Ölüm… Buz gibi bir kelime!
Kimileri için varlığın sonu yada yeni bir hayatın başlangıcı, Mevlana gibiler için ise “Vuslat”…
Benim için tek bir anlamı var ölümün “Ayrılık “.
İnancınıza göre, ister geçici süreyle olsun, ister sonsuza dek, nihayetinde ayrılıktır ölüm.
Meçhul bir yola çıkmaktır.
Üzülürüm elbette ben ölene, hem de çok, ama kalana daha çok üzülürüm.
Analardır geride kalanlar, çocuklarının eline kıymık batsa yürekleri sızlayan.
Babalardır, sevgisini de acısını da içinde saklayan
Kardeştir, adı üzerinde karındaş. Et tırnaktan ayrılmaz, bir küsen bir barışan ama asla kopamayan.
Çocuktur…
Eştir, sevgilidir geleceğe dair birlikte hayaller kuran.
Dosttur, az bulunan ama varlığı ile huzur ve güven duyulan.
Arkadaştır geride kalan.
Zor olmasına zordur tahammül ölüme de, asıl kendimiz içindir üzüntümüz.
“Ben sensiz ne yapacağım?” diye ağlar analar, babalar.
“Ah kardeşim nasıl dayanacağım yokluğuna?” diye gözyaşı döker kardeşler.
“Seninle mutlu günlerimiz olacaktı” diye içlenir eşler, sevgililer.
“Çok özleyeceğiz onu” diye hatıralarını anlatır her fırsatta dostlar, arkadaşlar.
Biz;
Ayırım yapabiliriz belki ölenler arasında.
Deriz ki mesela “Ne işi vardı onların orada, ne yapıyorlardı?” Dedik ve yaptık. Hatırlayın! Çok geçmedi üzerinden!
Ya da “Yapmasaydı şöyle böyle, ölmeseydi” diye ahkâm da kesebiliriz.
Veya “Su testisi su yolunda kırılır” gibi yorumlar da yapabiliriz görünüşe aldanıp. Vicdanımız kararabilir, insanlık hali.
Ama acısı hep aynıdır geride kalanların. Dayanılması zor bir ayrılık acısı.
Neden sonuç ilişkisi önemsizdir, onlar için sadece “Acı” vardır.
Bir suçlunun anası ya da bir masumun hiç fark etmez.
Yangın aynı yangındır, feryat aynı feryat hiç değişmez.
Baba aynı baba, kardeş aynı kardeş, sevgili aynı sevgili, çocuk aynı çocuk, yürek-lerinde hissettikleri acı aynı.
Ve ölüm hep aynıdır, farklı olsa da ölenler.
“Geride kalan hep aynı anadır”…