Ermeni Soykırımı’nı Anma Forumu

0
483

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe platformu, Ermeni Soykırımı’nı anma forumu düzenledi. 16 Nisan Cumartesi günü Cezayir Restoran’da gerçekleştirilen forumun oturumları, “Hrant Dink sonrası Ermenilerin mücadelesi”, “Soykırımın inkârı ve Türk resmi argümanları” ve “Türkiye’de Ermeni Soykırımı’nın tanınması mücadelesi” başlıkları altında yapıldı.
Marksist.org’da yer alan habere göre, Yıldız Önen’in moderatörlüğünü yaptığı ilk oturumda söz alan müzisyen Stephan Epremyan, Agos’un yayın hayatına başlamasıyla Hrant Dink’i takip etmeye çalıştığını, onun etkisiyle kimliğini ve kültürünü haykırmaya başladığını belirtti.
Kamp Armen direnişi aktivistlerinden Arev Mirakyan ise Ermenice başladığı konuşmasında “Kamp Armen’de gördük ki müziğin coğrafyası, dili yokmuş. Umutla direndik kazandık, Kamp Armen’i aldık. Umutla barış istiyoruz, buradayız” dedi.

Forumun ikinci oturumunun ilk konuşmacısı DSİP üyesi Atilla Dirim, devletin inkar politikasının devamından bahsetti; bu inkarın okul kitaplarında da sürdüğünü söyledi.
Bilgi Üniversitesi’nden Tarih Bölümü öğretim görevlisi Bülent Bilmez, bireyleri ulus yapan sürecin inşasındaki önemli faktörlerden biri olarak kurucu mitlere değinerek, “İnkârın araçlarına baktığınız zaman, kurucu mit olayı ikinci anlamıyla karşınıza devasa bir sorun olarak çıkıyor. Bu anlam şu: Sadece kimliğin söylemsel inşası anlamında değil; günlük hayatta, iktisatta, sosyal yaşamda. Örneğin şehir dediğimiz şeyin 1915’ten sonra değişmesinden bahsediyorum. İnsanların sokakla ilişkisi, iktisat, mülklerin el değiştirmesi gibi…” dedi.

Devletin uzun süre soykırımı görmezden geldiğini, ASALA’dan sonra ise inkâra başladığını belirten Bilmez, inkârda toplumun rolüyle ilgili olarak da “Devlet, milletinden o kadar emindi ki, inkâr metinleri hep dışarıya yönelik yazıldı” dedi.

Bilmez, DurDe gibi kurumlar ve soykırımı programına alan siyasi partiler sayesinde bu inkârın kırılmasıyla ilgili konuşulmaya başlandığını, ancak gelinen noktada marjinalliğin aşılamadığını dile getirdi.

Son oturumda ilk olarak konuşan yazar Ümit Kıvanç ise Türkiye solu olarak geçmişte tüm ulusal kurtuluş hareketlerinin liderlerini, siyasi çizgilerini ve eğilimlerini bildiklerini, ancak Anadolu’da gayrimüslim halklara yapılan fena şeylerle ilgili bilgilerinin çok kısıtlı olduğunu dile getirdi: “Kürtler daha rahat bir konuydu çünkü Kürt hareketleri vardı. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı vardı ve ‘Kürtler ne isterse yapar’ deyince konu halloluyordu. Ama en az Türk solu kadar güçlü de Kürt hareketleri olduğu için o meselenin en azından sahibi vardı, o kadar da bir şey yapmamız gerekmiyordu. Ama Ermeni konusunun sahibi yoktu. Meşhur Garbis vardı, onu bilirdik, ‘sosyalist Ermeniler de var’ filan diye.”

Son oturumdaki ikinci konuşmacı, Agos yazarı Pakrat Estukyan, bugün Kürt illerinde uygulanan baskı politikalarına ve JÖH-PÖH birliklerinin yaptıklarına dikkati çekerek, “Bu yaşananlar bir rejimin meşruiyetini tartışmalı kılacak bir şey. Erdoğan, ‘Esad’ın meşruiyeti kalmamıştır, kendi halkını bombalıyor’ demişti. Şu an da aynı meşruiyet sorgulanacak hâlde ama bunu yapacak mecra kalmadı. 100 yıl önce de yaşananları dile getirecek mecra kalmamıştı. En can acıtanı, Batı dediğimiz uygarlık için model aldığımız aklın, o zamanki dünyayı paylaşma iştahıyla bulanmış olan vahşi kapitalist aklın, 100 yıl sonra daha da vahşi bir neoliberalizmle kuşanarak üç maymunu oynadığına şahit oluyoruz” dedi.
Nor Zartonk aktivisti Norayr Olgar ise şunları söyledi:

“Ne yazık ki Ermeniler birçok zaman bu konuyla ilgili en çok mücadele etmesi gereken sosyalistleri yanlarında bulamadılar, yalnız kaldılar. Hrant’tan önce bu topraklarda soykırımdan bahsedilmesi ve bir hak arayışında bulunulması bu kadar kolay değildi. Nor Zartonk’un önünü açan, hem 1996 tarihinde Agos gazetesinin kurulması hem de sonrasında Ermenilerin bu topraklarda var olduğunu ancak silinmeye çalışıldığını anlatmaya çalışan Hrant Dink’tir.” (Agos)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz