Günlerden bir gün bir Çerkes köyünde bir eve misafir gelir. Misafir xabzeye göre bir güzel ağırlandıktan sonra yemek vakti gelir. Misafir olunan evde bekar bir genç kız ve yeni gelin vardır. Kaynana geline, ‘’kızım sen Çerkes Tavuğu’nu’’, kızına ‘’sen de Haluj’u yap ben de pasta ve diğerlerini hallederim’’ demiş.
Yemek vakti gelmiş, sofraya oturmuşlar.
Harika Çerkes mutfağından tatmaya başlamışlar. Misafirler yemekleri yerken birde ne görsünler! Çerkes Tavuğu’nun içindeki taşlık olduğu gibi temizlenmemiş duruyor. Fark edince ondan uzak durarak lokmaları almaya devam ederler. Mideler bulanır, kulaklarda fısıldaşmalar olur, gelin de fark eder kıpkırmızı olur, kaynana fark eder mahcup olur…
Neyse yemekler yenilir, sofradan kalkılır.
Kaynana ne yapsam, yapsam da bu yeni gelinin mahcubiyetini kurtarsam diye kara kara düşünmeye başlar eski toprak thamade.
Misafirler aslında o gün yola koyulacaklardır. Kaynana ne yapıp edip, ‘’akşam da bizdesiniz, yarın sabah çıkarsınız’’ der yola…
Akşam olur yemek vakti gelir…
Kaynana yine mutfaktaki iş bölümünü dağıtır. ‘’Tavuğu ben yapacağım’’ der… Geline ‘’kızım sen Halujleri yap’’ der. Kızına da geriye kalanları…
Misafirler otururlar akşam yemeğine her şey çok güzel enfes bir sofra…
Başlarlar yemeğe…
Haydaaaa…
Bir de ne görsünler? Öğle yemeğindeki gibi tavuğun taşlığı olduğu gibi duruyor ortada…
Kaynana ‘’gelinim öğlen yaptığı gibi size yine Çerkes Tavuğu yaptı, buyurun afiyetle yiyin’’ der.
Misafirler artık ya bunlar nasıl insan diye düşünmeye başlarlar… Fiskos, fiskos, fiskos…
Yine kenarından kenarından, bandıra bandıra pastayı yerler. Kaynana bu sefer olaya müdahale eder. ‘’Ya’’ der ‘’siz neden gelinimin size yaptığı sürprize hiç dokunmuyorsunuz? Öğle yemeğinde de dokunmamıştınız.’’
Geline ‘’kızım getir oradan bana bir çatal bıçak’’ der.
Bıçak ile ortada duran taşlığı ortadan ikiye ayırır ve taşlığın içinden harika bir Çerkes Peyniri çıkar…
(11 Ekim 2014. Fadıl Sungur)