Yeniden eskiye doğru, Cevizlik=Hurdaz=Tam=Tamkıt adları ile bilinen dede köyümüz ile ilgili, belge, resim ve haritalardan oluşan bir sergi yapmayı düşünüyordum. Bu sergide, çocukluğumda anneannemden dinlediğim anlatı da adı geçen, Karden İsa ailesinden de resimler olması için köyle temas kuran Cem Mahruki ile görüşmek istedim. Karden İsa’nın Hurdazlı en yakın akrabası olan, kızkardeşinin çocukları Azın Mahrusa teyzeler aracılığı ile randevu aldım.
Belirlenen günde Levent’teki villalarına gittim. Kapıyı bizzat Cem Mahruki açarak beni içeri buyur etti. Sağ olsunlar, eşi ve kendisi rahatsız olduğu halde bana zaman ayırmışlar, konuk etmişlerdi. Nasuh Mahruki’nin eşi ve şirin çocuklarıyla tanıştım.
Hal, hatır sorulup çaylar içildi. Ben anneannemden duyduğum anlatıyı onlara da tekrar ettim. Böyle bir şeyden haberi olmadığını, babaannesinden duymadığını söyledi. Ben Havza-Samsun karayolu üzerinde bulunan Göbeçoğlu değirmeninin Karden İsa tarafından yaptırıldığını anlattım, o da Mustafa Kemal’in Havza’ya geldiğinde kaldığı, bugünde müze olarak faaliyet gösteren, o zamanki adı ile Mesudiye Oteli olan yapının Karden İsa’n ın olduğunu belirtti. Bunu anneannem de anlatıyordu. Hatta şöyle bir rivayet de vardır. Mustafa Kemal, Havza’da bulunduğu süre içinde, kaza ve çevresinde bolca bulunan çeteler yüzünden her gece başka bir yerde kaldığını, bir gece de Hurdaz da Zorum Gazilerin evinde kaldığını, Zorum Gazi’nin gelin Fatma teyze -köydeki lakabı “Göbekli nene” idi- anlatırdı.
Cem Mahruki, Karden İsa’nın kızı Şahsanem’in babaannesi olduğunu söyledi. Şahsanem hanım, son yıllarını halen oturmakta oldukları bu evde geçirmiş.
Şahsanem hanım, Mahruki’nin büyükbabası diplomat Eşref Cafer Bey Paşa’nın eşi imiş.
Cem Mahruki, 1955 tarihli, Karden İsa ailesine ait nüfus kayıt örneğinden bir kopya verdi. Orada, Azın Yahya’nın bahsettiği Binbaşı Davut ve Haydar kardeşleri gördüm. Çok kalabalık bir liste oluşturuyordu Karden İsa ailesi.
Asıl şaşırtcı olan ise Cem Mahruki’nin “Bir benim babaannem yok, Karden İsa’nın üç kızı daha İstanbul da gelin” demesi oldu.
Ben merakla sordum: Kim bunlar?
Cem Mahruki saymaya başladı;
-Sadrazam Ahmet Cevad Paşa’nın eşi Nimet hanım,
-Diplomat Eşref Cafer Paşa’nın eşi Şahsenem hanım ki benim babaannem.
-Prof. Nur Serter’in anneanesi Şemsiye hanım,
-Yüzbaşı Tevfik Bey’in eşi Elmas hanım.
Hurdaz’dan İstanbul’da bazı gelinlerin olduğuna dair bilgiler mevcuttu, fakat yalnızca Karden ailesinden dört gelin olduğunu kimse bilmiyordu.
Bu bana güzel bir sürprizdi.
Eve döndüğümde düşünmeye başladım, acaba anneannemin anlattığı öykü Karden İsa’nın hangi kızına aitti?
Elime “Şakir Paşa ailesi” adlı bir kitap geçti. Şirin Devrim ailesini anlatıyordu.
Bu kitabın 17. sayfasında şöyle bir anlatıyla karşılaştım:
“Bu arada durup dinlenmek bilmeyen büyük halam Sara, kardeşi Cevad’a yeni bir eş aramaya başlar. Önce Osmanlı adabına göre yetiştirilmiş güzel mi güzel bir Çerkes halayık satın alır. Ona Fransızca ve piyano dersleri aldırtır, giyinmesini öğretir ve elde ettiği nefis ürünü övünerek kardeşine sunar.”
Bu tümceleri Kabaağaç ailesine hiç yakıştıramadım!
Anlatı baştan aşağı iğrençlik, aşağılama kokuyordu!
“Halayık”?
“Satın almak”?
“Ürün”?
Karden ailesi, varlıklı, devre göre okur-yazar, hatırı sayılır bir aile idi. Ne kızları halayık ne de satılık idi. Haa, bütün Ortadoğu’da olduğu gibi “başlık” denilen adete Hurdazlılar da katılırdı. Bu onların “satılık” ve “halayık” olduğunu doğrulamaz.
Ne de insanlar bir “ürün”dür.
Bu bakış tarzı Osmanlıların Çerkes halkına nasıl baktığının, apaçık bir göstergesidir.
Tüm iğrençliğine rağmen anneannemin anlattığı “iki yıl saray eğitimi aldı, sonra gelin oldu” söylemine uyuyordu.
Demek ki anneannem, Nimet hanımın nişanlanmasını anlatmış!
(Devam edecek)