Alanlar’da gelenek ve görenekler (6. Bölüm)

0
543

17-19. Yüzyıllarda Alanlar’da Kavga, Kan Davası ve Ceza (2)

Barış Günü

Davalı taraflar eğer aynı köyden iseler, barış ziyafeti için sofralar köyün ortasına kurulurdu. Eğer ayrı köylere mensup iseler önce ölenin, sonra da öldürenin köyünde ziyafetler verilirdi. Bu yemekli toplantılara her iki tarafın insanları, erkek ve kadınları ayrı ayrı olmak üzere, katılırdı. Tarafların akraba ve tanıdıkları da davet edildiğinden büyük kalabalıklar oluşurdu.
Ölen ve öldüren tarafın insanları yemek başlamadan önce yaş sırasına göre karşılıklı iki sıra oluştururlardı. Bu anın oluşması aşamasına kadar ve barış çabalarının sürdüğü dönem boyunca toplantılara silahlı katılmak yasaklandığı halde, bazı kişiler gizlice kama ve tabancalarını kuşanırlardı. Bu iki sıra halindeki dizilişte öldüren tarafa mensup olanlar mahcup bir şekilde ve başları öne eğik bekler, özellikle cinayeti işleyen kişi kalpağını gözlerini de kapatacak kadar aşağı indirir, yukarı dahi bakmazdı.
Tarafsız ve çok iyi konuşan saygın bir yaşlı ortaya çıkarak herkesin duyacağı bir şekilde oradakilere hitap eder; “Toplumumuz içerisinde böyle talihsiz olayların bir daha yaşanmamasını temenni ederim. Sizler ne asil insanlarsınız ki bu olayı daha kötü boyutlara çekmeden barış yapıyorsunuz” der, barıştan, insan gibi yaşamaktan söz eder, insan öldürmenin kötü sonuçlarından bahsederek, ortamı yumuşatırdı. Özellikle mağdur tarafa dönerek; “Siz asil ve hoşgörülü bir sülalesiniz, sizleri barıştırmak için araya giren bizleri kırmadınız ve törelerimizi çiğnemediniz. Allah bir daha size böyle bir acı yaşatmasın” gibi onurlandırıcı ve övücü sözler söylerdi.
Konuşmadan sonra her iki tarafın yaşlıları el sıkışır, olaydan önce de tanışıyor ve araları iyi idiyse tokalaşma anında kucaklaşır, birbirlerine iltifat ederlerdi. Mağdur tarafın yaşlısı tokalaşmadan sonra, orada bulunan tarafsız insanlara dönerek, “Kanlımızı sizlerin hatırı için affediyorum. Artık dargın değiliz” diyerek, bundan sonra barış içinde yaşayacaklarını ilan ederdi.

Anneyle Barış

Daha sonra öldüren tarafın insanları tek sıra halinde ve genellikle son derece üzgün, hatta bazıları ağlayarak, en yaşlısından başlayarak mağdur tarafın fertleriyle sıra halinde el sıkışırlardı. El sıkışma faslı bittikten sonra iki tarafın yaşlıları orada kalır, diğerleri barış heyetiyle birlikte, öldüren kişiyi alarak, kadınlarla da barışmak amacıyla ölenin evine giderlerdi. Öldüren taraf eve yaklaşınca ağlamaya başlar ve bu şekilde içeri girerler; ölenin aile fertleri ve akraba kadınlar da ağlaşarak ağıtlar yakarlar, o sırada evde, son derece hüzünlü bir hava hâkim olurdu. Aracılar ortamı sakinleştirdikten sonra Arfe denilen iyi dilek konuşmaları yapar, erkeklerin barışıp affettikleri gibi kadınların da öldüreni affetmeleri istenir, aracılardan iki kişi öldürenin ellerinden tutarak –sağ ise- ölenin annesinin yanına götürür ve el sıkışmasını isterlerdi. Öldüren, barışmak için uzatılan elleri sıkarken yüksek sesle ağlamaktadır. Ölenin annesi, el sıkışırken herkesin duyacağı yüksek bir sesle katili affettiğini söyler, sonra sırayla diğer kadın ve kızlarla el sıkışılırdı. Evden çıkmadan önce aracı durumundakilerin sözcüsü, ölenin annesini gösterdiği büyüklük ve asaletten dolayı kutlardı.
Alan toplumu içinde oğlunun katiline aşağıdaki gibi hitap eden kadınlar da olmuştur: “Biricik evladımı öldürdün, onu toprağın altında çürüttün. Bugünden itibaren seni, öldürdüğün evladımın yerine koyuyor ve bağrıma basıyorum. Artık sen de benim oğlumsun. Bundan sonra bana anne diye hitap et. Öldüğüm zaman beni mezara kendi ellerinle koyacağını da unutma.” Bu tip sözleri içtenlikle söylediğini kanıtlamak için bazı kadınlar göğsünü açar, meme uçlarından birini katilin ağzına vererek, “İşte seni emzirdim, artık öz be öz oğlumsun” derdi. Bu şekilde, içtenlikle barışan aileler arasında, sonraki yıllarda kolay kolay kavga ve gürültüye rastlanmamıştır.
İçtenlikle el sıkışıp barışmanın bir ölçüsü de, katile içki ikram etmekti. Kadınlar gerçekten affettiklerini ispatlamak için kendi elleriyle katile bir yudum içki içirirlerdi. Herşeye karşın el sıkışmayan, kinini atamayan kadınlar da yok değildi. Bunlar, istemeyerek, törelerin baskısıyla el sıkışmak zorunda kalırlardı.
Daha sonra evden çıkılarak sofraların hazırlandığı köy meydanına gelinir, sofraya önce mağdur taraf ve akrabaları, sonra diğerleri otururdu. Yemek boyunca konuşmalar devam eder, taraflar arasındaki kin ve nefret duyguları bertaraf edilmeye çalışılırdı. Yemekten sonra her iki taraf da aynı köyden iseler, bu kez mağdur tarafın gençleri öldürenin ailesine giderek kadınlarla barışırlardı.
Erkeklerden sonra kadınlar toplu halde cenaze evine giderlerdi. Ölen ve öldürenlerin, varsa eğer, kızkardeşleri birbirlerini kardeş ilan ederek, bir daha böyle tatsız olayların yaşanmaması için dua ederlerdi. Kadınlar arası bu gidip-gelmeler karşılıklı idi.
Barış sonrası günlerde olay çıkarmaya yeltenenlere iyi gözle bakılmaz, aşağılanırlardı. Arabulucular durumu takip eder, gerektiğinde tarafları sert bir şekilde uyarırlardı. Kışkırtıcılar çıkabilirdi, böyleleri her fırsatta halk arasında teşhir edilirdi.

Faili meçhul

19. yy. Alan törelerine göre faili meçhul cinayetlerde, şüpheli kişilere yemin ettirme yoluna gidilirdi. Bu gibi olaylar için yargı ve soruşturma amaçlı bir heyet belirlenir ve şüpheliler bu heyet tarafından, çok kutsal sayılan yerlere çağrılarak yemin ettirilerek sorgulanırdı. Cinayeti görüp söylemeyen insanlar aşağılanır, toplum içinde itibar görmezlerdi. Gerçekleri gizlemek, yalan yere yemin etmek en büyük şerefsizlik sayılırdı.
İki arkadaştan biri diğerini öldürür ve inkar ederse, toplum içinde tüm itibarını yitirirdi. Böyle insanlar ölenin mezarı başına götürülerek yemin ettirilir, arkadaşını öldürmediğine dair mezarı başında yemin edenler hakkında işlem yapılmazdı. İnkarcıların, hele hele şüpheli olanların işleri çok zordu. Toplumdan dışlandıkları gibi, çocukları, hatla torunları dahi olay yüzünden alay konusu olurdu. Bu yüzden, gerçekten de olaya karışmadığı halde, yemin etmemek ve korkak durumuna düşmemek için suçu üstlenenler olurdu.
Bütün önlemlere karşın Alan toplumunda az sayıda da olsa kan davasını sürdürüp kanlısını öldürenler de vardı. Öldürülenlerin kulağı kesilir, öldürdüğü insanın mezarına gömülürdü. Bunun anlamı; “intikamını aldım rahat uyu demekti”. Bir dönem bu şekilde intikam alanlar, “cesur adammış, kanını yerde bırakmadı” şeklinde itibar görmüştü.
Kan davası ve kavga olaylarında aracılık ederek, barışı sağlayanlara ücret olarak deriler verilirdi. Derilerin veriliş amacı, zaman zaman arabuluculuk hasat zamanına rastladığı için, tarla işlerini başkalarına yaptırabilsinler düşüncesiydi. Fakat çoğu insan bu ücreti almazdı, bu nedenle uygulama zamanla kendiliğinden kalkmıştır.
Alanlarda; böyle olaylara müdahil olan, kanunlar yapan ve uygulayanlar, adil davrananlar çok saygı görürlerdi.

Alan Yaşlısı

Hemen her toplumda olduğu gibi Alanlar’da da özellikle 18. ve 19. yüzyıllardadaha da yoğunlaşan geniş aile tipi hâkimdi. Birkaç kuşak aynı çatı altında yaşar, aile bireylerinin sayısı 50-60 kişiye kadar ulaşırdı.
Aile yapısının kalabalık oluşu, ister istemez, yöneten ve yönetilen gruplarınoluşmasını ön plana çıkarıyordu. Her insan kendi başına hareket edemezdi. Feodal düzenin hâkim olduğu ve dünyanın hızlı bir gelişme gösteremediği bu ortam, ‘çok yaşayan çok bilir’ varsayımını cazip kılıyordu.
Alanlar’da aile büyüğü herşeye hâkimdi. Söylediği her söz kanun gibiydi. Kendisinden çok az genç olanlar dahi mutlak itaat ederlerdi. Aile büyüğü, bireyler arasında iş bölümü yaparak, kimin ne iş yapacağını belirlerdi. Aile bireylerinin elde ettiği tüm hasılat onda toplanır ve oradan gerekli yerlere harcanır, dağıtılırdı. Kime ne lazım, o belirler, tüm geliri takip ederdi. Aile büyüğünden habersiz alış veriş yapmak ayıp sayılıyordu.
Düğün veya cenaze gibi yerlere gitmek için yaşlıdan izin alınırdı. Aile bireylerinden birini arayan soran yabancılar da önce yaşlıdan sorarlardı.
Gençlerin evlenme zamanına yaşlı karar verirdi. Gençlerin ‘evlenmek istiyorum’ demesi ayıp sayıldığı gibi, evleneceği insanı seçme hakkı da yoktu. Evlendikten sonra yeni evli çift, erkek ve kadın yaşlıya görünmezlerdi. Yeni evliler, kayınbaba ve kayınvalidelerinin yanına beraber çıkamazlardı. Biri onlarla birlikte ise diğeri uzaklaşırdı. Yeni gelinler, yaşlılar ve erkeklerin büyük bir bölümü, ayrıca kayınvalideleri ile uzun süre konuşmazlar, kendilerine birşey sorulduğunda el kol hareketleriyle yanıt verirlerdi.
Geçmişte mutfaklar büyük yapılarak, aynı zamanda oturma salonu olarak da kullanılıyordu. Mutfak tavanının orta yerine rastlayan bir yerinde baca vazifesi gören ve dumanın çıkmasını sağlayan delik bırakılırdı. Mutfağın orta yerinde yakılan ateşin üzerinde, tavandan zincirle asılan yemek kazanıyla yemek pişirilirdi. Bu ateş aynı zamanda ısınma sağlardı. Soğuk havalarda ateşin etrafını işgal eden yaşlılardan yer kalmaz, gençler ayakta ısınmaya çalışırlardı. Zaten gençlerin oturması da ayıp sayılıyordu. Kadınlar ateşin etrafında oturamadığı gibi, erkeklerin yanına da fazla sokulamıyorlardı. Yemek işiyle uğraşan kadınlardan uyanık olanlar, pişmekte olan yemeği kontrol bahanesiyle ısınırlardı.
Yemek hazırlandıktan sonra önce yaşlıya, sonra diğerlerine verilirdi. Gençler yaşlılarla yemek yiyemez, yaşlılardan sonra yemeğe otururlardı. En son kadınlar yemek yerdi. Bulaşık yıkama işi gelinlerin göreviydi. Evdeki yemeklik erzaktan en yaşlı kadın sorumluydu. Ne yemek yapılacağına karar verdikten sonra, erzak verirdi. Yemek dağıtma işi de yaşlı kadına aitti.
Akşam yemeğinde yaşlı, bir sonraki gün için iş bölümü yaparak görevleri belirlerdi.
Eskiden bayramlar dışında hayvan kesilmediği için, her zaman eve et girme imkânı da yoktu. Normal yemekler, mısır ve tahıllardan oluşuyordu. Buğday unundan yapılan ekmekler dahi velibeğ gibi, özel günlerin yemeği sayılıyordu. Yani her zaman yapılmazdı.
Düğün ve çeşitli davetlerde hayvan kesmek şarttı. Kesilen hayvan sığır ise beyni ve dili, koyun ise boyunla birlikte baş kısmı ve dili pişirilmiş şekilde yaşlının sofrasına getiriliyordu. Hayvanın dili, kulağı ve beyninden gençlere ‘pay’ denilen ikramlarda bulunulurdu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz