Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Koca yürekli, iyi bir insanı yitirdik

Suruç Katliamı’nda yitirdiğimiz Nartan Kılıç’ın hayallerini de yüklediği kocaman kalbine yenik düşen Mansur Balcı, 17 Mart sabahı yaşama veda etti.
1952’de Kahramanmaraş’ın Göksun ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğretimini Kahramanmaraş’ta tamamladıktan sonra 1979’da Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi‘ni bitirdi. İzmir ve Bergama’da öğretmenlik yaptı. Yazı ve şiirleri 1987’den itibaren Ayrım, Berfin Bahar, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde yayımlandı. Kumdan Kule (1992) ile Zor Zamanlar ve Tiner (1998) başlıklı iki şiir kitabı var.
Bir dönem Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde (ÖDP) İzmir il yöneticiliği ve Parti Meclisi üyeliği de yapan Mansur Balcı, 90’larda Bergama Ovacık’ta siyanürlü altın çıkarılmasına karşı başlayan halk hareketinde yer aldı.
Bergama siyanürlü altına karşı halk mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan Mansur Balcı, Moğollar tarafından bestelenerek çevre hareketinin sembol şarkılarından biri haline gelen “Ölüler Altın Takar mı?”nn şairiydi. Bergama hareketinin manifestosu sayılabilecek “17 Köy Kitabesi” de Mansur Balcı’nın kaleminden çıkmıştı.

Düş yolcuları sonsuzda buluştu

Çerkes halkı bir evladını daha yitirdi. Sadece on ay önce gürültülü bir nehir gibi akarken tanımıştım Mansur Hocayı. Nalchik’te, herkesin önüne geçmiş, bir büyük projenin mimarı gibi dolaşıp anlatıyordu. Bir köy alanı sayılır yerde bahçeler içinde iki komşu taş yapının birinin sahibi, diğerinin düş yolcusuydu.
Diğeri dediğim, anlaşılacağı üzere, Nartan’ın anısına, onun adıyla kurulması düşünülen Kültür Merkezi’nin yerine götürmüştü bizi. Kültür merkezi ve konukevi projesinin ana hatlarını anlatıyor, işe nasıl başlayıp geliştireceklerini anlamamamızı sağlamaya çalışıyordu. Öyle kaptırmıştı ki, proje kendisi olup çıkmış diyebilirdiniz, onu dinlerken. Öylesine özdeşleştirmişti kapı komşusunun eviyle kendi hayatını. Hayali hayatı birbirine karışmış, güçlenmiş, hedefe kitlenmişti.
Buraya Mansur getirmişti Nartan’ı. Anayurt toprağının bu parçasında birlikte kurup, birlikte üreterek, birlikte paylaşarak yaşayacaklardı. Biri 20’lerin başında bir genç, biri 60’yi aşmış iki savaşçı. Birbirini anayurt toprağında bulmuş, adeta aynı yaşa gelmişlerdi, ortak düşlerden ortak hayata yönelmeleri hiç zor olmamıştı.
Mansur Balcı, kırk- elli yıllık Türkiye siyasi tarihinin içinde yer almış bir sosyalistti. 12 Eylül bozgunu, derken Sovyet bozgunu gelmiş geçmişti hayatlardan ve hayallerden. Herkes bir yerlere savrulmuş ya da hapislere girip çıkmışken o da 90’larda tersten esen rüzgarların açtığı kapılardan anayurduna girmişti. Türkiye ve Ortadoğu’da aynı tarihle kesişen Kürt özgürlük rüzgarı, pek çok etnik kimlik gibi Çerkesi de, ulusal kimliğin bir tür kültürel kimlikten daha fazlası olduğuna uyandıran etken olmuştur. Anayurt toprağını arayışında, “sol”dan gelmişlerin üzerinde böyle sıcak bir özgürlük eyleminin etkisini tahmin edebiliriz.
Mansur, kendisinin anlattıkları ve yakın arkadaşlarının aktardıklarından çıkardığım sonuca göre, anayurda gidişi daha çok bu bilinçle kuran öncülerden biridir. Zaten onu Nartan’la, pek çok üniversiteli gençle böyle yeni bir yaklaşım buluşturmuş olmalıdır. Mansur’un aklı fikri, eski ama kendisi gibi gidenler için yeni yurtta, “nasıl olur da ortaklaşmalı hayatları kuracakları bir araya getirebilirim”deydi. Nartan’ın bahçesi ve küçük taş binadan hem ulusal, hem gençlik ve hem de konuklara açık bir proje kurmak ya da katılmak başka türlü de olmazdı.
Mansur, diğer birçok arkadaşı gibi, sosyalizm değerlerini ulusal bir toprak üstünde yeni bir hayat tarzına katık etmek istiyordu. Onun işi gerçekten de ulusal- toplumsal-kişisel bütün varlıklardan harç karıp yepyeni bir yapı yükseltmekti. Kırk yıllık siyasi mücadele tarihi devrim ve sosyalizm erekliydi, o zaman o sürecin yapı taşlarından biriydi. Oradan dünyaya ve hayata dair, kuruculuğa, yürütücülüğe, bir doğruya inandırıcılığa dair çok şey katmıştı. Şimdi buna hiç ertelemeye uğratmaksızın ulusal olanı da katarak ilerlemek istiyordu. Bilgiye, deneyime ve yeniliğe açıklığa dayanarak yöneliyor, yönlendiriyordu da. Çevresinde hep gençlerin toplanmış olması, bir bakıma bu gerçekliğinin sağlamasıdır.
Tanıdığım gencecik Nartan da, Nazım usta’nın dizesindeki kadar pırıl pırıl, sosyalist bir “yapıcı” idi. Nart’ın ülkesine gidişte de genç bir öncüydü. Nazım da sanki bilhassa Nalchik toprağına uğramış, sonraki kuşaklara bir mesaj bırakmıştı! O mesaj Mansur ile Nartan’ı buluşturmuş, yine Nalchik yakınında insanlığın unutulmaz düşlerinden yeni “yapı yükseltmeye” girişmekte kavilleşmişlerdi. Sadece ikisi değil ama ikisinin de götürücü güç olduğu anlaşılıyor.
Adını Nart efsanesinden alan Nartan, kavilleşmenin hemen ardından, anayurdunu savunmakta olan Kobane’ye gitmek üzere yola çıktı. Kobane dönüşünde onu Mansur bekliyordu, birlikte düşlerinin peşinde koşacaklardı. Ama o dönemedi! Annesi ve 32 yoldaşıyla uçup gittiler. Öyle bir gidip de dönememekti ki bu, bizzat kendisi bir efsane olup çıktı.
Onun düşlerinin peşinden koşmak Mansur’a miras kaldı. Çevresindeki genç yaşlı halka daha da büyümüş, Nartan Kılıç Ulusal Gençlik merkezi projesini yapıcıları çoğalmıştı. Mansur hafta sonranı yakaladığını toplayıp düş tarlasına götürüyordu. Bahçeyi temizliyorlar, meyveleri topluyorlar, projesi yapılmış yapının inşaatına hazırlanıyorlardı. Bu arada anayurtta ve diasporada proje için yardım kampanyaları açılıyor, Nartan’ın fotoğrafları sergiye çıkıyor, toplantılar birbirini izliyordu.
Mansur bu arada yazılar yazıyor, Kültür merkezi projesini dergi okurlarına tanıtıyor, Nartan’ın yapmak istediklerini anlatıyor, gelecek ortak yaşam düşbazlarını toplamaya uğraşıyordu. Gördüğüm şuydu; Mansur Balcı’nın sadece sözü değil, kalemi de güçlüydü. İyi yazıyordu. Zihni ve eylemi ateşleyici bir tarzı, sağlam fikirleri vardı. O da adını bir destandan almış olabilir diye tahmin yürütüyorum: Hallac-ı- Mansur. Akıl yoluyla gerçeğe ulaşmanın adı sayılır, en azından insanlığa bıraktığı miras budur.
Sonra? Sonrası şu; ben ve benim gibi pek çok insan Mansur’un sürdürdüğü Kültür Merkezi’nin açılışını beklerken, onun önce ağır hasta olduğunu, birkaç gün sonra da uçup gittiğini öğrendik! Nasıl oldu, niye oldu sorularının yanıtları daha havadayken onu ne Nalchik’te ne de Bursa’da, İstanbul’da toprağa verdik, gitti! Dostları, arkadaşları öyle çoktu ki, yakınlarının azlığı hissedilmedi bile.
Bunlar bir ölüm gerçekleştiğinde “iyi güzel” şeyler olmalı ama o kadar! Geride kalan, doldurulamaz boşluk, bir iken iki oldu… Biri genç, biri ortadan yaşlı iki dost, iki arkadaş, iki yoldaş, iki düş yolcusu Nalchik semalarında buluşmuş olmalılar.
Mansur’un, Nartan’ın düşleri ne olacak diye sormayın, çünkü; anında görev yeni düş yolcuları tarafından üstlenildi bile. O düşler ki; umuda dair, özgürlüğe dair, kardeşliğe, barışa ve ortak yaşamaya dair. Şimdi Mansur da Kültür Merkezi ve Konuk evi yapılarında, komşuluğunu sürdürecek, düşleri yaşatılacaklardan oldu.
Mansur’u Nartan’ın düşlerini gerçekleştirme uğraşında tanımıştım. Şimdiden sonra aynı düşün yolcuları olarak hep birlikte anacak, saygı ve sevgilerimi yollayacağım.

Mukaddes Erdoğdu Çelik

Kalbini vatanına gömüyoruz

Sonbaharda ağaç dalına tutunan son yaprağın ani rüzgarla toprağa düştüğündeki hüznü yaşıyoruz.
Arkanda bıraktığın gençler olarak,
Gölün içinde yalnız kalan balık gibi
Baharda daldan dala atlayan sincabın telaşıyla
Ve şiirlerini yazmak üzere hazır kalemin…
“gök yüzüne iğne atsam yine sessizlik
her kuşun yuvasında ayrı bir hüzün”
Efsanelerin izini sürmenin, soykırım ve sürgün geçmişiyle yüzleşmenin, anavatan dağlarında dünyaya karşı şarkılar söylemenin, dörtnala koşan atlarla ovaları dolaşmanın, meyve ağaçları altında şiirler yazmanın, umudu diriltmenin tam zamanı demedik mi?
“Kaldıramadı kalbimdeki yaramın kabuğunu
Gözlerim kapatıldı. Göz kapaklarım dikilip
Uzun bir rüyaya yatırıldım… “ dedin ya dizelerinde tıpkı şimdi olduğu gibi…
Bahçenin kapısını en son sen kapattın geri dönmeyeceğini asla düşünmeyerek, aynı görüntülerde olduğu gibi.
İnan bize! Biz açıp o kapıdan gireceğiz. Birlikte kurduğumuz düşlere ve inandığımız değerlere hep birlikte yol alacağız.
Gittiğin yerdekiler de biliyor ki “hiçbir düş yarım kalmayacak!”
“Yabancı devlet kapısında yetim bırakmayınız…
Yaralı kalbimi vatana gömün; göğsümde tazedir yara izim…” dizelerindeki gibi.
Bedenin gurbette olsa da kalbini vatanına gömüyoruz…

Sinem Kılıç

***

Güle güle iyi kalpli adam… Güle güle Bağtır Mansur…
Böyle bir vedaya hiçbirimiz hazır değildik. Keşke dedik çok fazla… Sigara içmeseydin, iyi beslenseydin, ailen olsaydı,.. Keşke… Keşke!
Keşke burada veda etseydik sana… Planlarının olduğu yerde!
Keşke sen de benim gibi ısrarcı olsaydın hatta vasiyetin olsaydı: “Bedenim kadar dahi olsa bir yer işgal edeceğim yurdumda” diye!
Keşke tutunsaydın hayata…
***
Узыншагъэ уиIэнут, тутын уемыфатэм, утыншынут унагъуэ уиIатэм, упсэунут фIыуэ, узыншэу. сщIэкъым сыщыуэми, къысщохъу апхуэдэу… Мыбдежым ущыщIэтлъхьэфатэм нэхъ тыншу ужеин хуэдэу къысщохъу, сэр хуэдэу, фIыуэ тепкъузауэ: «си Iэпкълъэпкъым хуэдиз нэхъ мыхъуми зы щIы кIапэ субыдыну сыхуейщ си хэкум», жыпIэфатэм.
Тхьэм тыншу уигъэжей, дыпхуэарэзыщ!

Gupse Aydemir

***

Kısa süre içinde iki defa ağlarken gördüm onu.
Her ikisinde de bize Nartan’ı anlatıyordu.
Nartan’ın yanına gitti.
“Dur abi, nereye?” diyemedik…

Janberd Dinçer

***

Bir derviş geçti hayatlarımızdan,
Sükunetle…
Usul usul bastı adımlarını,
Sanki,
“Ne denli gaddar olduğunu bilirim ama incinmesin zaman”
Der gibi geçti.
Kızgın ve vicdansız bir iblisi
Uyandırmamak için, usul usul basarak… Gitti
Bir derviş geçti hayatlarımızdan,
Sessizce…
Kısık gözlerine hapsedip hepimizi…
Demini yüreğine akıtmıştı, belliydi…
İki eliyle tokalaşırdı, bir yüreği tutar gibi avucunda
Sessiz, derin, ürkek…
Bir derviş geçti hayatlarımızdan…
Bir keresinde:
“Can Yücel’in son demlerinde yanında idim, büyük şairdi” demişti,
Tarih!
En koyu mürekkebiyle zamanın, yaz bana da bir tanıklık;
Son demlerinde yanında oldum, bir büyük derviş idi.
Geçti hayatlarımızdan,
Yüreğindeki yaranın kalın kabuğunu
Hepimize miras bırakarak
Bir derviş geçti…
Sevgili dostum, abim, Mansur Balcı hayatın bütün ağırlığını bize bırakıp ebediyete intikal etti. Ruhu şad olsun.
Güle güle koca yürekli adam…

Şogen Ümit Dinçer

Yazarın Diğer Yazıları

“Turnanın Dansı”nda yeni adımlar

"Turnanın Dansı" film projesi uluslararası işbirlikleri ve destek arayışında kayda değer adımlar atmaya devam ediyor. Projenin ilerlemesine ilişkin son dönemde gerçekleştirilen görüşmeler, umut...

Derneklerimiz – KAFFED – DÇB

Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun (KAFFED) uzun yıllara dayalı çalışma sonucu kurulduğunu biliyoruz. 2022 Olağanüstü Genel Kurulu ile başlayan bir tartışma sürecinin içindeyiz. Dünya Çerkes Birliği (DÇB)...

‘Erkeklik ve toplumsal cinsiyet’

İletişim uzmanı ve gazeteci Derya Kap, “erkeklik üzerine düşünen ve henüz düşünmemiş olan tüm erkek izleyicilere özel” dört videodan oluşan bir seri hazırladı. “Türkiye’de...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img