Kafkas Araştırma Kültür ve Dayanışma Vakfı’ndan 3 Yeni Kitap

0
607

ÇERKESLER

Yayıncıdan

“Rusların Kafkasya Savaşı ve Bölgenin Fethi Tarihi” adlı ve çok bölümlü Rusça eser, askeri tarihçi Nikolay F. Dubrovin tarafından 1871 yılında yayına hazırlanmıştır. Kaynakçası da kendisinden önceki yıllarda Kuzey Kafkasya halkları hakkında çok yönlü araştırmalar yapan batılı ve Rus kökenli askerle rin 10 ayrı derlemesidir. Bu kitap, bu eserin “Çerkesler” adlı ilk bölü münden tercüme edilmiştir.
Çerkesler, feodal yönetim anlayışını terk edip uluslaşma ve devletleşme sürecine girme aşamasında iken vatanlarının işgali ile sonuçlanan Rus-Kafkas Savaşları ve devamındaki sürgünle darmadağın olduklarından; toplumsal yaşamı tüm boyutlarıyla düzenleyen kurallar ve müeyyideler bütününü (örneğin 250 yıl önceki haliyle) yazılı olarak bizlere ulaştırma imkânını ne yazık ki bulamamışlardır.
Gerek Kuzey Kafkasya’da ve gerekse diasporada sürgün sonrası toparlanma aşamasında bazı seyyahlar ve araştırmacıların notları da dikkate alınarak yaşlılarımızın sözlü bilgilerine müracaatla yazılı hale getirilen Xabze kuralla rının da eksiksiz olduğunu söylemek çok zordur.
Buna karşın Ruslar; Kuzey Kafkasya’yı işgal savaşlarında kendilerine büyük direnç gösteren Kuzey Kafkas halklarını (düşmanlarını) ve onların zaaflarını öğrenmek amacıyla askeri uzmanları vasıtasıyla (Dağıstan halklarının bir kısmı hariç) en küçük topluluğa kadar çok yönlü olarak, Çerkes geleneksel yaşamını ise oldukça sathî olarak araştırıp arşivlemişlerdir.
N. Dubrovin’in; Rus arşivlerindeki o derlemelerden naklettiği alıntılamalara göz atınca; derlemecilerin, Çerkes geleneksel yaşamını, aile, terbiye ve ahlak anlayışını yeterince kavrayamadıklarını ve aynı konularda farklı derlemecilerin anlatımının birbiriyle çelişkili olduğunu görüyoruz. Ayrıca, 1718-1834 yılları arasında kaynak derlemeleri yapan Rus ve Rus ordusunda görevli Alman kökenli subayların; inceliği, eğitimi, nezaketi ve özgüveni içeren “Kaşenlik” olgusunu sıradan “sevgili” kavramına indirgemelerini, binlerce yıldır yaşadıkları tarihi vatanlarını zorla işgal ve gasp edip sonra da işgale uğrayanları gaspçılıkla suçlamalarını yadırgamamak gerekir. Keza, feodal yönetim anlayışından kaynaklı 200 yıl öncenin bazı uygulamalarını biz de yanlış buluyoruz. Ancak, bu günden geriye bakarak 200 yıl önceki uygulamaları eleştirmek doğru değildir. Doğru olan; o günün Çerkes toplumunun geleneksel yaşam biçimini yine o günün dünyadaki diğer toplumların yaşam biçimi ve anlayışı ile karşılaştırmaktır. Eleştirdiğimiz ve yanlış bulduğumuz şeylere rağmen bu güne kadar bilmediğimiz birçok tespiti içeren bu eseri ya rarlı olması dileğiyle yayınlarken, tercüme tashihleri ile redaksiyonu yapan, Rusça kavramların Adığece karşılığını parantez içinde veren Sayın Mevlüt Atalay ve Dr. Mira Unarokova’ya da teşekkür ediyoruz.

Kafdav Yayıncılık

KUZEY KAFKASYA

GİRİŞ

Okuyucunun dikkatine sunulmuş olan bu kitapta, Kuzey Kafkasya’da Erken Demir Çağı’nda İran dilleri konuşan göçebe toplulukların tarihiyle ilgili temel meseleler açıklığa kavuşturulmaktadır. Şimdiye kadar bu dönemden önceki Kuzey Kafkasya tarihi sadece arkeolojik kaynaklara dayanılarak anlatılmıştı. Daha önce bu bölgelerde yaşamış kavimlerin adları dahi bizim için meçhuldü. Dolayısıyla onların tarihinde birçok önemli nokta bilgimiz dışında kalmaktadır. Bu halkların yaşam tarzlarındaki birçok yönü genel çerçeve içinde değerlendirmeyi sadece arkeolojik araştırmalar sağlamayabiliyor.

İran dili konuşan göçebe toplulukların Kuzey Kafkasya’ya nüfuz etmeleri ve yerli halkın arasında eriyerek burayı yurt edinmeleri şans eseri bir tesadüfle bölge hakkında ilk yazılı kanıtların ortaya çıktığı döneme rastlar. Yerli halkların Erken Demir Çağı’nda yazıları yoktu.* Onlar hakkında bil gilerimiz, eski Yunan ve Romalı yazarlardan günümüze kadar gelebilmiş bölük pörçük çeşitli kaynaklarla sınırlıdır. Bunların önce Kimmer, İskit, Savromat, daha sonra Sarmat ve Alanlar olduğunu onlardan öğreniyoruz. Kuzey Kafkasya onların bir kısmına geçici, bir kısmına ise kalıcı yurt oldu. Bu göçebe kavimlerin etkin faaliyetleri bölge dışına da kaydığından, onlar hakkında bilgiler, Asur, daha sonra Güney Kafkasya ve diğer yazılı kaynak larda da yer almaktadır.

Kitabın içeriği, ona verilmiş olan isimden biraz daha geniştir. Burada asıl mesele, incelenen dönemde İran dilleri konuşan göçebelerin, Avrasya boz kır kuşağında Tuna’dan Çin’in kuzeybatısına ve Moğolistan’a kadar olan çok geniş bir alanı tutmuş olmalarıdır. Kuzey Kafkasya bu coğrafyanın sadece bir parçasıydı. Bu yüzden, o zamanlar baş gösteren olayların karakteristik özelliklerini anlamak için İskit, Savromat, Sarmat ve Alan adlarıyla tanıdığımız etnik dünyaların doğuşunu ve onların taşıyıcıları oldukları arkeolojik kültürlerin yaşamasına yol açan süreci kurgulamak bakımından, söz konusu coğrafi sınırların dışına çıkmak gerekiyordu. Kuzey Kafkasya’da, İran dilleri konuşan göçebelerin çeşitli soy ve kabile grupları arasında kültürler artık son ve kesin şekilde oluşmuştu. Başka soydan olan yerli ahaliyle yakın ilişkiler kurulması ve yerleşim alanlarının doğal coğrafi koşullara uyum sağlamaları süreci içinde, onları Kuzey Kafkasya’da ve onun sınırları dışında, diğer akraba toplulukların kültürlerinden farklı kılan şey, kendilerine özgü karakteristik özellikler kazanmış olmalarıydı. Sonuç olarak, Kuzey Kafkasya’da İskitler, Savromatlar, Sarmatlar ve Alanlar, gelecekte Oset etnik unsurunun biçimlenmesiyle son bulacak olan etnik oluşum sürecinin temellerini atmış oldular. Ayrıca, göçebelerin buralarda ortaya çıkmaları, belirtilen süreçlere sırasıyla önemli katkılar sağlamış olan yerli halkın tarihine hissedilir derecede değişiklikler getirmişti.
… Kuzey Osetya toprakları, göçebelerin bizi ilgilendiren döneme ait eserlerini ve anıtlarını tespit etmek ve araştırmak açısından uzun zaman meçhul ve araştırılmamış bölge olarak kalmıştı. Örneğin, İskitlerin bu bölgede doğrudan oturup oturmadıklarıyla ilgili soru da cevapsız kalıyordu. Aynı şekilde Sarmatların devamlı ikamet yeri olarak dağ eteklerini seçmeleri ihtimali de çok belirsiz görünmekteydi. Erken Alanların tarihine ilişkin durum da böyleydi. Ancak son 25 yıl içinde yapılmış olan yoğun kazı çalışmaları, bu sorulara olumlu yanıt verebilecek belgeler sağlamaktadır.

Bu kısa önsözü bitirirken, yaptıkları kazı çalışmalarına ait materyalleri henüz yayınlanmadan, incelik göstererek bana sundukları ve onlardan yararlanmamı sağladıkları için, V.L. Rostinov’a, P.K. Kozayev’e, B.V. Tehov’a, H.T. Çşiev’e, E.L. Çerçiev’e en samimi şükranlarımı ifade etmeyi bir borç bilirim.

*Yayıncının Notu: Prof. Dr. Turçaninov ve Prof. Dr. Dunand’un okumuş oldukları ve Demir Çağı öncesine ait yazılı gümüş kaplar ile bronz tabletler ortadadır. O konuda başkaca yayınlar da vardır. Ayrıca Kimmerlerin; hem Orta Asya kavmi olduğuna, hem de yerli Adige boylarından Kemirgoyler ile bağlantılı olduğuna dair çok sayıda eser mevcut olduğu göz önünde bulundurulduğunda; gerek eserin önsözünde gerekse eserin içinde yer alan; “Erken Demir Çağında yerli halkların yazıları yoktu” görüşü ile Kimmerler’in İrani dil konuşan bir halk olduğuna dair ifade ve anlatımları ihtiyatla karşılıyor ve henüz yayınlanmamış (son 25 yılda ortaya çıkarılmış olduğu belirtilen) kazı bulgularına ait raporların bilim dünyasına açıklanması ve o konuların uzmanlarınca değerlendirilmesini takiben anlam ifade edeceğini düşünüyoruz.

(Kısaltılmıştır. Jıneps)

KAFKASYA

Yayıncının Önsözü

Kafkasya özellikle de Kuzey Kafkasya coğrafyası, çağlar boyunca birçok kavmin ve imparatorluğun hedefi, en azından geçiş güzergâhı olmuş stratejik önemi haiz bir coğrafya olduğundan Bizanslılar, Romalılar, Persler, Hunlar, Araplar, Moğollar, Osmanlılar ve Ruslarca elde edilmeye çalışılmış ve çağlar boyu birçok seyyahın ortak tabiriyle gizemli bir bölgedir. İlaveten “İpek Yolu” ana güzergâhı üzerinde olduğu için de sanayi devrimini erken tamamlayan bu günün batılı büyükleri açısından da aynı hayati öneme sahiptir. Uzağa gitmeye gerek yoktur. Perestroyka sonrasında batılıların Kafkasya coğrafyasına adım atma girişimleri ve karşılığında Rusların tepkileri, Gürcistan-Abhazya, Gürcistan-Güney Osetya savaşları ve Kırım dahil son yıllardaki gelişmelerden çok fazla bir şeyin değişmediğini görüyoruz.
Çar Petro’nun belirlediği temel hedef çerçevesinde sıcak denizlere ulaşma hedefli Rusya’nın önündeki engelin Kuzey Kafkasya toprakları olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Aralıklarla da olsa yaklaşık 300 yıl süren Kuzey Kafkasya’yı fethetme hedefi, o coğrafyada yaşayan genel bir ifadeyle Çerkes halklarının dirençleri, ölümüne vatanlarını ve özgürlüklerini savunmaları; Rus ordu yetkilileri için, direnci yüksek düşman halklarını; yaşam biçimleriyle, sosyal ve ekonomik hayatlarıyla, geleneksel anlayışlarıyla, zaaflarıyla, üstün taraftarıyla, din-dil ve ahlaki anlayışlarıyla, nüfusları ve askeri kapasiteleriyle kısaca en küçük teferruatına kadar öğrenme ihtiyacını ortaya çıkartmıştır.
… İşte o derlemeci-araştırmacılardan birisi de Alman kökenli Rus Subayı ve hukukçu Yohann E. Blaramberg’dir. Blaramberg, Kafkas cephesinde görevli olduğu 1828-1833 aralığında yerel halkları yakından tanımak maksadıyla amatörce derlemeler yaparken, Çarlık makamının emirleri ile bu sefer de özel görevli olarak derlemelerine devam etmiş, bir taraftan da 1728 yılından beri Kafkasya ve Kuzey Kafkas halklarını araştıran Y.G. Gerber, Y.A. Güldenştedt, P.S. Potemkin, P.S. Pallas, Yan Potoski, J. Heinrich Klaproth, S. Boronovski, Yosif Debu, G.V. Novitski, İ.İ. Nordemtam gibi araştırmacıların raporlarında yer alan tespitleri de göz önünde bulundurarak; “Kafkasya’nın Tarihi, Topoğraflk, İstatistik, Etnografik ve Askeri Tasviri” adlı eserin orijinalini 3 cilt halinde yayına hazırlamıştır. Blaramberg bu eserinde, Kuzey Kafkasya’nın hemen her tarafını (Dağıstan’dan bazı topluluklar ve yaşadıkları yöreler hariç) dağlarıyla, ırmaklarıyla, gölleriyle, kritik geçit yerleriyle, o yörede yaşayan toplulukları da dilleri, dinleri, ırkları, giyimleri, eğlenceleri, evlenme şe killeri, cenaze törenleri, misafir anlayışları, geçim kaynakları, yönetim ve eğitim anlayışları ve askeri kapasiteleri, köy adları ve sahip oldukları silahları gibi akla gelebilecek tüm yönleriyle ve 300 nüfuslu en küçük topluluk da dahil adını duymadığımız, bilmediğimiz birçok kabileye kadar tasnifli olarak yer vermiştir. Eser, 1834 yılında tamamlanıp Çar I. Nikolay’a tak dim edilmiş olmasına rağmen Kuzey Kafkas halklarınca içeriğinin öğre nilmesi sakıncalı görülmüş ve Perestroyka dönemi sonrasına kadar “çok gizli” notuyla … kitaplaştırılmadan arşivlerde saklı tutulmuştur.
… Derleme amaçlı kısa süreli beraberliklerle o ana kadar hiç tanımadığınız onlarca ve birbirinden çok farklı halkların binlerce yılda oluşmuş geleneksel kültür anlayışlarını ve uygulamalarındaki detaylarını kavrayabilmeniz mümkün değildir. Üstelik hakkında bilgi derlediğiniz topluluklar savaştığınız ve düşmanınız konumunda olan halklar için ise objektif olabilmek de insanın yaradılışı gereği kolay değildir. … Evlenme ve kız kaçırma seremonilerini, gençlere tanınan eş seçme özgürlüğüyle bağlantılı “kaşenlik” kavramının içeriğini, ahlaki anlayışlarını, uğradıkları baskın ve soygunlara karşılık yaptıkları karşı baskınları, Rus kültüründeki “sevgili” ve “gasp”, “yağmalama” gibi kavramlarla açıkladığınız takdirde yanlışlıklar ve hatalar kaçınılmaz olur. Bu eserde de bu tip yanlış anlamalarla çelişkili yorumlar az değildir. Buna rağmen içerdiği ve çoğunu bilmediğimiz farklı bilgiler nedeniyle yayınlanmasını uygun gördük. Kitabın yayına hazırlanması aşamasında emeği geçen Yaşar Güven, Janset Koç ve Murat Papşu’ya teşekkür ediyor, yararlı olmasını diliyoruz.

Kafdav Yayıncılık

(Kısaltılmıştır. Jıneps)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz