Hayat H ile başlar

3
692

Günümüz dünyasında ilkel yaşam biçimlerini sürdüren toplumlarla medeni yaşama geçmiş toplumlar arasındaki uçurum her geçen gün artmaktadır. Bu cümleme bakıp ekonomiden bahsedeceğimi zannederseniz yanılırsınız. Hele hele alttaki iki paragrafa da bakıp sosyolojiden bahsedeceğimi de sanmayın. Çoğu kez olduğu gibi yine yazımızı bir ses eksenli hale getirip fon- etimolojiden bağlayacağım.
İlkel yaşamı aşamadan yani medeniyetin nimetlerinden yararlanmadan kendi kantonlarında yaşayan toplumlar dilsel ve kültürel varlıklarını sürdürebilirler. Ancak kolonileri dağılmaya başladığı an yok oluşlarının ilk adımları atılmış olacaklardır. Örneğin İzmir kadife kale, Ankara Çinçin mahallelerinde oturan Romen vatandaşların yüzlerce yıl taşıyıp günümüze getirdikleri her neleri varsa, günümüzden kaç yıl sonrasına iletebileceklerdir acaba! Her şeylerini birlikte paylaştıkları o canlı sokak ve mahalle kültürü artık apartman dairelerinde TV ekranları tarafından teslim alınmışlardır.
Ancak medeniyet mahallesinde oturacaksanız kendinizi medeniyet araç-gereç ve medeniyet aygıtlarıyla metropolde ifade edebilmelisiniz. Aksi durumda mensubu olduğunuz toplumun üyesi olmaktan, içinde yaşadığınız toplumun devşirmesi olur çıkarsınız. Milli karakterleri medeni olan, değişime ve eğitime oldukça açık Adige toplumu için bu metropol yaşam biçimi tehlikelerle doludur. Ancak Adigeler milli varlık bilincini şehir yaşamı içerisinde yeniden kurgulayabilirlerse yaşama daha iyi tutunacaklarına kuşku yoktur.
İçimizden bazı mirasyedi insanlar, gerçekte kendi varlığından habersiz, taşıdığı değerleri büsbütün aşındırmış, hatta herhangi bir değer taşıyıp taşımadığından, tarihin kendisinde bahşettiklerinden vs.den bihaber insanlarımız hiçte az değildir. Oysa aynı insanlar, başkalarının kendilerine yükledikleri misyonları yerine getirmekte son derece mahirdirler. Öyleyse bu maharetli insanlarımızı harcamadan kendi asliyelerine döndürmek için hepimiz gayretkeş olmak zorundayız. Adigeler kendilerini yeniden keşfetmek, kendilerini yeniden ifade etmek ve “Se sı Adıg” diyebilen tarihi değerlerini yeniden kazanmak zorundadırlar.
Genel yapımızı çizmeden özel yapımızdan bahsetmek bizim gibi toplumlar için eksik kalacağı kanaatindeyim. Bu uzun girizgahtan sonra Toplum Bilim karışımı Dil Bilim yazımıza dilimizin döndüğü, gücümüzün yettiği kadarıyla bir yol açalım. Geçmiş yazılarımda da yeri geldikçe değindiğim Adigecede geçen Ha ve He kelimeler arasındaki ciddi farkı ele almak istiyorum. Onun içinde H sesine bir tarihçe sine bir göz gezdirelim.
H sesi, Adige toplumunu ya batıracak ya da diriltecek. Ben dirilteceğine inanıyorum Allah’ın izniyle. Zira hayatın başlangıcı da işte bu H sesiyledir. Derin bir nefes alın ve nefesinizi alırken kendinizi dinleyin. Sonra altığınız nefesi ciğerlerinizi boşaltarak verin ve yine nefesinizi verirken kendinizi dinleyin. Varlığınızın, var olmanızın ifadesi olan sesi dinlediğinize şahit olacaksınız. Dolayısıyla insanoğlu, insanı ifade etmek isterken, onu Hhh sesiyle ifade ederek kendince bir insan tanımlaması yapmış olduğunu da fark edeceksiniz. İnsanoğlu ilkel zamanlarında meçhuldeki ya da uzaktaki insanı tanımlarken de aynı hhh sesiyle ifade etmek istemiş böylece de yaratılmış insanı ifade eden Ha ya da Ho kelimesi insan anlamında insanoğlunun sözcük dağarcığına kazandırılmıştır. Uzaktaki insanı ifade ederken kullandığı aynı kelime üçüncü işaret zamiri olan O anlamındaki hu kelimesini de doğurmuştur.
Günümüzde Adigelerin çoğu unutmuş olmasına rağmen, Hatıkhoy aksanında, dördüncü katman olarak uzaktaki o anlamında ho kelimesi kullanılmaktadır. Mır, mor, ar, hour (bu, şu, o, uzaktaki o) şeklindeki işaret zamirleri sıralaması Adige Dilinin, Arapçadan daha kadim bir dil olduğuna da bir kanıt olması açısından son derece önemlidir.
Adigecede H sesiyle başlayan isim sayısı da az değildir ve bu kelimelerin ekseriyeti de erkek isimleri oluşturmaktadır. Buna birkaç örnek verelim: Hat, Hatti, Hattuw, Hatuş, Hatuq, Hatam, Hatram, Haleb, Hape, Hapay, Hahxu, Habuxh, Hanoxh, Haçuxh, Halow, Hanaw, Haqe, Hatsıw, Hats’ık’u, Haqare, Hafıts’e, Hağundıqo, Hakun… Bunların ve benzerlerinin tamamında buluna H sesi tamamen, yaratılmış insan (canlı), anlamını kelimeye katmaktadır.
Elbette ki bütün H sesleri sadece yaratılmış insan isimlerinde değildir. Yaratılmış diyorum, çünkü yaratılmış ile anadan doğmuş insan hem yaratılış ve hem de yaratılış şekli itibariyle farklıdır, insanı ilgilendiren diğer kelimelerde de geçmektedir. Haç’e (yeni insan, misafir); Hade (ölü insan, cesed), Hoce: Okuyan, ünleyen insan, hoca vs.
Ayrıca insanın dışındaki varlıklar için kullanılan kelimelerde de H sesi geçmekte ve onlar da bir şekilde insanoğlunun ilk değerli uğraş malzemeleri olmasını bize bildirmektedir. Ham bir şeyi ham, deyip yemeyi yani yeme eyleminin ifadesidir ki yine Ha sesini çıkartırken yine nefesi boğazdan üflemenin ifadesidir. Arpaya ha, ya da hame denmesinin nedeni de aynı eyleme matuftur.
Adigelerde çoğu Ha (хьa) ve He (хьэ) seslerini kendini aşağılık bir varlıkmış gibi hissettiren bu H sesi, aslında insanlığın ve hayvanlığın yani nefes alıp veren bütün mahlûkatın ilk ortak sesidir. Bu da yukarıda değindiğimiz gibi bu sese sahip olan toplumun, ilk toplum ve kullandığı dilin ilk dil olma özelliğinin ilginç bir kanıtı olsa gerek. Aynı zamanda eskimeyen ve eskimeyecek olan ilk otokton (doğal) sesidir. Hayat onunla başlar, onunla devam eder ve onun durmasıyla da canlının hayatı durur. Hadd-i zatında hayatın tamamı durur. Çünkü H, yaşam kaynağı olan Hava’nın işitsel yansımasıdır. Öyleyse, aslı yok olanın yansıması da düşünülemez. Onsuz yaşam olmaz anlayacağınız. Hal böyle olunca da H sesi HAYY’A dahi hayat verir ve KAYYUM’A açılır; HAYY-UL KAYYUM olur. HA nefes alışı ve varlığı, canlı olmayı bildirir. Nefesinizi aldığınızda ve nefesinizi verdiğinizde verdiğiniz sestir. Sonuna eklenen YY sesi ise varlığın kudretini ve yüceliğini bildirir ki HAYY dediğimizde, kudretli ve yüce varlığı ve ona nispetle de kendi varlığımızı dillendirmiş ve mutlak güç sahibinden güç aldığımızın farkında oluruz. Onu yani var olmayı tamamlayan KAYY ise diri ve ayakta olma manasını taşır ki bizim lisanımızla adeta kesintisiz görevinin başında olmayı ifade eder. Yani dikilmeyi, ayağa kalkmaya temel teşkil eder. Yani bize karşı, algılayacağımız tarzda BÜYÜK olmayı ifade eder.
Hayatın anlamın şekillendiren ya da şekillenmiş hayatın taşıdığı anlamı ifade ederken seslerle beraber anlamlar doğar. Anlamlar kelimelerle beraber buluşur mana yüklenir ve cümleler oluşturur. Cümleler zamanla büyüklüğün vermiş olduğu sersemlikle köklerinden yani seslerin taşımış oldukları anlamlarından koparlar. Sesler, zamanla sesten cümleye gelene kadar kazanmış oldukları derin felsefi ve sosyolojik akdi kaybeder ve adeta soysuzlaşır. Kadim Adige Dilini ele aldığımızda H sesinin başına gelen adeta, tamda bu serüvene uygun düşmektedir.
Defalarca şahit olduğum H sesini aşağılama hadisesine yakın bir zamanda bir kez daha şahit oldum. Hem de akademik yetiye sahip, dili ve kültürü bilen birilerinden… Efendim neymiş? H sesi Adige dilinde isimlerin başında çokça kullanılırmış. Bu He / хъэ köpek anlamına gelirmiş. Zaten Adigeler de akıllı ve ön görülü insanlarmış. Köpek anlamı gelen bu He / хьэ kelimesini hangi ismin başına getirerek kullanmışlarsa mutlaka onu hak etmişlerdir. Yani bu insanlar adeta “köpek” olmayı hak etmişlerdir, demeye getiriyor. Buna benzer dilimizde çokça kelime ve isim varmış vs.
Bütün bu ve benzeri ifadelerin tamamı kökünden yanlıştır. Yukarıdaki anekdot, “Sesler, zamanla sesten cümleye gelene kadar kazanmış oldukları derin felsefi ve sosyolojik akdi kaybeder ve adeta soysuzlaşırlar” derken söylemeye çalıştığımıza tam da bir örnektir.
Derdimiz elbette ki birilerini hedef almak değildir. Uzun bir yolculuk sonrasında bu gün bulunduğumuz nokta baştan beri anlattığımız ses etimolojisiyle taban tabana zıttır. Dolayısıyla yüzyılların arızasını bir çağa mal edemeyiz şüphesiz. Ancak toplum, kendi aydınlarını üretebilmelidir. Zihin, maddi yoksulluğa teslim olamaz. Zihin, kendi aydınlığını yaratmadığı sürece, zihin olmaktan çıkar. Toplum, büyük(!) insanların küçük kaprislerine terk edilemez, edilmemelidir. Millet, mutlak surette akrep gibi kendini zehirlemekten kurtulmalı ve taşıdığı kadir-kıymetin farkına varmalı ve ilahi sıfatın insanda tecellisi olan “Hayy” tecelligâhında yeniden “Kayyum” olmalı yani hayata dikilmelidir. Öz olan çekirdektir, gövde değil. Sesler sözün özüdür, dilin özüdür. Adigelerin dirilişi dille olacaktır. O dil Adigecedir. Adigece yani dil sesle, sesler ise H sesiyle başlar. Hayat da nefesle yani H sesiyle başlar. Dolayısıyla Adigeler H sesinin ruhunu buldukları zaman dirilişe doğru yaşamaya evirilmiş olacaklardır.

3 YORUMLAR

    • Adıgabzeyi anlatabilmek adına ingilizceyi yeniden öğrenesim geliyor. Düşünme melekeleri gelişmiş toplumların içerisinde Adıgabze verilerinin dikkat çekmemesini düşünemem. Jinepsin Ocak Şubat sayıları dikkat çekecek. Ocak yazısı bazılarını ters köşe yapmış. Umarım güzelliklere vesile oluruz. Sağlıcakla size ve eşinize selamlar ediyorum. Bram Alaudin.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz