Xabze ve Modernite Algısı

0
1422

Xabze ve Modern Yaşam İlişkisi, Adigeler açısından irdelenmesi gereken önemli bir konudur. Aile yaşamından tutun, giyim-kuşama, beşik kültüründen cenaze kültürüne, sofra kültürümüzden haç’eş kültürüne kadar hayatımızın her katmanında günümüze kadar tevarüs ederek ulaşmış ciddi bir Xabze gerçeği var. Diğer taraftan toplumsal ilişkilerimizin bütününde egemen olan modernite…

Bir yandan Ne yârden geçeriz ne de serden, misali gönlümüzdeki Xabze kelimesinin ana kucağı gibi sıcaklığından vazgeçmek istemeyen Adıgağe ruhu, öte taraftan tepeden topuklarımıza kadar dışımızı sarmalayan yama bir kostüm: Yabancılaşma. Yani bizden gayrı ne varsa her şey…

Adeta günümüz modern insanıModern öncesi toplumlarda var olan hakikati, normal olarak insan deneyiminin dışında kalan, çoğunlukla akli ve deneysel verilerden uzak unsurlara ya da dini verilere dayalı olarak algılamaktadır. Akıl, deney, yenilik, özgür olma ve var olan geleneklere karşı olma temeline oturan Modernite, Bu algısından dolayı da kurulu bir düzen olan Xabze ile çatışır ya da en azından çelişir bir durum arz etmektedir. Modernitenin akıl ve yeni olma temel önermesini esas aldığımızda aynı zamanda kendisinin de karşı olduğu her kurulu düzen, hep kendi döneminin moderniteleridir. Örneğin xabze, kendisinden öncekileri akli temellere dayandırarak eleştirmiş ve yeni önermelerle akla hitap etmiş ve günümüz anlamında, kendi egemen dönemlerinde modern çağlar yaratmış ve gönüllere hitap eden insani önermelerle günümüze kadar ulaşmasını bilmiştir.

Xabze’nin tüm başıbozukluğu yok edici ve fakat toplumun tüm katmanlarını ikna edici bir şeklindeki özgün toplumsal katılımcılığı, sosyal ve ekonomik tüm alanlarda nitelikli adalet anlayışı, Hz. İsa’nın Latin paganlığına ve egemen Yahudi Din Adamlarına karşı koyuşu, İslam’ın Akli, özgürlükçü ve eşitlikçi yapısı, adaletçi ilkesi; sosyalizmin eleştirisel isyanları… her biri kendi çağının yenilikçi modern hareketleridir.

Konunu netleşmesi adına daha ilkel dönemlerden bir örnekleme yapalım. Hem de kelime köken biliminden esinlenerek. Mıjo (мыжъо) kelimesinin ses-anlam açılımı suda pişmeyen, kaynamayan demektir. Ancak Adygeler bu kelimeyi taş anlamında kullanır. İnsanoğlu ateşi keşfinden sonra ateşle taşın mücadelesini mutlaka test etmiş, taşı ateşe atmış, suda kaynatmak istemiş ve daha önce olumlu sonuçlar aldığı başka maddelerle karşılaştırarak suda kaynamayan anlamında taşa, Mıjo adını koymuştur.

Konumuz elbette ki taşın keşfi değildir. Söylemek istediğim şey, yenilik, değişim, akıl vb. terimlerin içine saklanan Modernite’nin insanın yapısında hep var olduğudur. Günümüz anlamındaki Modernite, içimizde var olan değişim duygusu, bilinç büyümesi, akli tecrübe, yani deneysel eylem merakımız olmamış olsaydı, bugün adı bile olmayacaktı. Marşal Berman’ın, Katı Olan Her Şey Buharlaşır, adılı eserinde Modernite’yi üç evreye ayırır ve ilk evresini 16. yy’ da başlatır. Evet, belki bugün ulaştığımız nokta itibariyle doğru olabilir; ancak taşıdığınız zihinsel doğuştanlık itibariyle ise oldukça eksiktir. Benim de burgu yaptım asıl nokta da burasıdır.

İnsanoğlunun önemsemesi gereken konulardan bir tanesi, Tutuculuk ile Yenilik veya Modernite arasındaki ilişkinin ya da bu iki şey arasındaki ince çizgi dengesinin doğru kurgulanmasıdır.

Xabze’yi nasıl yaşatacağız? Ya da yaşatabilecek miyiz, yaşatmalı mıyız? Xabze’nin, insanın bizatihi kendisini, onun ruhunu, yaşamını, yaşamın kalitesini, insani ilişkilerini, insan-diğer canlılar-çevre-eşya ilişkilerini, insan mutluluğunu bu güne kadarki ele alış biçimlerini irdelemeli miyiz?

Modernite’nin kural tanımaz, günübirlik değişkenliği karşısında, attığı adımı, adeta aldığı nefesi dahi bir kurala yani bir terbiyeye bağlamış Xabze’yi insanlığa nasıl sunacağız? Adyge aydınları (varsa tabii), bütün bunlar ve benzeri soruları, özellikle son yarım yüzyılda giyindikleri deli gömleklerini çıkartarak düşünmek, tartışmak, yorumlamak zorundadır. Her şeye rağmen yine de Xabze’yi ele alıp en azından bir başlangıç sunumu yapacak olan Adygelerin gayretkeş insanları olacaktır. Zira Xabze olgusunu başkalarına kazandırabilmek başlı başına bir sorundur. Oysaki kendi toplumunda bunun bir alt yapısı vardır. Bu da bize önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Marx’ın, katı olan her şeyin buharlaşıp gider, görüşüyle eş değer tutulan Modernite algısı üzerinden en az bir ası geçmiş olmasına rağmen, bir asır sonra bile kendisini korumasını bilmiş, yeniden sosyal bilimler dünyasının dikkatlerini üzerine çekmeyi başarabilmiş bir Xabze olgusu yok sayılamaz. En az MÖ bin yıl ile MS bin yıllık zaman diliminde altın çağını yaşamış bu medeniyetin izahını yapmak Adyge dünyasının boynunu borcudur. Özellikle de 19.yy’da inanılmaz bir var olma savaşı vermiş olan Adygelerin, yurtları dâhil her şeyleri talan edilmiş olmalarına rağmen sahipsiz kalmış gibi görünen Adygabze ve Adygağe yani Xabze hala çekim merkezi olarak yaşıyorsa eğer, insanlara verecek çok şeyleri var demektir. Yeter ki insanlarımız içine düştükleri keşmekeşliğin içinden azıcık çıkabilsinler; yeter ki Xabze’yi almak isteyenlerimiz eksik olmasın. Sizi temin ederim ki eğer Adygeler bu sırt dönecek olurlarsa bunu tarihi miras olarak kapacak onlarca millet çıkacaktır; Hatların, Trakların, T’ur’uwaların (Truwa), Brichlerin, Etroskların, Meotların, Zyxların ve daha nicelerinin olduğu gibi. Adyge’nin bu şımarık mirastedi çocukları geriye dönüp arkalarına bakmamışlardır. Ancak bugüne ulaşmış Adygeler hep köküne bağlı kalarak günümüze ulaşmışlardır. Ne var ki bugün belki tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyadır: Adyge’nin de yok olma tehlikesi. Çünkü ezeli Adyge Xeku risk altındadır.

Bugün insanlarımızın bir kısmı çelişkiler yumağı içerisindedir. Bir taraftan eski kültürlerini devam ettirmek arzusunu söyleyen bazılarımız, diğer taraftan da adı konmuş ya da konmamış bir şekilde, Slavcılık, Türkçülük, Ateistlik ya da Marksistlik yapabilmişlerdir. Doğrusu bu insanlarımız, bu ve benzeri düşünceleri, kendisi başlı başına bir medeniyet iddiasında bulunan, bir yaşam felsefesi olan ve kendisi yaşam tarzına bir alternatif olan Xabze’yle, Xabze Medeniyetiyle nasıl bağdaştırabilmişlerdir? Doğrusu bunları da anlayabilmiş değilim. Bir çelişkimiz olarak gördüğüm bu konuya, önemine binaen, kendi kritiğimizi yapabilmemiz adına dikkat çekmek istedim.

Kısacası kendimizi yeniden keşfetmemiz kaçınılmaz bir gerçekliktir. Bunu içimizdeki benlerimizi, hasetlerimizi, deli gömleklerimizi ve saçmalıklarımızı bir kenara bırakarak, öncelikle de zıt gördüklerimizle daha çok bir araya gelebilmeliyiz, birlikte tartışabilmeliyiz ve yeni söylemler geliştirmeliyiz. En az yüz elli yıldır mevcut olana çok bir şey ekleyememiş olmak, insanın içini acıtıyor. Yıllardır anlatmaya ve yapamaya çalıştığım bu yolu açmaya çalışmak olmuştur.