Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) bünyesinde çalışmalar yapan Kardeş Türküler’in yeni albümü yakında raflardaki yerini alacak. Bu albümde de Arapça, Türkçe, Ermenice, Kürtçe ve Pontça gibi birçok dilde şarkı seslendiren grubun söyleyeceği Çerkes ezgisi ise “Kayseri Ğogum” adlı ağıt olacak. Kardeş Türküler, Kayseri Ğogum’un albüme alınış sürecini anlattı.
Neden Kayseri Ğoğum?
Bundan birkaç yıl önce, Kardeş Türküler dinleyicisi bir arkadaşımızın tavsiyesi üzerine dinlediğimiz ve hepimizin ilk dinlemede beğendiği bir şarkı Kayseri Ğoğum… İlk dinlediğimizde Çerkescenin hangi diyalekti ile söylendiğini, yöresini, hikâyesini kısacası hiçbir şeyini bilmiyorduk. Fakat ezgisi insanın içine işliyordu…
Şarkı sözlerinde geçen “makine” ifadesinin yanı sıra icradaki tren efektleri, bu şarkının bir yolculuğu hikâye ettiği hissini vermişti bize. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında Kafkaslardan Anadolu’ya gerçekleşen büyük göç dalgasında Adapazarı, Düzce, İzmit gibi Kayseri şehri de Çerkesler için ikinci bir anayurt olan şehirlerden biri. Acaba bu şarkı da Kayseri yolunda seyreden trenleri anlatırken, savaş ya da başka bir nedenden dolayı gerçekleşen bir sürgünü ya da zorunlu bir göçü mü anlatıyordu?
Hem hikâyeye duyduğumuz merak hem de ezginin sıcaklığı, etkileyiciliği heveslendirdi bizi ve konserlerimizde seslendirmek üzere düzenleme çalışmalarına başladık.
Ve sonra… Şarkı hakkında bakın neler öğrendik…
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, tarih boyunca toplumlar, topluluklar arasında yaşanan kültürel alışverişte kimin kimden ne aldığını ayırt etmek imkânsız. Böyle bir coğrafyada müziklerin de bu kaynaşmadan etkilenmemesi düşünülemez. Bir de bu toplumların kendi içinde dil ve kültür açısından farklılıklar arz ettiğini düşünecek olursanız, alabildiğine çok renkli bir iklimin ortasına düşüveriyorsunuz.
Kafkas coğrafyasında yaşayan ve genelde Çerkes olarak adlandırılan toplum da Adige, Abhaz, Abaza, Kabardey, Besleney, Oset, Balkar, Karaçay, Çeçen, Şapşığ, Bjeduğ gibi farklı adlar altında ve farklı lehçeler konuşan halklardan oluşan çok büyük bir toplum. Türkiye’de konuşulan “Çerkesce” dilinin, Batı Çerkescesi ve Doğu Çerkescesi olmak üzere iki büyük kola ayrılan ve bu iki kolun da kendi içinde çatallaşan büyük bir dil ailesi olduğunu öğrendiğimizde, şarkıların vokal icralarındaki telaffuz konusunun da zorlu bir iş olacağını anlamıştık. Fakat artık çok geçti! Şarkıya vurulmuştuk bir kere…
İlk olarak, Oset kökenli yakın arkadaşımız Leyla Kılıç’tan destek istedik. Leyla Kılıç, şarkı konusunda en güvenilir bilgiyi kendisinden alabilirsiniz, diyerek bizi Özden Turhan’a yönlendirdi. Özden Bey’den öğrendiğimiz ilk şey, Kayseri Ğoğum’un bir sürgün ya da göç şarkısı değil de, ayrılığı hikâye eden hüzünlü bir sevda şarkısı olduğuydu. Özden Bey, “Bu şarkı, ya I. Dünya Savaşı ya da Kurtuluş Savaşı zamanında Türkiye’ye göç etmiş, savaş zamanı olduğu için askere alınmış Çerkes gençlerin ardından kız arkadaşları (yani ‘kaşen’ dediğimiz sevgilileri) tarafından yazılmış bir şarkıdı.” diyordu.
Şarkının, savaş koşullarında zorunlu olarak silah altına alınan ve bir bilinmeze doğru yola koyulan erkeklerin ardından bu ayrılığa isyan eden Çerkes kadınların dilinden söyleniyor olması bizi daha çok etkiledi.
Artık telaffuz konusundaki çalışmalara da başlamamız gerekiyordu ve bu çerçevede, ilk konserlerimizden bu yana telaffuz, hikâyelendirme konusunda hep yanımızda olan, birlikte çalıştığımız Çerkes dostumuz Sebahattin Çurmıt’ın yardımlarına başvurduk. Bir yanda telaffuz çalışmalarımız devam ediyordu, diğer yanda şarkının menşei hakkındaki araştırmalarımız… Her iki noktada da Sebahattin’in çok önemli destekleri oldu.
Sebahattin Çurmıt’ın bize sunduğu bilgiler arasında, şarkının bazı kaynaklarda Kayseri/Uzunyayla şarkısı olarak geçtiği bilgisi de mevcuttu. Fakat Sebahattin’e göre en güvenilir bilgi; Kayseri Ğoğum şarkısının, Çanakkale-Biga yöresinde yaşayan Çerkes köylerindeki kadınların, 1900’lerin başındaki savaşlardan birinde Kayseri’deki askeri garnizona giden ve çoğunluğu gençlerden oluşan askerlerin ardından yaktığı bir ağıt olduğu bilgisiydi -ki bu bilgi, Özden Turhan Bey’den edindiğimiz bilgi ile de örtüşüyordu.
Yine Sebahattin’in bize aktardığı bir başka bilgi de şu: 1997 ve 2002 yılları arasında Adıgey Cumhuriyeti’nden gelen ve Türkiye’de folklor derlemesi yapan Wunerıko Mira, Wunereko Ray ve Zefes Aydemirkan’ın öncülüğündeki akademisyenler, 2004 yılında “Türkiyem Yıs Adıgexer- Orıotexer: Türkiye’deki Çerkesler- Söylenceler” kitabını yayınlarlar. Kitapta üç farklı kişinin ağzından söylenen ve ağıt olarak nitelenen bir şarkı vardır: Kayseri Ğoğum. Bu derlemeler esnasında Kayseri Ğoğum’u, Janetl Ayşe (Halhekuay: Savaştepe köyü) 12 kıta, Beguğo Zahire (Şıncıye: Dereköy) 4 kıta ve Neğoyko Nezaattin 9 kıta olarak okur. Okunan kıtalar, akademisyenler tarafından kaydedilir. Adigecenin ‘Bjedıuğ’ diyalektinde söylenen bu kıtaların ortak özelliği, her birinin sonunda aynı dörtlüğün yer almasıdır: Şarkıyı okuyan kişiler son dörtlüğü “bu şarkıyı duyup dinleyen kişi, kendi yeteneğince bu şarkıya bir kıta daha eklesin” diyerek bitirir. Şarkının farklı köylerde farklı sayıda kıtalar içinden icra edilmesinin nedeni de budur ve böylelikle şarkının ilk söyleyeni de belirsizleşir, şarkı geleneğe karışır.
Şarkıdaki ilk kıta, Çerkescede kaşen olarak adlandırılan ve “yâr/sevgili” anlamına gelen genç kadınlar tarafından, trende asker olan sevgilileri için söylenir: “Yâr Allah, kalbim bir daha dönmeyeceğini söylüyor, gözlerimin nuru” diye seslenen kaşenlerin sesine trenin vagonlarından ses veren erkeklerin nidaları da karışıverir: “Yâr Allah hone rine rinem, nerelere gideyim, gözlerimin nuru”
Şarkının devamında da dile geldiği gibi, uykusuz geçen geceler boyunca gökyüzündeki yıldızları seyredip sevdiğinin de uzaklarda aynı yıldızlara baktığını düşünen ve sabaha kadar “saç telleri kadar gözyaşı döken” kadınların acısını, kadınları geride bırakıp uzak diyarlara asker giden erkekler de, ya da evlatlarını asker eyleyen ana babalar da yaşamaktadır aslında. Çünkü hepsi geceleri aynı gökyüzünde, aynı yıldızları, aynı hasretle seyretmektedir.
Şarkı, Çerkes kadınlarının ağzından yakılmış kadın ağzı bir şarkıydı ve BGST Dansçıları’ndan iki kadın arkadaşımız, geleneksel Çerkes danslarındaki figürlerden esinlenerek şarkıya dans yazdılar.
Kayseri Ğoğum dans sahnesinde…
Dans sahnesinin imgesel altyapısını oluşturmak için pek çok Çerkes hikâyesi ve efsanesi okundu. Okunan hikâyelerin büyük bir kısmı Çerkeslerin 19. yy’da yaşadıkları katliam ve göç üzerineydi. Deniz üzerinde kurulan bu göç yolu bir halkı birbirinden ayırmıştı ve büyük bir kısmı bu yolda hayatını kaybetmişti.
Sahnedeki öykü: Dans sahnesi, bu ayrılık hikâyeleri temelinde şekillendi. Birlikte büyümüş iki genç kızın göçle birbirinden ayrılışı ve tekrar bir araya gelme arzusu üzerine kuruldu. İki kişilik dans sahnesinde, dansçılar birbirine tıpatıp benzeyen bir hareket akışı içindeydiler.
Dünyanın farklı yerlerinde iki kadın önlerindeki su birikintisiyle oynamaktadır. Birbirini göremeyecek ve dokunamayacak kadar birbirlerine uzaktırlar. Ancak birbirlerini hissederler ve yavaş yavaş yan yana gelirler. Bir rüyada gerçekleşen bu kavuşma, coşkulu bir isyâna varır. Rüya sona erdiğinde iki kadın kendilerini tekrar su birikintisinin önünde bulurlar.
Dansa hazırlanırken: Dansın hazırlığı için 90’lı yıllarda Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nde (BÜFK) yürütülen Kafkas dans çalışmaları sırasında derlenen dans video arşivinden yola çıkıldı. Bu görüntüler daha ziyade 70’li yıllarda Kafkasya’daki başarılı dans gruplarının sahne performanslarından oluşuyordu. Bugün geleneksel dansların sahne düzenlemelerinde çoğu zaman ortadan kaldırılan dansın tavrına ve üslubuna dair detaylar, bu arşivdeki bazı örneklerde zarif bir şekilde karşımıza çıkıyordu. Bu danslardaki Lezginka ve Qafe adım ve hareketleri dansın temelini oluşturdu.
İlk sergilemenin ardından sahnenin, icra anlamında geliştirilmesine devam edildi. Özellikle İTÜKAF dans topluğunun çalışmalarına katıldığımız dönemde Kafkas halklarının dansları konusunda deneyim kazanmış olduk ve sahnenin dans icrasını detaylandırırken bu deneyimden faydalandık.
Sahnenin düzenlenmesi sırasında, varolan müzik akışı büyük ölçüde korundu. Ancak finale doğru oluşan coşkulu isyankâr bölümde tren sesinden yola çıkılarak bir düzenleme yapıldı. Bu bölümde hem dansçıların hem de perküsyonun icrasında aşamalı olarak tempo arttırıldı ve bir trenin yola çıkarken yavaş yavaş hızlanmasına benzer bir etki yaratıldı.
Kayseri Ğoğum, çok sayıda konserde gerek danslı gerek danssız biçimde seyirciyle buluştu ve çoğunlukla olumlu tepki aldı. Bu geri dönüşler, şarkıyı albüm repertuvarına almamızda etkili oldu.
Ve albümde Kayseri Ğogum…
Kafkas coğrafyasına ait müzikal geleneklerde karşımıza çıkan panduri-çonguri telli ailesi, daha çok tiz frekanslarda kullanılan çeşit çeşit kavallar, akordeon-mızıka ve tahta vurmalılar… bizim daha önce bu alanda yaptığımız düzenleme çalışmalarında belli bir rol oynamıştı. Her ne kadar göçler sonrasında Anadolu’da üretilmiş olan bir şarkı da olsa, Çerkes kültürünün Kafkaslar’la olan bağına güçlü bir göndermesi olan bu şarkının düzenlemesinde de bu enstrümanlar bizim için önemli birer referans oldu.
Dramaturjik bir tercihle, gidenleri uğurlamaya gelmiş kadınların “Bugün onları yolcu ediyoruz.”, “Çok uzak diyarlara gidecekler, yerlerini bilmiyoruz.” “Nereye gidiyorlar?”, “Hayırlısıyla geri dönsünler” gibi cümleleri eşliğinde, rabarba olarak tanımlanabilecek vokal efektleriyle şarkıya başlamak bize uygun geldi. Mekân olarak seçtiğimiz istasyondaki genel bazı sesler (tren düdüğü, lokomotifin buhar püskürtme sesi…) kaval ya da akordeon körüğünün deneysel/imgesel kullanımlarıyla elde edilmeye çalışıldı.
İstasyon kalabalığında kadınların konuşmalarının ardından gelen kısa bir Çerkesçe duanın ardından, yalın ve sade bir panduri eşliğinde solist vokali duyurmayı ve dinleyiciyi şarkının melodisiyle başbaşa bırakmayı tercih ettik. Vokale eşlik eden üç telli panduri kullanımı, Kafkaslar’a ve dolayısıyla anavatana da bir gönderme oldu bizim için.
Kafkas müzikleri ve çokseslilik deyince ilk akla gelen özelliklerden biri çoksesli vokal kullanımıdır. Solistin girişinin hemen ardından, düzenlemedeki armonik yürüyüşler üzerine kurduğumuz/doğaçladığımız çoksesli geri vokal yapılarıyla sözlerdeki yolculuk temasını yorumlamaya ve geleneksel Kafkas çoksesliliğiyle içiçe geçirmeye çalıştık.
Şarkıdaki minör duyuşun, Batı müziğindeki minör dizilerden alışık olduğumuz yarım yedenli, çoğunlukla “major V – minör I” kadanslı duyuşdan ayrışmasına ve “aeolian” mod olarak da adlandırılabilecek, tam yedenli dizinin armonik özelliklerini yansıtmasına özen gösterdik. Birinci derece karar sesi akoru ile dördüncü ve yedinci derece akorları arasındaki armonik seyirler şarkının altyapılarını ve kadanslarını oluştururken belirleyici oldu. Sözler arasına eklediğimiz melodi, şarkıdaki genel hüzünlü havayı biraz dağıtabilecek nitelikte, dördüncü derece akorunun majörleştirilmesi sonrasında, ilgili major diziden ödünç alınarak yapılan bir doğaçlama sonrasında ortaya çıktı.
Şarkıda bizim için “sözün bittiği yer”, yolculuğun tam olarak başladığı an oldu. Belli bir belirsizlikle birlikte, umut, çaresizlik, endişe … gibi karmaşık duyguları birarada içeren bir istasyon buluşması; uğurlama / yolcu etme sonrasında trenin harekete geçmesi ve yavaş yavaş istasyondan uzaklaşmayı temel alan müzikal senaryonun finalinde, perküsyonlar ön plana çıktı. Şarkının ikinci kıtasından itibaren alttan alta hissedilmeye başlayan 6/8’lik ritmik salınımı aşama aşama hızlandırdık ve akustik perküsyonların renk olanaklarını kullanarak finalde, giderek uzaklaşan tren seslerini çağrıştırmak istedik.
Kayseri Ğogum
(Яр алахь) Кайсэры гъогум
(Яр алахь) макинэхэр рэкlуа
(Яр алахь) yкъэмыкlожъын гушэ
Сигум къысеlоба, синиту яз
(Яр алахь) xьонэ рина ринэ
(Яр алахь) xьоне ринэ рина
(Яр алахь) xьонэ рина рина
Тэдэ сыкlожъына, синитly яз
(Яр алахь) нычэпэрэ чэщым
(Яр алахь) жъуагъохэр къэсэпчы
(Яр алахь) шъхьацы пэпчы гущэ
Нэпсэр есэгъэхъыба, синиту яз
(Yar Allah) Kayseri yolunda
(Yar Allah) makinalar gidiyor
(Yar Allah) yüreğim dönmeyeceksin diyor, gözlerimin nuru
(Yar Allah) hone rina rine
(Yar Allah) hone rine rina
(Yar Allah) hone rine rine
(Yar Allah) nereye gideyim gözlerimin nuru
(Yar Allah) bütün gece
(Yar Allah) yıldızları sayıyorum
(Yar Allah) saç telim kadar
Gözyaşı döküyorum gözlerimin nuru
Kardeş Türküler Projesi
“Halkların kardeşliği” dramaturjisi çerçevesinde şekillenmiş olan “Kardeş Türküler” projesi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu bünyesinde yer alıyor. Anadolu, Trakya ve Mezopotamya halk şarkılarını, kendi kültürel bağlamlarını dikkate alarak, orijinal dilleriyle yorumlamaya çalışan bu proje, çok kültürlü bir coğrafyada kardeşlik içinde bir arada yaşama umudunu dile getiriyor ve halklar arasında yaratılan kutuplaşma ve gerilime karşı bir duruşu ifade ediyor.
Kardeş Türküler projesi, Anadolu ve çevresinde yaşayan farklı dil ve inançlara sahip halkların şarkıları üzerine yaptığı araştırmalara dayanarak, geleneksel şarkıları ve geleneksel formlara dayanarak ürettiği besteleri kendi duyarlılığı ve düzenleme anlayışı çerçevesinde yorumluyor.
Geleneksel ve batılı enstrümanların bir arada kullanıldığı konserler, konser verilen mekanın olanaklarına göre farklı sayıda müzisyenin katılımıyla gerçekleştiriliyor.
Kardeş Türküler Projesi, 2006 Haziran’ında Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda sergilediği gösterisinde İstanbul ve Diyarbakır’daki amatör korolar ve müzisyenlerle sahneyi paylaştı ve 140 kişinin sahneye çıktığı bir dans-müzik gösterisi sundu. Gösteri, farklı dil, din ve kültürlerin bir arada yaşama isteğinin sahne üzerinde daha somut ifade edilebileceği bir gösteri projesi olarak gündeme geldi.
Gösteride, BGST ve Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü (BÜFK) ile birlikte, Ermenice şarkılar söyleyen Sayat Nova Korosu, Laz Kadın Korosu Dalepe Nena, Roman müzisyenler Sarıköylü Tevfik ve Arkadaşları, Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu ve Mitrib çocuklardan oluşup Diyarbakır Sur Belediyesi çatısı altında çalışmalarını yürüten Gêdén Bajer Ritim Topluluğu sahne aldı. Kardeş Türküler “Sesler Bir Arada…” ile, dayanışma yoluyla ortak bir gösteri hazırlamayı ve “toplumsal barış” talebini daha güçlü bir şekilde ifade etmeyi hedefledi. Önümüzdeki dönemlerde, Kardeş Türküler projesi çerçevesinde, amatör müzik çalışmaları yapan grup ya da topluluklarla birlikte araştırmalar yapılması; bu araştırmalardan çıkacak sonuçların çeşitli dergi, kitap vb. yayınlar aracılığıyla kamuyla paylaşılması ve düzenleme deneyimlerini birlikte geliştirerek; ortaya çıkacak ürünlerin “Sesler Bir Arada” projesinde olduğu gibi birlikte sergilenmesi planlanıyor.