Xeku xeku diye atar yüreklerimiz

0
483

Hırçın, vakur, korkusuz bir kartaldı dağlı halkım, kendi vatanında azınlık durumuna düşmeden önce. Özgürlüğü ve toprakları için yılmaz bir savaşçıydı yüzyıllar boyu. Şimdi bir kuş ürkekliğinde, kırılgan ve mazbut . Vakur başları vatan hasretiyle önlerine düştüğünde, masum bir çocuk gibi hüzünlüdür tebessümleri. Dönüş özlemiyle yanan yürekleriyle Xeku sözcüğünü duymak yeter dudaklarının acıyla kıvrılması için. Saklayamadıkları hasretleriyle parlar gözleri, sahipsiz sarsak adımlarla dolaştıkları topraklarda xeku, xeku diye atar yürekleri. 153 yıl sonra acı tebessümleriyle en çok da Suriyeli soydaşlarımız hüzünlü şimdi. Çünkü en son, savaş nedeniyle terk ettikleri Suriye’de bıraktılar birçok sevdiklerini ve anılarını. Kimi annesiyle kardeşini bırakıp ateş altında nasıl kaçtıklarını anlatırken, “Evladımı yaşatmak için her şeyi göze almak zorundaydım” diyor. Kimi dönme umuduyla kapısını kilitleyip geldiği evinin yerle bir olduğunu öğrendiğinde “Bir avuç anahtarım var ama kapısını açabileceğim tek odam bile kalmadı artık, Allah bizim yaşadıklarımızı kimseye yaşatmasın” diyor, yaş oturan iri mavi gözlerini boş avucuna çevirerek. Burada yaşadıkları hiçbir şey onları hayıflandırmıyor. Çünkü onlar en önemli şeyi, yaşam haklarını, koruyabildikleri için kendilerini şanslı görüyorlar.
Her dolunayda selamlaşıp vedalaştıkları halklarıyla, yitirdikleriyle, ayrıldıklarıyla kimi zaman iki düşman ülke arasında kalkan görevi gördü Çerkes halkı, kimi zaman gayrimüslimlerin arasında Müslüman çoğunluğu oluşturmakla yükümlüydü. Kimi zaman beyaz nüfusu arttırmaktı biçilen görev. Bu durum Atlas dergisinin Mart 2004 sayısında şöyle anlatılıyor: “… Aynı dönemde diğer gemilerin yolcuları için kader çok daha acımasız bir oyun oynamakta, artık gemiler İstanbul’da durmaksızın Karayipler’deki İngiliz sömürgelerine kadar yoluna devam etmektedir. Çerkes sürgünü 1910’lardan itibaren başka bir biçimde devam etmektedir. Çerkeslerin yeni rolü, Karayip Adaları’ndaki beyaz nüfusu arttırmaktır.” Yine de Çerkes halkı dünyanın dört bir yanında, üzerinde yaşadıkları topraklara sevgiyle sarıldı. Kimse onlardan daha iyi bilemez vatanın ve özgürlüğün ne anlama geldiğini. Anavatanında Rusların türlü işkencelerle bitiremediği bu halk, sürgün yollarında binlerle Karadeniz’e gömülürken, vardıkları topraklarda açlık ve salgın hastalıkların pençesinde yok olurken çok daha iyi anlamıştı vatanın ve özgürlüğün değerini. O yüzden “Adige şıwuxeriy Sarıkhamışıme, – Şelhelhexa mığuiy wuey (Adige atlıları Sarıkamış’ta döküldüler vay)”. O yüzden canla başla içindeydiler Kurtuluş Savaşının. O yüzden anavatanlarında yaktıkları ağıtları gittikleri topraklarda da sürdürdüler ve ne yazık ki bunca sevgiyle, bağlılıkla yaşadıkları bu topraklarda ne Abhazya’nın ne Osetya’nın bağımsızlığının tanınmasını sağlayabildiler ne de yaşadıkları büyük sürgün ve soykırımın tanınmasını. Ne yazık ki bu güne kadar meclise Çerkes kimliğimizle giremedik. Ne yazık ki çifte vatandaşlık hakkımızı elde edemedik. Ne bu memleketten ne de Rusya’dan beklediğimiz hiçbir şeyi göremedik. Biz 23 Nisan’da anavatandan gelmek üzere hazırlanan çocuklara bile yasak getirildiğini gördük ya bu ülkede; o çocukların hayal kırıklıkları, onurumuzun kırılması ve mahcubiyetimizle başbaşa bırakıldık ya söyleyecek söz bulamıyorum, pes diyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz