Lıhnı İsyanı

0
1598

İsyanın Nedenleri

1864 yılında Abhaz hükümdarlığının ortadan kaldırılması, ardından Çaçba Hamitbey’in sürgüne gönderilmesi, 1866 yılında sürgünde ölmesi ve toprakların işgali ile toplumda hasıl olan huzursuzluk ve memnuniyetsizlik ciddi dereceye ulaştı.

Hemen ardından Rus yönetimi tarafından düzenlenmek istenen tarım ve vergi reformları memnuniyetsizliği daha da artırdı. 19. yüzyılda feodal bir sisteme sahip olan Abhazya’da reform dedikodularının artmasıyla birlikte karışıklıklar da başladı.

Çarlık hükümetinin, sömürgeleştirme çalışmalarında Abhaz üst zümrenin aktif desteğine ihtiyaç duyulmuyor ve toprak reformu uygulamasının Çarlık Rusya’sına daha sağlam bir bağlanma getirmesi öngörülüyordu. Doğu Gürcistan, İmeretya ve Guriya’da 1860 yılı sonrasında başlatılan toprak reformu çalışmalarından sonra, Temmuz 1866’da, Abhazya’da toprak reformunun yapılması için Belge Toplama Komisyonu çalışmalarına başladı.

Abhaz yaşamının sosyal ve sınıfsal özelliklerinden bihaber olan Komisyonun görevlendirdiği memurların kaba davranışları, halkı isyana sevk etti.

Yönetimin temel yanlışı, serflik ilişkileri Rusya ve Gürcistan’dan farklı işleyen bu küçük ülkenin yerli özelliklerini göz ardı etmesiydi.

Daha önce 1861 yılında Rusya’da da denenmiş olan bu refomlar, Abhaz köylü nüfusunun yaşam tarzına uymuyordu. Çünkü büyük çoğunluğu özgür köylüler (Ankhayü), orta ve alt sınıf köylülerden (axaşfüala ve axuyü) oluşan bu topluluklar, sahip oldukları toprakların tekrar kendilerine verilmesi için Rus yönetiminin talep ettiği ücretlerden oldukça rahatsızdı.
Abhazya’daki tüm köylüler toprak sahibi olduklarından, ekonomik yönden feodallerden bağımsızdı. Bundan dolayı kendilerinden “şahsi özgürlükleri için” ücret talep edilmesini anlayamıyorlardı.

10 Eylül 1877 tarihli Tiflis gazetesi, şunları belirtmeyi önemli bulmuştur: “Hiçbir şüphe yoktur ki, etnografik, sosyal, politik, ekonomik yaşam tarzı ve dünya görüşü açısından Abhazlar diğer komşu halklardan çok farklıdır. Örneğin Abhazya’da toprak üzerinde feodal mülkiyet sahipliği hiç olmamış, köle köylülerin hiç hakkı yokmuş, genel halk kitlesini özgür camia mensupları oluşturmuyormuş algısı yanlıştır. Burada tüm köylü grupları toprak sahipleridir.”

1869 yılında yayınlanan “Abhazya ve Samırzakan’ın sosyo-politik hayat tarzı” adlı yazıda da şöyle denmektedir: “Toprak sahipliği bakımından, tüm sınıflar eşittir.” Abhaz köy camiası “süt akrabalığı” (Akhupha-Atalık) ile beslendiğinden, bu tüm Abhaz sınıflarını birleştirmekteydi.

1866 toprak reformunda Abhazların sosyal yapılarını dikkate almadan yapılan hatalardan ötürü bir daha aynı hataya düşmemek için 8 Kasım 1870 tarihinde, imparator II. Aleksandr’ın nizamnamesinde bu sefer Abhazya’daki sosyal durumun dikkate alınması, 1866 olaylarındaki memurların ve Rus yönetiminin hatalı olduğunun ispatı niteliğindeydi. 1870 yılında Abhazların hiddetini önlemek için, “Sohum bölümündeki halkın şahsi bağımlılıktan kurtarılması ve toprak sahipliğinin düzenlenmesi nizamnamesi”ni onaylamıştır. Diğer köylü reformlarında “kölelik bağımlığı” denir iken, Abhazlar için “şahsi bağımlılığın sona ermesi” denmiştir.

Abhaz Yaşamının İçyüzü

1861 yılındaki reformlar ile ilgili Çar hükümetince Abhazya’da görevlendirilen Komisyonun göz ardı ettiği “Abhaz köylüsünün yaşam biçiminin sosyal özelliklerini” daha iyi anlayabilmek için bazı araştırmacıların konu ile ilgili tespitlerine göz atmakta yarar var.
19. Yüzyılda Abhazya’da özgür halk “Ankhayü”1 ülke nüfusunun neredeyse tümünü (üçte ikisi) oluşturuyordu.

Megrelya’da derebeylik sistemi kendisini en ağır şartlarda gösterirken, Abhazya’da tüm köylü kategorileri toprak sahibiydi. Gürcü tarihçi ve toplum adamı Konstantin Maçavariani 1913 yılında konuyla ilgili şöyle yazmıştır: “Genel olarak Abhazya’nın yerli nüfusunun tüm tabakaları eşit haklı toprak sahipleriydi. Bu toprak hakkı, alt tabakanın üst sınıflardan bağımsızlığını sağlamıştır.”

Abhazya’nın sosyal yapısının özgün “temel taşı” niteliğindeki köy toplumunun “Akıta”2 özelliği dikkat çekicidir. Birincisi, köy toplumu nüfusun tüm katmanlarını3; ikincisi, feodallerin köylülerle süt akrabalığı dedikleri “Akhupha”4 benimsenmiştir. Köylü ailelerin terbiyesine verilen prens ve asilzadelerin çocukları tıpkı ebeveynleri gibi yakın akraba olmuşlardır. Böylece sınıflar arası zıtlıklar da yumuşamıştır. Bu konuyu K. Maçavariani şöyle belirtmiştir: “Genel olarak Abhazya’da Guri, İmeretya ve Gürcistan’da olduğu gibi üst ve alt tabakalar arasında ne antagonizma (zıtlık), ne de kopukluk vardı.”

