Hatırlayarak Aktör Olmak: Türkiye’deki Çerkeslerin Durumu

0
601

Gülmelek Alev

1987 yılında Rize’de doğdu. İlkokulu İzmit; Ortaokul ve lise eğitimini İstanbul’da tamamladı. 2010 yılında Marmara Üniversitesi Fransızca KamuYönetimi Bölümü’nden, 2012 yılında da Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Yüksek Lisans Programı’ndan “Devenir l’acteur en se souvenant: le cas des Circassiens en Turquie (Hatırlayarak Aktör Olmak: Türkiye’de Çerkeslerin Durumu)” başlıklı tezi ile mezun oldu. Aynı yılın Eylül ayında Karadeniz Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. Halen aynı üniversitede görev yapmaktadır ve KamuYönetimi Doktora Programı’nda lisansüstü eğitimine devam etmektedir. Sosyolojik bir bakış açısı kullanarak toplumsal olguları incelemeyi amaç edinmekte ve genelikle toplumsal hafıza, kimlik ve kadın çalışmalarıyla ilgilenmektedir.

***

Karadeniz Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Gülmelek Alev, Kafkas Vakfı’nın düzenlediği konferans etkinliğinde “Hatırlayarak Aktör Olmak: Türkiye’deki Çerkeslerin Durumu” başlıklı bir sunum yaptı. Sunum metnini paylaşıyoruz.
Bu çalışmada, Türkiyeli Çerkeslerin kimlik inşa süreçlerini anlamaya çalışıyorum. Bu bağlamda, Çerkes kimliğinin temel unsuru olarak 21 Mayıs 1864 Sürgünü’nün hatırlanması üzerine kurulmuş olan toplumsal hafızanın nasıl oluştuğu ve nasıl aktarıldığı anlatılmaktadır. Çerkesler de diğer etnokültürel azınlıklar gibi kültüre ve hafızaya dayalı farklılıklarını dile getirerek bir takım haklar talep etmektedirler. Bu taleplerin başında ise kimliksel tanınma yer almaktadır.
Türkiye de, Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde kabul edilen “birlikte yaşama” prensibinin sebep olduğu sorunlarla başa çıkmaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, geliştirmiş olduğu “Anadolu bir kültür mozaiğidir”, “Tüm farklılıklar Anadolu’nun zenginliğidir” gibi söylemleri ve demokratik açılım pratikleri Kürtlerin kimlik taleplerinde olduğu gibi Çerkesleri de bu yönde cesaretlendirmiştir. Aslında talep ettikleri hem evrensel haklar, yani vatandaş tanımı içerisinde sahip olmak istedikleri eşit ve adil haklar, hem de özel bir tarihin ve bir kültürün üyeleri olarak farklılıklarının saygı ile tanındığı ve koruma altına alındığı haklardır. Diğer bir deyişle, bireysel haklar ile kolektif hakları aynı anda talep etmektedirler.
Özetle, toplumsal hafıza, farklılık siyaseti, kültürel tanınma çokkültürlü toplum gibi kavramlar çerçevesinde Türkiyeli Çerkesler’in kimlik inşa süreçleri anlatılmaktadır.
Çalışmanın ana sorusunu bireylerin, bir trajediyi hatırlayarak ve liberal çok kültürlülüğün hakim olduğu bu zamanda farklılıklar siyaseti geliştirerek etnokültürel bir kimliğin özne-aktörlerine nasıl dönüştüğü oluşturmaktadır. Bu soru çerçevesinde aşağıdaki varsayımlar ortaya konmuştur:
a) Farklılık grubunun üyeleri olan Türkiyeli Çerkesler, farklılıklar siyasetinden yola çıkarak kimliksel tanınma ve kültürel korunma talep etmektedirler. Daha doğrusu, evrensel haklarla birlikte farklılıklarından doğan haklarından yararlanabilmeyi ve gerçek birer vatandaş gibi kabul edilmeyi istemektedirler.
b) Diğer kültürleri dışlayan ve homojen olarak inşa edilmiş Türk kimliğine karşı direnmekte ve Türkiye’den, geçmişle hesaplaşmasını talep etmektedirler.
c) Çerkes Sürgünü’nü hatırlama ediminin Çerkes hayali cemaatinin ve kimliğinin kaynağını oluşturduğunu savunuyor (Joel Candau), ortak acının Çerkesleri birleştirdiğini ve şimdiki taleplerine meşru dayanak sunduğu (Maurice Halbwachs) iddia edilmektedir.
d) Başlangıçta Çerkes yaşlıları tarafından aktarıldığını düşündüğümüz Çerkes Sürgünü hatırasının aslında Kefken’de yapılan anma törenleri ile gelecek kuşaklara aktarıldığını gördük.
e) Her şeyden önce, azınlıkların hatıralarının resmi tarih yazımında, yani ulusal hafızada (Mithat Sancar), yer bulamadığını, hatta ulusal hafıza tarafından hatırlanmasının yasaklandığını belirtmemizde fayda var.
f) Aksine Çerkesler sürgünü hatırlayarak özgürleşmektedirler. Yani geçmişin hatırlanması, geçmişte yapılmış haksızlıkların tanınmasını talep eden Çerkesler için özgürleştirici bir rol oynamaktadır.
g) Böylece hatırlama bir direniş eylemine dönüşür ve bireysel özgürlüklerinin peşinde olan Çerkes aktörler kolektif bir hareket içerisinde özneleşirler. (Alain Touraine)
Niteliksel yöntem kullanarak saha gerçekleştirildi. Çerkeslerin kimlik inşası ve bu süreçte toplumsal hafızayı nasıl yeniden inşa ettikleri ile ilgili verileri elde etmek için yarı yapılandırılmış görüşmeler yapıldı. Çeşitli yaş aralıklarında, kadın, erkek toplamda 42 kişi ile görüşüldü ve siyasi veya geleneksel yönelimlerine göre dört tipoloji oluşturuldu. Söylem analizi ve çeşitli internet siteleri üzerinde yaptığımız gözlemlerden edinilen verilerle, kimlik ve toplumsal hafıza ile ilgili önemli teorilerin sunduğu sosyolojik düşünce araçlarının da yardımı ile analiz ve sentezlere ulaşıldı. Öte yandan, Sürgün tarihinin de aktarılması gerektiği bilincinde olarak, ikincil kaynaklardan da yararlanıldı. Ayrıca internet siteleri, forumlar, kampanya metinleri ve yeni anayasa için hazırlanan taslaklar üzerinde de gözlemler yapıldı. Kafkas dernekleri ve May21 İnisiyatifi’nin organize ettiği toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılındı. Diğer yandan, fotoğraf, mahkeme tutanakları gibi faydalanabildiğimiz özel arşivler de mevcuttu.
Çalışma sonucunda aşağıdaki sonuçlara varıldı:
Bir farklılık grubu olarak Çerkesler, Türkiye’deki mevcut hükümetin demokratik açılım politikasından faydalanmak istemekte ve kültürel anlamda yok olmamak için korunma ile kimliksel tanınma talep etmektedir. Çokkültürlü vatandaşlığa erişmek ve kamusal alanda görünür olmak için mücadele etmektedirler.
Çerkes hafızası ve kültürü, Sürgün anmaları, hikâyeler sayesinde ve yaşadıkları topraklarda kültürü yeniden icat ederek yeni jenerasyonlara aktarılmaktadır.
Türkiyeli Çerkeslerin tamamının resmi söyleme karşı olduğu söylenemez. Hala Türk resmi söylemini tekrar eden geleneksel bir grup bulunmaktadır.
Genç aktivistler, 2000’li yıllardan bu yana, soykırımın tek sorumlusu olarak kabul ettikleri Rusya’ya karşı tavır sergilemeye başlamışlardır.
Çerkesler, geçmişlerine vurgu yaparak farklılıklarını ifade etmektedirler. Çünkü, 1864 Sürgünü ve Türkiye’nin asimilasyon politikaları onların bugünkü varlıklarının meşru kaynağını oluşturmaktadır.
Çerkes aktörler, farklılık grupları tarafından yeniden üretilen toplumsal hafızayı marjinalleştiren resmi tarihe karşı tepki göstermekte ve geçmişle hesaplaşma, geçmişte yapılmış haksızlıkların tanınması ile Çerkes Ethem’e itibarının iade edilmesini talep etmektedirler.
Çerkes Sürgünü hatıralarının hatırlanması, onları özgürleştirmektedir, çünkü hatırlama, yaşlılardan daha güçlü bir hafızaya sahip olan genç aktivistler için bir direniş biçimidir. Kendi kültürlerini ve gençliklerini özgürce yaşama arayışında olan özne-aktörler olarak Thamade otoritesinden kurtulmayı, kamusal alanda ve Kafkasya’da özgürce yaşayabilmeyi istemektedirler.
Çerkesleri direnmeye iten etmenlerden biri hatıralarda yaratılan Kafkasya’nın kaybedilmesinden duyulan hayal kırıklığıdır. Kafkasya’ya duyulan nostaljik ve ütopik özlem ile gerçek Kafkasya birbiriyle örtüşmemektedir.
Öyleyse, Çerkes kimliği hatırlama ve direniş üzerine yeniden inşa edilmektedir. Kendilerine atfedilen olumsuz anlamlarla yüklü etiketlerini tersine çevirmeye çalışmaktadırlar. Ve sürgünün sembolik tarihi olarak 21 Mayıs 1864 ve hafıza mekânı olarak Kuzey Kafkasya Çerkes kimliğinin önemli bileşenlerini oluşturmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz