Malını Tanıyamazsan Sana Beddua Eder (4)

0
473

Geçen üç sayıda yazılarımızı Adygece ve ve Adyge alfabesiyle yazmıştım. Bu sayımı da aynı yazmak istiyordum; ancak bu isteğimi bir kenara koyarak, Adigece okumasını bilmeyenleri de hesaba katarak, dikkatleri konuya çekmek adına Türkçe yazmayı yeğledim. Belki aynı yazıyı çift dille yazmak daha sağlıklı olabilecektir, ancak bu da zaman açısından oldukça zor bir durum. Benim için daha zor olanın itirafını da yapmış olayım: Konuya başlamak. İnanınız benim için yazı yazmak konuya başlamaktan kolay. Sorun ilk cümleye başlamak ve o ilk cümleyi bitirmek. Sonrası? Sonrası yazıyı bitmiş bil. Böyle bir şey… Ben de biliyorum bunun aşılması gereken bir can sıkıcı bir konu olduğunu. Birçok yazarın da bu sorunu yaşadığı kanısındayım.
Yazılarımda çoğunlukla gazetemizdeki “Sözcüklerin dili” köşe adıma uygun yazmaya gayret ediyorum. Benim de başka konularda sözlenecek sözlerim vardır elbette. Yorumlarımda iyi olduğumu söyleyen dostlarımın da sayısı az değil. Oysa ben o konularda yazacak insanların sayısı bir hayli çok; fakat özellikle Adıgabze eksenli düşünüp “malına sahip çıkmak” ve bunu insanlara ulaştırmak için bu işi yapacak insan sayısında epeyce bir sıkıntımız var. Bunun farkındayım. Okurlarımda da aynı hassasiyetin olduğunun farkındayım. Bunun bozulmasından yana da değilim.
Bu yazımızda inceleyeceğim kelimelerin bir kısmına, Adıgabze’yi bilen bazı insanlarımızın itiraz edeceğini tahmin ediyorum. Ancak yazının tamamını okuduktan sonra da görüşlerinin değişeceğini de tahmin ediyorum. İlk kelimemizi ele alalım.
Cакъ/sak, saklı, dikkatli: TDK, birçok derleme anlamlar verse de genelde aşağıda verilen anlam la özetlemek mümkündür.
Sak: (I) sf. hlk. 1. Uyanık, gözü açık, müteyakkız. 2. Uykusu hafif. (Güncel Türkçe Sözlük)
Sak: Ar. s¥® (II) a. (sa:k) bit. b. esk. Sap. (Güncel Türkçe Sözlük)
Sak: 1.Uyanık, tetikte. 2.Uykusu hafif kimse. (Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü)
Şunu belirtmekte fayda var bazı kelimelerin yazılışlarının aynı olması o kelimenin bir dilden diğerine geçmiş olmasını doğurmaz. Eş sesli kelimelerin farklı anlamlar taşıyarak ve ya benzer anlamlar taşıyarak da farklı dillerde olması gayet doğaldır. Ancak bu durumdaki kelimelerin sayısı aynı farklı dilde fazlaca varsa o zaman bir kez daha durup düşünmek lazım.
Ortalama kırk yaşın üstünde olan Uzunyayla Hatıkhoy Adigeleri hatırlayacaklardır. Sak her hangi bir nedenle komşu köylere giden gençlerin kızlı erkekli oynadıkları bir oyunun adıdır. Ortalama bir sini büyüklüğünde yassı bir taşın altına 40-50 cm’lik kayıtlar konarak yükseltilir ve elma büyüklüğünde yuvarlak bir taş konurdu. Çeşitli yöntemlerden biriyle yapılan elemede ebe kalan kişi bu taşın başında bekçilik görevi yapardı. Oyun tamamen bireysel katılımlarla oynanırdı. Düğer oyuncular ise 5-6 m ileride çizilmiş olan çizginin gerisinden ellerindeki 20-25 cm çapındaki taşlarla yan yana hizaya dizilirlerdi. Ebenin kollamakta olduğu yuvarlak taşı vurarak uzağa düşürmeye çalışırlardı. Bu arada ebe anında o taşı yerine koyar diğerleri de koşarak atmış oldukları kendi taşlarına ayak basarlardı. Eğer ayak basamaz ve ebe de ona değerse ebe gruba katılır diğeri de ebe yerine geçerdi. Taşı vuran oyuncular enek taşını ayaklarıyla sürükleyerek yuvaya kadar getirirdi. Eliyle getirmesi durumunda ebe ona gidit değerse yine değişim olurdu. Burada o yuvarlak taşın korunması işlevinden dolayı oyunun adına da sak adı verilmiştir. Adıgabze de sak, bir şeyi kollamak, korumak demektir. Bu dilin müdavimleri dili yeterince önemsemedikleri ve yeterince okumadıkları için birçok şeyin kaybolmakta olduğunun farkında bile değillerdir. Мо к1алэм фэсакъ/mo ç’alem fesakh dediğimizde, için anlamına gelen фэ/fe edatı kelimeye bitişik olarak telaffuz edilmesi adeta сакъ/sakh kelimesinin bir başına kullanılmasını baskılamıştır. Ayrıca temennalarımızdan biri de “зыфэсaкъ, Тхьар сакъ/zıfesakh Thar sakh: Kendine dikkat et (kolla), Allah kollayandır.» şeklindedir. Hal böyle olunca da сакъ /sakh kelimesinin her hangi bir dilden Adigeceye geçmiş olması söz konusu değildir.
Cэдакъэ/sadaka: Kelimenin aslını herkes Arapça olarak bilir. TDK sözlüğü “dilenciye verilen para” şeklinde tercüme etmiş. Sözlüğe göre de bu günkü algı itibariyle de kelimenin kökeni Arapça. Oysa belki de kelime henüz Arap toplumu oluşmazdan önce Adigeler kelimeyi literatüre kazandırmışlardı.
Adige toplumunda “sedakhe/sadaka” vermek için dilencinin olması gerekmiyor. Hatta Adigelerin tarihinde dilenciye rastlanmaz. Ama sadaka kültürü vardır. Sadaka vermek için kişinin ihtiyaç sahibi olması yeterlidir. Toplum ihtiyaç sahibi bulur dilendirmeden sadakası gizli bir şekilde ihtiyaç sahibine ulaştırır.
İlkel dönemleri göz önüne getirin… Belki paranın olmadığı çağları. İnsanlar sadakalarını (se + dakhe/сэ + дакъэ) sahip oldukları yiyecek asli ihtiyaçlardan verirlerdi. Bu tarihi kültür birikimi de kelimenin tahlilini yaptığımız zaman, ne kadar doğru olduğunu bize gösterecektir.
Cэ/se: Bıçak demektir.
Дакъэ: Bir aletin dip kısmıdır. Elin ayası, bıçağın dibi, tırpanın dip kısmı gibi. 1Эдакъэ/Edakhe dediğimiz zaman dili bilen herkes bu kelimenin “aya/elin bileğe bitiştiği yer” olduğunu bilir.
Cэдакъэ/sedakhe: Bıçağın dibiyle kesilerek ihtiyaç sahibine verilen payı dile getirmektedir.
Değerli okurlar başka zamanda başka kelimelerde buluşmak üzere, esenlikler diliyorum. Sh1uk1e shukhan.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz