Kültürden Siyasete, Köyden Kente, Nesilden Nesile, İlişkiler
Anlamsız bir tartışmanın sürdürücüsü olmayalım hiçbirimiz, hepimizin çok eksiği olduğu nasıl bir gerçekse, ortadaki tüm eksiklikleri tamamlayacak olan potansiyel bir birikim de var. İşte daima yakalamaya çalıştığım durum, bu potansiyel birikimi bir dinamiğe çevirmenin formülü. Dilin ucuna geldiği, kalemin mürekkebinden damladığı ama ne konuşulabilen ne de yazılabilmiş en büyük eksikliğimiz bu, bir kriz gelgitinde duruyorsak ve çatlamaya hazır bir haldeysek, bu birikimin dinamiğe uzaklığından başka nasıl tarif edilir? Bugün siyasetimizle ilgili en kesin analiz; geçmişin kültürüne daha yakından, kimliğine yabancılığı ile, bugünün kültürüne uzakken kimliğine yakıncılığıyla ilgilidir. Kültürü efsane düzeyinde dinlemiş ve hiç köy görmemiş, hiç akraba bilmeyen, kentli bir nesil geliyor. Dikkatinizi çekerim, oluşuyor demiyorum.. geliyor! öyle ki; köyünde doğmuş, kültürüyle büyümüş, akrabalarını bilen ve sonradan köyünden kente taşınmış ancak bugün kültürüyle ilgili folklorik düzeyde ilgili eski bir nesile kıyasla, daha önce hiç bağırılmamış meydanlarda kimliğiyle haykıran, hak arayan, talep eden, mücadele veren; politik ve ideolojik bir nesil geliyor. Ne bizim, ne sizin bu nesile, dünya görüşünü askıya bırak uygulaması ile diz çöktürebilecek gücü yok. Bu nesil, içinde yaşadığı yüzyıla hakim, bilgiye ve iletişime yakın, hızlıca konsantre olabilen, tavır koyabilen, her biri en az bir kere örgütlenmiş ve bunun izlerini, Çerkeslikleriyle birlikte geleceğe taşıran bir nesil. Bizim bu nesili yakalamamız, onları anlamamız, onlardan almamız ve onlara vermemiz gerekiyor. Belki bir çoğumuz için hala inandırıcı gelmiyor ama, artık önemli bir kırılmadayız ve bir zaman sonra bu kırılmanın hiçbir kontrolü de kalmayacak. Devlet politikaları karşısında her türlü eriyenler, (ki sadece sosyo-politik değil, sosyo-kültürel de) bir çeşit eritme kazanına çevrildi ve kendileri nüfuz ettikleri gençleri de içlerinde eritme gayesinde, bilinçsiz ancak örgütlü bir biçimde süreklilik oluşturmuş durumdalar. Ancak, bu erimeye karşı direnenler, diyaspora da demokrasi beşiği olacağım diye, kendilerine benzeyen başka yapıları eritmenin peşindeler, anlaşılmayan şey ise; birbirlerini tamamlaması gerekenlerin, birbirini eritmeleri yalnızca gelen bu nesil için umutsuzluk üretmekten fazlası olmuyor. Sınırlarımızı insanlık değerlerinde asgariye taşıyıp birbirimizle diyalog kurmanın peşinde olmamız gereken zamanlar, geldi-geçiyor. Bu yüzden-de; ortaya koyduğumuz ortak tezin insanlık değerleri çerçevesinde uzlaşıp, bir noktada işbirliğine dönüşmesi ardımızdan gelen nesillere umut verebilmemiz için hayati bir önem taşıyor. Gelen nesillere; kamplar olmadığımızı, bir halk olduğumuzu ve birbirimizle aramızdaki tek sınırın insanlık değerleri olduğunu söyleyebilmemiz gerekiyor. Fedakar olmalıyız; egomuzdan, kendimizden vermeliyiz ve bugün gelen kentli Çerkes nesillerine bir umut bırakabilmeliyiz. Bu umut, köyde doğmuş büyümüş ve kültürel olarak Çerkeslikle yoğrulmuş eski nesille, kentte doğmuş büyümüş ve siyasal olarak kendine misyon yüklemiş yeni nesiller için bir köprünün başlatıcısı olabilir, köyde muhafaza edilip kentte eriyen Çerkesliği canlandırabilir. Bizim bu anlamda, köyden kente Çerkesliğini taşımış, köyde Çerkesliğini korumuş ve benzeri nesiller için, Kentte Çerkesliğini arayan, kentte tutunacak Çerkeslik arayan nesiller çalışmalar örgütleyebilmeliyiz. Bugün bunun şartlarını irdelediğimizde, her iki kesimin de yoğun tabanının kendine ait olmayan zıt kutuplarında ayrıştıklarına tanık oluyoruz, bu iki kesimin kendine ait olmayan bu kutuplarını birbirlerine yönelik seyreltebilir, hatta yok edebiliriz. Bu da ancak; ikili bir dil oluşturup aynı şeyi fısıldayarak olacağa benziyor. Bu anlamda ilkelerden taviz vermeden, dili sadeleştirerek iki tarafa hitap etmenin mümkün olduğu da bir gerçek, ancak herkes alışmış olduğu ve ezberlediği dili kullanmakta ısrarcı. O halde, bu iki nesil arasında çalışma yürüten arkadaşlarımızın bir ezber bozmaları ve bu anlamsız ısrarcılığı bu ezber bozan üslupta kırmaları gerekecek.
Ne yapabiliriz?
Bir şekilde tahakküme dönüşmüş veya karşıdan bir tahakkümü andıran yapılarımızı, gençliğin daha rahat edebileceği bir şekilde geliştirmeliyiz, onlara yalnızca bizim onlara gösterdiğimiz alan kadar özgür olmadıklarını, hayalleri kadar özgür olduklarını hissettirebilmeliyiz. Hem kendi geleceklerini tayin etmeleri inançlarını güçlendirirken, aynı zamanda bir danışma merkezi olarak sürekli onların arzu ettikleri vakit gelip danışabilecekleri bir ortam sağlamalıyız. Onların ortaya koyduğu fikirleri ciddiye almalı, onların fikirlerini hayata geçirme konusundaki çabalarına el vermeliyiz. Onların dış temaslarını kısıtlamamalı, aksine desteklemeliyiz. Karşıt görüşten gençlerin bir araya gelebilecekleri bir ortak düzey inşa etmeliyiz. Onlara; küfür etmeden, hakaret etmeden, rencide etmeden tartışılabileceğini en başta kendimiz uygulamaya koyarak gösterebilmeliyiz. Tartışma ahlakını, üste çıkmak gibi yarışçıl bir zeminden, doğruya ulaşmak gibi sosyolojik bir ilerleme saflarına çekmeliyiz. Hayata temas etmelerine izin vermeli, temas ettikleri hayatla ilgili de düşünme ve eyleme geçme hürriyetlerini ciddiye almalıyız. Onlardan bir şeyler öğrenebilmeyi denemeliyiz, onların bizlere öğreteceklerini dikkate almalıyız ve daima karşılıklı fikir alışverişinde bulunmalıyız. Bunları yapabiliriz. Onları sabit ideoloji, din, dünya görüşü gibi handikaplara sokmadan, onlara insanlık değerleriyle bir geleceği fısıldayabiliriz. Geçmişten üstümüze külfet olan bir kamp zihniyetinin, onları kültürleri ile gelecekleri arasında bir yokluğa hapsetmiş bu yapıyı darma duman edebiliriz. Bugün bu kamp zihniyetinin temelleri, bizlerin bitmek tükenmek bilmeyen egoları üzerinde yükselmektedir, işte bu temelleri kökünden sarsabilir ve bir halk olarak içinde bulunduğumuz gerçeğin tahlilleri neyi gerektiriyorsa ona hızlıca başlayabiliriz.
Nasıl yapabiliriz?
Epey zamandır, tüm örgütlerimiz içerisinde gençliğin özerk bir konuma gelmesinin gerekliliklerinden bahsediyorum, geçmişe yönelik makalelerimde bunu sıkça göreceksiniz. Örgütlerimiz bünyesindeki gençleri önce kendi içerisinde örgütleyecek, bir gençlik hareketi oluşturacak ve onları genel örgüt havuzundan daha özgür olabilecekleri bir konuma taşıyacaktır. Genel tartışmalar bir yana, örgüt içerisindeki gençlerin genel tartışmalardan bağımsız ve tamamiyle gençlikten oluşan bir tartışma platformu yaratılacaktır. Ayrıca karara varım aşamaları dahil, ülke ve dünya gündemiyle ilgili açıklama yapma özerkliği olacaktır. Militarist bir disiplin algısı varsa, bundan vazgeçilecek ve öz-disiplin üzerine bir kampanya ne kadar vakit alırsa alsın mutlaka tartışılacak ve bir sonuç bildirgesi olarak tüm örgütün disiplin tüzüğü yerine sayılacaktır. Ondan sonrası; örgütün kendi işleyişiyle ilgili mevzulardan ibaret. Bugün ise görüldüğü üzere bir takım gençlik yapılanmaları, KAFFED dahil bir çok örgütte oluşmuş durumda, şimdi ise bu gençlerin dinamiğini yüksek performansta halka yansıtabilmeleri için, onlara en azından kendi daralttığımız alanları genişletmekten çekinmemeliyiz. Gençlere örgütün doğası gereği daralttığı alanı, mutlaka genişletmemiz lazım, gençleri örgütün nicelik değeri olarak biriktirmek yerine, nitelik değeri olarak değerlendirmek politikaları üzerine düşünmeliyiz. 3 yıldır İstanbul’da nicelik olmaya mahkum hisseden ve nitelik olarak bugün belki de hepimizin ihtiyacı olduğu becerilere sahip gençlerin yalnızlık hissettiğini görüyorum, son 2 yıldır bu yalnızlık algısını dağıtmak ve niteliği örgütlemek üzerine çabalıyorum ve son 1 yıldır bunun üzerine örgütlü çalışmaların içerisindeyiz. Gençler örgütlerin niceliği değildir, niteliğidir ve onlara nicelik muamelesinde bulunmak ise onları yalnızlık hissine mahkum etmektedir ve belkide geçmişle aralarına açılmış bir şekilde kanayan en büyük yaramız budur. Eğer ne yapıp ne edip bu kentli Çerkes gençliğini, kendi nüvelerine doğru ilerletmek istiyorsak, bu konuda yapabileceğimiz en büyük iş onları mahkum ettiğimiz nicel durumdan kurtarmak ve niteliklerine göre üretebilecekleri bir ortamı örgütlemek olacaktır.
Neden yapmalıyız?
Çünkü Çerkes halkının sağlam bir temel geçmişe, geçmişinde temellerinde yükselmek için bir geleceğe ihtiyacı var, geçmiş ile gelecek arasındaki kopukluk ancak halkımızı karanlığa sürükler.