Süreli Yayınlarımız 13

0
490

Kafkasya Kültürel Dergi
Sayı: 39-42 Aralık 1973

Yeryüzü Adığelerinin Halihazır Durumları

1864’te Adığey’in Çarlık Rusyası tarafından hunharca gasp edilmesi ve halkının yüzde doksanı geçen bir oranda yurdundan zorla kovulması üzerine yeryüzünün en eski bir halkı tüm yeryüzünün en acıklı yaşantılarından birini sürdürmek durumuna düştü.
Bu barışsever ve insancıl halkın çoğunluğu, halen göçmen olarak yurdundan uzakta çile doldurmaktadır. Tüm yeryüzü insanlarına tanınan milli kültür halkları bu insanlara tanınmamaktadır.
Dünyanın hiçbir devlet yönetimi ve çevresi bu insanlar lehinde en ufak bir dostluk sevgisi belirtmemektedir.
Tüm dünya sanki bir şey kazanacakmış gibi, bu en onurlu insan topluluklarının son kalıntılarını dahi biran önce tüketmek için seferber olmuş durumdadır.
Bu nedenle, bu göçmen insanların acılı evlatları olan bizler durumumuzu bir kez daha, tüm dünya karşısında tüm gerçekçiliği ile sunuyoruz:

I- SSCB Yönetimindeki Adığey’in (Çerkesya’nın) Özerk Bölgelerinde Halkımızın Durumu:


A- Genel Durum
SSCB 1936 Anayasasına göre, halen her biri eşit sayılan 15 Sovyet Cumhuriyetinden (SC) oluşmuştur. Bu cumhuriyetlerden bazılarına bağlı toplam 19 Özerk Cumhuriyet, 10 Özerk Bölge ve 10 Ulusal Çevre daha bulunmaktadır. SSCB’yi oluşturan 15 SC’nin her birinde o cumhuriyetin yerli dili de Rusçanın yanında resmi dildir.

SSCB’nin bu 15 SC dışındaki özerk ya da ulusal birimlerin hiçbirinde yerli dillere eşit haklar tanınmamaktadır. Bu birimlerde resmi dil olarak Rusça uygulanmaktadır.
Bunun halkların eşitliği ve bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşırlığı ne ölçüde geçerlidir? Ayrıca, Gürcistan’ın Svan ve Mingrel halkları Gürcü dil ve ulusal varlığına bağlanırken, Adığe halkı üçe, Abhaz halkı ikiye, Karaçay – Balkar topluluğu ikiye, Veynah halkı ikiye ve Dağıstanlılar çok daha fazla sayıda ulusa bölünmek istenmektedir.
Bu nedenle tüm Sovyet kaynaklı belgelerin eleştiri süzgecinden geçirilmesinde ve aynı şekilde Sovyetleri her yönden kötü göstermek isteyen ideolojik maksatlı emperyalist batılı kaynakların da eleştirisinde gereklilik vardır.

B- Günümüz Adığey’inde Pratik Yaşantı
Adığelerin çoğunluğu Adığey’de halen köylüdür. Köylerde “kolhoz” adı verilen kolektif çiftliklerinde ve aile mülkiyetine bırakılan küçük toprak parçalarında çalışılmaktadır. Tarım makinalı tarım durumundadır. Köylerde kış ya da tarım dışı zamanları değerlendirmek amacıyla kurulmuş kurumlar da (atölye vb.) bulunmaktadır.
Şehirlerde ise endüstriyel kurumlara dayanan çalışma vardır.
Adığe köylerinde bulunan sekiz ya da on sınıflı okullarda Adığe dili-edebiyatı ve tarih dersleri Adığece, kalan dersler de Rusça olarak okutulmaktadır. Bu okullardaki Adığece derslerin öğretmenlerini yetiştiren yüksekokullarda da Adığece okutulmaktadır.
Şehirlerde Adığece eğitimin çok az ve göstermelik olduğu anlaşılmaktadır. Adığey’in özerk bölgelerinde yerliler için açılmış bulunan okullar dışında kalanlarında sadece Rusça okutulduğu gibi, özerk bölgeler dışında olan Adığe köylerinde de Adığece değil Rusça öğrenim yaptırılmaktadır.
Her üç özerk yerde birer yazarlar kurulu (derneği) bulunmaktadır. Adığece iki edebiyat dergisi (Mıyequape’de üç aylık “Zeqoşnığ” ve Nalşık’ta iki aylık “Oşhamaue”) ile Mıyequape’de iki sahifelik, Çerkessk ve Nalşık’ta da dörder sahifelik olmak üzere haftada beş gün yayınlanan üç Adığece gazete bulunmaktadır.
Adığece eserler Mıyequape-Krasnodar, Çerkessk-Stavropol ve Nalşık’taki devlet basımevlerince basılmakta, telif ya da tercüme ücretleri ödenmektedir.
Adığe ve Karaçay – Çerkes Özerk Bölgelerinde birer, Kabartay – Balkar Özerk Cumhuriyetinde de üç büyük tiyatro bulunmaktadır. Tiyatro temsilleri için küçük temsil binaları daha vardır. Nalşık’ta ayrıca opera binası yapılmıştır.
Radyo ve televizyonlarda -Mıyequape, Çerkessk ve Nalşık- Adığe dilinde yayın, hem süre ve hem de kalite yönünden çok yetersizdir. Adığe radyoları, her nedense, Rusça yayın yapmayı Adığeceye tercih etmektedirler.

Adiğe edebiyatı ve tarihi anlayışında Çarizmle uyuşan pek çok ırkçı ve emperyalist tutumlara rastlanmaktadır. Çarizmden miras bir “Büyük Rus Ulus Şovenizmi”, V. İ. Lenin tarafından şiddetle takbih edildiği halde hayretle izlenebilmektedir.

Buna rağmen yine hayretle izlenebilen bir gelişme, bazı Adiğe yazarlarının kendilerini -kuşkusuz kökü politik zorlamadan geliyordu, çünkü aksinin örneği yoktu- bu çarcı şoven anlayışından kurtarmakta olduklarıdır. Bu alanda Adiğe yazarları Hadeğall’e Asker ve kısmen son yazıları ile Şorten Askerbiy örnek olarak gösterilebilirler.
Günümüz Sovyet resmi kaynakları “Adiğe Ulusu”nu, üç özerk bölgede bulunduğundan, güya “Adiğe ulusu”, “Çerkes ulusu” ve “Kabartay ulusu” biçiminde üç ayrı ulusmuş gibi göstermektedir. Rusça resmi yayınlarda buna hemen istisnasız rastlanmaktadır. Adiğe dilindeki yerli yayınlarda ise, bazen komik durumlarla karşılaşılmaktadır, Adığe adı paylaşılamamaktadır. Örneğin, Kabartay bölgesi yayınları kendi lehçelerine kâh “Kabartay dili” kâh “Kabartay-Çerkes dili” ve kâh da “Adiğe dili” demektedir. Bu yayınlar kendi kullandıkları Kabartay (Doğu Adiğe) lehçesine “Adiğe dili” diyorsa “Adiğe Özerk Bölgesi”nde kullanılan batı Adiğe lehçesine de “Adığey dili” adını vermektedir.
Ama başta Hadeğall’e Asker olmak üzere gerçekçi ve ciddi Adiğe yazarlarının eserlerinde bu çarcı tutumun zerresine rastlanmamakta ve tüm Adığelerin tek bir ulus ve tek dilli oldukları açıkça yazılabilmektedir.

Bir başka gerçek dışı tutum Adiğe – Rus ilişkileri ile 1864 Adiğe göçü üzerine yapılan yorumlarda ortaya çıkmaktadır. Adığece tarihlerde ilişkiler yorumlanırken “Rus sevgisi” yaratacak bir yöntem izlenmekte, eğer Adiğe halkının bu ilişkilerden aldığı yara unutulamayacak kadar ağır ise suç hemen “çara” ve “çarizme” yüklenmektedir. Bilimsel olmayan bu çarcı ve yararsız tutum da son yıllarda terkedilmeye başlanmıştır.

Çarlık Rusyasınca yapılan 1864 Adiğe genosidi ve sürgünü üzerine suç salt İngiliz ve Fransız emperyalizmine ve hatta Türkiye ile sömürücü Adiğe halk sınıflarına yüklenmek istenmektedir. Bu tutumu terk eden (özellikle 1957 ve 1965’ten sonra) Adiğe yazarlarına da rastlanmaya başlanmıştır. Ama bu yenileri dahi gerçekleri yarım ağızla ifade eder olmaktan öteye geçmemektedirler…
…Özgürlük ve bağımsızlık adına bir avuç insanın, insanlık önünde verdiği tarihin nüfusuna oranla en geniş ve en onurlu antiemperyalist savaşını İngiliz, Fransız ve hatta Türk kışkırtmasına bağlamaya yeltenen sahtekâr eserlere de rastlanmaktadır. Keraş Tembot, Kışo’ko Alim, Şorten Askerbiy ve en fazla olarak Hadeğalve Asker gibi gerçekçi ve antiemperyalist Adığe yazarları yanında, feci Adığe göçünün suçunu salt Adığe feodallerine, din adamlarına ve Türkiye’ye yüklemeye kalkışan ve hatta Rusların göçü önlemeye çalıştıkları yalanını işlemiş olan Meşbaş’e İshak gibilerine de rastlanmaktadır… Ancak sayın Meşbaş’e İshak, sonraki eserlerinde hatasından döndüğü izlenimini vermektedir.
Adığe Halk Kurtuluş Savaşının gerçek karakterini çok usta bir dille sayın Hadeğalve Asker “Batmetoğulları” (Batmetqoxer, 1963) adlı uzun şirinde bir baba ve altı oğlunun yurtseverce ölümleri ve yalnız kalan ananın cenaze törenindeki içli sözleri ile ortaya koymaktadır.
Adığe dilinde şimdiye değin yayımlanmış dil, edebiyat ve tarih üzerine bilimsel eserlerin sayısı çok azdır. Örneğin el ve okul kitapları dışında, şimdiye değin Adığece bir bilimsel gramer kitabı yayımlanamamıştır. Sözlükler çok yetersizdir.
Bir başka acı gerçek de, Adığeceye Adığece karşılığı bulunduğu halde çok sayıda ve gereksiz yabancı sözcükler alınmakta oluşudur…

Göçmen Adığe aydınlarının en çok üzerinde durdukları hususlardan biri olan üç Adığe bölgesinin birleşmesi ve göçmenlerin kovuldukları anayurtlarına dönebilmeleri isteği ise, Sovyet çevrelerinde anlamlı bir duymamazlıkla geçiştirilmektedir. Bu konuda bazı Adığe aydınlarının edebiyat eserlerinde kalan çabalan dışında, hiç bir antiemperyalist tutuma rastlanamamaktadır.

II- Göçmen Adığelerin durumu ve yapılan çalışmaların niteliği

Ortadoğu (Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail vb.) ve Balkan (Arnavutluk, Yugoslavya) ülkeleri ile Malgaş (Madagaskar) Cumhuriyetinde ve başkalarında bir milyonu çok aştığı sanılan göçmen Adığe toplulukları bulunmaktadır. Bu topluluklar, genel olarak Ürdün’dekiler dışında yoksuldurlar. Ayrıca; yüzyılı aşkın bir göçmenlik yaşantısı ile eğitimsiz köy çevrelerinde kapalı kalmak, bu kitleyi ulusal kimliğinden oldukça uzaklaştırmıştır.
Bu göçmen topluluklardan Arnavutluk’ta bulunanları hakkında bilgi bulunmamaktadır. Diğer topluluklardan kendi ulusal eğitimlerini kendilerinin ele almalarına elverişli devlet ortamı İsrail ile Yugoslavya’da bulunmaktadır. Diğer devletlerin yönetimleri derece derece farklı tutumları olmasına rağmen göçmen Adığe topluluklarını çoğunluğun içinde eritme politikalarını uygulamaktadırlar. Bu nedenle sorunun çözümlenmesi ağır olup, bilinçli ve fedakârca çalışmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla soruna gerçekçi eğilmek gerekmektedir. Sorunlara, duygusal kalındığı sürece doğru, bilimsel çözüm yolları bulunamaz.
Adığe toplulukları, özetle 1900’lerde kendiliğinden bir uyanma hareketini başlatmışlardı. Adığelerin 1923-28 yıllarına değin Lâtin (şehirlerde) ve Arap (köylerde) harflerine dayanan yazılı hayatları ve okulları (köylerde hoca mektepleri) vardı. Bu eğitim, Adığeler açısından kültürel dünya ile ilişki kurmayı ve ulusal kültürü geliştirmeyi bir ölçüde sağlıyordu. Bu olanak Adığeler adına politik nedenlerle kapandı (şehirlerde 1922, köylerde 1928). Adığece eserler meydanlarda ateşe verildi.
Yeni harflerle (Lâtin) eğitime geçilince, gizli olarak eğitimini 1950’lere değin sürdüren Adığe köy okullarının da -dinsel amaç dışında- pek fonksiyonu kalmadı ve dolayısıyla, kültürden kopma ve erime süreci başladı. Çünkü yeni okullar hemen yalnız şehirlerde açılmış bulunduğundan ve hemen tüm göçmen Adığeler de köylü olduklarından, pratikte eğitimden yararlanma olanağı yoktu. Yani göçmen Adığeler adına yirmi yıldan uzun bir eğitim dışı yaşantı süreci başladı.
Yeni eğitimin Adığe köylüleri adına önem taşır olması, özellikle 1950 sonrası için söz konusudur. Yirmi yıl süresince Vubıh dili topluluk dili olmaktan çıktı. Eğitim dışı yaşanan bu yirmi yıl zarfında, kültürünü yitirmeye başlayan bu topluluklarda Adığece şarkılar yok oldu. Ulusal hayatın başka kesimlerinde de tamamlanan yerli kültürden kopma ile ulusal karakterde şekilsizleşme ve kısmi asimile gerçekleşti…
1950-70 arası yıllar, sanayileşmenin başlaması ile bir şehre taşınma ya da şehirle bağıntıyı çoklaştırma sürecini kapsamaktadır. Bu süreç sonunda, Adığe varlığının en önemli dayanağı Adığe dili de -bir kültürel iletişim aracı olmaktan çıktığı için- ölmeye başladı. Örneğin, Düzce’de binlerce köylünün 1972 yılı içerisinde Adığeceyi toptan ve kendiliğinden bırakması durumu buna bir kanıttır.
1920-1970 yıllarını kapsayan yarım yüzyıllık çağdışı ve ırkçı baskılı yaşantı dönemi, hemen tüm yeryüzü göçmen Adığe topluluklarını, kesin asimilenin son çizgisine getirdi…
Bu olumsuz, insanlık adına utanç verici gelişme karşısında bazı bireysel çabalar dışında, hiçbir olumlu çalışma yapılamadı ve hatta yapılmasına bile karşı çıkıldı. Örneğin, eski Suriye yönetimi yerli hainleri de kullanarak bazı Adığe aydınlarının binbir zorlukla Golan bölgesinde açmış bulundukları Adığe ilkokullarını kapattı.
Adığey’le ilişki kurulamaması ve 1950 öncesi için eğitim olanağından yararlanılamaması Adığe aydınlarının yetişememesi durumunu yarattı. Bundan sonra da eğitim dışı kalarak kişiliğini yitiren ve kültürsüzleşen göçmen Adığe topluluklarından gerici aydınlar yetişmeye başladı. Bunlar da toplumun kişiliğini yitirmesinde etken oldular.
Öte yandan, 1950’lerden sonra varlıklı göçmen Adığe aileleri şehre taşınmaya ve özellikle Ordu ilinden gelen Karadenizliler Adığe köylerine yerleşmeye başladılar. Bu yeni gruplar hızla köylerin ekonomik kaynaklarını fethederek çoğaldılar. Adığe göçmen köylülerinin yoksulları da bu durum karşısında, 1960-70 yıllarında köyleri artan ölçüde terketmek zorunda kaldılar. Halen devam etmekte olan bu süreç halihazır durumda, Adığe köylerinin büyük bir kesiminin ya yok olması ya da Adığe nüfusunun azınlığa düşmesi olgusunu getirmiştir.

Ekonomik kaynakları kurutulan ve şehre en itibarsız kitle olarak yerleşen göçmen Adığe yoksulları adına, korkunç bir “sosyal düşme” gerçekleşmiştir…
Adığe varlığı adına daha da ağır olanı, tarihi Adığe karakterinin son izlerinin şehirlerde silinmekte ve Adığe varlığının gelecek adına büyük bir çapta şimdiden yok olmakta olmasıdır.

Ülkelere Göre Göçmen Adığe Topluluklarının Durumları

Çok az sayıda Adığenin bulunduğu İsrail ve Yugoslavya’da durum, diğer yerlere göre daha iyi gözükmektedir.
Ürdünlü Adığelerin sosyal ve ekonomik durumu, çoğunluğu ile iyidir. Fakat Ürdünlü Adığeler arasında ulusal ruh ve dil zayıflamış ve kozmopolit gerici anlayış güç kazanmış görünmektedir. Göçmen Adığelerin Vadisir köyü dışında Arapça konuşmaya başladıkları anlaşılmaktadır… Ürdünlü aydınlar çoğunlukla kültürsüz ve gerici olup, bilinçli çalışmalar halen bireysel ve yetersiz çabalar durumunda kalmaktan kurtulamamıştır. Bu ülkede kültürlü Adığe aydınları örgütlenebilir ve haklarına sahip çıkabilirlerse, 40 bin Adığeyi etkileyici başarılar elde edebilirler. Ve hatta Ürdün hükümeti bile, bir resmi kararname ile Adığeler için okullara zorunlu Adığe dili ve edebiyatı dersleri koyarak bu sorunu çözümleyebilir.
Suriye Adığeleri ise, Arap – İsrail Savaşları nedeniyle perişan durumdadır. Suriye hükümetine düşen en onurlu görev, kuşkusuz kendinden önceki gerici yönetimlerin kapatmış olduğu Adığe okullarını kendisinin açması olabilir.

Bu olanak Yugoslavya tarafından göçmen Adığelere tanındı, fakat aydınları bulunmayışı nedeniyle Adığeler bu olanağı kullanamadılar.
Yeryüzü Adığelerinin Çoğunluğunun Bulunduğu Türkiye

Durum hepsinden farklıdır. Gerçi Türk yönetimi Adığelere karşı daha iyi davranmakta, fakat gerici çevreler Adığe uyanışı karşısında tetikte bulunmaktadırlar.
Türkiye’de halihazır koşullara göre, bilimsel ve kültürel amaçlı özel çalışmalar yapılabilir. Bu alanda tüm çabalar, bizatihi aydınların kendilerine düşmektedir. Topluluk içi gericiler bu alanda en büyük engel olarak görünmektedirler. Bu nedenle eski Adığe göçmenlerinin okul açmalarını düşünmek bile gerçek dışılık olur. Dolayısıyla en çok erime Türkiye’de olmaktadır. Buna rağmen, en güçlü potansiyel de yine Türkiye’de bulunmaktadır.
…Kafkas oyunları beklenen yararı sağlayamamıştır. Dolayısıyla, çabalar kültürel yayın alanına kaydırılmalıdır. Dil yitirilse bile kişi, ruh ile bu ruha dayalı derinlemesine kültür kazanabildiğinde kişiliğini bulabilir. Halihazır Adığe kültür ve edebiyatı, özümlenebildiğinde ağırlığını duyurabilecek ve kişilik verebilecek ölçüde güçlüdür…
Ünlü tarihçi General Berkok bu konuda şunları söylemektedir: “Kafkasyalının, tarihin binlerce senelik fırtınalarına rağmen varlığını koruyabilmesi ve en son olarak çağının en güçlü devleti karşısında üç asır direnebilmesi, bu ırkın … bir harikası ve tarihin bir mucizesidir ve bu harika, fazilet ve kahramanlığının bir sonucudur…”.
Gerçekten bu fazilet ve kahramanlık tüm insanlık arasında güç kazanmaktadır. Bu bayrak şimdi İrlandalı yurtseverin İngiliz emperyalizmine sıkılan kurşunda, Filistinli mücahidin vatan türküsünde, Baskya dağlarında General Franco faşizmine direnen kahramanın imanında, Karaderili özgürlük savaşçısının Gine ve Mozambik’te Portekizli sömürge haydutlarına direnişinde, yurtsever Lumumba’nın trajik ölümünde ve ölüme meydan okuyan kahramanlığında dalgalanmaktadır.

Göçmen Adiğe varlığı, aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinin geleceği için, stratejik Adığey’in dünya barışı bakımından halkına geri verilmesi söz konusu olduğunda, bir ihtiyat güç olarak gereklidir.
Çağımız, bağımsızlık ve ulusal kimliği ortaya koyma çağıdır… Adığeler halk olarak ve kültürlerinin niteliği bakımından, ırkçı ve gerici değildir; ilericidir. Bu nedenle de:
İyi olan için sürekli mücadele edilebilmelidir.
Göçmen Adiğe toplulukları arasında 1920 yıllarına değin sağduyu ve buna dayanan ilerici aydınlar egemendi… Ama elli yıllık bir sürecin uygulamaları, ilerici olmayan ya da kültürsüz okumuş tiplerini çoğaltmıştır…
Kültürlü ve ilerici aydınlar, 1961 ilerici Türkiye Anayasasının getirdiği insan hakları ve düşünce özgürlüğü ile birlikte yeniden çoğalmaya başlamıştır…
Türkiyeli genç ve ilerici aydınlar, bugün için sayıca çok azdırlar.
Çoğunlukla Kafkasya Kültürel Dergisi etrafında toplanan bu genç aydın kesimi, hemen tüm kültürel çalışmaları bugüne değin omuzlayabilmiştir. Bütünüyle bağımsız ve özgür kişiliğiyle bu kesim, tüm Ortadoğu’nun sayıca en az, ama belki de en aydınlık ve en kültürlü aydın kesimidir. Bu genç aydınlar, göçmen Adiğe topluluklarının yarınları adına desteklenebilmelidir.
Kafkas Dernekleri halihazır durumları ile gelecek adına umut bağlanacak bir kimliğe kavuşamamıştır. Sömürücü ve gerici çevrelerin kuru mahalli oyunlar ile futbolu, uyutucu olması bakımından destekledikleri bilinmelidir. Dernekler asli kimliğine kavuşturulabilmeli, bilimsel ve kültürel yayınlar dışında tek kuruş harcamalarının önü kesilmelidir.
Adığe göçmen aydınları, başka halklardan insancıl ve kültürlü aydınlarla eşitçi ilişkiler kurabilmelidir. Gerici çevrelerce ezilmemek ve tecrit edilmemek bakımından buna zorunluk vardır.
… Yeryüzü barışı, en başta Kafkasya’dan geçmek zorundadır. Ama bunun için ayakta kalabilmek gereklidir. Bu nedenle de:
Adığe dimağı aydınlatılmalıdır. Adığe halkı, dıştan enjekte edilmiş zararlı davranışlardan arındırılabilmelidir. Bunun için, yine kültürlü aydınların birleşmeleri ve gelecek adına yaratıcı girişimlerde bulunmaları zorunludur.
Adığey Adığeleri küçük kalıntı topluluklardan başkası değildir. Bu topluluklar ayrıca çarizm tarafından üçe bölünmüştür ve bu bölünme halen yok olmamıştır. Tüm bu konularda, ayrıca her biri bir yara gibi kanayan göçmen Adığelerin sorunlarında, ilerici göçmen aydınlar tarihsel sorumluluklar taşıdıklarının bilincini asla unutmamalıdırlar.
Çünkü Adığe ulusunun geleceği, onun evlâtlarının çalışmalarına bağlıdır.

Kafkasya

Not: Özel sözcükler dergide kullanıldığı gibi alınmıştır.

Önceki İçerikLitvanya Özgürlük Hareketi “Sajudis”ten Çağrı!
Sonraki İçerikÖzlüyoruz Ahparig
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz