Mayıs ayını seviyorum. İzafi olarak diğer aylara göre daha hareketli. Atraksiyonu bol. Özellikle Çerkes/Kafkas camiası açısından, her geçen yıl daha dolu dolu geçiyor. Geçmiş yıllara nazaran biraz daha büyüyen hassasiyetle (maalesef yine de yeterli değil) 21 Mayıs özelinde anma programları gerçekleştirildi. Buna bu yıl 11 Mayıs ile ilgili hassasiyet de eklenince insan biraz daha ümit var oluyor.
Malumunuz olduğunuz üzere 11 Mayıs Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin ya da daha bilinen adıyla “Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü. Bu yıl itibarıyla 98. kuruluş yılı. Gururla ileriki kuşaklara aktarabileceğimiz tarihsel bir süreç.
21 Mayıs ise insanlık tarihinin gördüğü en büyük acılara sahne olmuş 1864 Sürgün ve Soykırımı’nın yıldönümü. Yirmi, yirmi beş yıl öncesine kadar pek gündemimizde olmayan ama artık “Sürgün ve Soykırım” demeyen kimsenin kalmadığı ; lakin yine de yüzde yüz bir araya gelemediğimiz acı dolu bir gün. Hüzünle ileriki kuşaklara aktaracağımız, kapkara bir mazi.
2016 yılı itibarıyla 11 Mayıs tarihi geçtiğimiz yıllara nazaran biraz daha ivme kazandı. Yıllardır düşük profilde geçen anma programları Çerkes Dernekleri Federasyonu’nun el atması ile biraz daha “ görünür” kılındı. En nihayetinde bu sevindirici bir gelişme. Ve kocaman bir maalesef ki; binlerce Çerkes / Kafkas insanının temsilcisi olduğunu iddia eden Kaffed bu konuya her zamanki gibi bigane kaldı.
Çerkes Dernekleri Federasyonu’nun Mecidiyeköy’deki yeni Genel Merkezi’nde 11 Mayıs günü yapılan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni Anma Programı son yıllarda gördüğümüz en kalabalık ve canlı bir toplulukla yapıldı. Yıllardır kan kaybeden Birleşik Kafkasya Derneği ve doğal olarak Birleşik Kafkasya Federasyonu’nun yerine kendini ikame eden Çerkes Dernekleri Federasyonu toplantısında, Birleşik Kafkasya Derneği Başkan Yardımcısı Kadir Yıldırım’ın şahsıma ifade ettiği serzeniş manidardı. “Biz derneği yıllardır ayakta tutmak için çalışırken, buradaki insanlar neredeydi?” diye soran Kadir Yıldırım haksız da sayılmazdı hani.
İstanbul’un neredeyse bütün dernek mensuplarının (bir ikisi hariç) katıldığı toplantıdaki seviye genel olarak sevindirici idi. ÇERKESFED bünyesinde olmayan derneklerin bile gecede yer alması gecenin en güzel, en anlamlı yönüydü bence. Birliktelik ruhunu göstermesi bakımından ilerisi için inşallah olumlu bir neticesi olur.
Geceyi kayda alan ÇERKESFED konuşulanları, ‘tarihe not düşme’ bağlamında zaman içerisinde sanırım paylaşacaktır. Bu not düşmeye Jineps kanalıyla ben de -küçük de olsa- katkıda bulunmak amacıyla okumakta olduğunuz satırları kaleme aldım.
Gecenin muhalif kanadı yoktu doğal olarak. Keşke olsa idi. Belki farklı bir perspektif sunan olurdu. Genel olarak sakin geçen gece ile ilgili olarak akılda kalan, kendimce önemli bulduğum önemli hususiyetleri vurgulamam gerektiğini düşündüm.
Sefer Berzeg ve Erol Karayel’in sunumları sonrasında yorum-soru-cevap kısmında yapılan iki konuşmaya takıldım açıkçası.
Durumdan vazife çıkaran ve fırsattan istifade muhaliflere çakan ve toplumu “terbiye etmeye” matuf satirik konuşmaların özellikle ikincisi her zamanki tonda sürdü. “Birleşik Kafkasya”dan hareketle birleştirici olmayan ve beliğ olmaktan son derece uzak bu söylemleri niye yaparlar hep merak ederim.
En nihayetinde kapalı bir salon toplantısı ve özeli “Birleşik Kafkasya” olan bir oturumu. Bu organizasyonu ajitasyonla, siyasete alet eden bu konuşmaların ne yeri, ne zamanı idi. Konuşmanın meydanlarda yüz binlere seslenen tonda sürmesi ve gittikçe dozajın yükselmesi benim gibi bir çok kişinin yüzünde beşuş bir çehrenin oluşmasına vesile oldu. Bağırmanın belagat olduğunu zannetmek yerine, lakonik birkaç cümlenin daha etkili olduğunu düşünüyorum.
Eski solcu abimizin “hidayete ermesi” ve özeleştiri mekanizmasını işletmesi açıkça söylemek gerekirse hoştu.11 Mayıs 1918 Bolşevik İhtilali’ne karşı bir Kafkasya Cumhuriyeti’ni “karşı devrim” olarak addeden sol-sosyalist- komünist jargona karşın bu hidayete eriş hoştu ; ama hatibin kalabalığı görünce her zamanki gibi coşması nahoştu. Hamasetin dibine vuran iki konuşmadan sonra insanların kılıç kuşanıp küffara karşı cenge tutuşası geliyordu(!)
Çerkes maşeri vicdanına hitap etmekten uzak bulduğum bu hamasi konuşmalara karşı, Allah’tan ki kendimi tutup, dilimi fazla sivriltmeden “itidal tavsiyesi” tadında birkaç kelam ettim. Aynı hamasi retorikle, ateşe benzin dökseydik eğer, muhtemelen gece çığırından çıkacaktı. Böylece Birleşik Kafkasya ülküsünün vurgulanacağı gecede, muhtemelen “ayrılık şarkıları” çalınacaktı.
Anti parantez birkaç kelam daha edeyim kendilerine. Beni pek dinleyeceklerini sanmıyorum ama bir kardeş/ bir arkadaş olarak tavsiyemdir. Gecenin videosunu bir seyretsinler. Kendi tavırları ile bir daha yüzleşsinler. Belki yüzlerdeki müstehzi ifadelerden bir şeyler çıkarırlar.
Toplumların kangreni olan, kanserli habis bir ur gibi milletleri içten içe çökerten “ulus devlet” yaratma projelerinin, iki yüzyıldır dünyada ne yaptığı ortada. İki büyük dünya savaşının yanı sıra bugün Orta Doğu’da, daha dün Balkanlar’da kan gölüne dönen dünyayı görmez misiniz yahu. Daha çok emperyalizm düşüncesinin en güzel manivelası ulus devlet ile daha çok kan, daha çok gözyaşı. Silahlar ateşlensin durmadan. Bombalar yağsın insanlığın üzerine…
Hal böyle ve ülkemizin başında yeteri kadar gaile var iken; ve de ülkemizde zaten ulus devlet projesinin sancıları bir türlü bitmezken; bu kirli savaşın tarafı görünmek gibi bir hal rahatsız etmiyor mu acep sizleri? Birleşik Kafkasya’dan hareketle milliyetçilik tohumlarını serpmek nasıl bir tezattır, ne yaman çelişkidir diye bir soru daha sorup, yazımı tamam edeyim.
NOT: ÇERKESFED’İN 11 MAYIS’I “BAĞIMSIZLIK BAYRAMI” OLARAK KUTLAMA FİKRİ HOŞ; AMA SANIRIM TOPLUMLA BİRAZ DAHA BU KONUYU İSTİŞARE ETMEKTE FAYDA VAR.