KUZEY KAFKASYA KÜLTÜR DERNEĞİ- YAŞAR BAĞ

0
628

KUZEY KAFKASYA KÜLTÜR DERNEĞİ- YAŞAR BAĞ

Değerli büyüğümüz Yaşar Bağ'ın, Ankara Kuzey Kafkas Kültür Derneği'nin (Çerkes Derneği) 10. kuruluş yıl dönümü nedeniyle , yöneticilere, üyelere ve ilgilenenlere rehber olması için hazırlamış olduğu KUZEY KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER adlı kitapçığı sizlerle, faydalı olması dileği ile paylaşıyoruz.

KUZEY  KAFKASYA KÜLTÜR DERNEĞİ

ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

(Şafak Matbaası-Ankara-1974)

YAŞAR  BAĞ

 

İÇİNDEKİLER

1 – Önsöz

2 – Giriş

3 – Derneğin kuruluş sebebi

4 – Derneğin amacı ve çalışma konuları

5 – Geçmişteki güçlükler

6 – Bugünkü güçlükler ve tehlikeler

7 – Benimsenmesi gereken prensipler

8 – Faaliyet programı

9 – Gurup çalışmaları

10 – Sonuç

 

I – ÖNSÖZ

On yıllık bir geçmişi olan derneğimiz, solmaması için üzerinde titrediğimiz bir çiçek gibidir.

Bu çiçek, fazla sulanırsa çürür, kurakta kalır¬sa kurur, üzerine kar yağarsa donar, güneşsiz kalırsa solar.

Çiçeğin yaşayabilmesi için en uygun ortam han¬gisidir?

İşte elinizdeki broşürün gayesi bu soruya cevap bulmaktır. İnsanların anlaşamamalarının bir sebebi de keli¬meler ve kavramlara kendilerine göre özel anlamlar vermeleridir.

Bunu önlemenin yolu kavramların açıklığa kavuşturulmasıdır. Art niyetli insanların her şeyi karıştırmaları önlenemeyen bir olaydır.

Biz bazı kavramları ve meseleleri açıklığa kavuşturmak suretiyle hiç olmazsa iyi niyetli insanların anlaşmalarını kolaylaştırmak, böylece çiçeği yaşatacak uygun ortamın bulunmasına yardımcı olmak istedik.

2 – GİRİŞ Dernek konusuna girmeden önce, yakın ilgisi sebebiyle Kafkasya ve Kafkasyalılar hakkında bazı açıklamalar yapmayı yararlı görüyoruz.

1 — KAFKASYA: Karadeniz’den Hazar’a ka¬dar uzanan ve bir omurga teşkil eden Kafkas Sıra¬dağları ile bu dağların iki tarafında onlara bağlı ola¬rak yer alan vadiler ve ovalar topluluğuna Kafkas¬ya derler. Kafkasya kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrılır.

2 – GÜNEY KAFKASYA: Güney Kafkasya, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’dan meydana gelir.

3 – KUZEY KAFKASYA: Kuzey Kafkasya ise, adından da anlaşılacağı üzere genel olarak sıradağların kuzeyini teşkil eder. Bununla birlikte Kafkasya’nın batısında kalan Aphazya, Şapsığ Bölgesi, Ubıh Bölgesi, yani dağların batı yamaçları ve Karadeniz kıyılan da Kuzey Kafkasya’ya dahil sayılmalıdır. Belki de Kuzey Kafkasya yerine «Kafkasya» sözünü kullanmak daha uygun olur, çünkü Güney Kafkasya ülkelerinin (Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan) zaten kendilerine mahsus memleket adlan vardır. O halde «Kafkasya» sözünden güne¬yin dışında kalan kısımlar, yani Batı ve Kuzey Kaf¬kasya anlaşılmalıdır, böylece kısa ve kapsayıcı bir kelime kullanılmış olur. Biz «Kafkasya» terimini tek başına kullandığı¬mızda bununla Batı ve Kuzey Kafkasya’yı kastetmiş olacağız.

4- ÇERKESLER VE ÇERKESYA: Karade¬niz’den Hazar’a kadar uzanan halkların, kabile ve kabile topluluklarının hiç birisi kendisine Çerkes demez. Bu kelime, komşuları tarafından Kafkas Halklarının tümü için kullanılmış, zamanla Kafkasyalılar da bunu benimsemişlerdir. Bütün kabileleri içine alan kapsayıcı ve birleştirici bir kelime olması ve bir millet ismi haline gelmiş bulunması bakımından kullanılması yerinde olur, Böylece Karadeniz’¬den Hazar’a kadar olan (güney hariç) ülkeye «Çerkesya» veya Çerkezistan ve burada yaşayan halkla¬rın meydana getirdiği millete de «Çerkeş Milleti» di¬yebiliriz. Batıdan doğuya doğru Çerkesleri beş gu¬ruba ayırmak mümkündür. Bunların dilleri ayrı ol¬makla beraber, örf ve adetleri, kıyafetleri, müzikleri, oyunları, sosyal yaşantıları, değer hükümleri birbiri¬ne benzer.

1 — Aphazlar

2 -Adığeler (Abzah, Besleney, Bjeduğ, Kaberdey, Natuhac, Şapsığ vs)

3 — Karaçay — Balkarlar

4 — Asetinler (Osetler — İron, Digoron, Tagavur)

5 — Çeçenler (Nohçi, İnguş — Galgay)

6— Dağıstanlılar, Lezgiler, Laklar, Kumuklar, Dargiler, Avar—Andelailer)

4 — ÇERKEŞLERİN ANAYURDU NERESİDİR?

Arkeoloji ve tarih araştırmaları göstermiştir ki, Çerkeslerin anayurdu Kafkasya'dır. Kafkasya güzel ve bereketli bir ülke olduğundan tarih boyunca çeşitli istilâlara maruz kalmış, bunun sonucunda birçok Kafkas boyları uzak diyarlara göç¬mek zorunda bırakılmıştır. Göçenlerin en eski ve tipik örneği bugün Pireneler de yaşayan BASK’lardır.

Mısır'a gitmiş olan Çerkesler de Mısır Memlûk Devletinin idaresini ele geçirmişler, 1382 den 1517 senesine kadar süren Çerkeş Memlûkleri devrini yaratmışlardır. Çerkeş Memlûkleri Devleti, milli bir devlet olmaktan ziyade o asırlardaki diğer devletler gibi, dini bir devlet idi. Eserleri ile İslâm Medeniyeti¬ne birçok katkılarda bulunmuşlar ve hizmet etmiş¬lerdir.

Çerkesler, Arap, Cengiz, Timur, Kırım ve Rus istila ve akınlarına karşı yurtlarım yiğitçe savun¬muşlardır. Ancak asrın teknik imkânları ile müceh¬hez modern ve merkezi bir devlet kuramadıkların¬dan, düzenli ve devamlı ordulara sahip olmadıkların¬dan aralıklı olarak 300 sene kadar süren Kafkasya – Rus Savaşlarında Rusların anayurdu istilalarına mani olamamışlardır. Bu savaşlarda Çerkeslerin gösterdiği kahramanlıklar, Hacı Murat'lar, Şeyh Şamil’ler hâla romanlara ve filmlere konu olmaktadır, fakat ne yazık ki, bağımsız bir Kafkasya devleti yoktur.

SON BÜYÜK GÖÇ:

1864 yılında Kafkasya’daki son direnişin kırılmasiyle Çerkeslerin çoğu Osmanlı Ülkesine göç etmeye mecbur bırakılmışlardır. Bu göç Çerkeslerin varlığını tehlikeye düşüren hatalı bir hareket idi, çünkü toprağını bırakıp giden bir milletin uzun süre varlığını devam ettirebildiği görül-memiştir (Kendilerine göre özel şartlara sahip olan Yahudiler bir istisna teşkil eder.) Çerkesler topraklarında kalarak, tekrar hürriyet ve bağımsızlıkları¬na kavuşmak için düşmanla mücadelenin yollarım ve zamanını kollamalı idi.

KAFKAS KÜLTÜRÜ : Kafkasya halklarının binlerce seneden beri geliştirmiş oldukları engin ve zengin bir kültürleri vardır. Uzun zamanda ve yavaş yavaş teşekkül eden şifai kültür yazılı hale getirilmez ise kısa zamanda yok olmaya mahkumdur. İnsanlık âleminin bir parçası olan her toplumun, mazinin derinliklerinden gelen ve bir ata mirası olan kültür¬lerini korumaya ve geliştirmeye çalışması, hem ken¬di nefsine karşı, hem de insanlığa karşı vazifesidir. Kültür, korkulacak bir nesne değildir. Kültürel çalışmalardan hiç bir millet veya topluma zarar gel¬mez. Bütünle zıtlaşmayan bütünlüğü bozmaz, tersine ona renk ve zenginlik kazandırır.

3 – “KUZEY KAFKASYA KÜLTÜR DERNEĞİ” NİÇİN KURULDU?

Bazılarının aklına bu demek neden kuruldu, amacı nedir? diye sorular takılmaktadır. Yukarıdaki açıklamaları belki bu soruya doyurucu bir cevap ver¬memize yardımcı olur, ümidi ile yaptık. Gerçekten, çok basit gibi görünen yukarıdaki bilgilerin, bir¬çokları tarafından bilinmediğini müşahade ettik. Yoksa amacımız, malûmu ilân değildir. Muhaceretteki Çerkeslerin çoğu Türkiye, Suri¬ye ve Ürdün’e dağılmış durumdadırlar ve tahmini oran olarak bulundukları memleket nüfuslarının % 1 ünü teşkil ederler. Yaşadıkları ülkelerin eşit haklara sahip vatandaşı durumundadırlar. Ürdün'de parlâ¬mento ve hükümette kendilerine kontenjan tanınmıştır, fakat diğer ülkelerde böyle bir şey yoktur. Kafkasyalılar bulundukları ülkenin kültürünü al¬makta, geçmişlerini, geleneklerini dillerini, edebiyatlarını unutmakta ve hızla erimektedirler. Bu gidiş on¬ları, yeni ortamlarda aldıkları yeni kültürleri yanında, ata mirası olan kendi kültürlerini de muhafaza etmek için bir şeyler yapmak hevesine itmiş, bu he-vesten kültür dernekleri doğmuştur. Bu gün Türkiye’de 20 den fazla Kafkas Kültür Derneği vardır. Bunların bir kısmı amaçlarına ters düşen acayip isimler almışlardır, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını da pek bilmemektedirler. Bazı derneklerde de kabilelere veya guruplara göre bölünme ve ayrılma yoluna gidilmiştir ki, çok hatalı bir yol ol¬duğunda şüphe yoktur. 1961 yılında Ankara’da kurulmuş olan «Kuzey Kafkasya Kültür Demeği» birlik ve beraberliğini ko¬rumasını bilmiş başarılı bir dernek olarak kabul edilmelidir.

4 – DERNEĞİN AMACI VE ÇALIŞMA KONULARI Tüzüğün 2. maddesinde derneğin amacı, «Der¬nek üyelerinin kültür seviyelerini yükseltmek ve on¬ları topluma daha yararlı insanlar haline getirmektir.» şeklinde genel olarak saptanmıştır. Resmi kültürü okullardan, genel kültürü kitap, gazete ve dergi gibi çeşitli kaynaklardan aldığımı¬za, bunun için birçok imkânlar olduğuna göre tüzük¬te üyelerin kültür seviyelerini yükseltmekten bahse¬dilirken daha çok kastedilen, herkesin kolayca ya¬rarlanmak imkânına sahip bulunmadığı, kazanılması özel bir çabaya bağlı olan Kafkas Kültürüdür. Ger¬çekten, Kafkas Kültürü, herkesin kolayca istifade edebileceği hazır bir kaynak değildir. Aranıp bulun¬ması, korunması ve geliştirilmesi özel bir çaba iste¬yen orjinal bir alandır, işte derneğin amacı, bu alan¬da üyelerine yardımcı olmaktır. Yufkandaki) amaca erişmek için derneğin üze¬rinde çalışacağı konular tüzüğün 3. maddesinde 6 bent halinde şu şekilde sıralanmıştır:

a — Üyelerin ve ailelerinin kültürlerini arttırıcı her türlü faaliyetlerde bulunur. (Bugüne kadar bu konuda henüz olumlu bir faaliyet yapılamadı. )

b — Kuzey Kafkas ve Kafkasyalılarla ilgili ola¬rak her türlü ilmi ve kültürel çalışmalar yaparak bunları yayınlar. (Bu konuda da henüz bir şey yapılmış değildir.)

c – Konferans, seminer, müsamere ve benzeri faaliyetlerde bulunur. (Şimdiye kadar 9 konferans ve 1 açık oturum yapılmış, seminer ve müsamere yapılmamıştır.)

d – Folklor gösterileri, gece, çay, balo, kır ge¬zintileri düzenler. (Şimdiye kadar derneğin en başa¬rılı ve faal yönü Kafkas Halk Oyunları sahasında olmuştur, Kafkas Ekibi, hem derneğin tanıtılmasını, hem de maddi yönden güçlenmesini sağlamıştır.)

e – öğrenci yurtları ve yetiştirici kurslar aça¬bilir (öğrenci yurdu geçen sene faaliyete geçmiştir. Gençlik kolunun yürüttüğü yetiştirici kursları da takdirle anmak gerekir.)

f- Faaliyetlerini ve ihtiyaçlarını karşılayacak gayrimenkuller edinebilir.

Derneğimiz 1970 Şubat ayında, yani kuruluşundan 9 sene sonra bir binaya kavuşabilmiştir.) Derneğin amacı ve çalışma konuları gözönünde tutulursa, yapılması gerekenlerin yanında yapılmış olanların çok yetersiz olduğu kolayca görülebilir. Doğru yolda sağlam adımlarla yürürsek çok mesafe alabiliriz, fakat zikzaklar ve sapmalar yaparsak bu varılan sonuçların korunması dahi mümkün olmaz.

5 – GEÇMİŞTEKİ GÜÇLÜKLER Demek, kuruluşundan sonra uzun seneler büyük güçlükler ve imkânsızlıklar içinde kalmış ve gelişe-memiştir. Güçlüklerin başında derneğin çalışacak bir yer¬den mahrum bulunması geliyordu. Yönetim kurulu¬nun toplanacak bir yeri olmadığından, başkan kim olursa onun evinde toplanır ufak tefek demirbaşlar da orada bulunurdu. Üyelerin toplanıp konuşa¬cakları, tanışacakları bir lokal de yoktu. Kafkas gece¬leri düğün salonlarında yapılır, onun için istenilen randımanı vermezdi. Sayın Elburz Gaytaoğlu’nun Ankara’ya gele¬rek ekip çalışmalarının başına geçmesiyle ekip düze¬ne girdi ve güçlendi. Geceler, düğün salonlarından Selim Sim Tarcan ve Atatürk Spor Salonlarına inti¬kal etmiş, seyirciler binleri bulmuştu. Bundan başka davet edilen vilayetlerde de geceler veriliyordu. Buna rağmen derneğin maddi yönden güçlenmesi ve bir binaya kavuşabilmesi için yıllarca beklemek ge¬rekti. Bir fikir vermesi için yıllara göre gelir duru¬mu aşağıda gösterilmiştir. (Tabiî, gelire göre giderler de artmıştır.)

Hesap devresi Gelir ( TL. olarak )

1961-62 6.200

1962-63 1.600

1963-64 19.000

1964-65 18.000

1965-66 37.000

1966-67 40.000

1967-68 64.000

1968-69 170.000

1969-70 124.C00

Başka bir yetersizlik de tüzükten geliyordu. Acele olarak hazırlanmış olan derneğin ilk tüzüğü ihti¬yacı karşılamaktan uzaktı. Sonradan yapılan deği¬şikliklerle tüzük genişletilmiş ve daha tutarlı hale getirilmiş, fakat bundan bazıları her nedense hoşlanmamışlardır. Bir düğün evi ile bir kongre arasında herhalde bir fark olmalıydı, ama bazıları hiç bir kayda bağlanmadan, vecibesini yerine getirmeden şu veya bu hesapla düğün evine gider gibi kongreye gitmek, canının istediği gibi hareket etmek eğiliminde idi. Halbuki medeni insanların hele bizim gibi geleneklerine bağlı insanların üstüne düşen görev, eseri olan tüzük hükümlerine saygılı davranmak, böylece işlerin daha düzgün yürümesine yardımcı olmaktır. Tüzüğün beğenmediğimiz taraflarını her zaman de¬ğiştirebilir, onu daha mükemmel hale getirebiliriz. Ancak, “Tüzük de ne oluyormuş, bizim dediğimiz tü¬züktür. Büyükler emreder, küçükler yapar” zihniye¬ti, çağdaş bir kuruluş olması gereken demeği geliştirecek ve selâmete götürecek bir zihniyet değildir. Derneği, gizli veya açık olarak siyasi emellere alet etmek isteyenlerin çabalan da gereksiz sürtüş¬melere sebep olmuştur. Politikaya bulanmış kimse¬ler, derneği kendi partilerinin destekçisi veya uydu¬su olarak görmek istemişlerdir. Oy vereceğimiz vadinde bulunarak filan partiden maddi yardım alma¬lıyız, bize bir milletvekili kontenjanı tanır ve liste¬sine koyarsa falan partiyi desteklemeliyiz, gibi garip fikir ve tekliflerle karşılaştığımız olmuştur. Bazı kimseler de dernekten adam ayartarak parti kongresine götürmüşler, tuttukları adamın kazanması için kavgaya sokmuşlardır. Bütün bunlar, derneğin iti¬barım düşüren küçük ve ayıp hareketlerdi. Ümmetçilik ve Turancılık gibi, Türkiye'nin red¬dettiği maceracı akımlara eğilim gösterenler de ol¬muş, «Kafkasya, Türklük aleminin bölünmez bir parçası olmuştur, öyle kalacaktır» gibi, tarihi gerçeklerle en ufak ilgisi olmayan nutuklar da söylenmiş¬tir. Derneği amacından saptırmaya yönelmiş böyle tutumlardan sakınmak herkesin görevi olmalıdır.

Bu kısmı bitirmeden önce, geçmişte tatsız tar¬tışmalara sebep olmuş yaşlı – genç ilişkilerinden kısaca bahsetmekte fayda vardır. Yaşlı – genç anlaşmadığı sadece bize mahsus olmayıp bütün toplumlarda rastlanan ezeli bir has¬talıktır. Bunun sebepleri ve tedavi şekli üzerinde şunları söyleyebiliriz: Gençlerle yaşlılar arasında başlıca şu farklar görülmektedir:

1 – Yaşlılar ihtiyatlı, gençler atılgandırlar.

2 – Yaşlılar çekingen, gençler cesurdurlar.

3 – Yaşlılar daha tecrübeli, gençler tecrübe¬sizdirler.

4 – Yaşlıların gözü, geriye, gençlerin ise ileriye dönüktür.

5 – Yaşılar hatıralarıyla, gençler hayalleriyle yaşarlar.

6 -Yaşlılar otorite kurmaktan, gençler ise bağımsızlıktan hoşlanırlar. Yaşlıların da gençlerin de kendilerine mahsus bazı kuvvetli ve zayıf tarafları vardır, iki tarafın da kuvvetli taraflarını birleştirerek işbirliği havası içinde çalışmak lazımdır. Halbuki uygulamada bir taraf diğer tarafın kusurlarını görmekte, meziyetlerini görmemezlikten gelmekte veya küçümsemektedir. Anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için her şeyden evvel büyüğe saygıdan ne anlamak gerektiğini tesbit etmek gerekir.

Kuşkusuz ve tartışmasız olarak söyleyebiliriz ki, gençlerin vazifesi büyüklere saygı göstermektir. Fakat büyüğe saygı, onların geçersiz ve yanlış fi¬kirlerini, görüşlerini aynen kabul etmek manasına alınmamalıdır. Büyükler, «gençler bize nasıl olsa saygı gösteriyorlar ve göstermeğe mecburdurlar, o halde her fikrimizi olduğu gibi kabul edeceklerdir, çünkü her şeyin en doğrusunu ve iyisini biz biliriz.» dememelidir. Bu takdirde tahakküm alanına giril¬miş olur. Fikri tahakküm hiç bir yapıcı eğitimin ay¬racı ve amacı olamaz. Eğitimin amacı, maziden almasını bilen, gözü ileriye dönük, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuvvetli nesiller yetiştirmektir.

Kültür ve bilgi yeni nesillere iki yoldan aktarı¬lır: Sözle, yazıyla.

Eski çağlarda kültür gözlem ve deneyle elde edildiğinden yaşlılar tek bilgi kaynağı idi. Haklı olarak yeni nesiller üzerinde büyük otoriteleri ve söz haklarıvardı. Bu gün sözlü yol ikinci planda kalmış, onun yerine yazılı yol geçmiştir. İnsanoğlunun şimdiye kadar geliştirmiş olduğu bilgiler kitaplarda kaybol¬maz bir şekilde tesbit edilmektedir. Gençler, kitap okumak suretiyle, eskiden uzun seneler boyunca öğrenilen bilgileri kısa zamanda öğrenmek imkanla¬rına sahip bulunmaktadır. Eskiden yaşlılardan uzak kalmak, cahil ve gör¬güsüz kalmak demekti. Bu gün ise yepyeni kaynak¬lar ve imkanlar mevcuttur. Bu durum, yaşlıla¬rın eski imtiyazlı durumlarını ne de olsa sarsmak¬tadır. Eski kültürden haberi olmayan ve çağdaş kül¬türü de kavramamış olan bir yaşlının, sırf yaşlılı¬ğı sebebiyle gençlere her fikrini kabul ettirmeye kalkması anlaşmazlığa yol açmaktadır. Gençleri ikna ederek fikirlerini kabul ettirme yerine mutlak itaat isteme yerinde olmasa gerektir. Elbette ki, yaşlıların tamamı bu yanlış tutum içinde değildirler. Hem eskiyi, hem de yeniyi bi¬len, gençleri anlayan büyüklerde vardır ve onların varlığı gençler için bir teselli ve güç kaynağıdır.

6 – BUGÜNKÜ GÜÇLÜKLER VE TEHLİKELER Derneğimiz bir taraftan gelişir ve geçmiş yılla¬rın güçlüklerini arkada bırakırken, yeni yeni prob¬lemlerle karşılaşmaktadır. Bir bakıma bu, bütün ku¬ruluşların yapılarında var olan kaçınılmaz bir ka¬nundur. Yeni dertlere zamanında doğru teşhis konu¬lup gerekli tedbirler alınırsa kuruluş gelişmesine de¬vam eder, aksi takdirde bozulur ve çöküntüye uğrar. Derneğin gelişmesi bazı kişilerin çapını aşmış ve onları korkutmaya başlamıştır. Herkesin kafasında yatan bir dernek ülküsü olabilir veya herkes kendine göre bir şeyler bekleyebilir. Bazıları pasif¬liği tercih ederken, bazıları da saldırgan olmaya ve amaçlama ulaşmak için her vasıtayı mübah görme¬ye başlamıştır. Dernek yönetiminde söz sahibi olmak isteyenleri çeşitli guruplara ayırmak mümkündür:

1 — SOHBETCİLER: Bunlar derneği, arada sı¬rada toplanılıp sohbet edilen, geçmişteki hatıralar¬dan bahsedilen, mızıka çalınan, oynanan, büyükle¬rin her sözünün keramet sayıldığı, küçüklerin elpençe durduğu, hoşça vakit geçirilen bir yer olarak gör¬mek isterler. Tüzükten hoşlanmazlar. Halbuki derneğin, disiplinli ve sistemli bir kültürel faaliyete ihtiyacı vardır.

2 — POLİTİKACILAR: Bunlardan geçmişteki tehlikeler kısmında bahsetmiştik. Aynı yanlış heveslerin ve teşebbüslerin devam etmesi ihtimali olduğundan uyanık olmak gerekmektedir.

3 — SABOTAJCILAR: Bilinmeyen veya pek bi-linen bazı sebeplerden dolayı, derneğin gelişmesini sabote etmek için gayret sarf edenler vardır. Bunların bazıları, resmi makamlarla işbirliği yaparak en değerli elemanları jurnal etmek, onlara iftira atmak yoluna gitmişler, bunu saklamak lüzumunu dahi hissetmemişlerdir. Tarih boyunca satılmışlar eksik olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Çeşitli boyalara giren bu kundakçıları tanımak pek zor değildir.

4 — YURTÇULAR: Dernek bir binaya kavuştuktan ve bu binanın bir kısmını öğrenci yurdu olarak ayrıldıktan sonra bazıları derneği «Öğrenci Okutma ve Barındırma Demeği» zannetmeye başla¬dılar. Binanın tamamını öğrencilere bırakmak, dernek için Kızılay’da lokal tutmak gibi teklif ve teşebbüsler ortaya atıldı. Böyle bir heves kültürel faaliyetleri kökünden baltalayacak ve derneğin varlığını sona erdirecektir. Çünkü:

a — Amaç yurt değildir: öğrenci yurdu açmak, derneğin bütün amacı değil, sadece çalışma konularından bir tanesidir, öğrencileri bir araya getirmek, onlara barınabilecekleri rahat bir yuva sağlamak elbette güzel bir şeydir, ancak binanın tamamını yurt haline getirip demeği dışarı atmak yurdun hayat kaynağını kurutmak demektir. Sayın Kâzım Taymaz’a özenenlerin onunla birlikte çalışmalarına ve ona yardım etmelerine bir mani yoktur. Fakat derneğin varlığına kastedilmemelidir.

b — Dışarıda lokal yaşamaz: Geçen yıllarda lokal kiralanmış, fakat bunu yaşatmak mümkün olmamıştır. Bugün de imkân yoktur. Merkezi yerde tutulacak doğru dürüst bir lokalin kirası 2500-3000 liradan aşağı olamaz. Bu paranın ödenmesi son derece güçtür, hele uzun devrede ödenmesi mümkün değildir. Mümkün olsa bile bundan sonra kültürel faaliyetlere tahsis edilmesi gereken paraların oradan kesilerek lokale kira olarak ödenmesi yazık olur. Böylece, esas mülkünü ayrı bir statüye bağlayarak öğrenci yurdu haline getiren, lokalin kirasını da ödeyemeyen dernek, bundan önce olduğu gibi yine yıllarca yersiz yurtsuz kalacak, hiçbir faaliyet gösteremeyecek, sonunda çöküp gidecektir. Merkezi bir yerde açılacak bir lokalde, bugün olduğu gibi serbestçe düğün yapmak ve eğlenmek mümkün olmayacaktır. Zaten yurtçuların asıl amacı da üyeleri demekten uzaklaştırmaktır. Bunlar nedense insandan, insan toplumundan korkmaktadırlar, halbuki her şeyin temeli insandır, insansız hiç bir şey yapılmaz. Eğer bu günkü toplantılarımızda ve düğünlerimizde bazı aksaklıklar oluyorsa, bunları düzeltmek lâzımdır, toplantıları dağıtmak değil.

c— Derneğimiz bir kültür derneğidir. Çalışma konularını incelerken temas ettiğimiz gibi, dernek henüz esas amacı olan kültürel çalışmalara girememiştir. Bunlar ancak, derneğin malı olan yerleşmiş ve oturmuş bir binada yapılabilir. Geçici lokallerde yapılmasına imkân yoktur. Gençleri sağlam fikirler ve görüşler etrafında birleştirecek, bilinçlendirecek eğitim ve kültür faaliyetleri derneğin kendi binasın da yapılabilir, işimizin bittiğini, bir yere çekilip oturmamız gerektiğini sananlar yanılıyorlar, daha yolun başındayız. 

d -Yurtçular, neden derneği öğrenci yurdu haline getirip kültürel faaliyetlerin üstüne şal çekmeyi düşünüyorlar da öğrencilere yurt kiralamayı düşünmüyorlar? Merkezi ve rahat bir yerde yurt kiralayıp öğrencileri oraya yerleştirmek, öğrenciler için daha iyi olmaz mı? Buraya kadar aklımıza gelen bazı güçlük ve tehlikelerden bahsettik. Aklımıza gelmeyen güçlükler de elbette vardır, yoksa da çıkacaktır. El birliği olursa hepsini yenebiliriz.

7 – GÜÇLÜKLERİ NASIL YENEBİLİRİZ? (BENİMSENMESİ GEREKEN PRENSİPLER):

Burada da yine bazı kavram açıklamaları yapmayı gerekli görüyorum. Malûm olduğu üzere medeni hukukta kişiler, gerçek kişiler ve tüzel kişiler olarak ikiye ayrılır. Derneğimizin bir tüzel kişiliği (Hükmi şahsiyeti) vardır, muamelelerinde resmi ve gayri resmi kuruluşlara veya gerçek kişilere karşı (Üçüncü şahıslara karşı) bu tüzel kişiliği ile sorumludur. Cemiyetler Kanununa göre tüzükte başka hüküm yoksa dernekleri yönetim kurulları temsil ederler. Tüzüğümüzün 13/c maddesine göre derneğin tüzel kişiliğini temsil yetkisi dernek başkanına verilmiştir. Dernek üyeleri gerçek kişilerdir. Dernek üzerinde fikir yürütürken bu çifte kişilik durumunu birbirine karıştırmamak gerekir. Dernek meselelerinin üstesinden gelebilmek içini evvela sağlam bir tutum ve davranış takınmamız lazımdır. Demek tüzel kişiliğinin harice karşı veya üyelerine karşı tutumunda, üyelerin de dernek tüzel kişiliğine karşı tutumlarında uyulması gereken prensipleri bir cümlede şu şekilde özetleyebiliriz: «Dernek, din, ideoloji ve politikanın dışında, ırkçılığa karşı fikir hürriyetine saygılı bir kültür derneğidir.» Bil cümlede özetlediğimiz prensiplerin iyi anlaşılması için biraz açıklanmasında fayda görüyorum

1 – FİKİR HÜRRİYETİ: Demek tüzel kişili¬ğinin üyelere karşı, üyelerin de demeğe ve birbirle¬rine karşı ilişkilerinde fikir hürriyetine saygı göste¬rilmelidir. İnsan Haklan Evrensel Bildirisinin 18. maddesinde “Herkesin fikir ve düşünce hürriyetine hakkı vardır, bu halk, fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları bahis konusu edilmeksizin her vasıta ile bilgi ve düşünce aramak hakkını gerektirir.” T.C. Anayasasının 20. maddesinde «Herkes düşünce ve kanaat hürriyetlerine sahiptir, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı resimle veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir.» şeklinde ifade edilen fikir hürriyetine karşı yapılmak istenen baskı ve kısıtlamalar kabul edilmemelidir. Zaten tüzüğümüzün 4. maddesinde fikir hürriyeti benimsenmiş, düşünce ve inançların¬dan dolayı kişiler arasında ayrım gözetilmeyeceği belirtilmiştir. Fikir hürriyetinin tabii sonucu hoşgörürlüktür. Bunu meşhur İngiliz filozofu Russel şöyle tarif ediyor: «Tam anlamında hoşgörürlük, ortada suç olma¬dıkça düşüncelerinden dolayı kimseyi cezalandır¬mamaktır.» Geçmiş yıllarda bazı yöneticiler, kendileri gibi düşünmeyen ve hareket etmeyen üyeleri demekten fiilen kovmak ve resmen ihraç etmek teşebbüslerine girişmiş olduklarından fikir hürriyeti ve onun da¬yandığı hukuki temeller üzerinde bu kadar durmak ihtiyacını duyduk. Dernek yönetiminde demokratik esaslara saygı gösterilmelidir. Demokrat insan, kendisi gibi düşün¬meyenlerin görüşlerini açıklamalarına izin veren ve o görüşler üzerinde düşünmeyi kabul eden insandır.

2 – IRKÇILIK: Gerek tüzel kişilik olarak, ge¬rekse gerçek kişiler olarak kesin bir şekilde ırkçılığın karşısında bulunmak lazımdır. Bilindiği üzere Hitler’in ırkçılığı ikinci Dünya Savaşını çıkartmış, hem Alman milletinden hem de diğer milletlerden milyonlarca insanın ölümüne ve sakat kalmasına sebep olmuştur. Tarihin akışına, bilime ve insanlığa aykırı olan bu barbarlığı diğer milletlerden de taklit etmek isteyen ve ona özenen1er vardır. Irkçılığı «Bir ırkın başka ırklara yaşama ve kül¬tür hakkı tanımaması, kendini üstün ve başkalarını hor görmesi» şeklinde anlıyoruz. Birçokları ırkçılıkla milliyetçiliği birbirine karış¬tırmaktadırlar. Bunlar tamamen ayrı şeylerdir. Milliyetçilik, bir milletin kendi maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme çabasıdır. Bir milli¬yetçi bunu yaparken, başka milletleri hor görmez, onları da insanlık ailesinin eşit haklara sahip üyeleri olarak görür, onlara saygı duyar. Yer altı ve yerüs¬tü servetlerini millet yararına kullanmak, her türlü sömürüye karşı çıkmak bu gün milliyetçiliğin vaz geçilmez muhtevasını teşkil eder. Kapitalist veya sosyalist olmak milliyetçiliğe mani değildir. Burjuva sınıfının ağırlığında olursa, burju¬va milliyetçiliği, emekçiler sınıfının ağırlığında olur¬sa sosyalist milliyetçilik olur. 19. Asırdan başlayıp İkinci Dünya Savaşma kadar devam eden milliyetçi¬lik hareketleri burjuva sınıfının önderliğinde olduğu halde, ikinci Dünya Harbinden sonra milliyetçilik sosyalist ideolojiden faydalanmaya başlamış ve sos¬yal bir muhteva kazanmıştır.

3 — POLİTİKA: Tüzel kişi olarak dernek po¬litikanın dışında ve üstündedir. Hiç bir partinin ne destekçisi, ne köstekçisi, ne de uydusu olabilir. Tü¬zel kişi olarak derneğin politika dışı olması üyelerin de politika ile ilgilenemeyecekleri manasına gelmez. Elbette ki üyeler politik fikirlerinde ve eylemlerinde serbesttirler, ancak bunu derneğin dışında ve kendi sahalarında yapmalıdırlar. Yöneticiler ve üyeler, derneği politikaya alet etmeye kalkarlarsa onun varlı¬ğını tehlikeye düşürmüş olurlar.

4 — DİN: Gerçekten dine hizmet amacıyla kurulmuş dernekler olduğu gibi, onu politikaya veya başka menfaatlere alet etmek için kurulmuşlar da vardır. Bizim derneğimiz amacı ve çalışma konulan itibariyle laik bir kuruluştur. Üyelerin dini inanç ve ibadetlerinde tamamen hür ve serbest olduklarında şüphe yoktur. Dikkat edilecek nokta, derneği din işiyle karıştırılmamasıdır. Ümmetçilik ve şeriatçılık akımlarından uzak durulmalıdır. Ümmetçilik, bütün Müslümanların tek bayrak altında tek devlet olarak toplanmasını isteyen siyasi bir akımdır, toplum düzeninde şeriatçılığı hâkim kılmak ister. Bunlar tarihin hiç bir devrinde gerçekleşememiştir. Böyle bir hayalin takipçisi olmak biz Kafkaslıların üstüne düşen bir iş değildir. Bundan menfaati olan milletler olabilir, fakat bizim yoktur.

5 — İDEOLOJİ: Türkiye’de ideolojik amaçlarla kurulmuş birçok dernekler bulunmaktadır, fakat bizim derneğimiz ideolojik bir kuruluş değildir. Bilindiği gibi bu gün dünyada kapitalizm ve sosyalizm olmak üzere başlıca iki ekonomik ve siyasi görüş vardır. Kapitalizmde büyük sermayenin ve üretim araçlarının şahıslara ait olması, devletin ve toplumun da buna göre şekillenmesi istenir. Sosyalizmde ise büyük sermayenin ve üretim araçlarının topluma ait olması, çalışanlar adına denetlenmesi, devlet ve toplumun da buna göre şekillenmesi istenir. Kapitalistlere sağcı, sosyalistlere solcu denir. Tabii sağın ve solun çeşitli dereceleri ve uygulama şekilleri vardır. Kapitalist toplumlarda sermayeyi elinde bulunduran sınıfa burjuva sınıfı (burjuvazi) denmektedir. Batı tipi demokrasi kapitalizmin, halk demokrasisi ise sosyalizmin siyasi rejimidir. Sermaye diktatörlüğüne «faşizm», işçi sınıfı diktatörlüğü ne de komünizmin bir aşaması denir. Kanunlarımız bunların ikisini de yasaklamıştır. Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına dayanan milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Fikir hürriyeti çerçevesi içinde dernek üyelerinin kapitalist veya sosyalist görüşlere sahip olması olağandır. Anayasanın ve kanunların kişilere tanı¬dığı hakların dernekçe kısıtlanması düşünülemez. Ancak, üyeler bu görüşlerini derneğin resmi görüşü haline getirmeye çalışmamalıdır. Dernek, ne sosyalist, ne de kapitalist bir kuruluştur. Burada bir yanlış görüşe daha temas etmek ge¬rekmektedir. Bazıları sağcılığı milliyetçilik zannet¬mektedirler. Halbuki yukarda da işaret ettiğimiz gi¬bi sağcılık sermayecilik demektir. Sermayeciler, ben sermayenin egemenliğini sürdürmek istiyorum, diye ortaya çıkmamakta, çoğu kez milliyetçi ve dinci bir görünüme bürünmektedir. Aldanış da buradan çık¬maktadır. Bu farkları anlamak için, bilhassa gençle¬rimizin tarih, sosyoloji, ekonomi, ekonomi politik, siyaset ve politika ilmi ile ilgili kitapları okuyarak kendilerini yetiştirmeleri, çağdaş bilim gücüyle güçlenmeleri gerekmektedir. Bizim, diğer kişilere göre daha çok okumamız lâzımdır, çünkü, hem Türkiye gerçeklerini, hem dünya gerçeklerini, hem de Kaf¬kasya ye Çerkeslerle ilgili birçok bilgileri ve gerçek¬leri öğrenmek zorundayız, eğer tutarlı insanlar ol¬mak istiyorsak, kulaktan dolma kırık dökük bilgi ve rivayetlerle dünyayı ve kendimizi anlamamız müm¬kün değildir. Şimdiye kadar açıkladığımız prensiplerden şu sonucu çıkarabiliriz: Politika, din ve ideoloji konu¬larında üyelerin aynı görüşte olmaları şart değildir, fakat bunların ne olduğunu bilmemiz şarttır. Bir görüşe karşı isek, niçin karşı olduğumuzu, bir görüşü benimsiyorsak niçin benimsediğimizi bilmeliyiz, yoksa iş fil hikâyesine döner.

Kültürlü olmak konusunda hepimiz anlaşmalıyız. Kültürün ise sağı solu olmaz, bu günkü kültürel gelişim insanlığın müşterek malıdır, her toplumun bu çorbada bir tuzu vardır.

6 — KÜLTÜR: Şimdiye kadarki açıklamala¬rımız, derneğin ne olmadığı hususunda herhalde bir kanaat vermiştir. Ne olmadığı anlaşıldıktan sonra ne olduğunu anlamak biraz daha kolaylaşmaktadır. Birkaç defa işaret ettiğimiz gibi, dernek her şeyden evvel bir kültür derneğidir. O halde böyle olduğunu ispat etmek için neler yapmalıdır? Çalışma konuları¬nı açıkladığımızda bu soruya da cevap vermiş olacağız.

8 – ÇALIŞMA PROĞRAMI :

1 — EKİP ÇALIŞMALARI: Dernek faaliyetle¬rinin en başarılı yönü olarak kendini gösteren ekip çalışmalarına bundan sonra da devam edilmelidir. Yalnız ekipteki Kafkaslılık ruhunun ve özelliğinin tizlikle korunması şarttır. Vals, halay, tef vs. gibi bizimle bağdaşmayan ve uyuşmayan unsurların ekibe sokulması, onun esas güzelliğini ve orijinalliği¬ni kaybettirir. Kıyafet konusunda da dikkatli olmak gerekmektedir. Evliya Çelebinin seyahatnamesinde Nogaylann kırmızı gömlek giydikleri yazılıdır. Kafkas halklarında, bilhassa resmi ve harici kıyafet olarak erkekler kırmızı gömlek giymezler. Beyaz göm¬lek giyilir. Elbise ve papakta hâkim renk ise siyah¬tır.

2 — MÜZİK: Halk müziğinin derlenmesine ve arşivlenmesine henüz başlanmamıştır. Bunun acele olarak ele alınması gerekmektedir. Tek çalgıdan or¬kestraya geçiş için de yollar ve imkânlar aranmalı¬dır.

3 — KONFERANSLAR: Şimdiye kadar yapı¬lanlar faydalı olmuştur, bundan sonra da daha sis¬temli olarak devam edilmelidir.

4 — MÜZE: Derneğin bir odası müze haline getirilerek el sanatları, silahlar, diğer değerli eserler toplanıp muhafaza altına alınmalıdır.

5 – TARİH KOMİSYONU: Bir tarih komis¬yonu kurularak tarih araştırmalarına başlanmalı, herkesin faydalanabileceği derli toplu bir tarih kita¬bı yazılmalıdır.

6 – TERCÜME KOMİSYONU: Kafkasya hakkında çeşitli dillerde yazılmış, çok sayıda kitap vardır, önce bir bibliyografya çalışması ile mevcut kitaplar tespit edilmeli, sonra önem sırasına göre bunlar Türkçe’ye çevrilerek yayınlanmalıdır.

7 – ÂDETLER KOMİSYONU: Bir âdetler ko¬misyonu kurularak âdetlerimiz üzerinde sistemli bir çalışma yapılmalı, günümüz ihtiyaçlarına göre âdet¬ler yeniden gözden geçirilip yeni bir değerlen¬dirme yapılarak birliğe doğru gidilmelidir. Eski âdetlerimiz içinde olduğu gibi muhafaza edilmesi gerekli alanlar yanında, yeniden düzenlenmesi veya tama¬men bırakılması gerekenler de vardır (Wase-başlık) gibi. Hatta ihtiyaçlara göre yeni âdetler koyma yo¬luna da gidilebilir. Bütün bunlar yetkili kişilerden kurulmuş yetkili bir komisyon tarafından yapılabilecek işlerdir.

8 – DİL VE EDEBİYAT ÇALIŞMALARI: Dil incelemeleri yapılmalı, atasözü, şiir, hikâye, masal, destan gibi şifahi halk edebiyatı ürünleri derlenip kitaplar halinde yayınlanmalıdır. Bunlar yazılı hale getirilmezse kısa zamanda bir daha ele geçmemek üzere unutulup gidecek ve yazık olacaktır.

9 — YAYIN ORGANI: Dergi veya bülten şeklinde bir yayın organı olmalı, bunda dernek faaliyetleri hakkında bilgi verilmeli kültürel makaleler yayınlanmalıdır.

10 — LOKAL: Lokali kapatmak veya kiraya çıkmak gibi, derneğin varlığını tehlikeye düşürecek düşüncelerden vazgeçilerek, lokalin hepimizin gönül rahatlığı ile gidip oturabileceği sıcak bir aile yuvası haline getirtmesi için çareler aranmalıdır.

11 – DÜĞÜNLER: Cumartesi günlerinde yapılan düğünler lüzumlu ve faydalıdır. Derneklerin bir görgü, eğitim ve nezih bir eğlence yeri olması için gereken tedbirler alınmalıdır. Düğünlerde bir¬takım aksaklıklar oluyor diye ondan vazgeçilemez, ancak aksaklıkların giderilmesi çareleri aranmalıdır.

12 – ÖĞRENCİ YURDU: Bir öğrenci yurdu yönetmeliği vardır. Eğer bu ihtiyacı karşılamıyorsa, yönetici ve öğrencilerin elbirliği ile genişletilebilir. Öğrenci yurdu, istirahat ve çalışma yeri tahsis ettirilebilir.

13 – GENÇLİK KOLU: Gençlerse gerçekten başarılı bir çalışma yapmıştır, yönetim kurulunun en büyük destekçisi ve yardımcısı olduğunu ispat etmiştir. Gençlik kolu bu olumlu ve başarılı çalışmalarına devam etmelidir

14- KURSLAR; Bu seneki denemelere önü¬müzdeki yıllarda da devam edilmelidir. Halka inme¬nin ve halka faydalı olmanın en iyi yolu bııdur.

15- KÜLTÜR GECELERİ: Senede bir veya iki defa Ankara çapında yapılan büyük Kafkas ge¬celerinden başka, küçük çapta orijinal programlı kültür geceleri düzenlenebilir. Bu gecelere, Anadolu’¬nun birçok köylerinden meşhur mızıkacılar, güzel oyun oynayanlar çağrılabilir. Bu ustaların büyük Kafkas gecelerine de davet edilerek programların zenginleştirilmesi de mümkündür. Yılbaşı geceleri de daha milli ve orijinal hale getirilmeli, veya bir kültür gecesi şekline sokulma¬lıdır. 15 madde halinde tespit ettiğimiz bu çalışma programı katı ve değişmez bir program de¬ğildir. Eklemeler, çıkartmalar, düzeltmeler yapıla¬bilir. İşler uzun vadeye göre düşünülmüştür. Bunla¬rın senelik programlar haline getirilmesi elbette ki yönetim kurullarını ilgilendirir.

Biz sadece, yönetim kurullarına yardımcı olmak için düşündüklerimizi, tekliflerimizi ortaya koymuş bulunuyoruz.

9 – GURUP ÇALIŞMALARI :

Kısa ve uzun vadeli programların gerçekleştirilmesi, disiplinli ve düzenli gurup çalınmaları ile mümkündür. Kişi olarak hepimizin meseleler üze¬rinde düşünmemiz ve hazırlıklı olmamız lâzımdır, ama yeterli değildir. Kişisel çabaların guruplarda görüşülüp tartışılması, eleştirilmesi, topluma mal edilmesi gerekir. Bu alanda henüz zayıf ve tecrübesiz olduğu¬muzu kabul ederek, gerekli metodları öğrenmeli ve onları titizlikle uygulamalıyız. Her şeyi bildiğini zanneden kimse, geri kakmaya mahkumdur. Top¬luma faydalı olmak istiyorsak, hayatımız boyunca yılmaz ve yorulmaz birer öğrenci ve öğretici olmak zorundayız. Kültürel faaliyetler, yetişmiş kadrolarla yürü¬tülür. Kadro yetiştirmek ise bir eğitim işidir. Dar ve donmuş kadrolarla yetinmek doğru değildir, kadroları sürekli olarak takviye etmek ve genişlet¬mek lâzımdır. Gurup toplantıları hem çalışma ve iş görme, hem de birer eğitim aracıdırlar. Gerek yönetim kurulu, gençlik kolu ve bunla¬ra bağlı olarak kurulmuş komisyonlar gibi sürekli guruplarda, gerekse bazı meselelerin görüşülmesi için toplanan geçici guruplarda, verimli sonuç alabilmek için bunların düzenli bir şekilde yönetilmesi ve bazı kurallara uyulması gerekir. Toplantı kuralları:

1 – Toplantının bir gündemi olmalıdır.

2 – Toplantı biri tarafından yönetilmelidir. (Büyük toplantılarda yardımcılar da verilebilir.)

3 — Herkes, konuşanları dikkat ve sükunet¬le dinlenmeli, söylenenler ne kadar yanlış olursa olsun konuşanın sözü kesilmemelidir.

4 — Konuşmak veya cevap vermek isteyen herkes, mutlaka yöneticiden söz almalı ve sıra geldiğinde konuşmalıdır.

5 — Konuşurken esas konu bir tarafa bırakı¬larak konuşma başka yönlere saptırılmamalıdır.

6 — Tartışma ve eleştirme yapılmalı, fakat kalp kırcı kişisel saldırılar yapılmamalı ve hakaret edilmemelidir, önemli olan a-dam harcamak değil, adam kazanmaktır.

7 — Gündem üzerinde konuşmalar bittikten sonra, sonuçlar açık kararlar halinde or¬taya konmalıdır.

8 – Kararlar ya oybirliği veya oyçokluğu ile alınır. Oybirliği, daha ziyade küçük toplantılarda uygulanır. Bu taktirde bir kişi bile karşı oy kullanması halinde karar a¬lınmaz, yani veto hakkı vardır. Büyük toplantılarda ise oyçokluğu ile karar alı¬nır. Bu halde azınlıkta kalanlar çoğunlu¬ğun kararına uymalıdır. Demokratik anlayış bunu gerektirir. Aksi halde, guruba saygısızlık edilmiş ve bozgunculuk yapıl¬mış olur. Her azınlığın çoğunluk olmaya hakkı vardır, o zaman kendi görüşünü karar haline getirebilir, fakat azınlıkta kaldığı sürece çoğunluğa uymalıdır.

9 — Toplantıdaki kararların icrası için kendi¬lerine görev verilmiş olanlar bunu ciddi¬yetle benimseyip yerine getirmemek ve ni¬çin yerine getirmediğini de açıklamamak, gurubu hiçe saymak demektir. Böyle ha¬reket edenler topluma faydalı olamazlar. Güvenilir ve işe yarar insanlar olduğumuzu ancak davranışlarımızla isbat edebili¬riz, lâfla değil.

10 – Mazeretleri sebebiyle toplantıya gelmeyenler veya görevlerini yapamayanlar, mazeretlerini önceden, mümkün değilse sonradan bildirerek özür dilemelidirler, özür dilemek, alçak gönüllülüğün, olgun¬luğun, samimiyetin, insanlığın işaretidir.

11 – Kendini yetiştirmek, kusurunu düzeltmek isteyenlere yardımcı olmalı, onların kusurlannı yüzlerine vurmamalıyız. Unut¬mamalı ki, herkesin kusuru vardır ve olacaktır, Kusurunu düzeltmek bir mezi¬yettir. Bu meziyeti taktir etmek lâzımdır.

12 – Derneğin bir nimet kapısı değil, hizmet ve külfet kapısı olduğunu hatırdan çıkarma¬malı, ancak hizmet etmek isteyenler, görev ve sorumluluğa talip olmalıdır.

13- Bozguncu, kırıcı, yıkıcı, çıkarcı, bencil, kinci, kibirli, içten pazarlıklı değil toplayı¬cı, yapıcı, disiplinli, çalışkan, açık fikirli ve açık sözlü.' alçak gönüllü, güvenilir, hoşgö¬rülü insanlar olarak kendimizi yetiştirmeli, sosyal ve toplumsal yönümüzü geliştirerek gurup çalışmalarına katılma ve sorumlu¬luk alma alışkanlığını kazanmalıyız. Ancak o zaman öz kültürümüzü çağdaş kültürle mezcetmiş olgun bir toplum haline gelebiliriz. Yukarıda adı geçen âdetler komisyonu, düğünle¬rin ne şekilde yapılacağını yazılı kaideler haline geti¬rebilir. Bu kaideler düğün yerine asılır, çoğaltılarak üyelere dağıtılır, böylece meydana gelen lüzumsuz sürtüşmeler ortadan kaldırılmış, birlik ve beraberlik sağlanmış olur.

10 – SONUÇ:

Çalışmak isteyen iyi niyetli arkadaşlar için, ge¬niş bir kültürel faaliyet alanı vardır. Bunları bıra¬karak kısır çekişmelerle enerji ve vakit kaybetme¬miz, art niyetlilerin ihtiraslarına alet olmamız, der¬neğin mahvına sebep olabilir. Dernek tüzel kişiliği ve dernek üyesi gerçek ki¬şiler olarak müşterek noktalan tesbit etmeli, sağlam bir tutum içinde, bilgili ve bilinçli olmalıyız. Ortak olmayan ve olması da gerekmeyen taraf¬larımız üzerinde durarak mesafeleri açmak yerine ortak taraflarımız üzerinde durarak safları sıklaştır¬mamız ve kenetlenmemiz akıl ve vicdanın emrettiği bir yoldur. Yıkmak kolay, yapmak zordur. Yıkıcı değil ya¬pıcı olalım.

Bize yakışanı budur.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sayı :

Yayınlanma Tarihi: 2014-12-04 00:00:00