Peygamberler tarihi, Allah’a teslimiyet; şirke, zulme ve adaletsizliğe başkaldırı tarihidir. Tarihte bu iki ucun yani hem teslimiyetin hem de şirke, zulme ve adaletsizliğe başkaldırının örneklerine sıkça rastlamak mümkündür. Ancak eksik olanın teslimiyetin gereğince olmayışıdır. Başkaldırı tarihine baktığımızda hemen her çağda sayısız örneklerini görebiliyoruz.
Allah’a teslimiyetin ‘Hanif’ yani İbrahimî oluşu şirke, zulme ve adaletsizliğe karşı başkaldırı da mutlak zafer demektir. Mutlak zafer ise ülkeler işgal etmek, haraçlar devşirmek; mala, cana, ırza el koymak şeklinde değil; her türlü şeytani desiselerden, vesveselerden kurtulup ‘Hasbine Allahu ve niğmel vekil / Vekil olarak Allah yeter’ diyebilmektir. Hem de tüm müstebitlere karşı direnip, uluhiyeti ve adaleti savunurken karşılığında yakılmış ateşin içine sürülürken bile… Kendisini kurtarmaya gelen Cebrail’i ‘Vekil olarak Allah yeter’ deyip aradan çıkartabilmek hem Allah’a teslimiyetin kesin zaferidir.
Aslında günümüzde zafer, dünyaya hüküm ekmek şeklinde algılanmaktadır. Hanif İbrahim’e baktığımız zaman tamamen özveri görürüz. İnancı için hicret eden; yaşamı şatafattan, debdebeden, devasa sütunlardan, altın revaklardan ve kubbelerden, muhafız alaylardan, çelik kapılardan, kale duvarlarından, toptan ve tüfekten vs.den uzak… Onun inşa ettiği ‘yeryüzündeki ilk ev’ oldukça yalın ve oldukça basit yapılı; yalın ayaklı ve rütbeli ayrımlarını yapmadan tüm insanlığa kucak aşmış, evrensel, emin (güvenilir) bir belde olarak insanları arındırıyor. (Maide:97)
Hanif İbrahim, bu ilahi yolda, çok geç yaşlarda sahip olduğu oğlunu feda edebilme sınavını da başarıyla verdi. Yani khor: (oğlunu) çekinmeden ma-n: al, diye verebildi. Yeri gelmişken hatırlatmamızı yapalım. Adygecede Khormen (Kurban) kelimesinin anlamı oğulu al, demektir.
Mesaj gayet açıktır. Khormen (kurban), çok istediğin o şey her neyse, ondan vazgeçebilmek gerekir.
Böyle vazgeçme fedakarlığını gösterebilecek dünyada onlarca toplum, yüzlerce insan vardır mutlaka. Ancak Hanif İbrahim’i diğerlerinden ayıran, İbrahim’in veriyor, diğerlerinin istiyor olmasıdır. Onlar ‘kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez’ mantığındalar. O ‘diğerler’ dediklerimizin istekleri ise hiç zaman bitmez: Zaferi isterler, beldeyi isterler, malı isterler, mülkü isterler, tacı-tahtı isterler… isterler… isterler… daima isterler. Müslüman da olsa, başka dinlere de mensup da olsalar kayır ekseriyetimiz maalesef böyledir. Oysa ki bu mantıktan Hanif’lik doğmaz.
Kur’an, ‘‘İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi. Fakat o, Hanif bir Müslüman idi. Müşriklerden de değildi.’’ (Maide:67) derken Hanif olmanın sadece Müslüman olmanın ötesinde bir inanç ve davranış biçimi olduğunu anlayabiliyoruz. Allah, Hanif olmayı Müslüman olmaktan farkı olmamış olsaydı Hanif bir Müslümandı, şeklinde iki kelimeyi birden kullanmazdı.
Jıneps Gazetesi Temmuz 2016, Sözcükleri Dili köşemde, ‘Hanif’ kelimesini ele almış ve irdelemiştim. İlgi duyanların bir kez daha okumalarını öneririm.
Anlaşılan odur ki yeryüzünü cehenneme çevirenler günü geldiğinde cehennemde yanacak olanlardır. ‘Orası ne kötü bir varış yeridir.’ (Mülk-6)
Korkum odur ki yeryüzünü emin belde olmaktan çıkarıp cehenneme çevirenlere meyledenlere de ateş dokunsun.
Umudum odur ki İbrahim’in inşa ettiği dört bir yöne kıble olmuş, dört duvardan oluşan ‘ilk ev’ ayakta; yalın, basit, dikişsiz, rütbesiz, ayrımsız, beyaz rengin saflığıyla ihrama yani ilahi güvenliğe bürünmüş Allah’ın ‘‘Haç’eleri’’ (Hacılar), Kho’larını (Oğullarını), -man (al) demeye aday olarak, ‘emin beldede’ Rab’larıyla sözleşiyorlar.
Allahtan, ‘oğullar’ yerine temsili olarak bağışlanmış tüm kurbanların kabulünü diliyorum. Yeryüzünün ‘La şerike lek’ (tüm ilahlık taslayan ortaklardan arındırılması adına yapılan tavafların bitmemesini diliyorum.
Bil vesile Allah’a ‘’Haç’e’’ (hacı) olabilmeyi isteyen herkese nasip olmasını diliyorum. Khormen Bayramınız kutlu olsun değerli okurlarım.