O yaz, onu sağlıklı görebildiğim ve beraberce gezebildiğim son yazdı. Dayı acslagacık’ı görmedim dediğimde hemen:” Vaay vızgap” dedi. Ben hazırlanırken o neşe içinde seslendi: “Tacsagi daayraat.” Diyebileceğim hiçbir şey yoktu. Eşim de hazırlanıp geldi. Xescegur boyunca yürüdük, kaçak tuığra’yı gördük. Xescegur dik dar bir vadiydi, dibinde ince küçücük su dere niyetine akıyordu. Kenarı böğürtlen, kuşburnu ve benzeri bitkilerle kaplıydı. Böğürtlenler yeni yeni olmaktaydı. Önümüz sıra yürürken birden neşeyle seslenişini duyardık: “Tasca, tasca, baay, baay amaxırko baabşı, yışbaği duup.” Unutulmaz bir geziydi.
Çocukluğumun anıları da daha dünmüş gibi saklı. Mızıkacı Kara Gülü, mızıkasını tamir ettirmek için bize getirmişti. Uzun bir süre de kaldı. Mahmut abi de bizde kalıyordu, ortaokulu bitirmek üzereydi. Ağız mızıkasında bütün Çerkes folklor müziklerini eksiksiz, su gibi çalıyordu. Armonikada da çalabilmek için o kırık dökük mızıkaya yapıştı adeta.
Yapışış o yapışıştı. Bir daha kimse bıraktıramadı.
Her gün okula gitmeden ve okuldan geldikten sonra mızıkayı durduğu yerden alır, pencerenin önüne geçer, bir sandalye çeker, sağ ayağını onun üzerine koyar, mızıkayı da dizinin üstüne dayar ve olabildiğince sessiz çalmaya çalışırdı. Çünkü onun için ses, mızıka çalamama anlamına geliyordu. Anneannem ki onun halasıydı, sesi duyduğu an gider, mızıkayı elinden alır saklardı. “Buna duyduğun ilgiyi derslerine de göster” diye kızar, azarlardı. Ailenin tek erkek çocuğuydu. Anneannem ve diğerleri onun okumasını, en azından ortaokulu bitirebilmesini istiyorlardı. Ama o yılmaz, kızmaz, ne yapar eder ertesi gün mızıkayı bulur, pencerenin önündeki yerini alır, çalışmasına başlardı. Öğrenmek için ne azimdi ya rabbim!
Ve öğrendi, Abazehlerin deyimiyle iyi bir Pşınav oldu. Yöredeki Çerkes düğünlerinin vazgeçilemez mızıkacılarından oldu.
Canlı, neşeli, büyükle büyük, küçükle küçük, hoş sohbet tavrıyla düğünlerin neşe kaynağıydı. Düğünlerde tempo tutan xapxapcılara “Bziyanı şas açgunça” diye seslenerek temponun bozulmasını önler, bir yandan da hareketlilik getirmek için:
“ Şas,şas,şas
Agur, youw,youw,youw
Amarca, şas, şas
Agur, youw youw”
Diye bağırarak teşvik ederdi.
İlk ve ortaokul çağlarında tatillerim hep onlarda geçerdi. Anneanneme yol arkadaşı olur, köye giderdim.
Üç ayaklı küçük, yüksekçe
Çerkes sofrasını onlarda tanıdım. Çerkes pastasını, şipsi, Çerkes peynirini, jığuva-kıru eti hep onlarda tattım.
Teiçara’dan damat çıkartırken Woridade’nin İslamileşmiş şekli olan Ya kafaro’yu ondan öğrendim.
Zıwav’nın Tamkıt anlatımını ondan öğrendim.
Gençliği boyunca yanından hiç ayırmadığı Çerkes kamasını ilk onda gördüm.
Kiza’nın pınarının buz gibi suyuna, geceleri karanlığı delen şapırtılarla oluğa kendilerini atan o ve arkadaşlarıydı. Birbirlerini suya atarlarken şen kahkahalarını bütün köy dinlerdi.
Şapsığ Ahmet’in harmanından Azın Şahin’in evinin kiremitliğine yalnızca o vardırabilirdi taşları.
Onu hep gecenin içinde, ters çevrilmiş kasketi ve omuzlarında paltosuyla Ahmet dedede karanlıkta kor kızıl alevler yıldızlaşırken yüzünde, arkadaşlarıyla mısır pişirirken ve kapısının önünde zardalak dediği ağacın altında mis kokulu semaver çayını demlerken hatırlayacağım.
Evin üst katındaki çıkartmada, divan üzerinde çal be dayı dediğimde önce yavaştan başlayıp sonra coşan, geceyi yırtıp tüm köyün, evlerinin oturma odalarına dalga dalga geçmişten geleceğe inen buğulu nağmeler oluşur. Yaşlılar iç çekerek gençliklerini hatırlar, gençler usul usul sessizce karşı bahçenin duvarı dibinde toplanırlar. Orada olduklarını müzik duruca,” Sağ ol dayı. Sen olmasan kulaklarımız paslanıp gidecekti” dediklerinde anlardık.
Onu hep Uzunyazı da ki düğünde Memduhiyeli Müşerref ile dimdik ve mağrur muhteşem zefagosunu yaparken hatırlayacağım.
Hastalığı amansız ve çaresizdi. Önce armonikanın tuşlarında kelebek gibi uçan parmakları, elleri sustu ve sonra her şey.
Gözleri gözlerime hep gülecek.
Her şeyimizin yok olup gittiği, ölümün üzerimize üzerimize geldiği yerde o bir direnç taşıydı. Taşıyabildiklerini geçmişten geleceğe aktarmaya çalıştı.
Hep güzel çaldı müziklerimizi.
Hep güzel oynadı danslarımızı.
Hep güzel yaptı Çerkes örf ve adetlerimizi.
Çal be dayı! Bir zefago, hem de “ar yıscaz daayma ?” olsun diyemeyeceğim.
O yok!
Hurdaz’da apxartsakua susar mı acaba?
AÇIKLAMALAR:
Hurdaz: Samsun’un Havza ilçesine bağlı Çerkes köyü
Apxartsa: Telli Abhaz ulusal çalgısı. Burada armonika/mızıka anlamında kullanılıyor.
Apxartsa: mızıkalar
Acslagacık: tek ağaç
Vaay vızgap: gel götüreyim
Tacsagi daayraat: gelinde gelsin
Xecsegur: Küçük vadi
Tuğra: mağra,in
Baay: gel
Amaxırko: Böğütlenler
Baabşı: bak (bayan için)
Yışbagi: nasılda
Duup: büyükler
Pşınav:Mızıkacı
Xap-xap: Birbirine vurularak çalınan tahta ritim aracı; pxeçiç
Bziyanı şas açgunça: iyi çalın çocuklar
Teiçara: Damadın misafir kaldığı sağdıç-evi
Woridade: Halk şarkısı ve kahramanı. Anlamı: Hey Ridade
Zıwava: Abhaz yağmur tanrısı ve ona söylenen şarkı
Kiza: Özel isim(e)
Abazeh: Çerkes boyu
Şapsığ: Çerkes boyu
Azın: soy, sülale adı
Şas: vurun, çalın
Zefago: Ağır oynanan bir Çerkes dansı
Ar yıcsaz saayma?: Askere giden geldi mi? (Bir zefago türü)
Agur: hızlı
Youw: çabuk
Amarca: haydi, sakın ha
Mızıka: armonikaya halk arasında verilen ad
Tamkıt: Tam köyü (Tam, Abaza- Aşhkarua boyudur.)