Dedem kaçakçıydı benim

0
630

Dedem kaçakçıydı benim.
Öyle eroin falan kaçırmazdı.
Silah taşırdı ama silahta kaçırmazdı.
Ata iyi biner, tepesi atınca ikinci kata atla çıkardı.
Hani şu acı dolu türkülerde lanet okunan kolcular var ya. Tütün kaçakçılarını kovalayan kolcular.
Kolcularla başı dertte idi.
Tütün üretiminin ve satışının kotaya bağlı olduğu yıllarda tütün kaçakçısı idi. Kendisi de kaçakçı olan dedemin babasının ise at üstünde, Çerkes kaması ile onu kovalayan kolcunun kulağını düşürdüğü anlatılır.
Dedem ve arkadaşları, Tokat’tan atlara yükledikleri tütünü, geceleri sessizce birkaç günlük yolcukla, Çorum’a kaçırırlardı. Ahırda, ambarlarda, özel bölmelerde sakladıkları tütünü jandarma’ya yakalanmadan elden çıkarırlardı.
Tütün kaçırmaya herkesle yola çıkılmazmış. En fazla üç at, altı balya. Sessiz, akıllı ve güvenilir kaçakçılarla gece gidilirmiş.
Kaçağa gittiğin eve pusu kurulmuş olması ihtimalinden, geçtiğin köylerdeki ispiyonculara kadar, hazırlıklı, akıllı ve hızlı olmak gerekirmiş.
Atlarla yine bir tütün kaçağı, gece sessiz gerilla yolculuğu derken, gün ağarmaya başlar. Arazide görünmemek için dere boyundaki kuytu yere atları çekerler.
Tam araziye yerleşmişken, alaca karanlıkta, dere yatağının düzlüğe kavuştuğu yerde, birden bire silahlı atlılar görünüverir. Kolcular tepelerine binmiştir.
Takipte oldukları kaçakçıları kıstırdığını düşünen kolcular bağırmaya başlarlar:
“Durun! Teslim olun!”
Altı balya tütün, üç at ve silahlarla durur mu Çerkesler?
Balyalar bağlı atların üzerine atladıkları gibi tek seçenekleri olan derenin karşısına geçmeye çalışırlar. Üç kaçakçı suyun içinde atlarla karşıya geçerken hemen karar verir, balyaları çözer, suya bırakırlar.
Tütün dereden aşağı suyla geçer gider ancak, kolcular hâlâ peşlerindedir. Derenin karşısındaki açık arazide ve gece boyu tütün taşımış yorgun atlarla çok fazla şansları yoktur.
Yakalanırlar.
Üç kaçakçı, kolcular tarafından jandarma karakoluna teslim edilirler. Eskilerin “Uzatmalı Çavuş” dediği, teskere bırakmış, yöreyi ve yöre halkını iyi bilen kavruk yüzlü komutanının karşısına dikilirler.
Tütünü yakalatmamışlardır ancak, kolcuların gözünün önünde derede suya bırakmışlardır. Mahpus damından kurtulma şansları yüksek gözükmektedir. Bu tür durumlarda hangi ifadeyi vermeleri gerektiğini kaçakçı zaten bilmektedir.
O tarihlerde yarım kilo tütünün üzerindeki miktar kaçakçılığa girerken, yarım kilonun altında ise kendiniz içmeniz için taşıdığınız gerekçesiyle kişi serbest bırakılmaktadır.
Dedem ve arkadaşlarını sorgulayan Uzatmalı Çavuş, kaçakçıların Çerkes olduğunu öğrenince, yanağının kenarına belli belirsiz bir tebessüm yerleşir. Aslında Çerkesleri tanır ve sever. Üstelik bu üç Çerkes akıllıca tütün balyalardan da kurtulmuşlardır.
İfadelerini alıp bırakmak niyetindedir.
“Anlatın bakalım nerden geliyordunuz?”
“Tokat’tan kumandanım”
“Ne işiniz vardı Tokat’ta?”
“Düğünümüz vardı kumandanım.”
“Nereye Gidiyordunuz?”
“Çorum, Sungurlu’ya.”
“Atlarda ne vardı?”
“Eşyalarımız vardı, dereden geçerken çözüldü kumandanım.”
Uzatmalı Çavuş’un karşısındaki üç Çerkes’ten ikisi durumu kurtarmaya, kumandanın sorduğu her soruya mantıklı cevaplar vermeye çalışıyor, kendilerini kurtaracak her şeyi sıralıyorlardı. Üçüncü kaçakçı ise hararetli sorgulamada olanı biteni izliyor, konuşulanları heyecanla dinliyor, akıbetlerini merak ediyor, kendi de bu işin bir ucundan tutma telaşına düşüyordu. Dedemler tütünden bahsetmemeye çalışırken Uzatmalı Çavuş sessiz kalan üçüncü kaçakçıya dönüyor:
“Söyle bakalım ne kadar tütününüz vardı?”
Sessiz ancak telaşlı, iyi niyetli, bu savunmanın bir ucunda da ben tutayım diye düşünen Çerkes:
“Altı balya kumandanım” der.
Dedemler beyninden vurulmuşa dönerler.
“Her birimizde yarım kilo kadardı, kumandanım diye düzeltmeye çalışsalar da, Uzatmalı Çavuş’un onları bırakma niyeti de suya düşmüştür.
“Atın bunlar!” der ve dedemler kendilerini nezarette bulurlar.
Nezarette yalnız kaldıklarında, “Niye altı balya dedin arkadaş?” diye sorarlar, kızarlar.
İlk defa birlikte yola çıktıkları kaçakçının cevabı:
“Siz bir şeyler söylüyordunuz, ben hiçbir şey söylemiştim. Ben de bir şeyler söyleyeyim istedim” olur.
Kaçakçılık yollarında, geceleri at sırtında, Tokat, Çorum arasında hayatlarını riske atarak yaşam mücadelesi veren Çerkeslere “Ben de bir şey söyleyeyim” düşüncesi ile söylediği iki kelam, yoktan yere başlarını derde sokmuştur.İçeri atılan dedemin kurtarılması ise genç yaşta yine babama düşmüştür.
Ankara yolları, mahkemeler, eş dost tanıdık, bin bir rica, babamın gayreti ile dedem bin bir güçlükle içerden çıkar, evine ve ailesine kavuşur.
Dedem daha sonraları kaçakçılık yapmadı.
Yapsa idi, ne söylediğini bilen adamlarla yola çıkardı.
Yapsa idi, gece sessiz at binmesini bilen binicilerle giderdi.
Yapsa idi, uzun yürüyüşlerin Çerkesleri ile yürürdü.
Yapsa idi, atı dizginlemesini bilen adamlarla at binerdi.
Yapsa idi, gece ormanı yakıp ısınmayı marifet sayan, “ben de bir şey söyleyeyim heyecan olsun” diyenlerle yola çıkmazdı, eminim.
Şimdi el yapımı antika silahı evimin duvarında asılıdır. Her baktığımda, kaçakçılığı boyunca bir kez yaptığı hatanın, bir yanlış sözün, bir yanlış yoldaşın nelere mal olduğunu hatırlarım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz