Türkiye’de işler giderek sarpa sararken yazıyorum. Türkiye’de onlarca görüş, yüzlerce fikir var. Her halk gibi Çerkesler de bu onlarca görüş ve yüzlerce fikirden nasiplenerek yaşıyorlar. Türkiye vatandaşları açısından yarının ne getireceği belli olmadığı gibi, ne götüreceği de kesin değil ama en azından ben ve bazıları Çerkesler açısından bir getiri-götürü öngörüsünde bulunabiliyoruz. Ben kendi açımdan tarif edersem şu halimizle (genel anlamda tüm Çerkesler olarak) bizim olacak hiçbir şeyi etkileyecek birikim ve tecrübemizin olmadığını rahatlıkla ifade edebilirim. Fakat nefesi hala ensemizde olacak kadar yakın bir geçmişten edindiğim tecrübeye göre altını çizerek söylemek isterim ki; iyisiyle-kötüsüyle “olan” hiçbir şey bu ülkede insanları Çerkes, Kürt, Türk, Arap, Laz vs. diye ayırt etmeden oluyor. Çok değil, daha 3-5 sene önce olurken hiçbir etkimizin bulunmadığı birçok şeyden iyi-kötü etkilendik. Devlet demokrasi atılımları yaparken etkilendiğimiz gibi, otoriterleşirken de etkileniyoruz, barış ikliminden etkilendiğimiz gibi, savaş politikalarından da etkileniyoruz. İşte bu etkileşimin döngüsünde sadece Türkiyelilik kimliğine sahip olduğumuz için dahiliz. Türkiyelilik kimliği bu coğrafyada gelişen-dönüşen her şeyden etkilenmekten ibaret iyi ya da kötü.
Bundan seneler önce Türkiyelilik kimliğinin içinden çıkıp farklı ülkelere ve yönetimlere giden birçok Türkiyeli var. Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da, Amerika’da vs.
Bu Türkiyeliler içinde Çerkesler de var. Çerkeslerin içinde ayrıca bir “Kafkasyalılık” kimliği de var. Kafkasyalılık kimliği içinde bir Kuzey Kafkasyalılık kimliği de var.
Bunlar sadece isimler değil, bunların Çerkesleri etkileyen tarafları da çok. Olayların – politikaların yorumlanmasında iyi-kötü, doğru-yanlış ikilemi yaratıyorlar bu kimlikler.
Örnek vermem gerekirse;
Gürcistan’ın Çerkes soykırımını tanımasına karşı doğan kuşku da, Abhazya’nın Çerkes soykırımını tanımamasına karşı doğan güven de tamamen bu kimliklerle bağlantılı.
Çeçenya’daki mücahitlere karşı hoşgörülü olmakta, Türkiye’deki Kürt Hareketine önyargılı olmak da bu kimliklerle bağlantılı.
Türkiye’deki Çerkesler içinde sıralı kimlik durumu Türkiyelilik > Kafkasyalılık > Kuzey Kafkasyalılık > Çerkeslik diye ilerliyor. Türkiye’den Almanya’ya giden Çerkesler için de Almanyalılık > Türkiyelilik diye gidiyor ve işin garibi Rusya Federasyonu içerisinde anavatanımıza dönen Türkiyeli Çerkesler için de Türkiyelilik > Rusyalılık diye gidiyor.
Biz Türkiyeli olmayan ama Türkiye’yi ziyarete gelip diasporaya yönelik açıklamalar da bulunan bir kaç Çerkes aktivisti dışında anavatanımızdaki Çerkeslerin diasporaya bakış açısına pek aşina değiliz. Aynı zamanda bugün anavatandan diasporayı yorumlayan geri dönüşçülerin, buradan kendini yorumlayan diasporadan farksız olmadığını da görüyoruz. Fiziki olarak anavatana gidip psikolojik olarak burada yaşamaktan pek kurtulamadıkları gözüküyor; Türkiye’deki Çerkeslerin siyasal çalışmalarına, politik tartışmalarına beyan esasıyla katılıp, anavatanda sokak hayatı yaşamaktan öteye gidebilen bir elin parmaklarından az insan tanıyoruz. Türkiye’nin Türkiye toplumunu etkileyen dalgalanmalarında sallantıya geçtikleri de gözükmeyen bir şey değil.
Türkiyelilik kimliği Çerkesler için 1,5 asırlık tarihten öte anlam ifade eden bir şey değilken hangi temeller üzerine kuruludur ki artık anavatanına dönmüş bir Çerkes için dahi algı alanı yaratıyor olabilir? Çerkes milliyetçiliği mi? görünüşe göre hayır! Zira ortada düğün-kaşen argümanlarını aşan politik bir milliyetçilik yok. Türkiye’nin en politik milliyetçi Çerkeslerinin en dişe dokunur söylemi “Anavatana dönmek” yani içinde Türkiyelilik barındırmıyor.
Rusya Federasyonu’nda nasıl bir siyasi mücadele verdikleri muamma, biz de Rusya’nın yapısını anlamadan onlara bunun hesabını soracak kapasitede değiliz, fakat kafamızda şöyle bir soru var: acaba oradaki herhangi bir demokratik mücadelenin içinde bulunuyorlar mı? Bize öyle geliyor ki eğer bulunuyor olsaydılar, buradaki demokrasi mücadelesini rüya tabiri gibi yorumlamaktan bir adım öteye geçer ve daha iyi idrak edebilirlerdi. Türkiye’ye ulaşabildiği kadarıyla gördüğümüz oradaki aktivistlerin başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmiyor ama yanlarında bırakın Rus demokratları, Çerkes milliyetçileri bile yeteri kadar durmuyor. Bu da bize orayla ilgili bir öngörü veriyor, ya doğru-ya yanlış…
Acaba diyorum kendi kendime “Çerkesya’ya geri dönmüş kellerimiz, ilaçlarını kendi kafalarına sürse ne kadar güzel olur” diye…
Çünkü bir noktadan sonra Türkiyelilik; Türkiye’den çekip gitmiş birisi için hobiye dönüşürken, hala burada kalmış biri için işkenceye dönüşüyor. Onlar mutlu olsun diye, biz acı çekmek istemiyoruz.