Vedat Türkali, Aydın Engin, Eşber Yağmurdereli, Ali Nesin, Aydın Çubukçu, Baskın Oran gibi isimlerin de yer aldığı aydın, gazeteci, akademisyen ve sendikacılar bir bildiri yayınlayarak IŞİD’e karşı Kobani’ye destek olma çağrısında bulundu.
Yazar, gazeteci, öğretim üyeleri ve sivil toplum gönüllülerinin de aralarında bulunduğu 200 kişinin yayımladığı ortak bildiri şöyle:
Din adı altında faaliyet gösteren ve militan devşiren IŞİD’in yaydığı barbarlık ve vahşeti birlikte ve yüksek sesle mahkum etmek bölgemizde demokrasi ve barış istemenin öncelikli koşulu haline geldi. Bölge içinde ve dışında yaşayan bazı Müslümanlardan destek görmesi IŞİD’e meşruiyet sağlamıyor. Müslümanlar açısından da karşı çıkılması gereken, IŞİD’in kınanması ve lanetlenmesi değil, IŞİD gibi bir barbarlık ittifakının dini değerleri ve sembolleri rehin alma çabası olmalıdır. Suriye ve Irak’ta yaşanan siyasal toplumsal kargaşanın yarattığı zeminde ortaya çıkan ve ‘hilafet’ iddiası altında kontrol ettiği alanları genişleten IŞİD buralarda Hıristiyanları, Şiileri, Ezidileri, farklı inanç gruplarını, özetle kendi ilkel anlayışı dışında kalan herkesi katlediyor. Kadınlara tecavüz ediyor, köleleştiriyor, pazarlarda satılığa çıkarıyor. Kontrol altına aldığı yerlerde, dar kafalı ve zalim bir köktendinciliği dayatıyor, her türden insanlık suçu işliyor. Uzunca bir süredir, Ortadoğu’da siyasi hesaplar adına, kullanışlı bir mecra haline gelen, zaman zaman desteklenen, bazen sadece göz yumulan mezhepçilik ve radikal İslamcılık siyasetlerinin sonu IŞİD’e vardı. Bu gerçek karşısında, din, mezhep, kavim merkezli, dinsel referanslı siyasetlere karşı, özgürlük ve barış merkezli, tüm insanlığı kucaklayan seküler siyaset ilkelerini yüksek sesle savunmak her zamankinden daha önem kazanmış durumda. Unutulmamalı ki, inanç özgürlüğünün teminatı da demokratik-özgürlükçü insanlık ve siyaset anlayışıdır. Tersi, bizi insanların din, mezhep adına birbirini boğazladığı Ortaçağ karanlığına götürür. Başta ABD olmak üzere, Ortadoğu’da siyasi hegemonya peşinde olan bölgesel ve uluslararası tüm güçlerin yarattığı bu ucube siyasi oluşumun büyümesinde, bölgesel hegemonya peşinde olan Türkiye’nin siyasi hesaplarının da rolü olduğu inkar edilemez.
Bir yandan Kürtler ile müzakere başlatan Türkiye, diğer yandan Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarını boğmak için arayışlara girdi, gerici güçlerle işbirliği yaptı. IŞİD’in Kobani saldırısı, bölgede ve Türkiye’de yaşanan siyasal-toplumsal krizlerin kesişme noktasıdır. Türk hükümeti IŞİD’den kaçanlara insani yardım sağlayarak siyasi sorumluklarını göz ardı edemez. İnsani değerleri, barışı, bölgede yaşayan tüm halkların özgürlüklerini ve nihayet Kürtlerin haklarını ve kazanımlarını savunmak adına IŞİD’e karşı çıkmak en hafifinden vicdani bir zorunluluktur. Türkiye’de yaşayan bizlerin, yanı başımızda yaşayan Kürtlere yönelik, boğma-kovma girişimlerine karşı tavır almak gibi de özel bir sorumluluğumuz vardır. Türkiye’nin Kobani’ye yönelik politikaları Kürtlerle barışın önünde de en tehlikeli engeli oluşturmaktadır. IŞİD’e karşı başlatılan askeri operasyon dikkatlerimizi dağıtmamalı, bizleri bölge halkları, Kürtler ve özellikle Kobani halkı ile dayanışma konusunda tereddüde düşürmemeli. Başta Kobani olmak üzere bölgenin mazlum halklarının hepimizin desteğine, bizim de Kobani’de halkların birlikte barış içinde yaşamalarına imkan sağlayan değerlere ihtiyacımız var. Aynı nedenlerle, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere uluslararası kurumları da Kobani’ye sahip çıkmaya çağırıyoruz.