“Sorunları baskı ve şiddetle çözemezsiniz”

0
575

newcaucasus.com haber sitesinden Beslan Kmuzov, Kabardey-Balkar İnsan Hakları Merkezi Başkanı Valery Hatajuko ile Kuzey Kafkasya’daki aşırıcılığı ve Suriye’den gelen Çerkeslerin durumunu konuştu.

-Kurumunuzun ana faaliyeti Müslümanların haklarını korumak konusuna odaklı… Kuzey Kafkasya’daki hak ihlalleri nasıl gerçekleşiyor?
-Bu tam olarak doğru değil. Müslümanların haklarını korumak faaliyet alanlarımızdan sadece biri ve belki de en önemli olanı değil. Biz anavatan dışında yaşayan Çerkeslerin vatandaşlık ve oturma izni gibi sorunları ile de ilgileniyoruz. Son zamanlarda ise Kabardey-Balkar toprakları içindeki ekilebilir arazilerin bölüşümüyle ilgili sorunlara da yöneldik.
Sorunuza dönersek, 80’lerin sonu ve 90’ların başında Sovyetler Birliği genelinde ulusal kimlik yeniden canlanmaya başlamıştı. Adigeler de geleneklerini ve dillerini gündeme getirmeye başladı. İslam’ın Adige ulusal kültürünün ayrılmaz bir parçası olduğu algısı oluştu. Aynı dönemde cihat ve halifelik kurma söylemlerinde bulunan radikaller ortaya çıktı. Bunlar minik marjinal gruplardı. Adige Xase’nin de bu süreci yürütme idare etmek konusunda girişimleri oldu. 90’larda siyasi partiler ve görece bağımsız medya vardı. Sivil toplum kuruluşları çok aktif şekilde çalışıyorlardı. Tüm sorunlar tartışılabiliyordu. Ve çok şükür ki radikalliğe dair problemler diyaloglar sayesinde kontrol altında tutulabiliyordu.
90’ların sonunda Kabardey-Balkar hükümeti demokratik kurumları kapatmaya başlayınca Kabardey ulusal hareketi de bozguna uğradı. Artık ne bağımsız medya ne de muhalefet kalmıştı. Cihat çağrısı yapanlar artık gerçek bir güce bürünmeye başladılar.

-Bunun nedenlerinden biri de yakın komşu Çeçenya’daki savaş olabilir mi?
-Çeçenya’daki savaş dışında başka birçok etken vardı. Çeçen direniş hareketi diğer bölgeleri de kendi direnişlerine ortak etmek istiyordu. Ülke dışındaki birçok İslamcı kuruluş da bunu yapmaya çalıştı. Ama asıl nokta şuydu: Siyasi rejim bu sorunları çözmeye çalışan muhalefeti yok etmeye çalışmasaydı Çeçen direnişi ve İslamcı kuruluşların etkisi bu kadar güçlü olmazdı.

-Siloviklerin aldığı önlemler ne kadar etkili oldu?
– Güç kullanımının bileşenlerinden olan adam kaçırma, işkence ya da yok etme gibi yöntemler sorunu çözmez. Gözaltına maruz kalanların serbest bırakıldıktan sonra gidecek bir yer bulamayıp ormandaki direnişçilere katılması gibi birçok vaka yaşandı. Bunları hep anlattık, etkinlikler düzenledik.
Beş yıl önce Dağıstan ve İnguşetya’da arabuluculuk komisyonları kurulmuştu. Çok güzel çalışmalar yapıyorlardı ama Ramazan Abdulatipov cumhurbaşkanı olunca Dağıstan’daki çalışmalar durdu. İnguşetya’daki komisyon halen çalışmalarına devam ediyor.

-Komisyonun çalışmaları etkili oluyor mu?
-Bu konuda farklı görüşler var ama anavatanlarında farklı suçlar yöneltilen ve Türkiye ya da Avrupa’ya giden 80’den fazla insan bu kurum sayesinde vatanlarına döndü.
İnguşetya’dan bir yıl sonra Kabardey-Balkar’da da bir komisyon oluşturuldu. Başkanlığını emekli polis Ruslan Yeshugov yapıyordu. Beni almadılar. Çok yakın zamanlara kadar birçok insanın bu kurumun varlığından haberi bile yoktu. Hatta komik şeyler de oldu: Komisyon üyelerinden birine, “Neler yapıyorsunuz komisyonda?” dediğimde bana “Hangi komisyonda?” sorusuyla karşılık vermişti. Ben de “Komisyon üyesi olduğundan haberin yok mu?” demiştim.
Komisyonun işlevsizliğini eleştirdik ve hatta Moskova’ya bile yazı yazdık. Nihayet geçen sene Nisan ayında komisyon başkanı değiştirildi, ben de komisyon üyeliğine getirildim.

-Somut değişiklikler oldu mu?
-Evet. 13 kişiye yardımcı olduk. Ayrıca toplum da komisyonu benimsedi.

-Ancak sosyal medyada federal güçlerin İslamcılara uyguladığı en vahşi yöntemlere bile olumlu baktıklarını söyleyenler de var. Kamuoyu ikiye mi bölündü?
-Evet ama şunu unutmamalıyız ki hem sosyal kurumlarda hem de İnternette farklı güç yapılarının trolleri de var. Toplumun büyük kesimi meşruiyeti ve komisyonun çalışmalarını destekliyor, işkenceye karşı çıkıyor çünkü sorunların baskı ve şiddetle çözülmesi mümkün değildir.
Radikaller komisyon çalışmalarını karşı çıkıyor ama kamuoyu genelinin görüşleri olumlu. Tüm bunların başarısızlığa uğramaması için yetkili kesiminin ve yargı süreçlerinin toplum tarafından denetlenebilir olması gerekir.
Birçoğu Suriye’ye gitti. Gidenlerin sayısıyla ilgili bilgiler çok farklı. 130-150 arasında denirken 200 olduğu söyleniyor. Bana göre bu rakamlar biraz abartılı. Bir kısmı da Türkiye’ye gitti.

– Kim bu insanlar?
– Değişik amaçları olan farklı insanlar. Savaşmak isteyenler durumu kendilerinden farklı algılayan Türkiye diasporasıyla karşılaştı. Diaspora üyeleri, Kabardey-Balkar’dan gelenlere “Kimsin? Neden savaşacaksın? Cihat neden?” diye sordu ve “Bu bizim işimiz ve amacımız değil” dedi. Ve bu hareketi yavaşlattı.
Gidenler arasında Soçi Olimpiyatları arifesinde “Gidin buradan” denilenler de var.
Şöyle örnekler de var: Belçika’daki bir çocuğun Suriye’de olduğu bilgisi geldi. Çocuğun annesi ve babası bize çocuklarının Belçika’da olduğunu ve herhangi bir yerde savaşmadığını kanıtlayan fotoğraflar getirdi. Anlaşılıyor ki güvenlik güçlerinin verdiği bilgiler her zaman doğru değil.
Aynısı Türkiye’ye gidenler için de geçerli. Suriye’de savaştığı söylenen insanlar bize gelip bir avukat eşliğinde soruları cevaplamaya hazır olduklarını söylediler. Bu konuda çalışmaya başlamıştık ama kesildi. Bunun nedeni ise daha önce söylediğim gibi güvenlik güçlerinin baskısı oldu. İnsanlar korkmaya başladı. (newcaucasus.com)

Çeviri: Serap Canbek

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz