Kafkasya’dan Maraş ve civarına göçler (1. Bölüm)

0
597

Doç. Dr. Kenan Ziya Taş*

Kafkasya’dan Anadolu’ya gelen insanların gelişlerini, bildiri başlığındaki gibi göç olarak mı adlandırmalı yoksa sürgün olarak mı nitelemeliyiz? Burada kavramların tarifi veya sosyolojik olarak göç kavramının tahliline girecek değiliz. Ancak aşağıda kısmen teferruatını vereceğimiz tarihi hadiseler, bize bu insan hareketlerini göç, tehcir veya sürgün olarak nitelendirmenin mümkün olduğunu göstermektedir.1 Bununla beraber, göçlerde zorlamanın ve buna bağlı olarak gönülsüzlük özelliğinin ağır bastığını belirtmek gerekiyor.2 Meselenin bir başka boyutu da gelenlerin iskân edildikleri yerlerdeki diğer insanlarla olan ilişkileridir. Gelenler gelişleri her ne kadar mecburiyet ve zaruretten kaynaklansa bile geldikleri yerlerdeki taleplerinin karşılanması durumuna göre; kalmak ve gitmek tercihini kullanabildikleri anlaşılıyor.3 Anadolu’da bu intibak sürecinin asgari seviyede problemsiz yaşandığını yine ayrıca belirtmeliyiz.4

Kafkasya ya da Kafkaslar, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında uzanan 1100 km uzunluğunda ve 110-160 km arasında değişen genişliğe sahip, yer yer 5.000 metreyi aşan yüksek zirveleri bulunan dağların ve bu dağların kuzey ve güneyinde yer alan bölgenin adıdır. Masallardaki “Kafdağı”nın Kafkas dağları olduğuna dair yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Bu dağların Arapça’daki adı “Cebel-i Elsine” yani “Dillerin Dağı”dır. Arapların “Mavera-i Kafkasya”, Avrupalıların “Transkafkasya”, Rusların “Zakafkasya, Türkçe’de de “Kafkasötesi veya Kafkasberisi” olarak nitlendirdikleri Kafkasya, tarihi bir bölgedir. Kafkas dağları bariz bir şekilde bölgeyi kuzey ve güney olarak ikiye ayırmaktadır. Bu iki kesim arasındaki temas ortadaki Daryol (Daryal) ve Hazar kıyısındaki Demirkapı (Kavimler Kapısı) adı verilen geçitler vasıtasıyla sağlanmaktadır.5 Bugün itibariyle Kuzey Kafkasya, Karaçay-Çerkes, Kabartay-Balkar, Abhazya, Çeçen-İnguş, Dağıstan, Kuzey ve Güney Osetya özerk Cumhuriyet ve bölgerini içine alırken, Güney Kafkasya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan Cumhuriyetleri ile Türkiye’de Ağrı, Kars, Ardahan şehirlerine İran’da da Tebriz’e kadar uzanmaktadır.6

Esas itibariyle dağlık bir ülke olan Kafkasya’da yerleşim bölgeleri genellikle yüksek yaylalar ve derin vadilere yayılmıştır. Yüksekliği fazla olan dağ silsilesi, bölgedeki insanların tarihlerini, kültür ve karakterlerini başkalarından farklı kılmıştır. Askeri açıdan büyük ölçüde savunma kolaylığı sağlayan dağlar, kültür ve etnik bakımdan bölünmüş bir coğrafyanın doğmasına neden olmuştur. Başka bir ifadeyle Kafkasya, müstevli ordular için iki mühim tabii engele, yani ormanlara ve dağlara sahiptir. Dolayısıyla istilacılar Kafkasya sakinlerinden önce tabiatı mağlup etmek mecburiyetinde kalıyorlardı. Bu durum şu sonucu ortaya çıkarmıştır: “Kendilerini düşmanlarına karşı koruyan dağlar, dik ve derin vadiler ile ilk çağlardan kalan ormanlar aynı zamanda Kafkasların birleşmesini önledi.”7 Bunun yanında coğrafi konumu itibariyle kavşak bölgesi olan Kafkasya, pek çok kavmin uğrak yeri olmuştur bir kısmı yerleşirken bir gelip geçmiş ve tarih boyunca Hazar İmparatorluğu hariç tek bir devletin ana yurdu olmamıştır.8

Osmanlı Devleti‘nin Kafkasya ile ilişkisi başlangıçta Kırım Hanlığı üzerinden yürüdü. 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti doğrudan Güney Kafkasya’ya da ilerlemeye başladığında Rusya da Kazan Hanlığı ile mücadeleye başlamıştı. Böylece Kuzey ve Güney Kafkasya’da Osmanlı Devleti ile Rusya karşı karşıya geldi. Kazan Hanlığı’nın Rus hakimiyetine girmesiyle, Ruslar Türkistan’da yayılırken Kafkasya’da da ilerlemeye başladılar.9 Bu gelişmeler Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına ilk muhaceretin de başlamasına yol açtı. Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından zabtından dört yıl sonra bazı Çerkes beylerinin Rus himayesi altına alınmaları, Osmanlı Devleti’nin nazar-ı dikkatini Kafkasya’ya daha fazla celbederken, Kazan’dan, Ejderhan’dan kaçarak Azak ve Kırım yoluyla İstanbul’a gelen mülteciler, İdil boyundaki İslâm memleketlerinde yapılan Rus zulümleri hakkında bilgi verdiler.10

Aslında Osmanlı Devleti, Özdemiroğlu Osman Paşa’nın 1578-79’daki seferinden sonra Kafkasya ile ciddi olarak ilgilenmemişti. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan 1774 tarihli Küçük Kaynarca antlaşmasından sonra Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi, Kafkasya’daki durumu da değiştirdi.11 Kırım’ın kaybından sonra Osmanlı Devleti Kafkasya üzerine daha dikkatle eğilmeye başladı. İdari bakımdan Kırım’ın mülhakatından sayılan Kuzeybatı Kafkasya’yı merkeze bağlamaya çalıştı. Kafkasya’nın bütününde ise din faktörü ağırlıklı olarak kullanılmaya başlandı. İslamiyetin ortaya çıkışına nazaran oldukça geç bir devre sayılabilecek bölgedeki İslamlaşma, Osmanlı Devleti için kendi siyaseti istikametinde kullanılabilecek çok mühim bir fonksiyon icra etme kabiliyetine sahipti.12

Ruslar, 19. yüzyılın başından itibaren Kafkasya’daki yayılma siyasetini kalıcı hale getirmek için yerleşme hareketlerine başladılar. Osmanlı Devleti’nin başka taraflardaki meşguliyeti, özellikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile ortaya çıkan Mısır meselesi, Kafkasya’ya ilgiyi asgari seviyeye düşürdü. Buna rağmen Kuzey Kafkasya’daki topluluklar arasında din bağı dolayısıyla birlik tesisine çalışmaktan da vazgeçmedi.13

Ancak Ruslar, Kafkasya’ya girmeye başlamalarından itibaren uyguladıkları temel siyaset, mevcut beşeri yapıyı lehlerine çevirme faaliyetidir. Bu demografik yapıyı değiştirmenin yolu olarak da Osmanlı devletine taraftar olma potansiyeline sahip toplulukları sürerek, yerlerine kendilerine daha yakın olabilecek toplulukları yerleştirdiler. Kafkasya’nın her yanında yürütülen bu politika bütün 19. yüzyıl boyunca devam etti. Bilhassa Türkiye sınırına Hıristiyan Rus, Gürcü ve Ermeni topluluklar yerleştirildi.14

İşte Rusların özellikle Kuzey Kafkasya’da giriştikleri bu tehcir ve tenkil politikasının sonuçlarından biri de bizim bu bildirimizin asıl konusunu teşkil ediyor. Bu tehcir ve tenkilin yoğunlaştığı Kuzey Kafkas’daki gelişmeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz: 1828-29 Osmanlı-Rus Harbi’nde Osmanlı Devleti’nin kaybı çok büyük olmuştur. Bihassa Osmanlı Devleti’nin doğuda bir güven ve kuvvet kaynağını teşkil eden Kafkas kabileleri üzerinde bu devletin hakimiyetinin sona ermesi bakımından dikkate değer bir gerileme mahiyetindedir. 1829’daki Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti Kafkasya ve Gürcistan üzerindeki her türlü hükümranlık haklarını Rusya’ya terk etmiştir. Böylece Osmanlılar bu bölgeye ve Kafkaslılara yardım için müdahele etme hukukunu kaybetmişlerdir. Bundan sonra Kafkaslardaki Ermeni asıllı Rus Kumandanı General Yermelov’un Müslüman ahaliyi tamamen sindirmek ve Rus idaresini sağlamlaştırmak için yürüttüğü zalimane idare, büyük huzursuzluk yaratmış ve neticede halk Ruslara karşı mücadele için Müridizm denilen muazzam bir direnişe girişmiştir. Bu müridlik harekatı Şeyh Şamil’in ortaya çıkışıyla tam bir istiklâl mücadelesine dönüşmüştür.15

1 Hayati Bice, Kafkasya ‘dan Anadolu ‘ya Göçler, Ankara, 1991
2 “Göç, birey ve grupların ekonomik, sosyal, kültürel vb. nedenlerden dolayı bir yerden başka bir yere gitmeleridir.” Kızılçelik, S., Erjem, Y., Açıklamalı Sosyoloji Sözlüğü, Atilla Kitabevi, Ankara, 1994.S.185; “Mecburi göçlerde (tehcir), göç kararı göç edenin iradesini dikkate almamaktadır. Zorunlu iskân politikaları yahut bir savaş veya doğal afet nedeniyle ortaya çıkan göçler mecburi göçlerdir. “Göç edenin iradesine dayalı olmayan yer değiştirmeleri klasik anlamıyla göç saymama eğilimi de mevcuttur. Bu eğilimin nedeni ‘sürgün1 kavramının göç kavramından ayrı bir kriterle incelemeye tabi tutulması gereğine dikkat çekmek olmalıdır”’. Uysal, H., İnsan ve Toplum Bilimleri Sözlüğü, Konya, 1996, s. 141.
3 BOA Tarih: 24/L/1277 (Hicrî), Dosya No:470, Gömlek No: 16, Fon Kodu: A.)MKT. UM.
“İzmir’e gelen muhacirlerden Çerkezler’e ev ve arazi verilerek iskanlarının sağlandığı; fakat Çeçen, Dağıstanlı ve Nogaylara böyle bir imkan verilmediği ve kendilerinin de ianeye alışmaları dolayısı ile bu ara ianelerinin azalmasından dolayı ve kabile reislerinin de teşvikleriyle Rusya’ya dönmekte olduklarından bahsedilmektedir.”
4 Bu konuda kısmi değerlendirmeler için bkz. Wolf Dieter Hütteroth, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Tarihi Coğrafyası”, Türkler, C. 9, Ankara, 2002, s.45-53.
5 Günümüzde de Kafkasya denilince ilk akla gelen Çerkes(z) tabiri, Osmanlı döneminde kullanım dolayısıyla yaygınlaşmıştır. Burada şunu örnek verebiliriz: Ahmet Cevdet Paşa, bir eserinde Kafkasya’daki tarihi gelişimi anlatırken ve beşeri yapı hakkında bilgi verirken seçtiği başlığın genel adı Çerkezistan Olayları’dır. Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet – Osmanlı Tarihi, (Yay. Haz. Dündar Günday), İstanbul, 1994, C.2, s.705;
6 B. Zakir Avşar, “Kafkasların Genel Değerlendirmesi”, Yeni Türkiye, Sayı 16 (Temmuz-Ağustos 1997), Türk Dünyası Özel Sayısı, C.II, s 1898; Ufuk Tavkul, “Tarihi ve Etnik Yapısıyla Kafkasya”, Yeni Türkiye, Sayı 16 (Temmuz-Ağustos 1997), Türk Dünyası Özel Sayısı, C.II, slS98; Kenan Ziya Taş, “19.Yüzyılda Kafkasya’da Türkiye-İran Nüfuz Mücadelesi, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı 184 (Nisan 2002), s.39; Sedef İlhan, Kafkasya’dan Anadolu’ya Karaçay-Malkar Türkleri, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitütüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır, 2002, s. 1-3.
7 John F. Baddaley, Rusların Kafkasya yi İstilası ve Şeyh Şamil, Çev. Sedat özden, İstanbul, 1989, s.20.
8 Suat İlhan, “Kafkasya’ nın Gelişen Jeopolitiği”, Türk Kültürü, Sayı 424 (Ağustos 1997), s.472; Nadir Devlet, “Kuzey Kafkasya’nın Dünü Bugünü”, Yeni Türkiye, Sayı 16 (Temmuz- ğustos 1997), Türk Dünyası Özel Sayısı, C.II, s. 1924; S. İlhan, Kafkasya’dan Anadolu’ya, s.2-3,
9 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990, s. 153 vd.
10 A. N. Kurat, Rusya Tarihi, s. 159; S. İlhan, Kafkasya’dan Anadolu’ya, s.26-27.
11 “Osmanlı-Rus savaşını müteakip 1774’deki Küçük Kaynarca antlaşmasından sonra, 1739’da hürriyetini kabul ettikleri Kafkasya’da, her iki devlet de söz hakkına sahip olamamışlar Ruslarla-Osmanhlar arasındaki savaştan faydalanan Kafkaslılar ortak düşmana karşı dayanışma içinde Osmanlılarla beraber olmuşlardır. Osmanlı Devleti Kafkasya’da gerek içinde bulunduğu vaziyetin acziyetinden gerekse idari tasarruftaki kifayetsizliklerden dolayı Kafkas kabileleri üzerinde şüpheli konumda kalmış, onlar nezdindeki güvenini bir ölçüde kaybetmiştir.” Şamil Mansur, Çeçenler, Ankara, 1995, s. 45-46.
12 K. Z. Taş, Kafkasya ‘da Türkiye-İran Nüfuz Mücadelesi, s.41
13 K. Z. Taş, Kafkasya ‘da Türkiye-Iran Nüfuz Mücadelesi, s.42.
14 K. Z. Taş, Kafkasya’da Türkiye-İran Nüfuz Mücadelesi, s.43. Kafkasya’daki müridizm hareketi için bkz. Alexandre Beninngsen, Sofi ve Komiser (Rusya ‘da İslâm Tarikatları), Çev. Osman Türer, Ankara, 1988.
15 Cemal Gökçe, Kajkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul, 1979, s.245-246; S. İlhan, Kafkasya’dan Anadolu ‘ya, s.34-35.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz