Kültür Çerkesçiliğinden Siyaset Çerkesçiliğine ilişkiler (1)

0
465

Kültür Çerkesçiliğinden, kimliğe dayalı bir siyasi Çerkesçiliğin yaratıcısı biz değiliz, bitiricisi de olamayacağız, fakat çok açık ve net bir şekilde kaleme alabilirim ki; kararımız olmayan bu geçişin şu günlerde ki Çerkes halkına en verimli siyaset üretenleri de, bırakın üretmeyi; kimliğimize dayalı ve yaşadığımız gerçekliği göz önüne alarak gelecekte en verimli siyaset üretmeyi işaret edenleri de bizim içimizde ve çevremizde. Salona sıkışmış kalıpta, dört duvarın içinde cılız ve kısık, hatta kendisini bile işitemeyen kültür Çerkesçiliğinin hazin son on yılı, giderek kendine ağırlaşan yapıları arasında neredeyse kırılmak üzere olan beli; kültürcülüğün hatalı olmasından ziyade, kültürcülüğün yanlış yorumlanmasından kaynaklı. “Politik Hat: Bizleri oluşturan nüveler (3): Kültür” isimli yazımda, kültürün ne anlama geldiğini ve diaspora da nasıl okunduğunu ve işlendiğini anlattım, fakat burada da tek kelimeyle anlatmam gerekirse; kültürcülük yalnızca düğüncülük, kaşencilik, halujculuk olmamalıdır, birazcık da dilcilik, adaletçilik, temasçılık olmalıdır diyebilirim. Nitekim, artık Çerkeslere, siyasi kimliklerinizi askıya bırakın ve içeri girin diyen dernek mantalitesinin çöküşünün arifesindeyiz ve herkes iyi biliyor ki, artık Çerkesler içinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve siyaset gençlik tarafından, bizzat onlara siyaseti yasaklayanların bile zihniyetlerine girecek. Giriyor da!

İşte bu, kültürcülük ve siyasetçilik arasındaki ara geçişin etkileriyle, toplumun belirli kesimleri arasındaki çatlakların görülebilir bir hal alması da, siyasetçiliğin doğal politikası olarak okunmalıdır. Bu çatlağın, artık görülebilir hale gelmesine ise hiç üzülmemeliyiz, nitekim artık bunun ne kadar gerekli olduğu da ortaya çıkmış durumda değil mi? Bir yandan, Çerkesim demeyi hayatının her evresine entegre etmiş ancak Çerkesliğin en önemli nüvelerini hiçbir şekilde kendisinde barındırmayan bir yığın, Çerkesliğin tahrip olan nüvelerini ortaya çıkarmak isteyenlere karşı adeta “Çerkesim” demeyi yasaklar halde değil miydi? Çerkesim diyerek; utanmadan, sıkılmadan ve rahatça karşıt görüşteki insanlara uluorta küfür edenlerin varlığı ayyuka çıkmamış mıydı? Memleketi, içinde bulunan tüm kesimleriyle sürekli kana boğan bir savaşı durdurmayı üstelik bunu ayrım gözetmeksizin tüm toplumsal kesimlerin faydasına isteyenleri “yemek-kab” gibi ezik ve zavallı argümanlarla bastırmak isteyenler, dillerinin altındaki baklalarıyla “daha fazla savaş, daha fazla kan, daha fazla ölüm” diye kudururken, aynı kelimeyi aidiyet iması olarak kullandığımız için en az bir kere utanıyor değil miydik? İş yerimizde, okulumuzda, sokağımızda, mahallemizde Türk arkadaşlarımız dahi bize beğenmeyen gider demezken, sözüm onlara bizimle aynı kaderi paylaşmış bu Çerkesler, beğenmeyen gider gibi ukalaca bize hitap ederken, ne hissediyorduk? İşte 150lik Çerkeslerin, içeriden içeriden çatladıkları ve çatlaya çatlaya uçuruma dönüştükleri bu durumun ortaya çıkmasından hiç rahatsız değilim. Ben onlardan, onlar da benden utanıyorlar; ne kadar adilce bir durumdayız.. Artık onlarla benim aramdaki farkın bir anlamı ve karşılığı var, onlar “Çerkes” ben “Çerkesim” ve aramızda tek harfi değişen bu ima, yalnızca bundan ibaret değil, onlar başkalarının tarihiyle bir yol bulmuş ve gidiyorlar, ben ise kendi yazılmış tarihimi kılavuz edinmiş; “Çerkeslik İnsanlıktır” deyimine sadık, dünya ile bir Çerkes olarak bağlantı kuruyorum. İşte bu, kültürcülüğün kendini düğüncülük, kaşencilik ve halujculuk arasına alarak daralttığı, bizim ise bu kültürün bir nüvesi olarak gördüğümüz dilcilik, adaletçilik ve temasçılığın bir gereği. Dünya ile temas eden, kendi adalet anlayışı olan ve olguları bu anlayışla ele alıp kendi dilinde okuyabilen bir politik kültürcülük. Siyasetçilik!

Siyasetçilik, kendine kültürcülükte bir taban bulabiliyor ve bu tabanla, politik bir dizi teması da olabiliyor. Bunun anlaşılması basit, sonuçta giderek Çerkeslikten yozlaşan, biyo-Çerkesler görünmez değiller ve üstelik gözümüzün önündeler, onları görmemek için bir çeşit körlük yaşıyor olmamız lazım ve bunu yalnızca yazarlar, aydınlar, enteller, kimlik savunucuları, post modern dönüşçüler değil, bir çoğu görüyor. Kimisi kampının etkisinde, siyaseti ne kadar reddetse dahi onu yaşayarak bunu görmezden gelmeyi denese, hatta görmediğini ilan etse de, onlar da görüyor ve bu görülme, birkaç yıla kadar Çerkesim diyen herkesin inkar edemeyeceği bir hal alacak, gidişat böyle. İşte bu gidişatı şimdiden görebilen insanlar, kültürcülük ile kendini sınırlayan yerlerde artık refleksif bir siyasetçilik pozisyonu alıyorlar ve bu refleksif durum bir müddet sonra kendini bir bilince taşıyor, bu bilince taşınım; siyasetçilik yapanların çalışmalarına bağlı bir şekilde hızlı ya da yavaş olsa da, yozlaşmaya paralel şekilde direngenlik gösteren ürettiği siyasetin gidişatı da, ileri ki günlerde bilince ulaşımın hızının artacağını işaret ediyor. Ancak Kültürcülük, kendini siyasetçilik arenasında pek temsil edemiyor, aslında bunu istese dahi yapacak bir ön çalışması hiç olmadı, seçimlerden evvel kültürcülük üzerinden türkiye’nin en büyük Çerkes örgütlülüğüne sahip bir kurumun durumu da bunu işaretlemişti, ama az durun; o kuruma alternatif olarak kendini ortaya koyan ve kısa tarihinde bir dizi siyasi refleks göstermiş bir diğer kurumun da böyle olduğunu söyleyecek veriye sahibiz. Soykırımın yüzellici yıl anmasında, o kurum yöneticileriyle HDP arasındaki uyumluluk, kurumun tabanına yansıyabilmiş değildi. O kurumun oluşum süreci her ne kadar belirli bir çalıştaya ve hak taleplerine yönelik atakla başlamış olsa bile, bugün o kurumun en üst derece sorumlusunun, o kurumun nüvesi olan bir inisiyatifin ortaya çıkardığı bir diğer kurum olan siyasal kanatın altında tabanına yaklaşacak kadar cesur olamadı.

Toplumsal muhalefetin tepkisini her geçen gün arttıran ve bugüne kadar Çerkesler için hiçbir olumluluğu gözükmeyen, elindeki kanı dünyanın her bir yerine bulaşmış bir terör örgütünü finanse ettiği belgeleriyle kanıtlı bir siyasal eğilimin çatısı altına girmeyi canı gönülden denese dahi, bunu da yapamadı. İki örnekte, kültürcülüğe sıkışmış, tabanını bu taraftan yakalayabilen yapıların, siyasetçilik kulvarındaki hezeyanı olarak okunmaya müsait. Karşıt kuvvetlerin de, bu açıkla ilgili çalışmaları oluyor, ancak tamamen Çerkes talepleri ve bu taleplerle birlikte Çerkeslerin, yurtlarına yönelik bir geleceği kurgulayan tabanı, bunu ütopya olmak dışında, mümkün olacak sınırları içerisinde değerlendiren; mevcut durum ve şartların değerlendirilmesini ve bir gerçeklik ile hareket edebilmesini küçük bir zümre deniyor, başarmaya çok yakın, ancak yolu çukur doldu bir zümre. Bugün o zümrenin, genişleyen dallarının bir kısmı kendini karşıt konumda pozisyonlatarak olsa bile kültürcülük için kendini kapatan tabana girdiği tartışılmaz bir konu…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz