Kalem (Тхыпкъэ) Şubat 2018

0
1013

Sevgili dostlarım, her Çerkes insanının her an andığı ve biraz da böbürlendiği üç kavram sözcük:

1- Kamçı (щIопщ)

2- Yamçı (щIакIуэ)

3- Çerkes kaması (Адыгэ кьамэ) veya Kafkas kaması.

Elbette ki bu üç kavramın, atı ve Çerkes insanının kıyafetlerini (фащэ) çağrıştırmaması mümkün değildir. Sevgili dostlarım, bazı sözcükler ait olduğu toplumun kadim kültürel varlıkları için paha biçilemez bilgileri içinde barındırırlar. Onlar geçmiş ile geleceğin kilometre taşlarıdır. Onun için unutulmamalıdırlar. İşte sözcüklerle boğuşmamın nedeni budur.

Sevgili dostlarım, “Millilik” her toplumun övündüğü bir kavramdır. Ve hatta kadim tarihlerimizin de bir nevi tanığıdır. Bu arada AT (щы, чы – Besleney) demişken, bir hususu da hatırlatırım. Ben Ayazağa’da kısa bir zaman binicilik kursu aldım. Hocalarımız Nail Gönenli, Cemalettin Zorlu ve bir de Fon Zikler (öyle hatırlıyorum) idi. Ders alırken Süvari Talimnamesinde üç çeşit eyerden söz edildiğini öğrendim. 1-İngiliz, 2-Arap, 3-Çerkes modeli eyerler.

Sevgili dostlarım, “Ali Çurey, herkesin uzaya gittiği, teknolojinin doruk yaptığı ve ekonomik savaşın girdabında debelendiğimiz çağımızda, sen hala at, eyer, kama ve kılıçla uğraşıyorsun. Aş ve işi aslanın midesinden almaya çalıştığımız bu günlerde” diyebilirsiniz. Ve de haklısınız!

Sevgili dostlarım, birini anlatırken aklım bir başka konuya kayıyor. İSRAİL NEDEN BU KADAR GÜÇLÜ? sorusu. Ben daha önce bir kısım yazılarımda buna değinmiştim. Ama tekrarda fayda görüyorum. Ve hemen “Museviler veya Yahudiler erkek egemen bir toplum mu?” sorusu da kalemimin ucuna takılıyor. Sahi, Musevilerde aile reisi kimdir? Hani bizler doğu kafalı toplumlar olarak, çoban, sürü, kaz gütme, buyuran-buyrulan ve hatta işi biraz da erkekleştirerek “REİS” düzeyine yükseltiriz ya…! Şayet Yahudiler, ANA egemen bir toplum ise -ki öyledir herhalde- zannımca “Korkak Yahudi” oluşlarının nedeni bu olsa gerek. Ama dünyaya egemen oluşlarının nedeni de yine ANAERKİL oluşlarından mıdır? Hem korkak, hem cesur? Bir çelişki. Kısaca sağlam aile yapılarından mıdır?

“AİLE” dedim de, yine “AİLE NEDİR?” sorusu geldi deli kafama! Aile; tüm toplumların varoluş ve yaşam hücreleridir. Kuruluşu tanrısaldır veya doğadır. Zira cinsellik, farklı iki insandan oluşur. Temeli budur. Yani önce bir anne adayı ve anne, sonra, baba adayı ve baba. Gerek sosyal varlığımızda gerekse inanç sistemlerimizde “Aile” kutsal sayılır. Bu arada, toplumları bir an için insan bedenine benzetelim. Ve hayatımız içinde var olan hücreleri düşünelim. Bu hücreler ölürse insan da ölür. “Aile”ler her toplum için “YAŞAM hücreleridir”. Hükmüm bundandır. Kısaca “Aile” sağlamsa toplumlar da sağlamdır. Onun için “Aile” içine virüs düşürmemek gerekir.

Sevgili dostlarım, ben şahsen İsrail’in bu kadar kuvvetli olmasının birinci ve öncelikli nedeninin güçlü aile yapısına, sonra özgün inançlarına ve bilime verdikleri değerlerden olduğu inancındayım. Yani “Tevrat’ın yazılı kuralları”. Kısaca çok övünüp böbürlendiğimiz bu koskoca İslam coğrafyası, nasıl oluyor da şu küçücük İsrail’le baş edemiyor? Düşündürücü değil mi?

Sevgili dostlarım, bana daha doğrusu soruya “Ama, ancak ve lakin” dedikten sonra da, “İsrail’in yanında AB, ABD ve ekonomik güçler var” gibi gerekçelerle yanıt aramayın. Çünkü bu gerekçe “BİR ÇOCUKLUK HASTALIĞIDIR”. Eee, o zaman senin de arkanda koskoca petrol zengini krallıklar ve dahası imanlı bir Müslüman topluluğu var. Kısaca güç, ne salt sayısal çoğunluk, ne de dinsel inançtır. Peki nedir? Yanıt; Teknoloji, Akıl, Bilim ve Para. Formülize edersek; Akıl + Para + Bilim + Teknoloji.

Şimdi şöyle doğa canlılarına bir göz atalım. Bir aslan, bir kurt, bir tilki, önüne katıp kovaladığı ve yediği canlı topluluklarını düşünün! Yani kuru kalabalık, sadece kelle hesabı bir işe yaramıyor. Demokrasi anlayışı içinde olan toplumlar hariç.

Sevgili dostlarım, insan beyni doğal bir bilgisayardır. Onun taşıyıcısı “KAFA”da neler var? İşiten kulak. Gören göz. Koklayan burun. Ve konuşan ağız-dil. Şimdi siz bu kafayı boyundan boğar; gözü, kulağı, ağzı ve burnu devre dışı bırakırsanız, “Beyin” yani akıl yani BİLGİSAYAR çalışır mı? Bu neye benzer, fişi çekilmiş bilgisayar değil mi?

Sevgili dostlarım, sureten veya görünürde insan ama vestiyerlik kafa, binlerce insan, sadece kuru kalabalık ve kuru gürültüden öte ne yapar? Zavallı Kızılderilileri anımsayın, nasıl da çoktular. Nasıl da gürültü ile kovboylara saldırırlardı? Sonuç? Onun da yanıtını siz verin. “İlgi, bilgi, sevgi, bilim ve teknoloji?”

Sevgili dostlarım, yineliyorum, “Kökü dışarıda, bizi yok etmek isteyenler var, dış düşmanlar, iç düşmanlar” gibi klasik tekerlemeler “BİR ÇOCUK HASTALIĞIDIR!”. Madem ki öyle, sen de “uyan” artık be kardeşim?

Notlar:

1- Biz TC yurttaşları “AİLE” içinde ne kadar özgürüz? Yani baba, anne ve

çocuklar, kendi düşüncelerini aile içinde ifade özgürlüğüne ne derece sahipler? Bakmayın öyle dışarıda birilerine karşı çok demokrat göründüğümüze! İşte ikiyüzlülük buradan başlıyor. Başta BEN, bazen söylem ve eylemlerimde (aile içinde) öylesine kabalaşıyorum ki, kendimi tanıyamaz hale geliyorum. Başkalarıyla konuşurken de bir melek! Haydi oradan!

2- “Her Çerkes ADİGE (Адыгэ) değildir. Ama her ADİGE (Адыгэ) Çerkestir”. Gn. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya, 1958.

3- Genellikle, halkların birlikte yücelttikleri ve simgeleştirdikleri ve gerçekten ona fazlasıyla layık olan tarihi şahsiyetler vardır. O kişiler, dil, din, düşünce ve ırk farklılıklarına bakılmaksızın, tüm toplumun ortak değerleridir. Bizler, yani TC yurttaşı olan hepimizin ortak değeri, ulu önder Gazi Mustafa Kemal’dir. Hintliler için Mahatma Gandi, Küba için Fidel Kastro ve Güney Afrika için Nelson Rolihlahla Mandela (Madiba). Aklı başında olan her insan bunlara saygılıdır.

4- “Düşünce özgürlüğü” ile “İfade özgürlüğünü” birlikte kullanıyorlar.

Anlayamıyorum. Ben “DÜŞÜNCENİN” nasıl “kısıtlanabildiğim ve nasıl yasaklanabileceğini” anlayamıyorum. Şahsen ben, gündüz, gece ve hatta her saniye düşünüyorum. Kimse de karışmıyor. Sadece arada, eşim, dostum ve yakınlarım “Ali ne düşünüyorsun bu kadar?” diyorlar, o kadar. “Arkadaş, sen düşünemezsin, düşünürsen fena olur, düşünmen yasak” diyen de yok. Eee, o halde sorun ne? Sorun bildiğiniz gibi, düşüncemi yerinde ve zamanında, hiçbir korku olmadan rahatça ve özgürce ifade edebilmeliyim. Elbette ki hakaret etme özgürlüğünden söz etmiyorum. Hakaret, soyut bir kavramdır. Her toplumun değer yargılarına göre anlam kazanır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz