Ötekiler

0
792

Küçücük siyah bir el, çöp konteynerinin içinden dışarı kâğıt çöpleri atarken bir görünüp bir kayboluyor. Durup bekliyorum bu küçük elin sahibini. Kirli sevimli başının tamamını göremediğim çocuk, konteynerden güçlükle tırmanıp dışarı çıkıyor. Bir atlıkarıncadan inip çarpışan arabalara koşar gibi mutlu diğer çöpe koşarken. “Aman çocuğum yerde bulduğun şeyleri eline alma, mikrop kaparsın!” diye uyardığımız çocuklarımızdan biri o ve çöp kutularında kaybolacak kadar küçük. Onu geçip okulun, aileler kaynaşsın diye tertiplediği kahvaltıya gidiyorum. Çocuk kalabalığını gören küçük işportacılar beliriyor anında camın gerisinde. Bakımsız güzel Roman çocuklar. Onların da okula gitmeye, arkadaşlarıyla kaynaşmaya ihtiyacı var. Çalışmak için daha çok küçükler. Şimdi onların yanına Suriyeli çocuklar da eklendi. Kötü koşullarda hayata başlayan bu çocukların diğer insanlara oranla on beş yıl daha az yaşayacaklarını biliyor musunuz ve biliyor musunuz bu çocuklar okullarda tam bir ayrımcılığa uğruyor. Çocuklarıyla Romanların aynı sınıfta, hatta aynı okulda olmasını istemeyenler yüzünden Roman çocuklarına özel sınıflar oluşturuluyor. Okul, Roman mahallelerine yakınsa kimse çocuğunu zaten o okula vermiyor, orası Romanlara ait bir okul oluyor. Yoksulluğun dibe vurduğu mahallelerde hayata yenik başlayan bu insanları potansiyel suçlu olarak gördüğümüzü ve mahallelerine girmeye korktuğumuzu hepimiz biliyoruz. Ya, gençlik çağındaki Romanların kendilerini mahallelerine hapsettiklerini biliyor musunuz? Peki, bir esmer vatandaş şikâyet hattı kurulduğunu, Romanların yaşadığı bir semtin iki metre yükseklikte bir duvarla çevrildiğini, hiçbir engeli olmayan Roman çocuklarının zihinsel engelliler sınıfında eğitilmeye çalışıldığını biliyor musunuz? Üstelik bunların bir bölümü Avrupa ülkelerinde uygulanmış. Yani Romanlar sadece ülkemizde değil yaşadıkları her yerde “öteki” durumundalar.

1996 yılında İzmir’de kurulan “Romanlar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”, (1980 Askeri darbesinin ürünü ve bütün derneklerin baş belası olan) dernekler kanununa dayanılarak, etnik ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığınca kapatılmış. İyi haber, AB uyum yasalarıyla STK’ların (Sivil Toplum Kuruluşları) rahat bir nefes almasıyla Roman dernekleri de kurulmaya başlamış. Başlamış başlamasına ama işleri zor. Halkta yerleşik “Çingene” algısını kırmak bile çok zor. Bu nedenle “Roman” mı, “Çingene” mi konusu uzun tartışmalara sebep olmuş. EDROM’da (Roman Kültürünü Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) faaliyet gösteren Roman insan hakları aktivistleri “Çingene” kelimesini gururla sahiplenmekten yana olmalarına karşın çoğunluk “Roman”da karar kıldığı için dernekler de “Roman” sözcüğü kullanılıyor. Aslına bakarsanız “Çingene” sözcüğü bence “Roman” sözcüğünden çok daha fazla renk barındırıyor içinde, ya da bana öyle geliyor. Tınısı güzel. Belki de çocukluğumdan beri bu sözcüğe yüklediğim gizem bana böyle hissettiriyor. Yine de yazımda çoğunluğun kararı nedeniyle “Roman” sözcüğünü kullanmayı tercih ettim ancak gönlüm “Çingene” den yana.

Memleketimizde sosyal adalet, halkların eşitliği, demokratik çoğulculuk gibi kavramların içi boş olduğu için STK’ların da işi zor. Bunlara bir de toplumundaki hak arama bilincinin, yoksullukla baskılanması eklendiğinde Romanların işi daha da zorlaşıyor.

Romanların istihdam, eğitim, etnik ayrımcılığa uğramak gibi baş edilmesi zor sorunları var. Yoksulluğu en derinden yaşayan Romanların son zamanlarda en büyük belası kentsel dönüşüm adı altında onlara dayatılanlar. Alıştıkları mahalle kültüründen koparılıp, akan kokan insanca yaşamaya elverişsiz TOKİ beton yığınlarına hapsederken, bir çoğunun güçlerinin yetmeyeceği bedeller ödemeye mahkûm edilmesi haksızlık değil mi? İçinde mutlu mu mutsuz mu olduklarına bakmadan, nerede yaşamak istediklerine aldırış etmeden, kendimize benzeterek kalıplara sokmaya çalışırken neleri eğip büktüğümüzün, neleri baskılayıp yok ettiğimizin farkına bile varmadan, bu toplumdaki renkleri silip ülkeyi griye boyamak doğru mu? Romanları şehrin dışına itilmiş bir şekilde yaşamaya zorlamak ne kadar insanca?

Manisa Selendi olaylarına katılanlar ya da sırf Roman diye bir çocuğu sınıfa aldırmayanlar, bir kere olsun Roman bir ana babadan doğduğunuzu ve çocuğunuzun bu nedenle dışlandığını düşünün. Ne yazık ki kimsenin yerine kendini koymayı başaramayanların ülkesi hep katliamlara, savaşlara ve haksızlıklara yuva olmaya maruz kalır.

Farklılıklarımızla zenginleşerek barış içinde bir arada yaşayabileceğimiz günlere tez zamanda ulaşmak dileğiyle…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz