Milli Mücadele sırasında Adapazarı bölgesinde Rum çeteleri özellikle 20.000’den fazla Hıristiyan’ın yaşadığı Geyve civarında faaliyet göstermiş. Geyve’nin kuzey-doğusundaki 1200 hanelik bir Rum yerleşimi olan Ortaköy (Kıbrıs’ın ilk Cumhurbaşkanı Makarios’un doğduğu yer) Rum çeteciliğin merkezi durumundaymış. Ayrıca Eşme, Küçük Saraçlı ve Burhaniye Rum ahalinin yaşadığı köylermiş. Ortaköy Rumları mütareke sonrasında İstanbul’a asayişle ilgili asılsız ve abartılı telgraflar çekerek işgal kuvvetlerinin müdahalesini sağlamaya çalışmaktaymış. Bunun üzerine İngiliz temsilcisi, İzmit Mutasarrıfı Ahmet Anzavur ile birlikte gidip böyle bir durum olmadığını belirlemiş.
Sonraki günlerde bu çeteler işgale mazeret hazırlamak üzere bölgede adam öldürüp para gasp etmek suretiyle asayişsizliğe neden olduğu için bunlara karşı Mehmet Çelebi milis grubu kurulmuş. 1919 sonlarında Geyve-Taraklı yolunda yolcuları soyan Nikola oğlu Sava ile Haralombus oğlu Niko takip müfrezesi tarafından yakalanmış. Ortaköy Rum çetesi Yunan kuvvetlerinin yetişeceği ümidiyle Geyve Boğazı’ndaki 24. Tümene saldırmış.
Geyve’ye tayin edilen Kaymakam Hamdi Namık (Gör) Bey ilk geldiğinde iki Lazı silahlı gezerken görmüş, Jandarma Komutanı Esat Bey’e nedenini sorduğunda “Rumlar taşkınlık yapıyor, jandarma kifayetsiz olduğu için vazifelendirildiler” cevabını almış. 10-11 Nisan 1920 tarihinde Yarbay Mahmut komutası altındaki alay ve milis kuvvetleri Ortaköy’ü kuşatmış, kiliseye sığınan Rum çeteciler teslim olmayınca Kaymakam metropolit vekiline “Köyünüzdeki eşkıyanın derdesti için hücum etmeye mecburum. Hükümete sadık namuslu ve masum halk bir saat içinde köyü terk etmezse olacaklardan sen mesulsün” yazılı bir teskere yollamış. Ahali yarım saat sonra beyaz bayrakla köyü boşaltınca milis güçleri Ortaköy’e girip Rum çetecileri yok etmiş.
Prof. Dr. Sabahattin Özel* bu dönemin tarihini bize böyle aktarıyor. Peki, sonrasında ne olmuş? İsimlerini resmi tarihin kaydetmediği bazı şahitlerin hatıralarından oluşan bir tarih yazımı daha var.
Araştırmacı Arif Öztürk’e göre** Göynüklü Gazi Ali’nin konuyla ilgili olarak dedesinden dinledikleri şöyle: “Gavur Ali ve çetesi Geyve hapishanesinde mahpustu. Geyve’ye askerleriyle gelen büyük rütbeli kumandan (Yarbay Mahmut) hapishanedeki mahkûmları milli mücadeleye katılmak şartıyla serbest bıraktı. Gavur Ali de arkadaşlarıyla serbest kalarak milli çete oldu, ama o Kuvayi-Milliye’ye yakışmayacak şekilde hareket ediyordu.” Onun “yakışıksız” hareketlerinin ayrıntılarını ise yazar Alexander Papadopulos’tan*** öğreniyoruz:
“1920 yılının Temmuz ayında ünlü eşkıya Gavur Ali 200 kişilik çetesiyle Geyve istasyonu civarında ikamet eden 70 kadar Rum ve Ermeni’yi vurup öldürdükten sonra cesetlerini Sakarya nehrine attı. Aynı tarihte jandarma Geyve’deki Rum ve Ermeni hükümet memurlarını tutukladı, sorumlukları altında olan para ve evrakı aldı. Daha sonra bunların hepsi Duyun-u Umumiye Memuru Ali Rıza’nın da yardımıyla Rıdvan Çavuş ve on ihtiyat askeri tarafından Geyve dışına götürülüp öldürüldü.
