Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kültürünü köklerinden yeşerten köy: Çemguyhable

Yola çıkarken;

Köprübaşı Köyü Adige Kültür Evi Derneği olarak başlamayı düşündüğümüz çalışmada, Türkiye’de yaşayan tüm Kuzey Kafkas kökenli insanlara, Kuzey Kafkas Kültürünün yalnızca dans ve müzikten ibaret olmadığının gösterilmesi ve kültürü oluşturan dil, sanat, gelenekler ile en önemli ögelerinden biri olan giyim-kuşam ve motiflerin genç kuşaklara tanıtılması ve hatırlatılması amaçlanmıştır.

 

Düzce Köprübaşı Adige Kültür Evi Derneği YK Başkanı Ahmet Turan ve YK Başkan Yardımcısı Hakan Dağ ile derneğin kuruluş aşamasını, projelerini ve gelecekteki hedeflerini konuştuk.

-Derneğin kuruluş aşamasından başlayalım. Ne düşündünüz, nasıl kurdunuz?
-Kurucu Başkan Hakan Dağ: Düşünce safhasında ben yoktum. Bu düşünülmüş, kim yapar diye sorgulanmış, sora bize gelindi. Bu eski okul binasında önce bir müze açılışı yapıldı, 2012 yılında. Açıldığı gibi duruyordu, şimdi gördüğünüz durumda değildi. 3 Aralık 2014’te Adige Kültür Evi Derneğini kurduk ve bugünlere geldik. Geçtiğimiz günlerde ikinci yaş gününü kutladık.

-Binada neler yaptık?
-H. Dağ: Binanın pencereleri vardı ama içeride kapılar yoktu. Müzeye uygun bir şekilde hazırlanmıştı. Kapılar takıldı, pencereler elden geçirildi. Mutfak ve tuvaletler yapıldı. Yapılması gereken hemen her şey yapıldı ve kullanıma hazır hale getirildi.

-Bunlar için kaynak bulundu tabi.
-H. Dağ: Köyün olanakları ile yapıldı her şey. Müze aşamasında dışarıdan da destek gelmiş. Hem köy bütçesinden hem de dış destekle halledildi.
Açılış aşamasında Adigey Üniversitesi rektörü Düzce Üniversitesi’ne (DÜ) davetliydi. DÜ rektörü daha önce Maykop’a gitmiş, çok iyi ağırlamışlar. İade-i ziyaret söz konusu ancak DÜ rektörü “Aynı şekilde ağırlamam mümkün değil” diyordu. Derneğin açılışına DÜ Rektörünü davet etmek ve davetiye bırakmak için köyümüzün muhtarı ile gittiğimizde öğrendik bütün bunları. Muhtarımız “Bizim köyde ağırlayalım, dernek açılışını da beraber yaparız” dedi. Rektörün hoşuna gitti bu öneri. Biz de açılış gününü öne aldık. Yaklaşık 20 gün içinde açılışa hazırlandık ki daha uzun vadede, bahar aylarında düşünüyorduk. Rektörlerin de katılımıyla soğuk bir günde açılışı yaptık.

-Dernek kuruluşu sonrası ilk 6 ayda olağan genel kurul yapmak gerekiyor.
-H. Dağ: Evet, genel kurul yaptık, başkanlığa Ahmet Turan’ı getirdik.
-Ahmet Turan: Kuruluş aşamasında o kadar meşguldüm ki kuruluş prosedürleri için Şerife ve Hakan gittiler Düzce Valiliği’ne. Başkanın imzası olmadan iş yürümüyormuş, beni çağırıyorlar, gel imza at. Kuruluş aşamasında başkan ben de olabilirim, Hakan da. Hakan da hazır orada, at imzayı dedim. Hakan böylece kurucu başkan oldu.
Benim açımdan Yönetim Kurulu üyelerinin hepsi başkan, hatta üye olan herkes benim için başkan sıfatındadır.

-Biraz eskiye dönelim. Köprübaşı köyünde -Düzce tarihinde bir ilktir- bir dans ekibi oluşturdunuz. Oradan başlayalım.
– A. Turan: 1985 yılıydı, çok eski değil. O dönem kızlı erkekli gençler çoktu. Aramızda da konuşurduk, yaparsın yapamazsın gibisinden.

-Sadece bu köyün gençlerinden mi söz ediyoruz?
-A. Turan: Evet, sadece bizim köyün gençleri. Kızlar, delikanlılar hepsi 17-18 yaşlarında gençlerdi. Fadıl İlhan muhtardı o zaman, “Ben kefilim, her türlü maddi manevi arkanızdayım” deyince ben de “Tamam o zaman ben de varım” dedim. 1985-86 yılını düşünün, bırakın teknolojik aletleri telefon bile yok. Çemguyhable’den 17 kız, 17 delikanlı minibüsle Düzce’de Gençlik Merkezi’ne giderek çalıştık.

-Salon gerekli, köyden Düzce’ye gitmek gerek.
– A. Turan: Evet. Hacı Murat Dağıstanlı dans hocası. Ona ücret ödeyebilecek durumda değiliz, kışlık odun ve kömürünü aldık, destek olmak için. Hacı Murat’ın çok faydasını gördük, mükemmel bir hocaydı. Gösteri yapmak niyetimiz yoktu başlangıçta, beceremeyiz diyorduk. Bir ay, iki ay derken yavaş yavaş bir şeyler çıkmaya başladı. Hacı Murat da şaşırdı. Sıfırdan başladı bu gençler. Daha önce bir yerlerde dans etmiş değillerdi. Sadece Sibel vardı daha önce dans eden.
Vuig yürüyüşü için bir ay uğraştı Hacı Murat. Sonra bir şeyler olmaya başladı. Ben de biraz gaza geldim doğrusu. Ancak kıyafet yok gösteri için. Araştırdık, Şamil Vakfında kıyafet var, oraya gittik, bir erkek bir bayan elbisesi aldık, örnek olarak. İstanbul’da Sultanhamam’a gittim. Oraları biraz biliyorum, kumaşlar nereden daha ucuza alınabilir vb. Sonuçta kıyafetleri yaptırdık.
Düzce’nin kapalı salonunda muhteşem bir gösteri yaptık. Alnımızın akıyla çıktık. O çalışmanın sonucu köyde en az 15-20 sene oyuncu sıkıntısı yaşanmadı.
Çok emek verdik, süründük ama emeğin karşılığını görünce…

-Dans çalışmaları ne kadar sürdü?
– A. Turan: Bir yıl sürdü. Düzce gösterisi sonrası Yalova Derneği davet etmişti, kapalı salonda bir gösteri yaptık, birkaç yerde daha gösteriye gittik.

-Mahalli danslarla ilgili çalışma yapıldı mı? L’eperuş örneğin.
– A. Turan: Çoğunluğu l’eperuş oynayabiliyorlardı. Toplanıp kendi aralarında da dans ederlerdi. Salonda haftada bir gün çalışıyorduk, ama haftanın dört-beş günü bir araya gelip çalışırlardı, hocanın karşısına biraz daha hazır çıkalım diye. Hacı Murat disiplinliydi, yerine göre katıydı.
Gençler de biz de çok zorlandık ama karşılığını aldık.

-Sonrasını konuşalım, Kültür Evi projesini.
-A. Turan: Dans ekibinden sonra emekli ettim kendimi, köşeme çekildim. İzledim bir süre, bakıyorum, yine kapasite var ama yoğuracak adam yok. Benim de gücüm kalmadı, kenara çekildim. Derken bir teklif geldi. Orhan Halman, o dönem muhtarımız Cengiz Coşkun ve Memduh Ceylan, konu müze. Hiç bilmediğim bir konu, işin içine giremem dedim. Birçok müzeye gittim, gördüm, başlı başına bir olay. Bunun altından kalkabilecek ne kültürümüz var, ne de kapasitemiz. Orhan Halman’ın da bilmediğini çok iyi biliyorum. İki üç müze görmekle olmaz bu iş, onu hayata geçirmek çok zor. Uzak durdum. Onlar da bu işin altından kalkamadılar, müze diye bir açılış yapıldı, sonra kendi haline bırakıldı. Aradan zaman geçti, öyle duruyor.

-Müze aşamasındayken bir şeyler var mıydı? Yani müzelik eserler diyelim.
– A. Turan: Müzelik bir eser yoktu. Köyden toplanan şeyler, şimdi göstereceğim bir iki parça şey vardı. Faruk Kutlu resimleri duvarda.
– H. Dağ: Resim ağırlıklıydı.
– A. Turan: Faruk Kutlu tabloları yine bizde mevcut. Ona teşekkür ediyoruz.
Sonra muhtar değişti, Sedat Özbek muhtar oldu. Bir araya gelip burasının geleceği ile ilgili görüşmeler yaptılar. Benimle konuşmak istediklerini söylediler ve işin içine girmemi teklif ettiler. “Şartlarım var, a’dan z’ye, kabul ederseniz girerim” dedim. “Müze kelimesini duymak istemiyorum” diye başladım, “Daha önce derneklerde çalışmış insan istemiyorum yönetim kuruluna” diye devam ettim. Tamam dediler her şeye. Bir yönetim kurulu listesi hazırladık ve harekete geçtik.

-Neler yaptık?
-A. Turan: Bir kurs düşündük. Dil kursu, akordeon kursu; bunlar gündeme gelir ama çok sıcak bakmıyorum bu tür şeylere. Tanıdığımız bir arkadaşımız vardı, onun desteği ile gümüş işlemeciliği kursu ile başlayalım dedik. Talep de vardı, yoğun katılımla ki gençler ağırlıklı idi, kursu yaptık. Gümüş işi hakikaten çok meşakkatli. Öğrenilmesi için uzun zamana ihtiyaç var. Öyle altı aylık bir şey değil. Rölyef çalışmasına çevirdik. Haftada bir gün kurs devam etti, bir dönem.
Gençlerin çok hoşuna gitti. Kursun olduğu gün kurs odasının sobasını Hakan’la yakıyoruz, hazırlıkları yapıyoruz. Gençlerin keyifle çalışması, mutlulukları… Bizim de görmek istediğimiz şey bu.
-H. Dağ: Birlikte olmaları çok güzel.
-A. Turan: Bir şey öğreniyorlar, bir şey üretiyorlar, birlikte bir şey yapıyorlar nihayetinde.
Adige motifleri konusu hep aklımdaydı. İşte o rölyef çalışmalarında daha çok motiflerle ilgili üretim yapıldı.

-Gümüş kursu hocası rölyef çalışmasını da yönlendirdi mi?
-A. Turan: Aynı hoca ile devam ettik. Nihayetinde bir sergi açtık. Çok güzel oldu sergi de. Düzce Valisi ve Belediye Başkanı da geldi sergiye, açılışı onlar yaptı. Çalışmalar sergilendi, talep edenler satın aldı, bir gelir de oluştu böylece. Hemen herkes iki-üç üretim yapmıştı, bir-iki tanesini derneğe bağışladılar.
-H. Dağ: Dernek ve sergi açılışlarını farklı valilerle yaptık bu arada.

-Bir antik oda var burada, geçmişte kullanılan ev, mutfak, tarım eşyaları sergileniyor.
-A. Turan: Odayı gezerken anlatalım. Daha fazla şey sergilemek istiyoruz, toparlamak gerek, destek gerek.

-Hedef çalışma?
-A. Turan: Halk Eğitim Merkezi’ne müracaat ettik. 30 kişilik potansiyel var, bir kurs açılmasını talep ediyoruz. Bir arada olalım, birlikte üretelim istiyoruz, geçen seneki çalışmanın tadı damağımızda kaldı. Halk Eğitimin bize haftada bir gün vereceği hocaya bağlı olarak ahşap boyama, resim, vitray çalışması olabilir. Henüz netleşmedi.
Bütün bunların yanı sıra gençler ve çocuklar da burayı kullanıyor. Arkadaşı gelen burada ağırlayabiliyor, doğum günlerini yapıyorlar vb.

-Düzce Üniversitesi’ne Çerkes Dili ve Edebiyatı Bölümü açılınca Yüksek Lisans için gelenler oldu. İlgi arttı Düzce’ye. Ve Düzce denince bu köy ve Kültür Evi anılır oldu.
-A. Turan: Herkesin dikkatini çekti. Türkiye’de bir ilk.
Düzce Derneği ile de bağlantımız çok iyi, hiçbir konuda bizi yalnız bırakmadılar, çok teşekkür ediyorum. Üniversite ile ilişkilerimiz de çok iyi. Bir araştırma yapacak gençler geliyorlar, burada istediklerini bulabildiklerini zannediyorum. Çok da memnun kalıyorlar. Onlar memnun olunca biz de oluyoruz.

-Adigey’den gelen hocalar var, diyalog kuruyorsunuz. Onların önerileri oluyor mu? Burayı daha bir canlandırmak ya da yeni bir şeyler katmak için.
– A. Turan: İşte şimdiye kadar en önemli eksikliğim bu, kendime de çok kızıyorum. İki akademisyen hoca var, arasan bulamazsın, velinimet. Onlarla bir şey yapamadık, çok üzülüyorum ama olacak. Mira Unorokova ile konuştuğumda açıkça söyledi, “Ben buradayken yararlanın, benden bir şeyler alın” dedi, diyaloğumuz çok iyi. Kulaklarımda çınlıyor hala onun söylediği şeyler.

-Bir hedef var. Halk Eğitim ile görüşmeler yapılıyor. Kurs düzenlenecek. Düşünülen bir Çerkes kıyafetleri sergisi vardı.
– A. Turan: Evet, o benim hayalim. Geçen dönem için hayata geçirmek istiyordum ama altından kalkamam gibi geldi. Yönetim Kurulundaki arkadaşların çok sıcak bakmadıklarını hissettim.
Hemen her yerde yapılan kursların, çalışmaların dışında hiç yapılmamış, ilk olacak şeyleri yapalım istiyorum. Çerkes Motifleri ile ilgili bir defile gibi. Günlük hayatta da kullanılabilecek bir kıyafet ama Adige motifi olacak üzerinde. Kolunda, şapkasında, bir yerinde, bu kıyafet düğünde nişanda bir arkadaşının davetinde kullanabilecek. Defileye katılacaklar kendileri yapacak/yaptıracak kıyafeti, derneğimizin defilesine gelip sunacak, alıp gidecek. Katılacak kişileri, renkleri, motifleri hemen hemen tespit ettim, hayata geçirmek kaldı.
Motifler konusunda hocalardan destek alabileceğimizi de düşünüyorum.
-H. Dağ: Sadece kendimiz için değil, bizi bilmeyen toplumlara da anlatmak gerek, bu kıyafet ve motifler var, şu anlamı taşıyor.
-A. Turan: 2017 yılında hedefimiz.

-Bu arada genel kurul ne zaman?
-A. Turan:İki yılda bir. Yani 5-6 ay sonra yapmamız gerek.

-İçinde bulunduğumuz şimdi Kültür Evi olan bu bina köyün en eski binalarından birisiydi ve okuldu.
-H. Dağ: Bu binayı köy imece usulü ile okul olarak inşa etmiş, 1937-38 senesinde inşaat başlamış. 1943 yılında eğitime açıldı. Çerkes Ethem’in Düzce isyanı neden gösterilerek idam ettiği Sefer bey bu köyde yaşıyordu. Köy okul talep edince devlet yapmıyor, köylü de kendi olanakları ile inşaata girişiyor.
Hatta ilk öğretmen de rahmetli babam İdris Dağ. O zamanlar öğretmen bulmak da zordu. Okul yapılmadan 3 yıl önce eğitim başlamıştı, caminin yanında bir oda vardı, orada. Okul yapıldıktan sonra buraya geçiyor.

-Siz burada mı okudunuz?
-A. Turan, H. Dağ: Evet.
-A. Turan: Yalnız bu köyün çocukları değil, 11 köyün çocukları geliyordu.
-H. Dağ: Bir de enteresan olan 1974 yılında burası 8 yıllık eğitime geçti. Türkiye’de yoktu o zaman, zorunlu değildi yani. İlkokulu bitir, hemen yan tarafa geç, ortaokula devam, ben öyle okudum.
Bu bina 1999 senesine kadar okul olarak kullanıldı, yani depreme kadar. İlk depremde biraz hasar görmüş. Okul bahçesinde bir baraka çadırda eğitim sürüyor. 2000 yılında yeni okul yapıldı, oraya taşındı. Ondan sonra bu bina boş kaldı. Şimdi Kültür Evi olarak hizmet veriyor.

-Bir kütüphane oluşturdunuz. Yararlanılabiliyor mu?
– A. Turan: Yararlanılabiliyor. Desteklerle oluşturduk. Şimdi 15-20 kitap okunmak üzere buradan alındı. Okuyacaklar ve geri getirecekler. Bir liste yapıp veriyoruz. Gençler giderek daha fazla okumak ve bilgilenmek isteğinde.

-İyi bir haber.
-A. Turan: Benim de hoşuma gidiyor.
-H. Dağ: Aslında okuma burada olabilse, kütüphanelerdeki gibi sessiz bir ortamda bir odada okunsa hani.
-A. Turan: Benim hep hayalimde, bir odayı da okuma odası yapmak. Eğitim odası, okuma odası…
İstanbul’da birkaç üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının da dikkatini çekmişiz. Oralardan da ziyaretimize gelenler oldu.
-H. Dağ: Mesela Yeditepe Üniversitesi’nden hocalar geldi, öğrencileriyle beraber. Onların da bir çalışması vardı.

-Bir Çerkes köyünde Kültür Evi anlamında Türkiye’de bir örnek olacak burası.
– A. Turan: Örnek oldu zaten. Okuma-yazma oranı çok yüksek köyümüzde. Gençler ve çocuklar beni çok gururlandırıyor. Bütün amacımız onların çevresinde, onlar için bir şeyler yapabilmek. “Sen ne yaparsan yap biz arkandayız” diyorlar ama ben onu istemiyorum, “Siz söyleyin, ben yapayım” diyorum. Genç gelsin “Ahmet abi şöyle şöyle bir şey” desin. Mesela Kazan Projesi, gençler bir şeyler yapmak istiyorlar, işte ben de onu istiyorum, tamamen destekliyorum, arkalarındayım, onların proje ortağıyız. Çok hevesliler, teşvik ediyoruz biz de. Adige Kültür Evi Derneği olarak Kazan Projesinin bütün etkinliklerini burada yaptık.
Bütün gayem işte o gençlerin önünü açmak. Yapabileceklerine, başaracaklarına inanıyorum.

-Antik odayı gezeceğiz. Çerkeslerin mutfaklarında, ev işlerinde ve tarımda kullandıkları birtakım eşyaları toparladınız. Bunlar sergileniyor o odada. Bunun örneklerini Kafkasya’da görmek mümkün. Onayınızla bir çağrı yapalım. Bu tür eşyaları Türkiye’nin dört bir tarafındaki Çerkeslerden isteyelim. Evinin bir köşesinde kalmıştır, ne yapacağını bilmiyordur veya değerlense diye düşünüyordur, buraya gönderebilirler.
– A. Turan: Onaya gerek yok, bunu istiyoruz ve bekliyoruz. Jıneps duyuru yapmalı, bu konuda bize yardımcı olmalı. Sesimizi ne kadar çok kişiye ulaştırabilirseniz o kadar iyi, söylememize bile gerek yok, bunu siz düşünüp uygulayabilirdiniz. Bugüne kadar neden yapmadığınızı da sorguladım kendimce, bir parça eziklik de hissettim doğrusu.
Hakikaten çok faydası olur. Nereden olursa olsun, bir obje olsun yeter ki. Onun nereden geldiğini, kimin gönderdiğini sülale adı ile yazarız, öyle yapıyoruz uygulamada, her gelen bunu görüyor. Fotoğraf, resim vb. şeyler de olabilir eski eşyaların yanı sıra.

Çerkes eyeri

-A. Turan: Bu eyer orijinal. Hatko Kenan abimizin bağışı. Vazgeçemediği bir eşya idi, bizi çok sevdiği için Kültür Evi’ne bağışladı. Üzerindekiler hakiki gümüş.
Diğer eyer kasası gördüğünüz gibi ahşaptan, gümüş işlemeli güzel görünüyor ama bu da değerli. En az 150 yıllık.
Cankat Devrim gelmişti ziyarete. Bu eyerin başında iki saat oturdu. Her bir parçasını inceledi. Her bir parçasının kendine has bir anlamı, özelliği var. Eyer işini bilenler anlıyor. Bizim eksikliğimiz bu detayları bilmiyoruz.

Darı değirmeni

-A. Turan: Bu bir darı değirmeni. Rıdvan Horol bağışladı. En az 100-120 yıllık bir mazisi var. Bunun özelliği darı tanelerini (Fuğe diyoruz, bir kesim Fug diyor) kırmadan, parçalamadan kabuğunu soyar. Özellikle bizim köye, Çemguylara mahsus olmalı, özel bir yiyecek hazırlanıyor, tok tutma özelliği olduğu için Ramazan ayının olmazsa olmazıdır, sahurda özellikle. Karşılıklı oturuyorsun, üstteki delikten döküyorsun, saplı döner kısmı elle çeviriyorsun, soyulmuş darı taneleri alttaki kanaldan akıyor.
Tamamen ahşaptan elle yapılmış. Gövde kısmı tek parça ahşap, bir dönen kısım, yine ahşap. Buna şaşkınlıkla bakıyorum, o zamanın şartlarında becerilebildiği için. Bundan köyde 3-4 tane. Bir tanesi bendedir.

Düven

-A. Turan: Buğday tanelerini sapından ayıran bir alet bu. Hayrettin Ömür’den bağış. Ahşaptan yapılmış, altındaki taşlar çakmak taşı. Taşları ağaç yaşken çakıyorlar, kuruduktan sonra bir daha yerinden çıkmıyor. Düven derler. Üzerinde oturmuşuzdur çoğumuz. Öküz ya da atlar çeker, yere serilmiş saplı buğday üzerinde hareket eder.

Hayvanlara su atmak için imal edilmiş bir alet.

***

Ziyaretçi defterinden…

Prof. Dr. Mira Khachemizova
(Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edb. Öğretim Görevlisi)

Doç. Dr. Mira Unorokova
(Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edb. Öğretim Görevlisi)

Necdet Hatam

Rahmi Tuna

Yaşar Aslankaya
(KAFFED Başkanı)

Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu
(Düzce Üniversitesi Rektörü)

Muhittin Ünal
(KAF-DAV Başkanı)

Yazarın Diğer Yazıları

“Derneklerimiz kültürel temelde örgütlenmeler olmakla birlikte sürgün ve soykırım, anadili, dönüş hakkı gibi taleplerimizin aslında siyasetin konusu olduğu açık”

-Nasıl bir KAFFED/Federasyon/Birlik hayaliniz var? Üye derneklerle ilişkiler, uluslararası kurumlarla ilişkiler, sürgün, soykırım, başta anadili olmak üzere kimliğe ve kültüre dair her konuda nasıl...

Vefat: Zafer Sürer

Ankara Çerkes Derneği’nin kültür ve anadili emekçilerinden, Adana Kayapınar Köyü’nden Şejoko Zafer Sürer vefat etmiştir. Ailesi, yakınları ve sevenlerine sabır dileriz. Tha bu acıyı unutturacak başka...

İKKD’nin küçük yönetmenlerinden ‘Kavuşma’

Bayrak tüm dünyada bir ulusu oluşturan en temel yapıtaşlarından biri olarak kabul görülür. Aslında bir sembol olmaktan öte milletin tarihidir, ruhudur. Geçmişten geleceğe...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img