Kuzey Kafkasya, dünya tarihinde pek çok dönem pek çok defalar insanın merak ve ilgi alanına girmişti. Homerosda, eski çağlardan beri pek çok antik edebiyat el yazmacısı ve pek çok filozof gibi Kafkasya’yı dolaşmış, görüşlerini yazmıştı. Pek çok seyyah ve kurnaz köle avcısı tüccar; Kafkasya’nın gizemli, büyülü, efsunlu bir coğrafya olduğunu dillendirmişti. Kafkasya’yı gezmiş George İnteriano gibi pek çok Venedikli, İtalyan, Avrupalı, Yunalı, İranlı, Arabistanlı, Çinli, Rus ve Evliya Çelebi gibi kişiler değişik bilgiler edinmişlerdi; hem coğrafya üzerine, hem de coğrafyanın insanları ve ilişkileri üzerine. İnsanıyla, doğasıyla, dilleriyle, yaşam tarzıyla, giyim-kuşamları, aile-konuk ilişkileriyle, tarihte pek çok defa pek çok kimseye durak olmuştu Kafkasya. Mitolojisiyle, insanıyla, insanının asi ve asil yanlarıyla tanışmışlardı. Onlarca kavmi, yüzü aşkın dilleriyle; halklar, dinler, diller diyarı bir coğrafya. Tarihsel önemi üzerine dünyada pek çok araştırmacı ve pek çok kimse için bitmez tükenmez kaynak… Antik çağdan, orta çağa hep gündemde kalmıştı. Ardından da on beşinci yüzyılda başlayarak yine dünyanın gündeminde düşmedi hiç. Yüzlerce yıl süren yurt ve vatan savunmasıyla özgürlük savaşlarına, başkaldırı ve direniş geleneklerine; destanlara, öykülere konu olmuştu. Büyü, efsane, efsun, sır ve gizler diyarı bir coğrafya.
Tarihte Kafkas-Rus savaşlarıyla Batı Avrupa’da ve bölgesinde hep gündemde olmuştu. Her çağda böylesine gözler önündeki konumuna rağmen Türkiye’de aydınlar, yazarlar ve geniş halk kitlelerinin Kuzey Kafkasya üzerine, bilgileri sınırlı, hatta yok denecek kadardır. Uzun yıllar Türkiye’de Kafkasya denilince bu coğrafyanın yeri bile hep bu günkü Ermenistan ve Azerbaycan toprakları tarafları olarak bilindi. Oysa tarihte tüm uzmanların ortak görüşleri; o bölgeye Transkafkasya deniliyordu. Yani Kafkas ötesi… Kafkas ötesi coğrafya toprakları pek çok Türkiyeli aydın, yazar ve geniş kitleler tarafından Kafkasya diye dillendirildi.
Kuzey Kafkasya insanlarının, tarihleri, dilleri, yaşam şekilleri, Osmanlı ve Anadolu’daki halklara ve komşularıyla ilişkileri; Anadolu’ya nereden ve neden ve ne zaman geldikleri konusunda hemen hiç bilgileri yoktu Türkiyeli geniş kitlelerin. Yakın zamana dek bu böyleydi? Halada pek fark edilmemiştir. Kafkasya ta ki 1989’da Sovyetler dağıtıldıktan sonra, bölgede çıkan çatışma ve savaşlarla Türkiye insanlarınca keşfedildi. İlk defa 1992’de Abhaz-Gürcü savaşıyla gündeme gelmişti. Ardından 1994’deki Çeçen-Rus savaşıyla. Acıdır. Savaş ve katliamlar, ölümler, emperyalist işgaller Kafkasya’yı Türkiye gündemine soktu.
İşte böylesi savaşın, sürgünlerin, ölümlerin, emperyalist işgalin başladığı bir süreçte gündeme giren Kafkasya üzerine toplumda öyle ya da böyle, eksik-gedik, yalan-yanlış-yanlı bilgilendirme, doğrusu bilgisizleştirilmeyle gündem oluşturuldu.
Çiviyazıları arasında yayımlanan Kafkasya Çemberi adlı kitapta Nur Dolay, dönemi gözlemlemiş, gezi notlarını, anı-anlatı-gözleme dayandırmış. Nur Dolay’ın bu çalışması savaş sonrası, Türkiyeli okurlarla buluşmuş çalışmalardan biriydi. Okurlara bir görüş, bir bakış vermesi açısından önemli bir çabaydı. Nur Dolay, “Soçi’denGrozni’ye Bir çizgi” ile: “Soçi Kafkasya’nın giriş kapısı. Aynı zamanda çıkışı… On dokuzuncu yüz yılda yüz binlerce Kafkasyalının ülkelerine veda ettiği liman kenti. Ve neredeyse tümüyle yok olan Ubıh Halkı’nın anayurdu. Onlardan birinin torunu olarak” sözlerine başlamış.
Coğrafyanın, kentlerin, insanların ilişkilerinden söz ederken, bölge üzerine görüşlerini dillendirmiş. 1989’da dağıtılan Sovyetlerden sonra Kafkasya’da Çerkeslerin oluşturduğu çok önemli kurumlar doğmuştu. Bu kurumlar, tarihten gelen geleneksel Kafkas-Rus savaşlarının sonuçlarından günümüze derin çelişkilerin çözülememesi üzerine, düşünce üreten kurumlardı. Kafkasya, Kafkas halklarının ortak evidir. Bu Ortak Ev’in geleceğine, insanının geleceğine yönelik çözüm arayanların, çözüm üretebilme; çözümlerini, çözümsüzlüklerini, sorunlarını aşma çabası sürdüren kurumlardı. O zamanlar ilk defa oluşturulan bir kurum da başkanlığını Boris Akbaş’ın yaptığı Dünya Çerkes Birliği idi.
Nur Dolay, Kafkasya Çemberi adlı kitapta Boris Akbaş’la görüşmesini, ona yönelik değerlendirmesini şöyle anlatıyor: “Boris Akbaş ilkin kuşkuyla kim olduğumuzu anlamak için çeşitli sorular soruyor, basın kartını görmek istiyor. Sorgulamasını bir yere kadar doğal karşılıyorum, gazeteciyi gazeteci yapan basın kartı olması da Akbaş için çok önem taşıdığı anlaşılan ve o olmazsa olmaz kartı çıkarıyorum çantadan ama Akbaş’ın kuşkuları yinede dağılmış değil, bu kez de Paris’te başka tanıdığım Çerkesler olup olmadığını, telefon numaralarını vermemi söylüyor. Henüz kendisiyle bir şey konuşmuş herhangi bir şey istemiş değiliz, neden bu tür referanslara gerek olduğunu anlayamıyorum. Zaten referans olacak bir ad da yok Paris’te. Tanıdığım bir iki Suriyeli Çerkes var ki onlarda faşist kafalı bağnazlar olduğu için aramızda hiçbir yakınlık doğmamıştı.” Karşılaştığı bu ve benzer pek çok konuyla, yaşadığı olayları, gördüklerini gazeteci diliyle anlatmış.
Kafkasya Çemberi, Sözün Anlamını Yetirdiği Yer… Nur Dolay. Çiviyazıları, İstanbul.