Sizden gelen sorular her zaman bize yol gösteriyor, yanlış anlaşılmaları düzeltmeye yaradığı gibi, iyi anlatamadığımız konuları ele alıp düzeltmeye de yarıyor. Bu nedenle sorulardan memnunluk duyuyor ve hepsini cevaplamaya çalışıyorum.
Bir sevgili okuyucu, arkeolojiye gerektiği kadar önem vermediğimi, oysa arkaik tarihte yolumuzu aydınlatacak bilim alanının arkeoloji olduğunu belirterek arkeolojiye neden daha çok yer ayırmadığımı soruyor. Yine aynı okuyucu, ilkçağlardaki Akdeniz halkı ve bu halkın Çerkeslerle ilişkisi konusunda daha çok bilgi verip veremeyeceğimi soruyor.
Bu yazımda, bu sorulara ilişkin görüşlerimi belirtecek ve soruların ikinci bölümüne cevap olarak da P. Dolukhanov’un görüşlerini sunacağım.
Etnik Tarih çok disiplinli bir yaklaşımı gerektirir
Pavel Dolukhanov’un da belirttiği gibi çağdaş bilim, etnik tarihe ilişkin üç kanıt kaynağını temele almaktadır; arkeoloji, dilbilim ve fiziki antropoloji. (Dolukhanov, s. 27) Bu disiplinlerden her birinin kendisine özgü ve birbirleriyle karşılaştırılamayacak yöntemleri bulunduğu gibi çalışma alanları da farklıdır. Yine Dolukhanov’un da belirttiği gibi, bu disiplinlerden hiçbirinin tek başına ve kendi yöntemleriyle etnik tarihe ilişkin sorunları çözebileceğini söylemek mümkün olmadığı gibi, insanların örgütlenme biçimlerini inceleyen sosyolojinin, sözcüklerin kökenini inceleyen etimolojinin, insanların inançlarını inceleyen mitolojinin, fiziki coğrafyayı, iklimi, hayvanları ve bitkileri inceleyen bilim dallarının verilerini görmezlikten gelerek de doğru bir sonuca ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenlerle etnik tarihin çok disiplinli bir yaklaşım temelinde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyor ve yazılarımda bu alanlara ilişkin ulaşabildiğim bilimsel görüşleri gücümün yettiğince size sunmaya özen gösteriyorum.
Kafkasoid Irk ya da Akdeniz Irkı
Bilimadamları tarafından Üst Paleolitik dönemden itibaren İspanya ile Hindistan arasında yaşayan en eski halka “Akdeniz Halkı” denilmiş, “Kafkasoid” ırka dahil edilmiştir.
Bu konuda Dolukhanov şu tespitleri yapmaktadır:
“Uzun zaman Hindistan ile İspanya arasındaki sahalarda yaşayan insanlar Kafkasoid ırk grubuna ait sayılmıştır. Çağdaş araştırmalarda bütün Kafkasoid sahası kesintisiz bir süreklilik içinde gösterilmiş ve bu yüzden tarihöncesi ve ilk tarih zamanlarındaki sıkı genetik ilişkileri temsil ettiği varsayılmıştır.
… V.P. Alexeyev, büyük ölçüde antropometrik kanıtlara dayanan kendi kavramlaştırmasına dayanarak, Ortadoğu’nun en modern nüfusunun Akdeniz ırkının oluşum bölgesinin bölünmesi ile meydana geldiğini ileri sürmüştür. Nüfusun büyük bölümü Alexeyev tarafından Avrupoid kompleksine özgü bileşenlerde olduğu gibi brakisefal kafa yapısı, erişkin erkeklerde yüz ve göğsün kıllı oluşu özelliklerini gösteren bir Yakın Doğu grubuna ait kabul edilmiştir. Bu tipe ait popülasyonlar Yakın Doğu ve Kafkaslarda büyük ölçüde yaygındır. Alexeyev tarafından farklı bir gruba Arap-Afrika adı verilmiştir. Bu grubun temel özellikleri çok yoğun olmayan yüz kıllanması, narin bir yapı ve baskın biçimde dolikosefal kafa biçimidir. Bu grubun özellikle Arapça konuşanlar arasında yaygın olduğu belirtilmektedir. Narin yapının Arapça konuşanların bu sahaya yayılmasından çok önce, Natufyan topluluğunda (yaklaşık 12.500-10.500 yıl önce ) görülmesi önemlidir.
Batı Önkafkasya, Romanya ve Moldavya’daki bazı topluluklar Akdeniz tipinin tipik özelliklerin göstermektedir: Avrupoid özellikler olarak vurgulanan koyu deri pigmentasyonu, orta bir boy ve küçük bir yüz.
Orta Kafkasya’daki toplulukların antropolojik karakteristikleri, onların yerli kökenlerinin göstergesi gibidir. Bu geniş yüzlü gruplar Tunç Çağı’ndan beri kaydedilmektedir.” (Dolukhanov, s. 87)
Basko-Kafkas Dili
Bilim adamının ileri sürdüğü bir varsayıma göre, Akdeniz üst Paleolitiği bölgesinde Basko-Kafkas dili konuşulmuştur.
Dolukhanov şu tespitleri yapar:
“Bask dil bugün İspanya (Bask bölgesi) ve Fransa’da (Atlantik Pireneleri bölümünün batı tarafı), Pirenelerin hemen güneyinde ve kuzeyindeki yakalaşık 10.000 km2’lik dar bir bölgede konuşulmaktadır. Çoğunlukla iki dilli olan Baskça konuşanların sayısı takriben 1.300.000 kişi olarak tahmin edilmektedir.
…Yer adlarının (toponym) ve diğer dilsel bulguların dağılımından Bask dilinin ilk zamanlarda oldukça geniş bir sahayı işgal ettiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim Akitanya’da Audede ve Gard’da Latin yazısıyla bulunmuş 300 kişi, tanrı ve halk adı Baskça sözcüklerle aynıdır. İ.Ö. 1. yüzyıla tarihlenen birçok şehir ve kişi adı, Baskça özelliği taşımaktadır. İ.Ö. 3. yüzyıldan İ.S. 3. yüzyıla kadar güneybatı Fransa’da konuşulmuş olan Akitanya dili, ayrıntılı bulgulara göre, Bask dilinin ilk biçimi olarak kabul edilmektedir. Baskonya’nın doğusunda ve Akitanya’da, Cedagne, Katalonya ve Akdeniz kıyısına kadar Baskça yer adları bulunmaktadır. Bu bulguya dayanarak Lafon iki bin yıl önce, Baskça’nın Atlantik’ten Akdeniz’e kadar, Pirenelerde ve aşağı ovalarda, hatta seyrek de olsa Rhine vadisine yakın sahalarda konuşulduğunu kabul etmektedir.
…Normal olarak kabul edilmiş karşılaştırma kurallarıyla, Baskça’nın ikna edici karşılaştırma kurallarıyla karşılaştırılabileceği yegane dil grubu Kafkas dilleridir. Bu diller arasındaki genetik yakınlıklar önemli sayıda dilbilimci, Schuchard, Trombetti, Winkler, Uhlenbeck, Dumezil, Bouda, Lafon ve Marr tarafından ileri sürülmüş ve savunulmuştur.
Kafkas ailesine 30-40’tan az olmayan sayıda farklı dil girmektedir. Bu dilleri konuşanların toplam sayısı 6.600.000’den fazladır. Kafkas dilleri genellikle farklı dil aileleri olarak kabul edilen üç gruba ayrılabilir. Kuzeybatı (Abhazo-Adige) dilleri, Abhazca, Çerkesçe ya da Adigece, Ubıkhça’yı; Merkez (Nakho-Dağıstan) dilleri, Çeçence ya da Nakhça’yı ve üç ayrı grup oluşturan çok sayıda Dağıstan dilini ve Güney (Kartvel) grubu Gürcüce’yi, Mingrelce’yi (Mengrelce), Lazca’yı (Çan) ve Svanca’yı içermektedir. Kafkas dilleri arasındaki (özellikle kuzey ve güney grupları arasındaki) ilişkiler, her ne kadar son yirmi yılda dikkat çekici bir gelişme kaydedilmişse de kesinlik kazanmamıştır.
Bask-Kafkas akrabalığı kuramını öne süren ilk dilbilimcilerden biri Rus bilim adamı N.Y. Marr’dır (1864-1934). Marr (1933) kuramında, içine, kaybolmuş bazı Küçük Asya, Pelasg, Etrüsk dillerini ve ayrıca Baskça’yı olduğu gibi, Kartvel, Abhazo-Adige, Nakh ve Dağıstan dillerini de alan ve Yafes dilleri dediği bir di ailesinin varlığını kabul etmiştir. Daha sonraki çalışmalarında Marr Hint-Avrupa dillerinin Yafes dillerinin gelişiminden doğduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Her ne kadar bu kuramlar bilimsel topluluk tarafından tamamen reddedilmiş olsa da Marr’ın daha önceki gözlemlerinin bazıları ciddi bir dikkati hak etmektedir.
Son yayınında Lafon, Kafkas ve Bask dilleri arasındaki benzerlikler grubunun şansla ya da ödünç almayla açıklanamayacağını ileri sürmüştür. Bu nedenle bu diller Öskaro-İber adı verilen bir aile teşkil etmektedir.
K. Boudo (1949) Bask dillerin yalnızca güney Kafkas dilleriyle değil, aynı derecede kuzey Kafkas dilleriyle de akrabalığı olduğunu ortaya atmıştır. Onun fikrine göre bu akrabalık Hint_Avrupa ile Fin-Ogur dilleri arasında var olan akrabalıkla karşılaştırılabilir. Bouda kitabında (toplam sayısı 400’ü bulan) 135 etimolojik benzerlik saptamıştır.
…Lafon Bask ve Kafkas dilleri arasında bazı fonetik uygunluklar kurmayı başarabilmiştir. Baskça’nın bazı morfolojik öğeleri Kafkas dillerinde bulunmaktadır.
Kafkas dillerinin önde gelen uzmanlarından biri olan Yu. V. Zytsar, daha dikkatli bir yaklaşımla Bask-Kafkas ilişkisinin mümkün olduğunu; bunun varlığını kanıtlamanın güç olduğunu, ama reddetmenin daha güç olduğunu ileri sürmüştür. Bu araştırmacı Marr’ın savlarını izleyerek, Bask-Kafkas ailesinin olduğunu, tarihsel bir evrim geçirdiğini ve çok uzak bir geçmişte ayrıştığını belirtmektedir. Dolayısıyla kesin bir yakınlığı belgelemek beklenemez. Aynı zamanda Zytsar, raslantı ya da ödünç almayla açıklanamayacak bazı etimolojik benzerlikleri (baş,el, ruh) göstermiştir.
… Baskların Kafkasya’dan batıya göçlerinde izledikleri iki güzergah belirlenmiştir. Birinci yol, Kafkasya’dan güneybatıya, Küçük Asya’ya, oradan daha batıya, Akdeniz adalarına uzanmaktadır. İkinci güzergah ise kuzeybatıyı, Karadeniz’in kuzey kıyılarını ve oradan güney Avrupa’yı izlemektedir.
Böylesi büyük ölçekli göçlerin arkeolojik izler bırakmayacağı düşünülemez. Ve fakat Kafkasya’dan Batı Avrupa’ya ya da ters yöne doğru insanların yer değiştirdiğine ilişkin hiçbir arkeolojik kanıt yoktur. Bazı araştırmalarda dolmenler ve megalitler bu türden göçlerin kanıtları olarak sunulmuştur. Bask bölgesinde; kuzey Navarra, Aragon, kuzey Alava, hattın kuzeyindeki kıyı bölgesi ve Fransız Pirenelerinin güneyinde bunların varlığı bilinmektedir. Buna benzer istasyonlar batı ve kuzey Kafkasya’da da bilinmektedir.
….Zystar’a göre (daha önce bu ilişkiler Marr tarafından belirtilmiştir), Baskça’nın söz dağarcığı ile Hattice, Hurri-Urratuca, Sumerce ve Elamca arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Bu benzerlikler akrabalık atıflarını, insan bedenin bölümlerini ve ev, ırmak kanalı, savaş gibi bazı sözcükleri içermektedir. Daha ileride göreceğimiz gibi, eski doğu dilleriyle (özellikle Sumerce ve Elamca) Kafkas dilleri arasına ilişki kuran kuramlar vardır. Zystar bu dilleri Baskça ve Kafkas dilleri arasında ara bağlantıyı kuran diller olarak görme eğilimindedir.
Hubschmid’e göre Akdeniz havzasında Hint-Avrupa grubundan olmayan dilleri konuşanlar en az iki aileye girmektedir. Bunlardan ilki, İspanya, İtalya ve batı Alpler bölgesinde konuşulan, sonraları Kuzey Afrika’ya yayılan diler Avro-Afrika dilleri olarak adlandırıldı. İkinci aile İspanya’dan Balkanlara ve Küçük Asya’ya sızan Hispano-Kafkas dilleridir. Hubschmid’e göre çağdaş Bask dili bu ailelerin özelliklerini taşımaktadır. Sonraki bir aşamada diğer etnik gruplar aynı sahaya yayılmıştır. Bunların dilleri (Etrüskçe, Tirence ve diğerleri) her iki dil ailesine de uzaktan akrabaydı. İz bırakmamış diğer başka akraba dillerin olduğu da düşünülmektedir. Bütün bu diller, Hubschmid’e göre bir Akdeniz alt katmanını teşkil etmektedir.” (Dolukhanov, s. 176)
Kafkasyalılar Akdeniz Halkının Dilsel Temsilcileridir
Dolukhanov görüşlerini şöyle özetlemektedir:
“Varolan arkeolojik ve dilsel kanıtlar bir araya getirildiğinde, tarihöncesi Akdeniz havzasında bir dizi akraba dilin konuşulmuş olduğu görülebilir. Bu diller şunlardır: Ön Baskça, ön Kafkasça, Ligurca, Etrürüce, Sumerce, Hattice, Hurri-Urartuca, Elamca ve herhangi bir belge bırakmamış olan bazı kaybomuş diller. Bugün sadece Baskça’nın ve Kafkas dillerinin yaşadığı bu Akdeniz dil katmanının ortaya çıkışı, son buzulun en yüksek dönemini yaşadığı, takriben 25.000-20.000 yıl öncesindeki Üst Paleolitik evresine rastlamış olmalıdır.” (Dolukhanov, s. 176)