü.
Susup kalakaldılar.
——
Kaynakça:
ATATÜRK'E SUİKAST GİRİŞİMİ: HACI SAMİ VE ÇETESİ, Doç. Dr. Şaduman HALICI, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi Journal Of Modern Turkish HistoryStudies XIII/2 (2013-Güz/Autumun), ss.105-121.
Sayı: 2014 09
Yayınlanma Tarihi: 2014-09-01 00:00:00