Özgür insan kavramı ile ikamet yerini değiştirme hakkı sıkıca bağlantılıydı. Bunlar göç etme özgürlüğü ve hareket özgürlüğüne sahipti.

Misafirlik kurumunun özgün bir tarafı vardı. Hem köylüler, hem de feodaller “Asas” (misafir) olabiliyordu.

Toplumdaki ilişkileri zorlaşan köylüler (kan davası, halk mahkemesinin adaletsizliği, feodaller ile anlaşmazlıklar, vs), herhangi engel olmaksızın kurulan halk mahkemelerinde haklarını arayıp sonuç elde ediyorlardı. Abaza mahkemesi, köylü-feodal ayrımı yapmaksızın haklının yanındaydı. Buradaki kıstas “Keabze” öğretisiydi.

Küçük çiftlik arazisi şartlarında ekilebilecek araziler tüm cemaatin mülkiyeti olmayıp, Abhazların aile veya hane mülkiyetinde bulunuyordu. Herkes için ortak ve müşterek kullanıma açık olan sadece meralar ve ormanlardı. “Alamıs” yasası, karşılıklı iktisadi destek ve yardım refah ortamının ve gerekli varlığın yaratılmasını sağlıyordu. Abhazların arasında tek bir yoksulun bulunmaması sosyal yapısının adaleti tesis ettiğinin bir göstergesidir.
Toplum bir nevi askeri kampı andırır ve özgün “savaş halinde” yaşardı. Toplumun tüm fertlerini, üst ve alt sınıfları bir birine güçlü şekilde bağlayan sebep dış tehditti.

Köylüler (Ankhayü) Abhaz toplumunun temel ahlaki çekirdeğini oluşturarak, örf-adetleri, toplumun üst sınıflarından gelebilecek her türlü saldırıya karşı itinayla korumuştur.
“Ankhayü”, özgür insanın simgesiydi. Bazı “ankhayüların” asilzade statüsünü reddettikleri ve “saf” köylü kökenli olmaları ile gururlandıkları bilinmektedir.

Lıhnı Toplantısı ve İsyanın Başlaması

Komisyon’un bölgedeki çalışmalarına başlaması, tartışmaların ve gerginliğin artmasına sebep olmuştur. Çar hükümeti adına görevlendirilen ve son derece kaba biri olan müsteşar A.P. Çerepov’un Komisyon adına gönderildiği Bzıp bölgesinde köylüler, kendi özgürlüklerini parayla satın almayacaklarını beyan ederek, komisyona her hangi bir bilgi vermeyi kesinlikle reddettiler.

26 Temmuz 1866 tarihinde Lıhnı Köyü’nde meseleyi konuşmak için büyük bir toplantı düzenlendi. Toplantıya yaklaşık 7 bin kişi iştirak etti. Toplantıya her bölgeden ve sınıftan silahlı Abhazlar katıldı. Toplantının sözcülüğünü halk adına ünlü hatip Eşıralı Şamba Osman yaptı.

Lıhnı’daki toplantının başlamasıyla birlikte, Çar hükümetinin temsilcileri, çok kaba biçimde, “halkın belirli ücret karşılığında sahiplerinden azat edileceğini” ilan etti.
Buna tepki olarak kendilerini özgür bilen köylüler öfkelendi. Prens ve asilzadeler ise Akhupha (atalık) ilişkilerinin bulunduğu özgür insanların “köleleri imiş gibi” nitelendirilmesini hakaret saydılar.

Albay V.M. Konyar, toplantı esnasında, toprak yapılandırması konusundaki halkın endişe ve itirazlarını önemsemedi. Abhazlar, toprak kanunu ile ilgili görüşmeler yapmak için Tiflis’e ve hatta Kutais’e Osman Şamba önderliğinde bir heyetle gitmeyi planladıklarını söyleyince onları reddetti.

Diğer taraftan Abhazları rencide eden ve ayaklanmaya zemin hazırlayan en önemli unsur, bürokrat, memur ve askerlerin toplantı esnasındaki “kibirli tutumları” oldu.

İsyanın Seyri

Tartışmaların alevlenmesi üzerine Lıhnı Meydanı’nda toplanan 7 bin kişiye dağılmaları emrini veren Rus yönetimi temsilcisi Albay Konyar ve beraberindeki subaylar, halka hakaret etmeye başlayınca, toplantıya katılanların tepkisi çok sert oldu. Çıkan olaylarda Abhazlar, Sohum Askeri Garnizonu Müdürü Albay Konyar’ı, bürokratlar Çerepov, İzmailov, 4 subay ve 54 Kozak’ı öldürdü.

Kats Maan’ın iki oğlu da bu kalabalığın arasında yer almış, V.M. Konyar’ı öldürmüştür.
Bu olayı A.N. Dyaçkov-Tarasov şöyle açıklar: “Başlangıçta Konyar’ı fark etmediler, Sonra Margani (Maan) şöminenin içinde ayaklarını gördü ve tabancayla bir ayağına ateş etti; Konyar çıktı, Margani (Maan) kardeşler işi bitirdiler.”5

Ayaklanma çok kısa bir sürede Abhazya’nın hem kuzey-batı, hem de merkezine yayıldı. 27 Temmuz’da yaklaşık 2 bin isyancı bölgenin yönetim merkezi Sohum’a yaklaştı. Hükümetin almış olduğu acil önlemlere rağmen isyancılar hızlıca Baalou Ovasını (Merhaul’a dâhil bir yer) ele geçirdi. Burada isyancıların kampı kuruldu, ayrıca üç köylü ve bir asilzadeden oluşan bir kurul seçildi.

29 Temmuz tarihinde isyancılar son Abhaz Kralı Mihail’in oğlu Georgiy Çaçba’yı Abhazya hükümdarı olarak ilan etti.

Georgiy Çaçba’nın hükümdar ilan edilmesinin ardından vakit kaybetmeden şehre üç bir taraftan saldırıya başlanmasıyla şehirde bulunan garnizondaki askerler kaleye doğru çekilmek zorunda kaldı. Kale dört gün boyunca Abhazların saldırılarına maruz kaldı.
Ayaklanmanın en zirveye tırmandığı dönemde isyancıların sayısı 20 bin kişiye ulaştı. İsyana katılan Abazalar silah ve cephane yetersizliğinden dolayı kaleyi ele geçiremedi. Kaleyi ele geçirme teşebbüsleri esnasında Rus savaş gemilerinden top atışlarına maruz kaldılar.
Çar hükümeti, Abhazya’daki olaylardan son derece rahatsız oldu. Olayların tüm Kafkasya’ya yayılacağından endişe etti. Örneğin Kuban bölgesinde köylü reformu yapılmasına dair hazırlık esnasında Abhazya’daki ayaklanmadan dolayı büyük gerginlikler oluştu. Aynı dönemde, Dağıstan’ın Kaytak ve Tabasaran bölgelerinde de ayaklanma tüm hızıyla devam etmekteydi. Olaylar devam ederken Kafkasya’daki ordunun baş amiri prens- Mikhail Nikolayeviç ve II. Aleksandr arasında yoğun mektuplaşma yaşanmıştır.

İsyanın Bastırılması

İsyanı bastırmak ve askeri garnizona destek vermek için gönderilen Rus askeri birlikleri 12 Ağustos tarihinde Sohum’a ulaştı. Bölge ablukaya alındı, tüm dağ yolları girişe ve çıkışa kapatıldı. Deniz sahili ise askeri gemiler tarafından ablukaya alındı. Çar hükümeti, askeri güçlerin Abhazya’ya isyanı bastırmak için gönderilmesini ciddi bir operasyon olarak görüyordu.

Rus ordusu isyancılara her türlü direnişi sona erdirmelerini emrettikten hemen sonra askeri harekâta başladı. Sayı ve silah üstünlüğünü elinde bulunduran ordu birlikleri kısa sürede isyancı Abhazları Sohum çevresinden dağıttı.

Ardından 17 Ağustosta Lıhnı’ya ulaşarak Lıhnı Sarayı’nı yaktı. Kısa bir sürede tüm ülkede isyanı kontrol altına alan Rus ordu birlikleri 7 Eylül tarihinde halkın tamamen silahsızlandırılmasını sağladı. 63 köyde silahların toplanması sonucu 5.667 tüfek ve 670 tabancaya el konuldu. Tüm Abhazya’da ateşli silah taşımak yasaklandı.

Cezalandırmalar

Ayaklanmanın bastırılmasının ardından Abhaz Prens Georgiy (Çaçba), Orenburg askeri garnizonuna sürgüne gönderildi.

Valinin emriyle Sohum’da iki tahkikat heyeti kuruldu. Askeri mahkemenin tahkikatı sonucunda olaylara karıştığı tespit edilen 15 kişi yargılandı. Köylülerden Naurız Şakrıl, Msoust Piliya ve Prens Uçan Dzapş-ipa “ağır suçlular” olarak Meteh cezaevine gönderildi. Direkt suçlu ilan edilen “Hanaş Kalği, Kuakuçak Maan ve Kazılbek Maan”6 1866 yılının Aralık ayı başında Sohum’da yüzlerce insanın gözü önünde idam edildi. İsyana adı karışan otuz Abhaz Sibirya’ya sürgün edildi. Ne yazık ki halâ tamamının isimleri bilinmemektedir. Olaylara katıldıkları için ilk sürgüne gönderilenler Pshu prensi Zaushan Calaqan-ipa Marşan ve Dal’dan Talah ve Eshak Kuadzba olmuştur.

Orlov Arşivi’nde “1866 Yılındaki Olaylar Nedeniyle Sürgün Edilen Sohum Bölgesi Abhazlarının Listesi”7 başlığı altında evrak bulunmaktadır. Polis departmanının bu sirkülerinde, Cırkhua Köyü’nden Şmaf Marşan, Tiga Emuhvari (Eymkhaa), Tapagu Çezbuk-ipa ve Zafas Çanba; Eşıra Köyü’nden Zaurbek Dzapş-ipa; Dürıpş Köyü’nden Smel Lakırba; Ankhu Köyü’nden Tapagu Mkanba olmak üzere 7 kişinin isimleri bulunmaktadır.

İsyan Sonrası Sürgün Hazırlığı

1866 yılında gerçekleşen halk isyanından sonra Rus hükümeti ve çevresinde “Suçlu” Abhazları cezalandırma konusu yoğun şekilde gündeme geldi. Kafkasya Valisi Grandük Mikhail Nikolaeviç’in Kutaisi Genel Valisi D.İ. Svyatopolk-Mirskiy ile aralarındaki yazışmada şu ifadeler geçmektedir.

“- Bzıplıların köylerini yakmak ve Rusya’ya sürgün etmek isterdim.
– Soğuksu (Lıhnı) ve çevresindeki birkaç köyün veya en azından bir köyün derhal yakılması ve Rostov’a sürgün edilmesini mümkün ve yararlı görüyor musunuz?
– Bu tür önlemlerin tüm Abhaz halkı üzerinde etkili olacağı kanaatindeyim. Tüm kalan Bzıplıların da Stavropol vilayetine derhal sürgün edilmesi iyi olurdu.”8

Abhazların kısmen sürgün edilmesi teklifi Çar II. Aleksandr’a rapor edilmiş ve kısa bir süre sonra uygulamasına izin verilmiştir. “İçişleri ve Kamu Mülkiyeti Bakanlıkları’na gerekli talimatlar verilecektir”9 diye bildirilmiştir.

Osmanlı Devleti İle Görüşmeler

Yetkililere göre Tzabal ve Dal halkı en güvenilmeyenlerdi. Oralardan Novorossisk vilayetinin steplerine 4 bin 500 hanenin sürgün edilmesi gerektiği kabul edilmiş ve hızla sayıma başlanmıştı. Ardından Osmanlı makamları ile görüşmeler yapılmış ve sonrasında Osmanlı’ya sürgün edilmelerine karar verilmişti.

Rusya elçisi N.P. İgnatiev, 3 Ocak 1867 tarihinde Rus Dışişleri Bakanlığı’na çalışmaları ile ilgili ayrıntılı bir mektup yazar: “Kısa süre önce Tiflis’ten gelen genel karargâh teğmeni Şelkovnikov, Kafkasya komutanının 4500 Abhaz ailesinin sürgün edilmesine ilişkin kararının bildirildiğini, Osmanlı Hükümetinden söz konusu göçmenleri kabul etmesi ve Osmanlı ile sınırlarımızdan uzak yerlere yerleştirmesine onay talebine arz edildiği Kafkasya ordu genel karargâh komutanı General Kartsev’in 6 Aralık tarihli ve № 5/95 sayılı müzekkeresinde bildirilmiştir.”10

Mehmed Emin Ali Paşa11 bildirilen bu talepnameyi başlangıçta tepkiyle karşıladı. “Babıâli’ye defalarca Kafkasya Komutanlığının Osmanlı’ya kalabalık Kafkasya dağlılarını sürgün etmeme kararlılığını bildirmiştim. Osmanlı Hükümeti gelecekte bu tür göçleri önlemek için önlemler almış ve konuyla ilgili artık burada bulunan dağlıların taleplerini her türlü reddetmeye çalışmıştır. Nitekim kısa süre önce Abhazlar ve Dağıstanlıların bu tür arzları reddedilmiştir. Ayrıca, mali durumun bozulduğu ve tüm askeri teçhizatı Candia’ya gönderme gereksinimi gündemdeyken, Babıâli’nin bu kadar kalabalık göçmeni kabul etmeye ve talebi yerine getirmeye gücü yoktur.”12

Bab-ı Ali bu durumları göz önünde bulundurarak, Abhazların Türkiye’ye sürgün edilmesine onay vermekte uzun süre tereddüt etmiştir. Rus İmparatorluk elçiliği ise söz konusu talebi kabule ikna etmek için çok çaba sarf etmiştir.

Nihayet uzun tereddütler ve elçiliğin ısrarlı ikna çalışmaları sonucunda, konunun Ali Paşa ile Bakanlar Kurulu’nda müzakere edilmesini müteakip Bab-ı Âli Abhazların gelecek ilkbaharda göç etmesine onay vermiştir.

Hükümetin ilk planında Abhazların muhtemel iskân yerleri olarak Anadolu’nun yirmiyi aşkın bölgesi, Suriye ve Rumeli’nin adları geçiyordu. Rumeli ve Suriye civarına yerleştirilecekleri ilan edilen göçmenlerin götürülecekleri bölgelerdeki siyasi ve demografik unsurları etkileyebilecekleri endişesi ile Rus ve Fransız yetkililer konuya sıklıkla müdahil olmuştur.

Sürgünün Hızlandırılması

Rus askeri yönetimi Abhazların sürgününü hızlandırmak için yerel yönetim vergilerinin artacağı, dağ eteklerindeki halkın düz arazilere yerleştirileceği yönünde kışkırtıcı söylentiler yayıyordu.

Bunu bilhassa Sohum Askeri Birim Komutanı General M. Tolstoy’un Kutaisi Genel Valisi D.İ. Svyatopolk-Mirskiy ile mektuplaşması kanıtlamaktadır.

Aralarındaki yazışmada, “Abhazlardan Mayıs ayında vergilerin toplanmaya başlanacağı ve şimdiden tutarının bir yıllık veya altı aylık olmasının düşünüldüğü; halkın ayrı çiftliklerde yaşamalarına izin verilmeyeceği, yerleşim yerlerinin sonra belirtileceği; ateşli silahların toplanacağı, Psırdzkha, Tkuarçal, Açandara, Çlou ve Gup köylülerinin bölgenin kıyılarına yerleştirilecekleri”13 gibi ayrıntılardan söz edilmektedir.

Kısa bir süre sonra Kafkasya Valisi sevinçle II. Aleksandr’a şöyle yazmıştır: “Abhazya’dan iyi haberler geliyor. Pitsunda Bölgesi (Bzıp Bölgesi) sakinleri Osmanlı’ya gitmek istemiyorlar ve gönüllü olarak Hıristiyanlığı kabul ediyorlar. Sohum’a yakın en güvenilmez köyler Tzabal ve Dallılar son derece önemlidir, zira bu iki Müslüman kavim elverişsiz dağ evlerinde yaşıyorlar ve oradan Karaçay üzerinden Kabardey ile bağlantıları mevcuttur. Böylece göç etmesi öngörülen 4 bin hane yerine yaklaşık 1500’ünün gideceğini ve bunların bilhassa dağlarda yaşayan Müslümanlar olacağını umuyorum.”14

Köylülerin Hıristiyanlığı kabul etmeleri, muhacir olma konusundaki isteksizliklerini açıkça ortaya koymaktadır. Kafkasya Valisi “Bu durumun elbette içsel dini inancın gereği” olarak değerlendirilmemesi gerektiğini yazmış, ayrıca Osmanlı’ya gitmek istemeyen Bzıp Abhazyası sakinlerinin “gönüllü olarak Hıristiyanlığı kabul ettiklerini” belirtmiştir.15 Sadece 22 Aralık 1866-1 Mart 1867 tarihleri arası dönemde 800 kişi Hıristiyanlığa “kabul edilmiştir.”16

Memnuniyetsizlik

Abhazların tahliyesi ciddi sayılara ulaşmaya başlayınca Rus komutanlığında endişe ve memnuniyetsizlik oluşmuştur. 3 Nisan’da grandük Mikhail Nikolaeviç, General M. Tolstoy’a sadece Tzabal ve Dal’lıların tümünün tahliye edilmesi, diğer bölgelerde ise göçmenlerin sayısının kısıtlanması talimatını vermiştir.

20 Nisan 1867 tarihinde Sohum birimi komutanı General Tolstoy, Svyatopolk-Mirskiy’ye Abhazya’daki mevcut durumla ilgili şunları yazmıştır:

“Başlangıçta hükümetin amacı, yetkim altında bulunan yerlilerin mümkün olduğu kadar fazlasının Osmanlı’ya tahliye edilmesi olmuş, bunun için gerekli önlemler alınmıştı. Fakat artık majestelerinin 3 Nisan tarihli talimatı gereği, Tzabal ve Dal sakinlerinin tümü tahliye edilmeli; diğer kalan bölgelerde göç edeceklerin sayısı toplamda Tsebelda (Tzabal) bölgesiyle birlikte 4 bin haneyi aşmamalıdır. Temel amaca ulaşmak için bölgelerde kalan halk için sıkı şartlar ilan edildiğinden, yukarıda belirtilen sayıyı aşacak sürgünü önlemek, Osmanlı’ya gitmek isteyenlerin, bilhassa Hıristiyanların sayısını azaltmak için önceki şartların hafifletildiğinin ilan edilmesi zorunlu olmuştur. Bu bağlamda majestelerinin belirtilen talimatında ve sizin 3 Nisan tarihli mektubunuzda belirtilenlerin yanı sıra, Pitsunda ve Dranda bölge komutanlarına gizli olarak hükümdara bağlılardan köylü vergilerinin toplanmasını durdurmalarını ve kontrolleri altındaki toprak sahiplerinden geçmiş yıllara ait borçlarının ödenmesi için baskı yapmamaları talimatını verdim. Tercihen sınırlarımızda kalmaları gereken sakinlerin göç fikrinden vazgeçmeleri ve Pitsunda bölgesinde bıraktıkları tarla işleriyle uğraşmaları için prens Çaçba’ya cebri önlemleri uygulamasını emrettim. İdaremdeki subaylara aşağıda yazılı hususları uygulamaya sokmalarını söyledim.

1) Eşera (Eşıra), Gumma (Guma), Akapa, Abjaka (Abjakua), Yaştu (Yaşthua) ve Bırtskha sakinlerinin tamamen göç etmelerini önlemesi, gitmek zorunda olanların sayısını 300 hane olarak sınırlandırılması,
2) Derhal tarla çalışmalarına başlanması emri verilmesi, riayet etmeyenlerden para cezası tahsil edilmesi,
3) Mısır ihracatı yasaklanmalı, sadece stokları bulunanlara ve ancak izin belgeleri ile satış izni verilmeli
4) Halkı ayaklandırmaya çalışan ve sözde Kuban gerisine sürgün edilebilecekleri söylentisi yayan kişiler dolaştığından, onlara köy asilzadeleri vasıtasıyla tutuklanmaları talimatı verilmiştir.

Ayrıca Pitsunda bölgesi halkını daha fazla yatıştırmak için bizzat oraya gittim. Halka bizzat kötü niyetli insanların yaydıkları söylentinin saçmalığından bahsettim ve tarla çalışmalarına devam etmelerini emrettim.

Hâlihazırda bu önlemler sayesinde halk yatışmakta ve Pitsunda bölgesinden tahliye etmeyi öngördüklerimizin haricinde kimse Osmanlı’ya gitmeyi düşünmemektedir.

Alınan bu önlemler sayesinde Dranda bölgesinde göç edecekler listesine kaydolanların çoğunluğu Abhazya’da kalma dilekçesi vermiştir.

Göç ile ilgili tüm durumların ve yetkim altındaki bölgenin durumunun ayrıntılarını size komutan Tolstoy iletecektir.”17

Tahliyenin Başlaması

General Tolstoy’un 5 Mayıs 1867 tarihli Kutais Genel Valisi Svyatopolk-Mirskiy’ye raporu sadece Abhazların tahliyesinin sonuçlarını değil, ayrıca yetkililerin bölgede kalan halk ile ilgili planlarını da göstermektedir:

“Kafkasya Ordu Başkomutanının ekselanslarından, bu yılın 9 Şubat’ındaki № 172 sayılı talimatının kopyasını alınca, talimatın içeriği ve bana verdiğiniz direktifler gereği, yetkim altındaki birimin bundan sonraki yönetim düzeninin en kısa sürede ve kesin ilan edilmesi için gerekli önlemleri aldım. Tahliye aşamalı yapılmıştır. Pitsunda (Bzıp) bölgesinden başlanarak Tzabal’a geçilecek ve Dranda (Guma Bölgesi) ile tamamlanacaktır.

Bu şartlarda herkesten daha fazla suçlu olan Pitsunda bölgesinin başarılı ve gönüllü tahliye verileri elbette ilk sırada bulunmaktadır.

Dranda bölgesindeki durum ise tamamen farklıdır. Geçtiğimiz yaz aylarındaki isyan sorumluluğundan muaf tuttuğumuz halkın büyük bir bölümü aldığımız önlemleri protesto edebilir. Bu protestoyu ateşli silahlarla da destekleyebilirler. Bu durumda çeşitli söylentilerle zaten endişeli olan diğer bölgelerin halklarının Abjuva’da patlayabilecek bir isyana seyirci kalacağı şüphelidir. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimali bile aldığım kararı haklı çıkarmaktadır. Dranda (Guma bölgesi) bölgesinin tahliyesine, işlerin diğer bölgelerde tamamlanmasından sonra, yani dışarıdan destek alamayan ve kendi kaderine bırakılan Abjuva halkının itaat etmek zorunda kalmasından sonra başlanmalıdır.

Böylece gemilere bindirme sıralaması Bzıp bölgesinden Tzabal ve Dal’a geçmeli, ancak onların gönderilmesinden sonradır ki Dranda bölgesi sakinleri gönderilmelidir.

Başlangıçta belirlenen amaca uygun şekilde gidişlerin hızlı gerçekleşmesiyle kalanların sayısı azalmıştır, fakat azami göçmen sayısı kesin olarak belirlenince, düzenleme yapılması gereksinimi ortaya çıkmıştır. Yönetimimizin amacının geçmiş suç ve tutumlar için intikam almak değil, bölgede huzurun sağlanması ve tekrarlanabilecek isyanları kati surette önlemek olduğunu göz önünde bulundurarak, değişen şartları dikkate alarak, öncelikli olarak bizim için zararlı kişileri uzaklaştırma yerine, düşman unsurları güçsüzleştirme üzerine yoğunlaştım.

Düşman unsurlar olarak aşağıdakileri kabul ediyorum:
1. Genel olarak Müslüman nüfusu. Bilhassa fanatizme bürünmüş ve Abhazya’nın şimdiki durumunda doğal olarak yüzlerini Osmanlı’ya çeviren Müslüman asilzadeleri.
2. Ücra, elverişsiz, geçit vermez yerlerde yerleşik kesim. Bu kesim yarı göçebe ve asi, ağırlıklı olarak hayvancılıkla uğraşıyor, yerleşik yaşama gereksinim duymamakta, dolayısıyla yaşadığı toprağa pek bağlılığı bulunmamakta. Bundan dolayı yerleşik, tarımla uğraşan halk için mülkiyet hakkının teminatı olarak gereken hukuki yönetimi idrak edemez.

Bu açıdan Tzabal ve Dal sakinlerinin tamamen barışçıl yollarla tahliye edilmesini önerdim; zira stratejik olarak bu bölgeye hâkimiyetin şartı, diğer kesimlere nazaran bize düşman olan bahsettiğim bu iki unsurun öncelikli tahliyesidir.

Diğer bölgelere gelince, alınan önlemlerin cebri nitelikte olmamasına dikkat ederek, Hıristiyan nüfusu korumaya çalıştım. Bununla birlikte, toprak sahiplerinin kontrolü altındakilerden, vergilerini ödemeleri taleplerimiz haklı olmasına rağmen, değişen durumları dikkate alarak, köylülerden vergilerin toplanmasının askıya alınması yönünde gizli bir direktif verdim. Ayrıca bundan böyle aşırı göç sayısını önlemek için Pitsunda bölgesinde başlangıçta alınan önlemlerin yumuşatıldığını, fakat bununla birlikte Dranda bölgesinde (Guma bölgesi) öngörülen tedbirlerin uygulanabileceği izlenimi verdim. Bunun sonucunda kaydolanların sayısı 1195 haneye inmiştir.

Pitsunda bölgesi nüfusunun Dranda’ya kıyasla daha bilinçli ve daha güvenilir olmasını dikkate alarak, Pitsundalıların büyük bir bölümünü bıraktırıyorum. Dış savaş durumunda bile bağlılıklarına güvenebileceğimiz kesim olduğundan emin oldum. Bununla birlikte, tüm durumlar değerlendirildiğinde, bu tercihimi Dranda bölgesi sakinlerinden yana daha az kullanacağım. Dranda sakinlerinin kayıt olan kesimi için, en azından Tzaballıların tamamı tahliye edilene kadar bu sisteme taviz vermeden bağlı kalmalıyım.

Tüm açıklananlardan Eşira (Eşıra), Yaştho (Yaşthua), Gumma (Guma) ve Abjakva (Abjakua) köylerinin bazı sakinlerine göç izni verirken, Pitsunda bölgesindeki (Bzıp bölgesi) tahliyeleri durdurma ve Tsebeldalıları (Tzabal) sahile göndermeye başlamamın nedenleri anlaşılmıştır. Şu ana kadar Pitsunda bölgesinden kadın, erkek toplam 1071 kişi olmak üzere 167 hane gitmiştir ve Tsebeldalıların tahliyesi tamamlanmak üzeredir, sadece birkaç hanenin gemilere bindirilmesi kalmıştır.

Bu arada bana Dranda bölgesinden halkın kayıtsız-şartsız silahları teslim etmeye hazır olduğunu bildirmek üzere bir heyet geldi. Heyet, nüfusun alt sınıfları adına pişmanlığı ifade etmiş ve birçoğunun toprak sahiplerinin etkisiyle göç etmek isteyenler listesine kaydedildiğini ve artık tüm şartları kabul etmeye hazır olduklarını beyan ile yerlerinde kalmaya izin verilmesini arz etmiştir. Bu itaat ifadesi karşısında heyete olumlu yanıt vermesem de, oldukça münasip buldum. Bununla birlikte Binbaşı Butmi de Katsman’ı çağırdım, belki onunla mutabık kalırsam Dranda halkının (Guma bölgesi) arzlarına müsamaha gösterebileceğim.

Bu açıklamaları yaparak ekselanslarının göç konusunun müteakip süreci ile ilgili direktiflerini ve özellikle uygun gördüğüm sistem ve gerekli olabilecek değişikliklerle ilgili talimatlarını bekliyorum.”18

Yurtlarını Terk Ettiriliyorlar

6 Nisan 1867 tarihinde Psırdzkha köyünden 3 gemiyle Batum’a 49 hane veya 218 kişilik ilk göçmen kafilesi gönderildi.19

Trabzon’daki Başkonsolosun 22 Mayıs 1867 tarihli, İstanbul’daki Rus büyükelçisi kont N.P. İgnatiyev’e bildirisi, Abhazların Osmanlı devletine göçüne ilişkin ilk rapor niteliğindedir. Belirtilen kaynağa göre 18 Nisan-18 Mayıs tarihleri arasında Sohum, Oçamçıra ve Abhazya’nın diğer limanlarından Trabzon’a Türk sahil gemileriyle 10 bin 865 kişi gelmiştir. Aralarından 2 bin 159 göçmen 11 Mayıs’ta Türk ve İngiliz gemilerle Köstence’ye; 13 Mayıs’ta “Malahov” Türk gemisi ve “Honus” İngiliz gemisiyle 1743 kişi Varna’ya; 16 Mayıs’ta Türk teknesi ve iki İngiliz gemisiyle 3 bin 130 göçmen daha Varna’ya gönderilmiştir. Toplamda Balkanlara 7 bin 032 kişi gönderilmiş, Trabzon’da ise (Sarı Dere yakınlarındaki kampta) 3 bin 823 kişi bırakılmıştır.

21 Mayıs’ta buraya 400 Abhaz göçmenini taşıyan “Rior” Fransız gemisi gelmiştir.20 Trabzondaki Başkonsolos Moşnin 19 Haziran 1867’de İstanbuldaki Rus Büyükelçi Kont İgnatiev’e Abhazların göçüne başladığından itibaren Trabzon ve Samsun’a 14 bin 458 kişinin geldiğini bildirir.21 Göçmenler ayrıca Sinop ve Anadolu’nun diğer limanlarına da gönderilmekteydi.

Bir süre sonra 350 kişi Trabzon’dan İzmit’e gönderilir. Kalanlar ise beklemek zorunda bırakılır, bu da aralarında “büyük rahatsızlık” yaratır. 17-19 Temmuz aralığında yaklaşık 3 bin Abhaz Bulgaristan’a sevk edilirken Trabzon’da 350 kişi kalmıştır.22

Türk yetkililer Kafkasya Komutanlığı’nın talebi üzerine Abhaz göçmenleri sınır bölgelerinden olabildiğince uzak yerlere yerleştirir. Şöyle ki, vaat etmelerine rağmen 7 bin Abhaz muhaciri (30 Mayıs 1867 tarihli verilere göre) Anadolu’da yerleştirmek yerine Varna’ya gönderir.23 29 Haziran 1867’de Moşnin bunu, “Böylece Abhazların göçü tamamlanmış ve Kafkasya Komutanlığı’nın talebi gereği sınır bölgelerinden uzaklara yerleştirilmiştir” şeklinde kaydeder.24

17 Temmuz 1867 tarihli Sohum Kalesi Şehbenderinden Tiflis Şehbenderine gönderilen tahriratın tercümesidir:

“Abaza kabilesi ahalisinin memalik-i şahaneye hicretlerine müsaade edilmesi, geçenlerde Mahsus vekiller vasıtasıyla rikab-ı humayuna takdim eyledikleri arzuhallerde bildirmiş oldukları gibi, Rusya Sefareti tarafından bab-ı âliye gönderilen bilgilerde, Abaza kabilesinin hicretlerine ruhsat verilmesiyle bahar ayından itibaren 4 bin kadar familyanın Osmanlı memleketlerine nakli kararlaştırılmış olduğundan, bunların Rusya hududuna uzak mahallerde iskân olunmak üzere saltanat-ı seniyye tarafından kabul edilecekleri bildirilmiştir.”25

Göç sırasında açlık, deniz hastalığı, dizanteriden v.s. çok sayıda kişi hayatını kaybetmiştir. Örneğin Türk gemisi kaptanı Yunus Ahmet № 288/49 sayılı belgede, Abhaz sahilindeki bir noktadan 140 kişinin gönderildiğini, Trabzon’a ise ancak 35’nin ulaştığını kaydetmiştir.
18 Nisan-18 Mayıs 1867 tarihleri arasında 72 Türk sahil gemisi için “toplam fark” 1105 kişiye tekabül etmekteydi. Trabzon’a toplam 10 bin 865 kişi indirilmiştir.26
Trabzon’a ulaşan bu göçmenler hakkında kont N.P. İgnatiev 13 Mayıs 1867’de General A.P. Kartsov’a mesajında, “Sayıları 3 Mayıs itibariyle 5 bin 500 kişiye ulaşan göçmenlerin Kafkasya’dan insan ve hayvan yığınıyla yüklü donanımsız teknelerle nakledilmeleri sonucunda son derece perişan durumda” olduklarını, bununla birlikte yerel yönetimin hazırladığı barınak ve yiyeceğin yetersiz kaldığını bildirmektedir”27 der.

22 Haziran 1867 tarihinde Sohum Birimi Komutanı, Kafkasya Dağlık Yönetim Başkanı D.S. Staroselskiy’e Abhazların Türkiye’ye göçünün tamamlandığını şu ifadelerle bildirmiştir: “Ekselansları, Kafkasya Ordu Başkomutanı’nın bu yılın 9 Şubatında Kutaisi Genel Valisi’ne verdiği talimatla başlayan tahliye tamamlanmıştır.” Bu durum 3 Haziranda № 70 ile ilan edilmiştir.

Bölge komutanlarından alınan bilgilere göre, bölgelerden tahliye edilenlerin sayısı, Pitsunda (Bzıp bölgesi) 666 erkek, 691 kadın olmak üzere 226 hane; Dranda (Guma bölgesi) 1714 erkek ve 1531 kadın olmak üzere 626 hane; Tzabal ve Dal’ın tümü 14 bin 740 kişi olmak üzere 2503 hane olarak belirlenmiştir. Toplam sayı 19 bin 342 kişinin dâhil olduğu 3 bin 358 hanedir.28

Göçmen sayısının sınırlandırılması29 sonucu planlanan 4 bin hane yerine 3 bin 35830 hane göç ettirilmiştir. Hane sayısı ile kişilerin (erkek ve kadın), ad-soyadlarının belirtilmesiyle bölgelere göre göçmen listeleri düzenlenmiştir.31

Kafkasya Valisi 14 Temmuz 1867 tarihinde Harp Bakanı’na Abhazların Nisan sonlarında başlayan göç sürecinin Haziran başında “gerektiği şekilde” tamamlandığını bildirmiştir.32


1Ankhayü; Abazacada özgür köylü anlamına gelmektedir.

2Akıta; Abazacada köy demektir.

3Üst ve alt tabakaları birleştirmiş…

4Akhupha (Atalık): Bir başka ailenin çocuğunu yetiştirmek.Akrabalık bağı olmayan aileler arasında kardeşlik bağı tesis etmek amacıyla uygulanırdı. Atalık, farklı aileler arasındaki bağları pekiştirmeyi, sosyal sınıflar arasındaki ayırımı aza indirgemeyi, kültürel değerleri korumayı ve aralarında kan davası olan aileler arasında barışı tesis etmeyi sağlıyordu. Abazalar arasında sınıf farkı gözetmeksizin uygulanan bir gelenekti. Feodal aileler özellikle çocuklarının iyi eğitilmesi ve halkı iyi tanımaları için köylü sınıfından ailelerin yanına “Akhupha” olarak veriyorlardı.

5A.N. Dyaçkov-Tarasov, XIX. Yüzyılda Abhazya ve Sohum // Rus basınında Abhazya ve Abhazlar. Derleyen R.X.A. Gujba, T. Açugba, B.2, Sohum 2008, s.668

6G.K.Şamba. Kolgi (Kalği) Hanaş – Abhazya’da 1866 isyanının aktif katılımcısı // Abzah bilimi. Baskı 3, 2004, s.220; A.N.Dyaçkov-Tarasov. XIX. yüzyılda Abhazya ve Sohum // Rus basınında Abhazya ve Abhazlar. Derleyen R.X.A.Gujba, T. Açugba, B.2, Sohum 2008, s.668

7Abhazya’dan sürgün edilenlerin (en fazla 1000 hane) gruplar halinde Rostov’a, oradan ise Rus İmparatorluğunun ücra vilayetlerindeki sürgün yerlerine gönderilmesi öngörülmüştür.

8Ekim Devrimi Merkez Arşivi (CGAOR), f.649, l.2, d.230, s.9-11

9Devlet Askeri Tarih Arşivi (CGVİA), f.400, l.1, d.74, s.16

10S.Ş.Salakaya. 1867 Muhacirlik konusu adlı makale çalışması. Sohum 2012, s-2

11Tanzimat döneminin önde gelen devlet adamlarından biri olan Mehmed Emin Ali Paşa söz konusu zamanda Osmanlı Hariciye Nazırı idi.

12S.Ş.Salakaya. 1867 Muhacirlik konusu adlı makale çalışması. Sohum 2012, s-2

13CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.191, s.59-60

 14CGAOR, f.678, l.1, 1867, d.806, s.73

 15CGVİA, f.678, l.1, 1867, d.806, s.73

 16CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.91, s.71 arka sayfa

 17CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.191, s.120-122

 18CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.191, s.137-142

 19CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.91, s.115. Göçmenlerin çoğunluğu 1864 yılından itibaren Psırdzkh’da yaşayan Sadzlar-Ciget ve Pshulılar.

 20AVPR, İstanbul büyükelçiliği fonu, 1867, d.2607, s.37-40

 21AVPR, İstanbul büyükelçiliği fonu, 1867, d.2607, s.62-63

 22AVPR, İstanbul büyükelçiliği fonu, 1867, d.2607, s.91-96

 23CGVİA, f.400, l.258/908, 1866, d.54, s.249-252

 24AVPR, İstanbul büyükelçiliği fonu, 1867, d.2607, s.96-96 arka sayfa

 25 İ.MMS 34/1408

 26AVPR, İstanbul Büyükelçiliği fonu, 1867, d.2607, s.39. A.N.Moşnin’in 22 Mayıs 1867 tarihli N.A.İgnatiev’e raporu

 27CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.91, s.145-145 arka sayfa

 28 Böylece Abhazya’nın Bzıp ve İngur nehirleri arasındaki topraklardaki nüfusu Ocak 1866 itibariyle 79 bin 190 kişiden (CGİAG, f.545, l.1, 1865, d.107, s.48-49, 54) 59 bin 848’e düşmüştür. Diğer verilere göre 1867 yılı sonunda Abhazya’nın nüfusu muhtemelen muhacirlerin geri dönmesi sayesinde 64 433 kişiye tekabül etmekteydi (SSKG, 1868, baskı 1, s.13)

 29CGVİA, f.400, l.258/908, 1866, d.54, s.256; SSCB CGAOR (Ekim Devrimi Arşivi), f.677, l.1, d.511, s.4; SSCB CGİA, f.1268, l.17, d.59, 1872, s.14 Sohum Askeri Bölüm Komutanı General V.A. Geiman, 1867 yılında Abhazya’dan (Tsebelda ile birlikte) yaklaşık 20 bin kişinin göç ettiği kanaatindedir. (ROGPB (Saltikov-Şedrin Halk Kütüphanesi El yazıları bölümü), f.175, V.A.Geiman, 1871, d.10, s.17

 30CGİAG, f.545, l.1, 1872, d.615, s.70

 31CGİAG, f.545, l.1, 1866, d.191, s.191-250

 32CGVİA, f.400, l.258/908, 1866, d.54, s.256-256 arka sayfa

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz