Kültür Çerkesciliğinden Siyaset Çerkesciliğine İlişkiler (4)

0
436

Bugünlerde çoğu Çerkes STK’sı “bu topraklar için ölürken Türkçe bilmiyorduk, bugün Anadilimizi bilmiyoruz” sloganının temel çalışmalarına başladılar. 18 Aralık 1922’de Gönen’in Çizemuğ Hable (Mürüvvetler) köyünden başlayan ve hiçbir direniş ile karşılaşılmadığı için ve bölgedeki neredeyse her Çerkes köyüne hızlıca sıçrayan, cumhuriyetin ilk iç sürgünleri Çerkeslere yapılmıştır. Bu olay Gönen Manyas Çerkes sürgünü olarak belirli bir çevre tarafından bilinmektedir. (Ayrıntılı özet için;http://www.kafdav.org.tr/documents/manyassurgunu.pdf). Ve sırasıyla Ağustos 1923’te Çerkes Teavün Cemiyeti ve Çerkes Kadınları Teavün Cemiyetini kapattılar, Eylül 1923’te Çerkes Numune mektebini kapattılar. Ardından ise, Gayrı-Türklerin tümüne yönelik sistemli bir asimilasyon programını başlattılar. Mayıs 1932’de İskan Kanunu tasarısı, TBMM’ye sunuldu. Bu tasarı Mayıs 1934’te dahiliye vekili Şükrü beyin TBMM’deki konuşmasında şöyle özetleniyordu: “Bu kanun tek dille konuşan, bir düşünen, aynı hissi taşıyan bir memleket yapacaktır” ve TBMM’de yoğun bir alkışla son buluyordu. Nitekim 52 maddeden oluşan bu tasarı Haziran 1934’te kabul edildi ve özellikle 2. maddesi biz Çerkesler için, 1922’de Gönen-Manyas Çerkes Sürgününü resmen kanunlaştırarak bütün Türk olmayan halklara yönelmiş asimilasyon politikası olarak tarihimize girdi.
Konu çok detaylı ve araştırılmaya açıktır, İskan Kanunu üzerinden herkes araştırabilir. Tüm bu olanlardan sonra özetle; İsim-Soyisim kanunu, Köy isimleri, Devlet destekli “Vatandaş Türkçe Konuş” baskıları, derneklerin kapatılması, toplumu adına emek veren kişilerin baskılanması ve hatta katledilmeleri bizim Çerkesler için de geçerli şeylerdi. Bu nedenle; “Doğal olmayan Asimilasyon” sürecinin iliklerimize kadar işlediği gerçeği tartışmaya dahi açık değildir. Delilli, kanıtlı, tarihli ve sonuçludur. Yok edilmek üzere bu kadar sistemli politika uygulanmış, baskılanmış ve değerleri bizzat devlet otoritesi tarafından yok edilmiş bu halkın bugünkü talepleri bu kadar meşru iken, bu talepleri bir çeşit hainlik olarak tanımlayan bazı Çerkes kitleleri için de DİSSOSİYATİF BOZUKLUK tanımını kullanmak uygun olur diye düşündüm. İşte makalemizin esas konusu olarak bu bozukluk bir kimlik sorunu olarak; küçüklükten kalan travma gibi olaylara dayanamayıp beynin bunlara dayanabilmek için başka kişilik ve kişilikler yaratması diyebiliriz.
Kitlesel Dissosiyatif Bozukluk
Toplumlar psikolojik olarak bireylerle aynı hastalıkları yaşayabilirler. Sonuçta toplumun temeli bireydir ve bir toplumdaki tüm bireyler aynı travmaları bir tarih olarak yaşamışsa, psikolojik olarak kitlesel bir hastalıkta kaçınılmaz olur. Dissosiyatif bozukluk psikolojik bir rahatsızlıktır ve genellikle bireyin küçükken yaşadığı bir travmaya beyninin dayanabilmek için başka bir kişilik veya kişilikler yaratması olarak açıklanabilir. Bugün Türkiye Çerkes diasporasına baktığımız zaman gördüğümüz şeyi de ancak böyle tanımlayabilmekteyim. Bu rahatsızlık kişide; geçmişini, ailesini, evini hatırlayamaması gibi sonuçlar doğurur. Bugün Çerkes diasporasının bir kitlesinde, geçmişini, soyunu ve yurdunu hatırlayamaması gibi… Bireydeki tedavisi, doktorun bu kişilikleri tanıması, nasil bir kişilik olduğunu ve nerden geldiğini tespit etmesi sonra da birleştirme tedavisinin başlaması olarak tarif edilir. İşte Çerkes toplumunun geleceği ile ilgili kaygı duyan insanlar da, toplumumuzun dissosiyatif bozukluk geçiren kitlelerinin kişiliklerini tanıması, nasıl kişilikler olduğunu ve toplum olarak ortaya konan kişiliklerin nereden geldiğini tespit etmesi ve birleştirmesi gerekmektedir. Eğer bir kimlik olarak Çerkesler bugün böylesi bir kitleye sahipse, Çerkelerin geleceğiyle ilgili kaygı duyan kişi ve örgütlerin, Çerkeslerin yaşadığı bu travmayı da tahlil etmesi ve travma ile Dissosiyatif Bozukluk yaşayan kitlelerinde ki toplumumuza zarar veren kişiliklere karşı mücadele etmesi esastır. Bu toplumsal kitleye, travmayla yarattıkları kişiliklerden ziyade asıl olan kimliği kazandırılamadıkça bu kitle Çerkeslerin var kalabilmek için zaruri olan taleplerine dahi saldırganca yaklaşmayı sürdürecektir. Çerkeslik için zaruri ihtiyaçlara bile düşmanca yaklaşan kişiliği kendisinde barındıran bu kitleye; demokrasi, özgürlüğü, adaleti, insan haklarını anlatmak doğal olarak imkansıza yakın bir yerde duracaktır.
Çerkesler özelinde ayrıca; Toplumsal Dissosiyatif Bozukluk, farklı bir kişilik veya kişilikler olarak kendini ortaya konar tanımı ayrıca, onun kendini Abhaz, Oset, Çeçen, İnguş, Maruulaw, Karaçay vd. toplumsal kişilikler üzerinden koymakta mıdır? Bu da ayrı bir araştırma konusudur.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz