Laz Alfabesinin Gerçek Mimarı

0
1007

Bir ortamda Lazcadan bahsedildiğinde, “Lazcanın bir alfabesi var mı?” sorusu neredeyse ilk akla gelen sorudur.
Evet, 1929’dan beri Lazcanın bir alfabesi var. İskender Tzitaşi, 1929 yılında, Latin harflerinden uyarlayarak ilk Laz alfabesini hazırlamıştır. Tzitaşi, bu alfabe ile 7 Kasım 1929’da Mç’ita Murutsxi (Kızıl Yıldız) adını taşıyan ilk Laz gazetesini yayınladı. Tzitaşi alfabesi olarak bilinen bu alfabe ile yine Tzitaşi tarafından Lazca ders kitapları hazırlanmış ve okullarda okutulmuştur.
İskender Tzitaşi, Sovyetler Birliği’nde, Kiril ve Gürcü (Kartvel) alfabelerinin hâkim olduğu bir iklimde Türkiye Lazlarına daha uygun olacağı düşüncesi ile Latin temelli bir alfabe hazırlayıp kullanıma sokarak bir aydın olduğunu göstermiştir. 1904’te Vitze’de (Fındıklı) doğan Tzitaşi, Latin temelli Laz alfabesi hazırladığı için 1938’de Tiflis’te mahkeme kararı ile ölüme mahkûm edildi. 22 Haziran 1938’de kurşuna dizilerek öldürüldü ve Tiflis’te bir toplu mezara gömüldü. Hiç şüphesiz, İskender Tzitaşi Lazcanın şehididir.
Tzitaşi ’den sonra 1984’e kadar akademi dışında Lazca için bildiğimiz kadarı ile herhangi bir çalışma yapılmadı.
1984 yılında, Almanya’da “Fahri Lazoğlu” imzası ile Parpali adlı dergide, Tzitaşi alfabesinden temelde pek bir farkı olmayan bir alfabe daha hazırlandı. Alfabe, Türkiye göçmeni bir grup Laz ile Wolfgang Feurstein adında bir Alman tarafından hazırlanmıştı ancak alfabenin basıldığı Parpali adlı broşürde Fahri Lazoğlu imzası kullanılmıştı. Hal böyle olunca, “alfabe” Lazcaya yönelik çalışmaları ile bilinen ve o tarihte hayatta olan “Fahri Kahraman” ile anılmaya ve o şekilde bilinmeye başlandı.
Artık bu alfabe “Fahri Lazoğlu alfabesi” ya da kısaca “Lazoğlu alfabesi” olarak bilinecekti. Lazca için hazırlanmış bir alfabenin bu şekilde adlandırılması ve sunulması şüphesiz centilmence bir davranıştı.
Ancak, 1980’li yılları konuşuyorsak meselenin güvenlikle ilgili tarafına da bakmamız gerekir. Alfabenin görünürde bir sahibi yoktu. O tarihlerde kimseler çıkıp “Lazoğlu alfabesini” kendisinin hazırladığını söylemiyordu. Zira 1984’te Lazca yazım için bir alfabeyi duyurmak ciddi riskler taşıyordu. Ama bu iş, Arhavi’de hayatını edebiyat öğretmeni olarak sürdüren Fahri Kahraman’a mal olmuştu ve elbette ki bu iş Fahri Kahraman için de ciddi tehdit oluşturuyordu.*
1984’ün üzerinden yıllar geçti. Lazoğlu alfabesi, 1993’te İstanbul’da yayınlanan Laz Kültür Dergisi Ogni’de ilk kez açıkça tanıtıldı ve sonraki Lazca yayınlarda kullanıldı. Böylece kısa sürede yaygınlaştı.**
Ne var ki, 2000 senesinden sonra işin rengi değişmeye başladı. 1984’te Almanya’daki ekibin başında bulunan Wolfgang Feurstein gönderdiği fakslarda “Laz alfabesinin gerçek mimarı kimdir?” diye soruyor ve cevabı da kendisi veriyordu: Laz alfabesinin mimarı Wolfgang Feurstein’dır.
O zamanlar, Feurstein “Laz alfabesinin gerçek mimarı” olarak kendisini öne çıkarmadığı ve hakkının teslim edilmediği gerekçesi ile 1984’teki alfabe çalışma gurubunda yer almış olan Selma Koçiva’yı eleştiriyordu.
Aradan çok uzun yıllar geçti. Artık Türkiye’de Lazcanın yazılması, yayınlanmasının önünde yasal ya da fiziksel bir engel kalmadı. Deyim yerinde ise artık ürün toplama zamanı ve tam bu noktada Wolfgang Feurstein “gerçek mimar olarak” hak arama mücadelesi veriyor.
Burada bir ara not düşmekte fayda görüyorum. Bugün Wolfgang Feurstein’ın “gerçek mimarı benim” dediği alfabeyi kullanan kalmadı. Çünkü daktilo mantığı ile hazırlanmış ve bilgisayarda kullanılamıyor. Kısaca, ihtiyaca cevap veremiyor.
Wolfgang, 12 Şubat 2017’de bozuk bir Lazca ile yazarak şahsıma gönderdiği bir mailde (… Maartani alfabe Dumezilishi alfabe, majurani W! alfabe do masumani Fahrishi alfabe…) üç farklı alfabeden bahsediyor. Dumezil, Feurstein ve Fahri Kahraman alfabeleri. Bu arada, İskender Tzitaşi’yi her nedense hiç anmıyor.
Ne çok Laz alfabesi varmış değil mi!
Sorularla devam edelim.
1) Wolfgang Feurstein,1984’te alfabenin üzerine neden kendi adını yazmaktan imtina etti?
2) Her şey bir yana, bizzat kendisi tarafından Lazoğlu alfabesi şeklinde adlandırılan bu alfabe gerçekten de yeni bir alfabe mi? Yoksa İskender Tzitaşi’nin 1929’da hazırladığı alfabenin revize edilmiş hali mi?
Bu arada, hayatının 27 senesini Lazcanın peşinde geçirmiş biri olarak bu “gerçek mimar kimdir” sorularına çokça alıştığımı da itiraf etmeliyim. Anlaşılan o ki, ünlü olmak, tarihe adını yazdırmak isteyen herkes Laz alfabesini kendine tescillemek için mücadeleye girişiveriyor. Bir iki harfin yerini değiştiren kendini mimar ilan ediyor. Bunun örnekleri mevcut.
En son 2003 yılında, Japon Dilbilimci olarak sadece Türkiye’de ünlenen ve aslında dilbilimci olmadığını daha sonra öğrendiğimiz Kojima Goiçi’nin başarısız Laz alfabesi mimarı olma girişimi aklıma geldi. Bunu da bir sonraki sayıda anlatacağım.
Lazcanın yazılı bir dil haline gelmesi için az ya da çok çaba gösteren herkesi elbette ki şahsım adına saygı ile selamlıyorum ve kendi fikrimi belirtiyorum: Laz Alfabesinin gerçek mimarı İskender Tzitaşi’dir.

* Şahsım, Arhavili Fahri Kahraman’ı 1996 senesinde tanıma şerefine eriştim. Sessiz, sakin, kendi halinde ama oldukça temkinli bir kişiydi. Araya tanıdıklar koymama rağmen yüz yüze tanışmam, hele de güvenini kazanmam hiç kolay olmadı. Bu süreçte 1999’da yayımladığım ilk Lazca sözlüğe katkıları oldu. Fahri Kahraman 1997’de Arhavi’de, bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
** 1999’da yayınlanan Lazca sözlük, gy, ky, k’y harflerinin de eklenmesi ile bu alfabe ile yazılmıştı. Derken, genel yayın yönetmenliklerini yaptığım Mjora, Skani Nena ve Tanura dergilerinde, Lazika Yayın Kolektifi’nden çıkan kitapların çoğunda Lazoğlu alfabesi revize edilerek kullanılmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz