Kafkas Savaşı kurbanlarını anmak için Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve Adigey’de 21 Mayıs günü etkinlikler gerçekleştirildi. 152 yıl önce 21 Mayıs’ta, dağ köyü Kbaada’da Rus birlikleri Kafkasya’nın fethini kutlamışlardı. Ama bu zafer Kafkasya halklarının Osmanlı İmparatorluğu’na sürülmesine ve binlerce insanın ölmesine neden olmuştu.
Karadeniz’den Mozdok steplerine uzanan Kuzey Kafkasya’da 18. yüzyıl sonlarında en az bir milyon (bazı yazarlara göre ise iki milyona yakın) Çerkes yaşamaktaydı. Ama Kafkas Savaşı’nın bitişinden 33 yıl sonra bölgede 1897 nüfus sayımına göre sadece 165 bin Çerkes kalmıştı.
Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Adige Beşeri Araştırmalar Enstitüsü Halk Bilimi Bölümü Başkanı, araştırmacı Adam M. Gutov’la, savaşın Kafkasya halklarının kültür ve folklorunu nasıl etkilediğini ve travmatik tarihsel bellek sorunuyla nasıl başa çıkılacağını konuştuk.
-Kafkas Savaşı’yla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
-Kaderden kaçılamadığına inanırım. Tüm zorluk ve sıkıntılara karşın Adige halkının dilinin kaybolmamış olmasından dolayı mutluyum. Tarih sahnesinde savaşçı kabileler ortadan silindi, yaşanan vahşet tüm dünyayı sarstı.
Savunmasız Kafkasya halklarından sayıca küçük bir kısmı varlığını sürdürdü. Bu nedenle belki de tanrıya ve kadere şükretmek gerek… Atalarımızın cesaretinden gurur duymalıyız.
Dünyanın yeniden taksim edildiği zamanlardı. Kafkasya birçok farklı ülkenin ilgi ve çıkar alanındaydı ama hiçbiri ekmek ya da tuz vermemişti bize, hepsi ateş ve kılıçla gelmişti.
-Kafkas Savaşı Tarihi çalışmaları Sovyet döneminde farklı aşamalardan geçti, Sovyet sonrası dönemin hayata geçirilmesi nedeniyle bu konuda sessizlik hakimdi. Savaş tarihinin şimdi okul ve üniversitelerde okutulması konusundaki fikriniz nedir?
-Şunu söylemek gerekir ki savaşın tüm evreleri son derece adaletsiz ve vahşiydi. Kabardeylerin bir deyimi vardır: Sözle ikna etmeyi bilmeyen, yumruğuyla hareket eder.
Aslında Kafkasya’da barışçıl bir ilerleyiş fırsatı vardı. Askeri planlamalar bölgelere kaydırılmıştı. Bunun sonucunda etnik bir felaket yaşandı. Zamanı geri çevirsek Kafkasya’nın etnik profili bugün çok farklı olabilirdi. Hatta Rusya devletinin psikolojik görüntüsü de çok farklı olabilirdi; keskin çelişkiler, etnik gerilimler olmazdı. Kafkas Savaşı’nın barışçıl bir biçimde ilerlemesini isteyen entelektüeller de vardı: Puşkin, Tolstoy, Lermontov, Odoyevski, Griboyedov gibi… Ama insanlara değil toprağa ihtiyaçları vardı.
-Kafkas Savaşı Kafkasya halklarının kültür, gelenek ve folklor yapısını nasıl etkiledi?
-Etkileşim olduğunu söylemeliyim. Öncelikle vahşet birçok şarkı, öykü ve efsanenin doğmasına neden oldu. Bu anlamda savaş halkın estetik ve artistik dünyasının bir parçası haline geldi. Profesör Valeri Kajarova “Kafkas Savaşı’na dair Adige Şarkıları” adında bir kitap yayınladı. Bu, yakılan köylerle öldürülen kadın, çocuk ve yaşlılara bir ağıttır. Bu kitapta Rus halkına yöneltilmiş bir bedduaya rastlamazsınız.
Şarkıcı ve yazarlar beddua etmediler, sadece generallerin ve kendi halkları içindeki hainlerin cezalandırılması için tanrıya yalvardılar.
-Savaşın sonuçlarından bahsetmişken “Rusya ile ilelebet” sloganı şüphe verici olmuyor mu? Nalçik girişindeki kemerde yazılı, bu bir tesadüf mü?
-Tabi ki hayır. Birlikte yaşamak güzel ama herkesin hareket özgürlüğü olmalı. Lenin’in kurduğu devletin temelinde birlik cumhuriyetlerinin kendi kaderlerini tayin etme hakkı vardır, uygulama mekanizmaları da tasarlanmıştır.
Felsefeciler zamanla Rusya gibi merkezileşmiş devlet varlığı modelinin sona ereceğini öngörüyor. Eğer bu gerçekleşirse “İlelebet Rusya ile” sloganı da gereksizleşecektir. Ama öyle olsa bile insanlarımız birbirine sırtını dönmeyecektir.
Bu arada zaten gelecek de gizemli… Şu anda Rusya Federasyonu içinde birlikte yaşamak dışında bir çare yok. Çok yakın ilişkiler kurduk, bilim ve kültür konularında çoğunluk Rusça konuşuyor.
Rus kültürü geniş anlamda sadece sanatı kapsamıyor, eğitim sistemi, bilim ve yönetimi de kapsıyor. Tüm bunları yıkmak intihar demektir.
“İlelebet Rusya ile” sloganı hiç sorgulanmaz. Devlet Müslümanların ibadetini yasaklamıyor, hac için Mekke’ye gidilmesine karışmıyor, geleneksel törenlerimize ya da anadilde konuşmamıza sınır getirmiyor. Devlet, ulusal kültürün korunmasını teşvik ediyor.
-Sık tekrarlanır: Gelecekte aynı şeyin olmaması için geçmişi unutmamalıyız. Ama nasıl? Şehirde hızla sürülen arabaların camlarından sarkıtılan bayraklarla mı?
-Bu sadece bir anı değil. Kafkas Savaşı kurbanlarını anma günü olarak kabul edilmiştir. Bunda kınanacak bir şey yok. İnsanın duygularını gösterme hakkı olmalıdır. Böylesi günlerde insanın üzülme hakkı da vardır. Ama bu, mantık çerçevesinde yapılmalıdır.
Japon medeniyeti çok eskidir. Bin yıllık gelenekleriyle modern medeniyeti birleştirdiler. Bize dünü reddetmemiz, unutmamız ve sadece bugünü yaşamamız gerekiyormuş gibi geliyor. Ama bu olamaz. Sadece artık gereği kalmamış şeyleri yok etmeliyiz.
Kafkasya halklarının güzel adetleri var. Eğer bunları koruyup gelecek kuşaklara aktarırsak insanlar ilişkileri düzeltecektir.
Bellek, Kafkas Savaşı’nın sonuçlarının üstesinden gelmek için de gereklidir. Kafkasya dışında yaşayan binlerce soydaşımızla ilgili sorunlar çözülmelidir. Dönmek isteyenler konusunda devlet desteğine ihtiyacımız var. İş bulmalarını kolaylaştırmalı, inşaat için arsa vermeliyiz. Ve bunu sadece Adigey için söylemiyorum. Rusya dışında yaşayan Dağıstanlı, Çeçen, Karaçay, Balkar ve Osetler için de geçerli. Suriye, Türkiye ve Ürdün’e gittiğimde onlarla da konuştum ve nasıl yaşadıklarını biliyorum.
Evet, soydaşlarımızın içinde başarılı işadamları ve politikacılar da var ama beş-altı milyonluk Çerkes diasporası içindeki yüzdeleri çok küçük sayıda.
Tabi ki kitlesel bir geri dönüşten söz etmiyorum. Herkesin burayla sosyal bağları var. Ama burada yaşayabilmek için Rusya Federasyonu vatandaşı olmak isteyenlere bu hak sağlanmalı. Bu soruna siyasi bir çözüm er ya da geç bulunmalıdır. Böylece Rusya ve diaspora arasındaki gerilim de bitecektir.
-Travmatik tarihsel belleğin getirdiği sorunlardan nasıl kurtulunur?
-Eğer unutun diyeceksek bu aptalca bir yol olur. Unutulmamalıdır. Ama yenilginin üstesinden gelinmelidir. Toplum bu konuda bir konsensüs sağlamalıdır.
Yeltsin’e siyasi anlamda sıcak bakmam ama Kafkas Savaşı bitiminin 135. yıldönümünde bir özür mektubu yollamıştı. Ama ne yazık ki bu özür siyasi belge haline getirilip bir devlet siyaseti inşa edilmedi.
Ülke içinde etnik çatışmaları kışkırtmak sadece mahvoluşu getirir. Uyum içinde yaşamak için gayret etmeliyiz. (kavpolit.com)
Çeviri: Serap Canbek