Tarih Vakfı ve Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) ortaklığında Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle yürütülen “Türkiye’de Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi” adlı proje kapsamında hazırlanan, “Türkiye Eğitim Sisteminde Renk, Etnik Köken, Dil, Din ve İnanç Temelli Ayrımcılık” raporu kamuoyuyla paylaşıldı.
Türkiye’de Formel Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi için Sivil Toplumun Mobilize Edilmesi (Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi) adlı projenin alan araştırması ve izleme ağı bileşenlerinin derlediği verilere dayanılarak hazırlanan rapor, 2014-2015 Eğitim ve Öğretim Yılında Türkiye’de resmi eğitim sisteminde renk, etnik köken, dil, din ve inanç temelli ne tür ayrımcılıkların var olduğunu ortaya koydu.
Türkiye “Milli” Eğitim Sisteminde “Gayri Milliler” adı altında düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna sunulan rapor kapsamında incelenen konular arasında öne çıkan bazı başlıklar şöyle:
Türk “Milli” Eğitiminin Amacı
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda Türk milli eğitiminin temel ilkeleri sıralanırken, milli eğitim hizmetinin Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlendiği belirtiliyor. Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ülkedeki çoğulculuğa, farklılıklara ve barışa herhangi bir referans yapılmazken, aksine defalarca Türklük vurgusu yapılıyor; Atatürk milliyetçiliğine bağlılık temel bir amaç olarak düzenleniyor. Nitekim müfredat, ders programları ve ders kitaplarının içeriği de kanunda belirlenen amaca göre düzenleniyor. Son yıllarda müfredatta, ders kitaplarında ve etkinliklerde dini referansların arttığı dikkat çekerken, “Türk İslam” sentezi ideolojisinin yeniden kurgulanarak öğrencilere empoze edildiği gözlemleniyor. Eğitim-Sen’in 2014-2015 öğretim yılı ile ilgili raporuna göre eğitimde 4+4+4 sistemine geçilmesiyle beraber “dindar” ve “itaatkâr” bir nesil yetiştirmek hedeflendi, okulların önemli bir kısmının imam hatip lisesi ve ortaokuluna çevirmek konusunda önemli adımlar atıldı.
Anadilde eğitim
Anadilini eğitim sistemi dâhilinde öğrenmenin, daha önemlisi anadilinde eğitim görmenin, devletin resmi dilinden başka bir dili anadilleri olarak tanımlayan toplulukların dillerini korumalarının en önemli aracı olduğu söylenebilir. Bunun için günümüzde Türkiye’de de yok olmaya yüz tutmuş veya konuşan sayısı azalan dilleri anadilleri olarak kabul eden topluluklar başta olmak üzere pek çok topluluk, anadillerinin resmi eğitim sistemi içinde çocuklara öğretilmesini talep ediyor.
Katılımcılıktan uzak planlama
Öncelikle Yaşayan Diller ve Lehçeler seçmeli dil derslerinin müfredata alınması, uygulama ve planlaması sırasında, dili konuşan grupların temsilcileriyle herhangi bir istişare yapılmamıştır. Dolayısıyla bu dersler katılımcılıktan uzak bir şekilde geliştirilmiştir.
Seçmeli bir dersin açılması için en az 10 öğrencinin o dersi seçmiş olması şartı, söz konusu dersin açılmasını zorlaştırıyor. Diğer seçmeli derslerde olduğu gibi, seçmeli derslerden birinin bir okulda açılabilmesi için en az 10 öğrencinin dersi tercih etmesi gerekiyor. Özellikle nüfus olarak daha az veya dağınık olan ve anadili öğrenme konusunda henüz yeterli ilgiyi gösterebilecek durumda olmayan toplumsal gruplar için bu sınırlama büyük bir sorun olarak görülüyor.
Anadilinde eğitim yalnızca azınlık okullarında yapılıyor. Azınlık okulları da ciddi sorunlar yaşıyor. Türkiye’de anadilinde eğitim yalnızca Ermeni, Rum, Musevi ve geçen yıldan itibaren Süryani okullarında yapılabiliyor. Bu okullar maddi sıkıntılar olmak üzere pek çok sorun yaşıyorlar. Devlet okullarında Türkçe dışında kalan anadillerde eğitim yapılmıyor. Bu durum, milyonlarca çocuğun hiç veya yeterince bilmediği bir dilde öğrenim görmesine ve anadilinde eğitim gören çocuklara göre dezavantajlı duruma düşmesine neden oluyor.
Toplumun en dezavantajlı kesimleri arasında yer alan Romanlar, Afro-Türkler, mevsimlik işçi çocuklar (çoğu Kürt ve Roman) öğrenim hayatlarına toplumun diğer kesimlerine kıyasen daha az oranda devam edebiliyor. Bölgeler arası eşitsizlik henüz giderilmiş değil. Doğu ve güneydoğu bölgelerinde okullulaşma ve okula devam etme oranı Türkiye ortalamasının altında.
Müfredatta çoğulculuk
Bir ülkedeki eğitim sisteminin amacı, müfredatın ve ders kitaplarının içeriği ülkede farklı kimliklere saygının geliştirilmesine ve farklılıkların teşvik edilmesine katkıda bulunabileceği gibi, toplumdaki önyargıların ve düşmanlığın derinleşmesine de etki edebilir. Örneğin;
- Ders kitapları Türkiye’deki toplumsal çeşitliliği yansıtmaktan çok uzak. Kitaplarda Kürtler, Ermeniler, Museviler, Rumlar, Abazalar, Lazlar, cinsel yönelim grupları ve başörtülüler yer almazken; metinler dışlayıcı bir Türklük anlayışıyla yazılıyor.
- Ders kitaplarında “biz” derken yalnızca kökleri Orta Asya’ya dayanan ve Müslüman olan Türkler kastediliyor.
- Ders kitaplarında bazı gruplara karşı önyargı ve kalıpyargı oluşturan ifadeler yer alıyor. Örneğin ateistler topluma zarar vermekle suçlanıyor.
Temel ilkeler ve tavsiyeler
- Eğitim sistemindeki merkeziyetçi ve tekçi yapıya son verilerek; eğitim politikalarını geliştirme ve hayata geçirme konusunda yetki merkezden yerele ve okullara kaydırılmalı ve buna bağlı olarak yerelde ve okullarda kapasite güçlendirilmeli.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müfredattan kaldırılmalı. Kaldırılmaz ise de bu ders nesnel, çoğulcu ve eleştirel bir “dinler hakkında eğitim” dersi olarak düzenlenerek seçmeli ders statüsüne alınmalı ve yalnızca tercih eden öğrenciler bu dersi almalı. Bu dersi tercih etmeyen öğrencilere başka alternatif seçmeli dersleri tercih etme şansı tanınmalı.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle ilgili soruların TEOG yerleştirme sınavlarında sorulmasına son verilmeli.
- Ders kitaplarında yer alan, bazı gruplara karşı önyargı ve kalıpyargı oluşturan ve/veya bazı grupları zararlı gösteren ifadeler çıkarılmalı.
- Türkiye’de yaşayan bütün halkların anadillerini öğrenme ve anadillerinde öğrenim görme hakları anayasal güvenceye kavuşmalı.
- Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ‘Ayrımcılığı İzleme Kurulu’ oluşturulmalı.
- Zorunlu verilmesi gereken ders dışındaki konularda; örneğin ders programları, eğitim dili gibi konularda farklı eğitim modellerinin uygulanmasına olanak tanınmalı.
- Eğitim sistemine ilişkin politikaların geliştirilmesinde ve uygulanmasında merkezi ve yerel düzeyde katılımcılık ilkesine uyulmalı ve eğitim hakkının öznesi olan çocukları da süreçlere dâhil eden demokratik karar verme mekanizmaları oluşturulmalı. Bu konuda faaliyet yürüten akademik birimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve farklı renge, etnik kökene, dile, dine ve inanca mensup toplulukların karar alma süreçlerine dâhil edilmeleri sağlanmalı.
- Ayrımcılığa maruz kalan öğrencilerin başvurabilecekleri, kolay erişilebilir ve hızlı sonuç alınabilir idari ve yargısal koruma mekanizmalarının mevzuatta açıkça tanımlanması ve bu mekanizmalara başvuru yapma konusunda öğrencilerinin ve ailelerinin yardım alabilecekleri birimlerin oluşturulması sağlanmalı.
- Ayrımcı bir muamelenin şikâyet edilmesi veya duyulması halinde idari ve yargısal usulleri harekete geçirmeyen ve gerekli tedbirleri almayan öğretmenler ve okul idarecileri hakkında caydırıcı yaptırımlar öngören yasal işlemler yapılmalı.