Bilen bilir…
Bilmeyen için söyleyeceğim…
Harıl harıl çalışan bir grup…
Çeviriler yapılıyor…
Köşede büyük bir televizyon ekranı…
Haberci…
Editör…
Kendisinin aldığı Abhazya Nişanı, bana verdiği ‘kaptan köşkü’ kadar değerli mi acaba…
Dokuz Numara ve On Numara…
Salacak…
Bir bankanın bankı…
Deniz önümüzde…
Geçen belediye otobüsünün rüzgarı ensemizde…
Bir metro durağı önünde, trafik ışıklarında mazgaldan gelen sıcaklığın kıymetini bilen…
Kafkasya’ya giremeyen…
Suriye’de…
Halep Çarşısı…
Onunla kapak…
İsmi kitapta…
İçinde…
Biricik eşi…
Açumıj Nezihe’ye…
Şam, Halep, Humus, Lazkiye…
Çöl sıcağı, çöl tozu…
Rüzgar ile her yana dağılıyor…
Şimdilik son sözü demek için erken diyor…
Bir bildiği vardır elbet…
O yüzden üç nokta koymaz…
Yeter ki çığlığın sonunda ünlem, barışın sonunda soru işareti olmasın…