Ardından Gavur Ali Ortaköy, Goudi ve Burhaniye’ye giderek Rumların Taraklı’ya sürgün edildikleri bahanesiyle erkek, kadın ve çocuk tüm ahaliyi Sakarya nehrinin bir kolu olan Mudurnu çayı kenarına götürdü. Değerli eşyalarını aldıktan sonra boğarak öldürdü. Cesetlerin bir kısmı benzin dökülerek yakıldı. Ortaköy’de ayakta kalan 150 ev ateşe verildi. Ermeni kilisesine kapatılmış olan 50 kadın ve çocuk yanarak can verdi. Ormana kaçabilenler tek tek bulunarak Karaçam’da katledildi. Gavur Ali genç kızların en güzelini kendisine ayırdı. On genç kız hediye olarak Geyve’deki Kemalistlerin ileri gelenlerine gönderildi. Bu kızlardan bazıları her türlü iğrençliğe ve şiddete maruz bırakıldıktan sonra öldürüldü. Sağ kalanlar Geyve’nin ileri gelenlerinin haremine verildi.
Kakos adlı bir Rum’un karısı sekiz kişinin tecavüzüne uğradıktan sonra parçalanarak öldürüldü. Bazı erkeklerin cinsel organları, kadınların göğüsleri kesildi, bağırsakları döküldü. Bazıları kol ve bacakları kesilip yakılarak öldürüldü. Çocukların başları kayalara ve duvarlara çarpılarak parçalandı. Diğerlerinin nehre atlaması istendi, atlamayanlar süngülendi.
Goudi’de Gavur Ali kilise mihrabına çıkıp, kadın ve çocukları etrafına topladı. Kendisini onların tanrısı ilan etti ve gazabının ancak bol para ve kâfir kanıyla yatışacağını söyledi, ardından hepsini katlettirdi.”
Ortaköy Kilisesi
Sonrasını yine Kuvayi-Milliyeci Gazi Ali’den dinleyelim: “Bir yaz günü kumandanım beni çağırdı, sana Gavur Ali’yi Adapazarı’na götürme görevini veriyorum. Onu mahkeme edecekler. Fakat bunu bilmiyor. Atlı gideceksiniz. Silahında mermi sürülü olsun ve devamlı ona doğru tut. Bir hal olursa tereddütsüz vur, emrini verdi. Sonra Gavur Ali’yi yanına çağırıp ona, sana rütbe vermek için Adapazarı’na çağırıyorlar. Bu nefer Ali sana refakat edecek. Hemen yola çıkın, dedi. O gün yola çıktık, yolda sohbet ettik. Gavur Ali subay olacağına sevinerek mola vermek istemedi. Adapazarı’ndaki kışlaya varır varmaz askerler Gavur Ali’yi attan indirip silahlarını alarak avluda hazır olan idam sehpasına götürdüler. Ona sivil halka acımasızca davrandığı için idamına hükmedildiğini bildirdiler. İdam edilirken bana dönerek, Yaktın beni adaş, dedi.”
Geyve’ye fazla uzak olmayan, Sakarya kıyısındaki Adliye’de yaşayan dedem bana nehirde sürüklenen Rum cesetlerini gördüğünü, Ortaköy’e gittiklerinde her tarafın ölülerle dolu olduğunu, bir bebeğin ölü annesinin göğsünde süt aradığını anlatmıştı. Diğer dedeminse yörede görevli bir jandarma küçük zabiti (astsubayı) olduğu, işletilen bu korkunç cinayetlere dayanabilmek için olaylar sırasında içki içtiği bilinir. Küçük bir Rum kızını kurtarıp evine getirmiş, ama bir süre sonra onu da almışlar. Geyve’nin evleri Rumlardan yağma edilen eşyalarla dolmuş. Bir süre sonra dedemin rütbesi indirilmiş, askerlikten istifa etmiş, akabinde sirozdan ölmüş.
Yakın tarihimizde ülkenin hemen her yerinde benzeri acımasızlıkların yaşandığı konuşulsa bile pek yazılmaz. Yazılsa bugün hâlâ bir tarafta devlet gücünün kullanılmasının oluşturduğu orantısız şiddeti anlamamızı ve “Onlar da yapmış, bizimkiler de yapmış” söyleminin dışına çıkmamızı sağlar belki. Sokaklara hendek kazıldı gerekçesiyle kentlerin topa tutulup bombalanmasında, sivillerin katledilmesinde rol alanlar, “verilen emirleri yerine getirdikleri” için şahsen cezalandırılmasa bile bunun vicdani sorumluluğunu ömür boyu taşıyacak, hatta torunlarına bile aktaracaktır.
Yörede geriye Ortaköy harabeleriyle bir türkü kalmış Rumlardan:
Ortaköy’ün pınarları,
Yağma oldu yorganları,
Çift değirmen döndürüyor,
Gavurun al kanları.
Ortaköy’ün evleri beyaz,
Dağlara çöktü ayaz,
Kör olası Gavur Ali,
Bu yazıyı Gavura yaz.
*Milli Mücadelede İzmit-Adapazarı ve Atatürk, (2009), Derin Yayınları
**Geyve Civarında Nam Salmış Çeteci Gavur Ali, geyveyoresi.com
***Kara Kitap Pontus Trajedisi 1914-1922, (2013) Pencere Yayınları
Atsoko Cumhur Atay