Selam ve Çerkeslerde selamlaşma

0
910

Birkaç dakikalığına modern yaşamı unutalım. Bir an için kendimizi doğal yaşama bırakalım. Dünyamızda metropol şehirler olmasın. Bulvarları, caddeleri hatta sokakları unutun bir an için. Öyle uydular, muydular da olmasın. Hatta elektrik, gaz lambası da olmasın. Çam ağaçlarından (Wostıghay) kestiğiniz dalları yakarak aydınlanma için “gökte yanan güneş” anlamına gelecek olan (Wostıghe) kullanabilirsiniz. Mehtap (mezağo), yıldızlar (Juağo) elbette geceyi aydınlatan gökte yanan güneş (wostığe)’ler gibidir. Ama yılın her gecesi aynı değil. Kimi zaman gök kapalı, kimi zaman zifiri karanlık… Kimi zaman; kar, tipi, fırtına… Geleni göremezsin, geleni seçemezsin. İnsan tedirgin olur ister istemez. Oysa “kurt karanlığı sever”.

İnsanlar yaşadıkları dar çevrelerde her ne kadar kendi düzenlerini kurmuş olsalar bile çoğu kez bunlardan sebeplenmek isteyen birileri yani karanlığı seven kurtlar olabilmektedir. Bu sebeplenme biçimleri ise adi hırsızlık ve benzeri suçlardan tutun da ulusal bazdaki baskın, istila ve hatta işgallere kadar uzanabilmektedir. Dünya var olduğundan beri insanoğlunun yaşadıkları, önce kendi nefsinden başlayarak daima iyiyle kötünün, hayırla şerrin, doğruyla yanlışın savaşı değil midir zaten?

Öte yandan insanlar, her geçen zaman diliminde, her geçen yüzlerce çağda kendini yeniden ifade etmiş, kendini yeniden kurgulamış ve değişerek, dönüşerek, kurumsallaşarak refah düzeyini yükselterek günümüze kadar gelebilmişlerdir. Kendini geliştiremeyen, değişen dünyaya ayak uyduramayan milletler de tarih sahnesinden çekilip gitmişlerdir. Yoluna devam eden milletler sadece yaşadıkları çevrelerini değil aynı zamanda kendi aralarındaki sosyal ilişkilerini de geliştirmişlerdir.

Elektriğin icadından günümüze kadar geçen zaman çok uzak olmasa gerek. Ben köyüme elektriğin 1984’te geldiğini hatırlayabiliyorum. Gecenin hem karanlığını hem mehtabını iyi biliyorum.

Gece bölgesine, mekânına giren bir yabancıya karşı, mekan sahibi olan kişi, ister istemez kendini savunma reflekslerini harekete geçirecektir.

Bölgeye giren insan da hem kendisi hem de mekan sahibine karşı herhangi bir risk yaratmamak ve dost olduğunu belli etmek için zihnen ve bedenen de uygun bir lisan kullanacaktır.

İşte Adıgeler, hayatı güven üzerine kurdukları için selamlaşma anında da bu güven düşüncesinin egemen olduğuna şahit oluyoruz. Selamlaşmanın tarihçesi ile ilgili anlattıklarımız çok gereksiz gibi görünse bile insanların birbirleriyle olan bu ilk temas anları yadsınmayacak kadar önemlidir. Binlerce yıl sonra gelen Hazreti Mevlana; “Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayattan lezzet alır” demektedir.

Başkasının bölgesine giren insan dost olduğunu belli etmek için;

– As a pşıy, diyerek mekan sahibine güven verir.

Adıgecede “as” kelimesi “1эсэн/esen” mastar halindeki kelimenin emir kipidir. Kelime “sakin ol” anlamına gelmektedir.

Aradaki “a” sesi ise “ey” anlamında ünlenme artikelidir.

Pşı, kelimesi ise toplumun en üst katmanlarından ve yönetim erkini elinde tutan kişidir. Yani kral veya prens kelimelerinin karşılığıdır. Kelimenin “pşıy” şeklindeki ifadesi ise “büyük kral/Pşı yın” anlamına gelir. Böylece herhangi bir mekâna gelen kişi “As a pşıy/sakin ol ey kral” derken, mekân sahibine güven verdiği gibi ayni zamanda ona büyük bir itibar ve saygınlık ifadesinde bulunmuş olmaktadır. Kimbilir tam bir diplomasi dili olan bu hitap tarzı yukarıdan aşağıya doğru, yani yönetimlerden halka doğru yayılmış bir alışkanlıktır.

Adıgeler bütün günlük yaşamlarında her zaman misafire ayrı bir önem vermişler ve onu muhataplarının en saygın kişisi olarak algılanmıştır. Bu mantığa sahip toplumun kendisine güven duyarak gelen kişiye verilecek olan cevap da güven dolu olacaktır:

– Fes a pşıy/Kral gibi kavuşasın, kral gibi buluşasın, demektir.

Gerçekte de Adıgeler misafirlerine bir krala gösterilen saygıyı gösterebilmektedirler. En azından maddi imkânları sınırlı olsa bile kalbi imkanları sınırsızdır.

Misafir olmanın şerefine ermiş olan kişinin diyaloga olan memnuniyetini ise;

– Wopsew a Pşıy/Sağ ol büyük kral, ifadeleriyle dile getirir.

Arkasından diyalog, ev sahibinin hatır sormasıyla devam eder. Hatır sorma ise misafirin yaşadığı bölgenin/beldenin durumu, misafirin sülalesi, ailesindeki büyüklerden başlayarak küçüklere kadar hatırları sorulur. Diyaloğu sürdürenler yaşıt ise misafir, ev sahibine benzeri sorularla konuşma devam ettirilir.

Misafirin yaşı ev sahibinden küçük ise büyüğüne “Hatır soranların çok olsun” şeklinde temennada bulunur. Misafirin yaşı daha büyük ve yaş farkı çoksa misafir de olsa hatırı büyük olan sorar, yukarıda izah ettiğimiz şekilde sıralama devam eder.

Ev sahibinin çocuk yaşta olması durumunda ise, varsa, komşulardan yaşı büyük birini misafire eşlik etmesi için evlerine davet eder. Böylece insanlar denkleriyle muhatap olmuş olur. Bu da misafire verilen itibarın başka bir ifade biçimidir.

Değerli dostlar bu konuyu daha kapsamlı ele almak elbette mümkündür. Hem kültürümüzü anlatmak hem de bu güzel kültüre günümüzde dünyanın ne kadar çok ihtiyacı olduğuna dikkatleri çekmek istedim.

Eşlerin birbirlerine, kardeşin kardeşe, komşunun komşuya, vatandaşın vatandaşa, devletlerin devletlere güven duymadığı dünyamızda birilerine “As a pşıy/sakin ol ey kral” diyebilmek ne kadar önemli ve ne kadar da güzel. Daha güzeli ise birbirimize “Fes a pşıy/Kral gibi itibarla buyur” diyebilmektir. Esen kalın.

  1. Adıgecede Çam anlamına gelmektedir.
  2. Adıgecede Lamba yerine kullanılır. İlk insanları aydınlanma için çam dallarının kullanıldığına delildir. Sonraları yağ yakılmaya baçlanmış ve günümüze çeşitli aydınlanma alet ve yöntemler geliştirilerek ulaşılmıştır. Ancak “ostığe” kelimesi “lamba” önceki şekliyle günümüze anlam genişlemesine uğrayarak gelmiştir. Her iki kelime de Adıge (Çerkes) dilinde günümüzde işlek bir şekilde kullanılmaktadır.
  3. Bugün Çerkes toplumunda “Asapş” diye ifade edilen kelimenin aslı budur. “Sakin ol” anlamına gelmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz