Faik Yılmaz, babasından Çeçence dinlediği masalları Jıneps okurları için yazdı.
Macera seven üç Çeçen genç ilginç bir hırsızlık yapmaya karar verirler. Gece yarısı birlikte komşu köye giderler. Köylünün birinin kapısının önündeki çevirmeden çıkardıkları alnı sakar bir ineği keserler. Alnındaki sakardan hayvanın sahibi tarafından tanınacağını düşünerek sakarı hayvan dışkısı ile güzelce sıvadıktan sonra malın sahibinin kapısını çalarlar. Kapıyı açan ev sahibine iyi geceler diledikten sonra hayvanı göstererek,
-Bu hayvanı senin evinde kesip parçalamamıza müsaade edersen gönünü (derisi), iç organlarını ve kafasını sana bırakırız, derler.
Bunu kısa günün kazancı sayan ev sahibi,
-Tabi buyurun, diyerek üç maceracıyı içeri alır.
Adamın evinde ineği kesip parçaladıktan sonra üçe pay ederek paylarını sırtlayıp gitmek üzere olan gençlere seslenen ev sahibi,
-Yahu arkadaşlar hoş geldiniz, işinizi de bitirdiniz gidiyorsunuz ama adlarınızı bağışlasaydınız bari, der.
Üç arkadaştan birincisi,
-Benim adım ‘Boklu sakar’, der.
İkincisi,
-Benim adım ‘Sabah olunca bilinir’, der.
Üçüncüsü ise,
-Benim adım da ‘Bilince şaşarsın’, der ve gençler etlerini sırtlayıp giderler.
Sabahleyin kalkıp hayvanlarını sürüye salmak için çevirmeye giden ev sahibi, ineğinin olmadığını fark eder. Fark eder etmez de akşamki misafirlerin ilginç adlarını hatırlayıp kendi kendine söylenir,
-Tüüh be, adamlar yaptıklarını anlattılar aslında ama ben uyanamadım.
Paylarına düşen etleri sırtlanarak köylerine dönen üç maceraperestin biri evli diğer ikisi bekârdır. Ayrı köyden olan iki bekâr her akşam “GILNIŞ” yiyerek kısa zamanda etlerini tüketirler. Akıllarına eti paylaştıkları üçüncü arkadaşları gelir ve onun kendileri kadar çabuk eti tüketemeyeceğini düşündükleri için evine gidip Gılnış yemeyi planlarlar. Eve vardıklarında kapıyı arkadaşlarının karısı açar, bunları salona alır ve eşinin evde olmadığını anlatır. Bu arada iki arkadaş arasında kadının bir anlam veremediği kısa bir konuşma geçer, biri tavana bakıp arkadaşına,
-Bu gece, der.
Diğeri de,
-Tam üstüne, der ve arkadaşlarının eşine,
-Ona selam söyle, diyerek evden ayrılırlar.
Kadın akşam eve gelen eşine arkadaşlarının uğradığını, selam bırakıp gittiklerini söyler.
-Başka bir şey söylemediler mi? diye sorar adam.
-Hayır, başka bir şey söylemediler, der kadın.
Kocası şaşarak,
-Allah Allah, ağızlarını da mı açmadılar be kadın, diye kızar.
Kadının aklına bir anlam veremediği iki cümle gelir ve,
-Vallaha anlam veremedim ama tam gidecekleri anda biri, ‘Bu gece’ dedi, diğeri de ‘Tam üstüne’ dedi’, der.
Adam arkadaşlarını çok iyi tanıdığı için tavandaki kurutulmuş et torbasını gösterir,
-Vallaha onlar bu etin peşindeler, diyerek hemen et torbasını tavandaki asılı olduğu çividen alarak karısının sandığına saklar. Anahtarı da karısına vererek,
-Aman ha anahtarı iyi sakla, diye sıkı sıkı tembihler.
Gece gelseler de arkadaşlarının eti bulamayacağından emin olan adamla eşi rahat bir uykuya dalarlar.
Gece yarısını geçtikten sonra plânladıkları gibi eve gelip dama çıkan iki arkadaş, tam etin asılı olduğu yerden bir delik açarak kolları ile yoklarlar ama etin orada olmadığını ve muhtemelen yer değiştirildiğini anlarlar. Hiç konuşmadan ikinci plânı uygulamaya koyarlar.
Bir tanesi açtıkları delikten sarkıttıkları bir iple içeri iner. Yatak odasına girer, derin uykudaki arkadaşlarının karısını dürter.
-Heey anahtarı iyice sakladın değil mi? diye sorar.
Anahtarı soranın kocası olduğunu sanan uyku sersemliğindeki kadın,
-Aman herif sen de… Anahtar kapının arkasındaki eteğimin cebinde. Kim bulabilir ki? der.
Anahtarın yerini kolayca öğrenen adam kadının uykuya dalmasını bekleyip anahtarı alır, sandığı açar ve et torbasını alarak kapıdan çıkar gider.
Gılnış: Tavuk eti ya da kırmızı et, hamur ve sarımsakla yapılan geleneksel Çeçen yemeği…
NOT: Hikâyede geçen macera aslında Çeçen geleneklerinde hırsızlık olarak geçmez. Maceradır burada aslolan. Muhtemelen o iki genç, arkadaşlarından çaldıkları etten yapacakları gılnışa üçüncü arkadaşlarını da çağıracaktır. Hikâyenin orijinali Çeçence olduğu için tercümede doğal olarak eşdeğer kelime bulmak zor oluyor. Örneğin, İneği çaldıkları evin sahibine söyledikleri isimlerin Çeçence anlamları çok güzel ve tek kelimeden oluşmaktadır. Asimile olmuş bir Çeçen olduğum için Çeçenceyi bilmeme rağmen bu hikâyeyi Çeçence yazacak kadar Çeçen alfabesini bilmiyorum ne yazık ki… F.Y.