Süreli Yayınlarımız 3

0
493

Geçen sayıda yazdığım bir bölümü tekrar ederek başlıyorum. Gazetenin bu sayfasında Türkiye diasporası süreli yayınlarından tarih, kültür, sosyal-yaşam vd. örnekleri vermeye devam ederken ayrıca yayınların (dergi ve gazete) özellikle ilk sayılarından çıkış nedenleri ile ilgili bilgiler aktarmaya çalışacağım. Kişisel değerlendirme ve yorumlarım da olacak. Katılmadığınız şeyler de olacaktır. Değerlendirmelerinizi, eleştirilerinizi paylaşırsanız yine bu sayfadan yayınlanacaktır.
Konuyla ilgili Kafkas Araştırma Kültür ve Dayanışma Vakfı (KafDav) arşivine süreli yayınları kazandırmaya çalışıyor. Ayrıca Çerkes Araştırmaları sitesinde bir kısım yayın tarandı ve paylaşıldı. Sefer Berzeg’in Çivi yazılarından yayınlanan Kafkasya Bibliyografyası kitabı iyi bir kaynak.
Sizler de arşivinizde yer alan süreli yayınları dijital ortama aktarıp paylaşabilirsiniz. Belki eksik parçalar tamamlanır ve meraklılarına daha geniş bir arşiv sunma olanağı doğar.

Çerkes Özdenleri
Süreli yayınlara başlamadan 1884 yılında İstanbul’da yaşanan bir olayı anmalı. Ahmet Mithad Efendi (Hağur) Osmanlı dönemi yazarlarından, Çerkes. Bir tiyatro eseri yazar; Çerkes Özdenleri. Politik değildir. Sultan Abdülhamid eseri yasaklar. Eserin sergilendiği Gedikpaşa Tiyatrosu yerle bir edilir. Ayrıca yazarın da içinde yer aldığı bir komisyon, Kafkas tarihini yazmak amacı ile kurulmuştur, engellenir.
Aynı dönem bir gurup Çerkesin Arap alfabesi ile hazırladığı (taş baskı yöntemi ile) Adige alfabesi de engellenir.

1908
1908 yılında Meşrutiyetin ilanı ile kısmi özgürlük ortamında;
-1908’de Çerkes İttihad ve Teavün (Birleşme ve Yardımlaşma) Cemiyeti,
-1918 yılında Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti kurulur.
Bu Cemiyetler kültürel ve sosyal çalışma amaçlıdır.
-1915 yılında siyasi çalışmalar yürüten Şimali Kafkas Cemiyeti kurulur.
Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti Arap ve Latin harfleri ile Adige ve Abaza alfabeleri yayınladı. Çeşitli yerlerde okullar açıldı. Örneğin Düzce’de 1917 öncesinde üç okul açıldı. Kazıkoğlu, Siyokoğlu ve Bataklı Çiftlik köylerinde. Arap harfleri ile Adigece eğitim verilen bu okullardan Bataklı Çiftlik (Şelaxohable) köyündeki okulun öğrencilerinden biri olan Kamil Güsar’ın öğrencilik dönemi not defteri Hikmet Neğuç’un arşivindedir. Jıneps gazetesinde birkaç sayfasını yayınlamıştık.

İlk Gazete: ĞUAZE
İstanbul’da 1911-1914 yılları arasında, önce haftalık sonra on beş günde bir yayınlandı. Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti yayını Ğuaze (Rehber, Kılavuz) önce sadece Osmanlıca, sonra Osmanlıca ve Adigece yayınlandı ki Adigece yayınlanan dünyadaki ilk gazetedir.
2 Nisan 1911’de ilk sayı yayınlandı. 1914 yılında, I. Dünya savaşı başladı, gazetenin kadroları savaşta yer aldı ve gazete yayınını durdurdu. 58 sayı Ğuaze adıyla, 59. sayı ilgisizliğe sitem ederek ve Kafkas adıyla yayınlandı.* 46 sayısı Kaf-Dav arşivlerindedir.
İlk imtiyaz sahibi Yusuf Suat Neğuç, sorumlu müdür önce Hıt Tevfik Talat, daha sonra Tsağo Ahmet Nuri’dir.
Cemiyet ve gazete, Osmanlıya sürgün gelen Çerkeslerin kimlik adına ilk uyanış hareketi olarak görülmeli. Kültürü taşıyan anadile sahiplenme, bütünü kapsayan kimliği yaşatma adına önemli bir çabadır. Gazetede Cemiyet ile ilgili yazıların yanısıra Çerkes kültürü, sosyal sorunlar, dilin korunması ve yaşatılması, sürgün sonrası kültürel değişimler konu edilmiştir.
Cemiyet ve gazete kadrolarının bir kısmının Kafkasya’ya giderek orada da ders vermesi, gazete çıkarılması için girişimlerde bulunması ve çıkarması çok önemlidir. Kafkasya’da anadil alfabelerinin Kiril harfleri ile hazırlığının 1930’larda gerçekleştiğini belirtirsek bunun önemi daha bir anlaşılır.
Başlıca yazarları; Tahir Hayreddin Bey (Şehrah gazetesi sahibi), Hayriye Melek Hunç, Ahmed Lütfullah Sav, İsmail Meney, Hayrullah Süleyman Yedic, Rekinda İsmail Zühdü, Tsey Ömer Hilmi, Tutereş Aziz, Mehmed Şemsuddin Paşa, Dr. Mehmed Ali Pçıhaluk, Ajeğoyko Süleyman Tevfik, Ahmet Nuri Tsağo, Seyin Time vd.

*S. Berzeg – M. Ünal

Kafkasya Kültürel Dergi 
Sayı 11 Haziran, Temmuz, Ağustos 1966

Abhazya’nın Çok Eski Tarih ve Kültürü

Çeviren: Bek Sultan Batırhan*

2. Bölüm

Demir devrinde ise toplum içinde manevi ve uygar değerler taşıyan düşünceler gelişiyor, topluma has kahramanlık destanları ve masallar doğuyor. Bunların en önemlilerinden bir tanesi millî kahraman Abrskil’e ait olanıdır. (Abrskil Abazaların Prometesidir – B.B.) Abrskil’in kişiliğinde bir Abaza, ana vatanın öz bir mücahididir. O, iyiliğin ve adaletin temsilcisidir. Prensiplerinden fedakârlık etmeyen, uzlaşmaz, ilahlarla mücadele eden bir kahramandır.
Abrskil, zalimlerin zulmüne karşı koyan, onlarla anlaşmaya yanaşmayan, kuvvete boyun eğmeyen hattâ bu uğurda ilâhlarla bile bey ölçüşmeye kalkan bir kahramandır. Bu yüzden ilahların gazabına uğramış, çok derin olan Çilousk mağarasında demirden bir direğe zincirlenmiştir. Efsaneye göre Abrskil yerinden sökmek düşüncesiyle demir direği hiddetle sallarken meçhul bir kuş hemen direğin tepesine konarmış. Buna içerleyen Abrskil de elindeki çekici kuşa sallar, kurnaz kuşun uçmasıyla da çekiç demire çarparak onu büsbütün yere gömermiş. Bu olay her gün tekrarlanır, fakat her şeye rağmen Abrskil ümidini kırmaz, ilahlara boyun eğmez, zalimlere karşı kin, insanlara büyük sevgi besler.
Abaza folklorunda göze çarpan en önemli hususlar, milli kahramanlarla cengaverlere ait olanlardır. Kafkasya’da bu devir takriben 8-11. asırlar arasındadır. Efsanenin kadın kahramanı maderşahi karakterleri açıkça belirtilen Satanaya Guaşe’dir. Sonra onun oğlu Savsruko, güzel kız kardeşi Gunga, küçük kardeşleri Nartsitin oğlu ve başkaları üzerinde önemle durulan kişilerdir.
Özellikle yenilmez kahraman Savsruko hakkında birçok hikâyeler anlatılmaktadır. Birçok ejderhalarla çarpışan Savsruko hikâyede uygar bir kişi olarak tasvir ediliyor. O, insanlara ateşi hediye ediyor, faydalı bitkileri verip, hayvanları evcilleştiriyor, vs.
Abaza efsanelerinde bir de harika demirci AYNER İJİ’den bahsolunur. Hakkında ilgi çekici hikâyeler anlatılır.
Pışkyar-Una Manse ve Baalou-Pıha Magun haklarındaki kahramanlık şarkısı da ilgi çekicidir. Bu şarkının konusu Ansır adı verilen istilâcılara karşı milletin karşı koyuşudur. Bu şarkının temelinde tarihi bir olayın izleri göze çarpar ki zamanla halk bunu unutmuş, fakat anılarının derinliklerinde yer etmiş, adeta toz altında bırakmıştır.
Yurduna saldıran düşmanlarla amansızca -ve hayatını hiçe sayarak dövüşen Manca, sonunda kahramanca ölür. Sevgilisi Madina ise bir erkek kıyafetine girerek eşinin yerini alır, düşman karşısına çıkar. Bunu gören halk da savaşa katılır ve düşman yenilgiye uğratılır…
Abaza ülkesi, dünyada insan topluluklarının belirmiş olduğu başlıca alanlardan birini teşkil eder. Abazaların aslıyla ilgili meseleyi çözümlemek için onların jenetik bakımından (görüşülen konunun incelenmesi – B.B.) İbero – Kafkaslılarla (Yafesilerle) olan ilişkilerini araştırmak gerekmektedir. Yafesiler dört kısma (dala) ayrılıyor.
1-Kartveller veya Gürcüler; ki bunlar da Kartlar, Mergelo-Çanlar ve Svanlar’dır.
2-Veynahlar (Çeçenler, İnguşlar, Kistinler, Batsbiyler).
3-Dağıstanlılar (Avarlar, Lezgiler, Darginler, Laklar, Tabasaranlılar ve başkaları).
4-Abazo- Adigeler (Abazalar, Abazinler, Kabardinler, Adigeyler, Çerkesler, Ubihlar).
Bu etnik-kavmi ailenin temsilcileri Kafkasya’nın eski sakinleridir ve müşterek soy bakımından birbirlerine bağlıdırlar. Bundan ötürü Abazaların etnolojisini Kafkas etnik toplumunun dışında incelemek, bugüne kadar birçok eleştirmecilerin yaptıkları gibi hareket etmek imkânsızdır.
Abazaların atalarının kuzeydoğu Anadolu’da ve güneybatı Maverayi Kafkasya’da yaşamış oldukları toponomik bir çok materyallerle ispat edilmektedir ki bunu birçok müellifler belirtmişlerdir (P. Uslar, A. Gleyne, N. Marrn, A. Gren, P. Sisakof, I. Cabahoşvilli, C. Cana Şiya, D. Gulina ve başkaları). O cümleden olarak biz burada bazı eski ve halihazırdaki toponomik gerçeklere işaretle yetineceğiz. Meselâ; Şinop bölgesi, Akampsis, Arinea, Ansarea, Duapsu, Sunca, Fazis ve başkaları. Ekseriya deniz kıyısı bölgelerinde rastlanan bu isimler, şüphe ve tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ispat ediyor ki, eskiden bu yerlerde Abaza-Adigelerin ecdadı yaşamışlardır.

Sirakuzalı Nikifor (4. asır yeni devrinden önce) diyor ki; ‘Kolh’lar erkeklerin ölülerini ne gömerler ve ne de yakarlar. Ölülerini yeni hayvan derisinin içine koyarak ağaç dallarına asarlardı. Kadınların cesetlerini ise toprağa gömerlerdi. Apolon Rodosskiy (3. asır yeni devrinden önce) diyor ki, Kolhlar ölmüş erkek cesetlerini toprağa gömmeyi hakaret sayarlardı. Onlar cesedi bir öküz derisinin içine kor, onu diktikten sonra da bir ağaç dalına asarlardı. Nik Damsski (devrimizden önce I. asırda) Kolhlar (Kolh ve Kolhida) istilâhı eski antika uzmanı müellifler tarafından kullanılıyordu. Kolhida bugünkü Gürcistan’ın Sanadiri bölgesinin tamamını, Anadolu’nun kuzeydoğu kısımlarını, hattâ Trabzon’u dahi içine alıyordu. Eski antik kaynaklara göre (Kolh) istilahı Egr’lere veya Egrislere itlak olunuyordu ki eski antik devre göre bunlar (Laz) adıyla şöhret bulmuşlardı.
Bilindiği veçhile eski Yunan Argonotları Kolhid diyarına altın aramak için gidiyorlardı, ölülerini gömmezler, fakat ağaçlara asarlardı. Klavdiya Eliana (MÖ. 22. asrın) verdiği analojik bilgiye göre Kolhlar ölüleri deri içine diker, ağaçlara asarlardı. Bu adet eski orta zamanlarda da cari idi. 17. asrın ilk yarısında müellif J. Luka bu gömme usulünü Pintsund’ta müşahade ederek şu şekilde onu tasvir ediyor; “Ölüleri oyulmuş ağaçlara yerleştiriyorlardı”. Bu ölülere mezar mesabesindedir ve sonra onu dört kalın direğe bağlayarak çakallardan korumak için de ağaçlara asarlar. 17. asırdaki meşhur Türk seyyahı Evliya Çelebi de şunları (onun seyahatnamesinin 179. sah.) yazıyor; “Şu Abazalar kendi beylerini garib şekilde gömüyorlar; evvelâ ağaç bir kutu içine koyuyor, sonra ağaçların dallarına sıkıca zapt ediyorlar”.
17. milâdi asırda yaşamış müelliflerden A. Lambertin’in eserinde de analojik bilgilere rastlıyoruz. Müellif diyor ki; “Abazalardaki garip adetler dünyanın hiçbir yerinde başka uluslarda yoktur. Onlar ölülerini ağaçlara asıyorlar. Ağaç tomruklarını oyarak cesedi içine yerleştirdikten sonra onu ağaçların yüksek yerlerine asıyor ve asma dallarıyla sıkıca bağlıyorlar ve ölünün hayatında kullandığı bütün silâhları da tabutun yanına asıyorlar”.
Kafkasya’nın Karadeniz kıyıları antik devrinin sonlarına doğru nisbeten süratle Hıristiyanlaşmaya başladı. O cümleden Abazalar da bu dini kabullenmeye meylettiler. 4. milâdi asırda ahalinin muayyen bir kısmı Hristiyanlık dinini kabul etmiş bulunuyordu. Son kilise hikâyelerine göre Kafkasya’nın batı kısmında -o cümleden olarak Abazalar bölgesindeki ilk Hristiyanlığın yayılmasını Andrey Pervozvonni ve Simon Kananiya adlı papazlara atfediyorlar.
Abazalarda Hristiyanlığın 4-5. milâdi asırlarında yayılma ölçüsünü şişirmemek lâzımdır. Çünkü onların Hıristiyanlığa kadar olan inançları yaşıyordu. Onlar ağaçlara ve ormanlara tapıyorlardı. Kendi safdillikleri ile ağaçları Allah sanıyorlardı.
Bitti.

*Z.B. Ançibadze – “Eski Abazaların Tarih ve Kültürleri”, Hayk matbaası, Moskova 1964, s. 236.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz