Kararsız Bir Romanın Eleştirisi…

0
607

Sizlere tanıtacağım bu kitap yeni değil. En azından bir kısım Jıneps okurları şimdi bahsedeceğim bu kitabı okumuştur diye düşünüyorum. Eğer hâlâ okumayan varsa eminim çok şey kaçırmıştır.

Peki, böyle değerli bir kitabı sen niçin yeni tanıtıyorsun diyenlere de şöyle söyleyeyim: Maalesef, ben de yeni okudum. Kitabın adını duymuştum duymasına ama ‘Çerkesler üzerine yazılan, derneklerimizde onlarca örneği olan ve hiçbir edebi ve sanatsal değeri olmayan kitaplardan biri daha’ diye düşünmüş, satın almış ama ‘bir ara göz atarım’ diyerek kitaplığıma koymuştum. Ama şimdi görüyorum ki ön yargılı davranmışım.
2005 basımı olan bu kitap, tanınmamış yeni bir yazar için (hatta tanınmış bir yazar için bile) 20 binli rakamlara ulaşarak oldukça iyi satmış. Ama bizim camiada yine de yeterince okunmamış. Çünkü okuduktan sonra kime sordumsa kitabı duyduğunu ancak okuyamadığını söyledi.

Eser toplam 176 sayfa; fakat yazar bir roman için kısa sayılacak bu yapıtta o kadar çok farklı konulara değinmiş ki kitabı eleştirip de üzerinde doğru dürüst bir şeyler söyleyebilmek için sayfalarca yazmak gerekir. Peki, bunu nasıl yapmalı, ayrıca gazetenin imkânları buna ne derece müsait? diye düşünürken, bu konuda daha önce yapılan fakat başka bir yerde yayınlanmayan güzel, özgün bir çalışma imdadıma yetişti.

Başkent Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tülay Sarar Kuzu metodik bir çalışmaya tabi tuttuğu kitabı akademik bir yaklaşım ve titizlikle, sanki bir tez çalışması gibi üslup, biçem ve içerik açısından da kılı kırk yarıp irdeleyerek hakikaten çok güzel bir çalışma ortaya çıkarmış.

Bu güzel metodik değerlendirmenin hepsini vermeyi çok isterdim kuşkusuz ama bir gazete sayfasında ne yazık ki bu mümkün değil. Bu nedenle sayın Tülay hanımın izniyle ben kısa bir giriş ve tanıtımdan sonra daha çok yazıya bu güzel çalışmadan yapacağım alıntılarla devam edeceğim.

Kitap hakkında konuşmaya önce isminden başlamak gerekir diye düşünüyorum. Aslında şiir ya da öykü, roman vb. bir kitap önce adıyla göstermeli kendini; bazen sadece bir kitabın adı bile onlarca sayfa yazı yazdırır insana ya da başka bir söyleyişle onlarca sayfa yazının söyleyeceğini deyiverir.

Bu kitabın adı da tam böyle işte. Kararsızlık en baştan başlıyor; yazar kitabının ismine bir türlü karar verememiş görünüyor. Kitabın adı “Metropol Çerkeslerinin Değişen Romanı” mı, “Değişken Romanı” mı yoksa “Değiş gen Kitabı” mı olacak? Derken hiç biri olmuyor, “Metropol Çerkeslerinin Kararsız Kitabı” bu şekilde raflardaki yerini alıveriyor. Veya ben de bilmiyorum, belki de kitabın adı bu şekilde okurun tercihine bırakılmış oluyor.

Ancak bu kadarla da yetinmiyor yazar; o, en baştan kendi ismi konusunda da kararsız zaten. Yazarımızın adı “Mutlu Antigen” mi “mutant gen” mi yoksa sadece soluk bir şekilde belirttiği “lui” mi, “mutand lui”mi? Yani en baştan yazar okuru bir anlamda hazırlıyor, sanki şöyle diyor “Ey sevgili okur, kitapta karşılaşacağın olaylara ve durumlara sakın şaşırma, çünkü benim henüz kendi ismim konusunda dahi kafam net değil.”

Yazar kararsızlık konusundaki istikrarını kitabın tanıtımı için ayırdığı arka kapak sayfasında da sürdürüyor. Böylelikle yazarlara çok büyük şeyler atfeden en iyi niyetli okur bile kafası oldukça karışık bir yazarla karşı karşıya olduğuna tam olarak inanıyor.
Yazarımız doğum tarihini hatırlamıyor, adını dahi tam bilmiyor, ama kitap yazmaktan da geri durmuyor. Yani en meraklı okurun bile gerçekten bu yazardan çekeceği var. Nitekim çekiyor da; daha ilk sayfalarda okurun yakasını bir yakalıyor pir yakalıyor; en zeki okur bile(!), daha ne olduğunu tam anlayamadan, “Bu kitap ne zaman başlayacak, bu kafasının içi karışık yazar, romanını ne zaman yazmaya başlayacak?” derken bir de bakıyor ki kararsız yazarımız kitabı bitirmiş bile.

Mutlu antigen ya da -haydi burada ismini de açıklayalım- Seyfullah Dağıstanlı ilk kitabıyla büyük bir iş başarmış, en usta yazarların dahi kolay kolay beceremeyeceği bir işi becermiş. Bir öykü, roman ya da eleştiri kitabı yazmak belki kolay, ama bunların hepsini birden aynı kitapta yazmak çok zor. İşte Seyfullah Dağıstanlı bu zor olanın üstesinden gelmiş, hem de ilk kitabıyla. Bir toplumu, bir etnisiteyi; buralardaki çözülmüşlüğü, dağılmışlığı, ama aynı zamanda bu kültürün, bu toplumun kadim bir kültür ve toplum olduğu; büyük büyük laflar etmeden ve asla edebi anlatımın dışına da düşmeden tek bir yapıtta ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. İşte Dağıstanlı bu zor ve güzel olanı yapmış, yapabilmiş. Kendisini içtenlikle tebrik ediyor ve sözü burada Tülay hanımın o güzel irdelemesinden yaptığım alıntılara bırakıyorum.

“…Metropol Çerkeslerinin Kararsız Kitabı”nda, klasik söylemiyle, kitap yazarak ünlü olmaya çalışan bir heveslinin, yazarının deyişiyle de bir ‘yazar bozuntusu’nun öyküsü yer alır; dolayısıyla temel kişisi de ‘yazar’dır. Kitabın içeriği ve biçemi ile ilgili olarak; ön kapaktan ve arka sayfada yer alan yazarı tanıtıcı bölümden başlayarak; keyifli, eğlenceli ve şaşırtmacalı bir dünyanın içine gireceği izlenimini edinir okur.

Kitap çok katmanlı, çok eksenli, bir üstkurmaca (metafiction) roman olarak çıkar okurun karşısına. Metropol Çerkeslerinin Kararsız Kitabı, modern çağın geleneksel roman kalıplarını bir hayli zorlamış postmodern bir roman olmanın yanı sıra, bu roman tarzına yer yer dokundurmalar yapan bir romandır aynı zamanda. Okur, kitapla yolculuğunu sürdürürken; Dante’den James Joyce’a, Oğuz Atay’dan Orhan Pamuk’a postmodernizmin önemli yazarlarının metodolojilerine yapılan göndermelerle karşılaşır. Yazar, birtakım klasik kavramları, alıntı niteliğindeki bu göndermeler aracılığıyla ve çok farklı bir mantık kurgusuyla başkalaştırırken, aslında kendi öyküsü üzerinden tüm çok kültürlüleri anlatmaktadır…”

Tülay hanım kitabı tanıtırken uzun giriş bölümünde bunları söyledikten sonra ileriki sayfalarda yazısını şöyle sürdürüyor:

“…Romanı, özellikle meraklı ve metinden derinlik beklentisi olan etkin okurlar için ilginç ve akıcı kılan, yazarın bir bulmaca titizliği ile oluşturduğu kurguda bulmacanın tarafı olmaktır. Yazar, kitabının önsözünde mizahi bir anekdotla dile getirdiği, iyi bir kitaptan beklenen özellikleri (din, soyluluk, cinsellik, gizem vd.) cinayet, arsenik vb. konu ve kavramlarla, üstbilişimsel olarak ve ironik bir biçimde yerine getirmeye çalışır. Bunu yaparken hem geleneksel olana hem de postmodern olana dokundurur.

Kahramanlara gelince, onlar idealize edilmez, oldukça kusurlu görünürler. Burada bir popüler kültür eleştirisinden söz edilebilir. Kendi coğrafyasına uzak düşmüş bir etnik kültürün, popüler kültür içinde nasıl benzeştirilip eritildiği ve poplaştığı, mitolojik kahramanın bile olağanlaştığı, sıradanlaştığı bir anlatımla verilmeye çalışılır. Roman, kişileri açısından da katmerlenmiştir. Kişiler farklı düzlemlerde, hiyerarşik bir konumlandırılmayla ‘Yazar’, ‘dipnotları yazarı’, yazarı da gören eleştirel ‘metin yazarı’ ve romanın başlarında yer alan ‘muhatap’.

Akıcılık bu romanda, çizgisel olay akışına dayalı klasik romandakinin tersine; değişkenliğin, sürprizliliğin, katmanlılığın sağladığı bir okutan unsur olma özelliğine sahiptir…
Yazarın benim de çok dikkatimi çeken uzun cümleleri birbirine bağlamadaki ustalığını Tülay hanım şu şekilde ifade ediyor:

“Yazar, çok sık kullandığı ve, yahut, hem de, yine, elbette, tabii ki, tam da vb. bağlaçlarla bağlanan oldukça uzun, devrik cümlelerle ve konuşma dilinin kıvraklığıyla bir üslup yaratmayı başarmıştır.

Metropol Çerkesleri Destanı (sayfa 146-149), iç içe örgüsü ile DNA sarmalını simgeler. Bir dörtlüğün son dizesi, bir sonraki dörtlüğün ilk dizesidir:

“Adet saygı anane
Tüm bunlardan bana ne?
Böyle kültür korunmaz
Bulmayalım bahane”

Bulmayalım bahane”
Diyenlere kızmışlar
Dolaşıp hane hane
“Münafıklar sızmışlar

“Münafıklar sızmışlar
Aranıza” diyerek
Bu oyunu bozmuşlar
Şıps-ı pasta yiyerek

Şıps-ı pasta yiyerek
Devam edelim gitsin
Kültürel kimliğimiz
Canım ne diye yitsin?”

Yukarıda görüldüğü üzere, mavi ile yazılan (yukarıda bold olarak gösterilmiştir) ve destanda bir kere yazılan ancak yanda iki kez ve mavi ile vurgulanan dizeler, şiirdeki içiçe geçmişliği sağlar ve DNA çift sarmalının içiçe geçmişliğini simgeler.

“Kitap, son dönemlerde popüler hale gelen kültürel açılım konusuna edebi bir boyut da ekliyor.”
Ne demeli: Eline kalemine, yüreğine sağlık, Mutlu anti gen ya da Seyfullah Dağıstanlı.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz