Ğogumaf “Yerleşik Yabancı” Çetin Öner

0
1094

Ünlü yönetmen, senarist, yapımcı ve oyuncu Çetin Öner 14 Eylül’de hayata gözlerini yumdu. Öner adeta bir ağıt niteliği taşıyan “Ben” adlı şiirinde şöyle demişti:

“Ben,

yurdu talan,canı beleş,

ben, sürgün, kıyım, acı

ben, ’Yerleşik Yabancı’

ben serkeş bir atım…”

Hayatı

1943 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesinde doğdu. Kabardey kökenli olan Öner, Adigelerin Ğogull ailesine mensuptur. Çocukluğu Binboğa eteklerinde ve Çukurova’da geçen Öner, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Banka İşletmesi Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1963 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) girdi. Burada, 40’tan fazla oyunda görev aldı. 3 yıl boyunca Tiyatro İşçileri Sendikası (TİSEN) Ankara Şube Başkanlığı görevinde bulundu. 1972-1973 yılları arasında Milliyet Gazetesi’nin Sanat Dergisi Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. Olay ve Barış gazetelerinde tiyatro eleştirileri yazdı. 1973 yılında AST sanat yönetmenliği görevinden ayrılarak, TRT’de prodüktör olarak göreve başladı. TRT’nin ilk yerli televizyon dizisi olan, Aziz Nesin’in yazdığı “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı yönetti. Birçok televizyon oyununda oynadı.
1972 yılında Yeni A dergisinde ilk öyküsü Keklik, 1975’de ilk kitabı Gülibik yayınlandı. Kitap 1978 yılında Almancaya çevrilerek bu ülkede değişik yayınevlerince 5 kez basıldı. Gülibik öyküsü ZDF-TRT ilk ortak yapımı olarak filme çekildi. Kitap, Almanca konuşulan tüm ülkelerde okuma kitabı olarak okullara tavsiye edildi.
1981 yılında Radyo TV Muhabirleri Derneği’nce Yılın TV yıldızı, 1982 yılında Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından Yılın Yayıncısı seçildi.
Sinemaya Hakkâri’de Bir Mevsim filminin Yapım Koordinatörü olarak adım atan; Gülibik, Dikenli Yol, 72. Koğuş filmlerinin senaryosunu yazan; Ölmez Ağacı, 72. Koğuş, Gömlek, Abdülhamit Düşerken ve Janjan filmlerinde oyunculuk yapan Çetin Öner, Abdülhamit Düşerken filmindeki rolüyle 40. Antalya Film Şenliği’nde (2003) ve 15. Ankara Film Festivali’nde (2003) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödüllerini kazanmıştı.
Cumhuriyet Gazetesinde sanat ve edebiyat üzerine yazılar yazdı.
Varlık Dergisinde tiyatro eleştirileri ve denemeleri yayımlandı.
Yaprak, Adam, Sanat, Gösteri ve Türkiye Yazıları Dergilerinde yazı ve şiirleri yayımlandı. Reklam ve Tanıtım Filmleri yaptı.
Ulusal ve uluslararası birçok ödül kazanan Çetin Öner’in “Dağlara Yazılıdır” romanı Almancaya çevrilerek, Literaturca Yayınevi’nce Der letzte Tscherkesse (Son Çerkes) adıyla yayınlandı.

***

Ödüller

– Gülibik – 1984 Uluslararası Berlin Film Festivali
– Gülibik – 1984 Uluslararası Berlin Film Festivali/C.İ.F.E.J. ödülü
– Gülibik – 1984 ABD/200 Film arasından En İyi 10 Çocuk Filmi
– Gülibik – 1984 Yugoslavya/En İyi Çocuk Filmi
– Gülibik – 1984 İspanya/En İyi Çocuk Filmi
– Gülibik – 1984 İtalya Padua Üniversitesi/En İyi Çeviri
– Türkiye Dünyanın Merkezi/Belgesel – Kültür ve Turizm Bakanlığı Başarı ödülü
– Münich’e Bir Bilet – Kültür Bakanlığı Film Öyküsü Ödülü
– Dağlara Yazılıdır/Roman – İsveç/Hümanist Enternasyonal ödülü
– Yılın Yayıncısı Ödülü 1982/Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti
– Yılın Televizyon Yıldızı Ödülü 1991/Radyo – Televizyon Gazeteciler Derneği
– Abdülhamit Düşerken – 40. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü.

***

Anadil

Bir daha dünyaya gelseydim eğer
Herşeye yeniden başlardım.
Dolaşırdım yeryüzünü adım adım
“Ölü Dilleri” arardım.
Dağlara taşlara saçılmış
Eski sözcükleri toparlardım.

Boynumda hamayıl gibi “ha”
Adım Simurg,
Soyadım Anka.
Gökyüzüne ağardım;
Kafdağının tepesine konar,
Küllerimden doğardım.

Kılavuzum olurdu
Sosruko Nart.
Yoldaşım, kanatlı bir At.

Altımda Karadeniz, Akdeniz,
Dicle, Fırat.
Atlantis,
Mu.

Arardım kökenimi, soyumu
Nereli
Ve
Kim olduğumu.

Terkimde Hatti, kucağımda Hitit,
Ne Yitik Zebur,
Ne Ahdi Atik,
Ne Ahdi Cedid,
Ne Turu Sina’da Musa,
Ne çarmıhta İsa.
Damgalar,
Çiviyazıları,
Kil Tabletler…
Ve,
Tabula Rasa !

Afrika’dan, Asya’dan geçerdim.
Soluklanırdım Mezopotamya’da.
Rastlardım Nuh’a, Ağrı Dağı’nda.

Asma Bahçelerinde Babil’ in
Kan kırmızı şarapları içerdim,
Kan izlerini bulurdum Kabil’in.
Mısır’a sürerdim atımı sonra,
Nil Nehrinde konuk olurdum Firavunlara:
Siris, Osiris, Ra!
Seslerin resmini çizerdim duvarlara.
Do, Si, La, Sol, Fa, Mi, Re.
Ve yeni anlamlar biçimlere,
Üçgen, kare, daire.
Mavi, Sarı, Kırmızı…
Binlerce yıllık damgamızı
Vururdum Tarih’in yüreğine.

Ah, bir tek yitik sözcüğü bulsaydım eğer,
Çözülürdü dilimdeki düğümler.
Şimdi ne yapsam
Ne etsem
Nafile!
Yabancılaştım artık kendime bile
“Anadili giysisiymiş insan”ın.
Susa susa ben dilimi yitirdim.
Başka dillerden sözcükler giydim.

Şimdi ben,
Kırk odalı bir handa,
Kırk yamalı bir yorgan.
Şimdi ben,
Arapça anlayan,
Latince yazıp, Türkçe konuşan bir Pagan:
Anadilini unutup,
Yadırgı dillere tapan.

Bağışla beni Baba,
Bağışla, Anayurdum!
Adıge gibi yaşamıyorum ama,
Artık, Adıgece düşünüyorum.

Anadilimi örtün üstüme,
Anadilimi örtün!
Çıplağım,
Üşüyorum.

***

Uzaklarda bir yerde

Sürüden artakalmış
yolunu şaşırmış
rengarenk bir kelebek
uçuyor penceremin önünde.
Telaş içinde,
bu sonbahar gününde.

Aynı anda,
Kafkasya’da,
Beslan sokaklarında
bir çocuk.
belli ki geç kalmış,
sarı saçları taranmamış.
Bir elinde kır çiçekleri
Kitaplar bir elinde.
Yürüyor soluk soluğa
Okul yolunda.

Uzaklarda bir yerde
Ortadoğu’da.
bir başka çocuk.
Gövdesi cılız
gözleri Kara.
Fukara mı fukara.
O da düşmüş sokaklara…
Koltuğunun altında
bezden bir torba.
İçinde Elifba Cüzü,
O yaşta yaşlanmış yüzü.
Saçları kıvır kıvır
yanaklarında ter.
Doğum yeri: Telâfer.

Filistin’de, Tiğrit’te, Bağdat’ta…
Islık çalıyor mermiler.
Ölüler, ölüler, ölüler…

Dünyanın bize uzak haritalarında
Ev Ödevleri yerine,
korku, gözyaşı…
Ve,
Çığlıklar taşıyorlar çocuklar
Beslenme çantalarında.

***

Çocuk Kitapları  

Gülibik
Mavi Kuşu Gören Var mı?
Portakal
Kargalar Kara Değildi

Piyango
Kömürcü Çocuk

Diğer Kitapları
Dağlara Yazılıdır (roman)
Şu Bizim Çerkesler (inceleme)
Dünyanın Bütün Kedileri (şiir)

 

 

 

***

Anadolu

Ah, bu benim Türk yanım
Hititlerden başlayarak…
Ah, bu benim Ermeni yanım
Çok konuşkanım, çok susarak…
Ah, bu benim Azeri yanım benim
Yalnızlığı türkülere katarak…
Bu Gürcü yanım benim
Ekmek ve şarabı kutsayarak…
Ah, bu Rum yanım benim
Ağıt söyler oynayarak…
Ve bu Laz yanım,
Hoyrat, lacivert, matrak…
Ah, bu Arnavut yanım benim
Sevdasını yüreğine bir bıçakla kazarak…
Ah, bu Boşnak yanım
Yarasına zeytin dalı sararak…
Ah, bu Tatar yanım benim
Atımın toynaklarında savrulur toprak…
Ah, bu Yahudi yanım benim
Çalışırım tapınarak;
Tapınırım ağlayarak…
Ah, bu Arap yanım benim
Mümin, cesur, korkak…
Ve Kürt yanım
Yoksulluktan kaçarak
Dağlara sığınarak…
Ah, bu Çerkes yanım benim
Bin yıldır savaşarak…
Ah, bu insan yanım benim
Ah bu insan yanım
Boynumda bir çıngırak…

***

Ben

ben,
yorgun bir atım.
Taa Hititlerden kalma,
bupathetic suratım.
ben,
huysuz bir atım.
ben uykusuz,
ben, mutsuz bir atım…
ben,
Akdenizli dağlı,
ben,
dört ayağı bukağılı bir atım…
ben,
İtilip kakılmış,
Yılkıya bırakılmış, suskun…
ben,
dünyaya küskün bir atım…
ben,
cani terkisinde
ölüm ensesinde dolaşan,
ben,
iki bin yıldır savaşan bir atım…
ben,
yurdu talan, canı beleş.
ben,
sürgün, kıyım, acı…
ben “Yerleşik Yabancı”…
ben,
serkeş bir atım…
ben,
Asi Asyalı,
ben,
Kafkasyalı bir atım…
ben,
Kabardey, Abaza…
ben,
Çılgın Çeçen…
ben
bütün atların
kardeşliğini isteyen bir atım…
ben,
yaşlı, yaralı
ben, ne oralı, ne buralı…
ben Diasporalı.
Ben aykırı, kırgın…
ben,
çok yorgun
bir atım

***

Biz, bizi kaybettik biraz da…

Onunla tanışmış yaşça küçük her Çerkes için ağabeydi Çetin Öner. Her Çerkes’in gurulandığı bir değerdi. Ben, önce kitaplarıyla tanıdım Çetin Ağabeyi. Önce Gülibik, ardından DAĞLARA YAZILIDIR… Dağlara Yazılıdır, okuyan her Çerkes’i “rahvan bir tay” gibi coşturan “en harika kitap” bence. Yüzyüze tanışmamız MARJE DERGİSİ sayesinde oldu. Çok sık olmasa da şiirlerini paylaşıyordu bizimle… Çetin Ağabeyden bir şey yayımlayabilmek MARJE çalışanları için önemliydi. Arada bir ziyaret eder, yayımlayacak bir şeyler “koparmaya” çalışırdık. Sivas Madımak sonrasıydı. Yeni bir şiir olup olmadığını sorduğumda, çekmecesinden çıkardığı bir kağıdı öfkeyle önüme atıp “al yayımla!”, diye bağırdı. Çekinerek şiire göz attım; ALEV ALEV ALEVİYİM ismini taşıyordu şiir… Sessizce şiiri okuduğumda Sivas Madımak’ta yanan can dostlarıyla yanmış bir yürek buldum şiirde… Şiiri yayımlayamayacağımızı o da biliyordu… Hasret Gültekin’i anlattı uzun uzun, diğerleriyle birlikte. İçi yanıyordu…
Ben Çetin Ağabeyi öğretmen olduktan sonra bir başka sevdim. Çocuk kitapları bambaşka bir güzelliktir Çetin Öner’in. Türkçeyi bu kadar güzel kullanan çok çocuk kitabı yazarı bulamazsınız bu topraklarda. Bütün kitaplarını keyifle okudum: piyango, portakal, mavi kuşu gören var mı ve diğerlerini. Bütün Dünya’nın Kedileri’ni iki kez okudum. Tam bir resitali andıran bu kitabı Maze’nin de tekrar tekrar okuduğunu hatırlıyorum.
Ekrandaki Çetin Öner’i de çok sevdim. Her rolünün hakkını verdikçe gururum okşandı hep. Ölmez Ağacı beni en çok etkileyen filmiydi.
Her adımında “Çerkes duruşu” ile örnek bir insandı. Son yıllardaki karşılaşmalarımızda “derslerine gelip okuma yazma öğreneceğim” der takılırdı. Bir gün de derse gelip onurlandırmıştı bizi. Heyecanla notlar alıyordu. Keyifli bir anı olarak belleğimde o gün.
Çetin Ağabeyle sohbetlerimde hep şunu düşünürdüm:
Keşke Nart Mitolojisini Adığebze okumuş olsaydı da, bu muhteşem kalemden Dünya Nartları yeniden okusa…
Biz, sadece Çetin Ağabeyi kaybetmedik. Biz, bizi kaybettik biraz da. Sağlığında sahip çıkamadığımız ÇETİN ÖNER’i, eserlerine sahip çıkarak yaşatalım. Çocuklarımız mutlaka tanımalı büyük yazarımızı. Ben, yüzlerce öğrencime, öğretmen arkadaşlarıma önermekle gururlandığım Çetin Ağabeyi önermeye devam edeceğim.
NUR İÇİNDE YAT AĞABEY…

Zafer Sürer

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz