21 Mayıs 1864 Tsitsekun için ne dediler?

0
602

1944 yılının 17-18 Mayıs gecesi yaklaşık 250.000 Kırım Tatarı anavatanlarından kopartıldı. Binlerce kilometre uzağa sürüldü. Gayrı-insani koşullarda gerçekleşen bu yolculuk sırasında maalesef on binlerce Kırım Tatarı hayatını kaybetti. Birçoğu ise maruz kaldıkları ağır sürgün hayatında vatanlarından uzakta yaşamını yitirdi. Bugün yüz bini aşkın Kırım Tatarı anayurduna hasret, gurbette hayatını sürdürüyor.
Bilindiği gibi, 21 Mayıs günü tarihe ‘Çerkes Sürgünü’ adıyla geçen trajedinin yıldönümü olarak anılıyor. Çarlık Rusyasının Kafkasları istilası döneminde Kafkas halkları yüzbinlerce kayıp verdi. Sağ kalanlardan pek çoğu anayurtlarından sürgün edildi ve Anadolu’ya sığınmak zorunda kaldı. Bu trajedinin acısı bugün dahi hafızalarda yaşıyor.
Bu sürgünler sırasında hayatını kaybedenleri rahmetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Hami Aksoy
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü


Tüm Çerkes hemşehrilerimin acılarını yürekten paylaştığımızı ifade etmek isterim.
Çerkes kültürü ve Çerkes dilinin Anadolu’nun zenginliklerinden birisi olarak korunması ve geliştirilmesi gerektiğini, bu zenginliğin kaybolmaması için devletin birinci derecede sorumlu olduğunu ve bunun için gerekeni yapacağımı bilmenizi isterim.
En samimi duygularımla yüreği engin, gönlü geniş bütün Çerkes kardeşlerimi sevgiyle selamlıyorum.
Biz hepimiz kocaman bir aileyiz.

Meral Akşener
İyi Parti Genel Başkanı


“Çerkeslerin anavatanları Kafkasya’dan sürülmesinin 154. sene-i devriyesinde, hayatını kaybeden Çerkes kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Üzerinden 154 yıl geçmesine rağmen bu hazin hadiseyi unutmadık, unutmayacağız.

R. Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı


Çerkesya halklarının yaşadığı soykırımı unutmuyoruz

21 Mayıs 1864 günü tarihe Çerkes soykırımının simgesi olarak yazıldı. Yok sayılmamayı ve eşit olmayı talep eden Çerkesya halkları, 154 yıl önce büyük bir trajedi yaşadılar. Çarlık Rusyası kadın, çocuk ayırmaksızın bir imha politikası izledi.
Katledilmeyenler vatanlarından sürgün edildi. Çerkesya halkları şimdi 40 civarındaki ülkede yaşamlarını sürdürüyor, en büyük bölümü ise Türkiye’de yaşıyor. Çerkesya halklarının sürgün ve soykırımlara rağmen kimliklerine, dillerine ve kültürlerine sahip çıkmakta gösterdikleri büyük direnci saygıyla takip ediyoruz.
Türkiye’de yaşayan Çerkesya halklarının,
– Çerkes kimliğinin ve kültürünün yaşatılmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması,
– Anadilinde eğitim hakkının uygulanması, üniversitelerde akademik programların açılması,
– Çerkesçe TV ve radyo yayın hakkının sağlanması,
– Çerkes köylerine eski isimlerinin iade edilmesi,
– Çerkesleri hain olarak anlatan veya inkar eden tüm ırkçı ifadelerin ve nefret söyleminin ders kitaplarından ayıklanması gibi haklı ve meşru talepleri; insan hakları ve demokrasi mücadelesine büyük bir katkıdır.
154. yılında Çerkes soykırımının acısını bir kez daha paylaşıyor; Çerkes halkının anadili, kültürü ve inancıyla özgür, eşit ve demokratik yaşam mücadelesini mücadelemiz kabul ediyoruz.

Halkların Demokratik Partisi (HDP)
Merkez Yürütme Kurulu


“Vakta ki, dövüşmek gerekti,
Özgürlükleri ve dağları için,
Vuruştular bir yüzyıl kadar.
Sonuçta kader ağını ördü.
Kâr etmedi usta savaş taktikleri,
Kâr etmedi civan yiğitlik, yenildiler.
Osmanlı, Rus ve İngiliz yapımı bir komployla
Terk-i vatan eylediler.”*
Çarlık Rusya’sının 1500’lü yıllardan başlayarak Kafkasya’yı işgal amacıyla başlattığı saldırılar; özellikle 1800’lü yıllarda şiddetlenmiş, silah ve insan gücü üstünlüğüne sahip olan Çarlık orduları gerçekleştirdikleri bir dizi katliam ve kazandıkları muharebeler sonucu Kafkas ülkesini işgal etmiştir.
Çarlık işgalle yetinmemiş, İngiliz İmparatorluğunun aracılığıyla Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşmış ve 1,5 milyon dolayında Kuzey Kafkas insanını yurtlarından kopararak Osmanlı topraklarına sürgün etmiştir.
Sürgün katliama dönüşmüş, Karadeniz suları kadın-erkek, yaşlı-genç on binlerce Çerkes’e mezar olmuştur. Osmanlı topraklarına ulaşanların önemli bir kısmı hayata tutunamamış, açlık, soğuk ve hastalıklarla mücadelede yenilmiş yok olup gitmiş, sağ kalanlar ise geride bıraktıkları dağlarına özlem duysalar da çaresiz bu toprakları yurt edinmiştir.
Bugün Türkiye’de milyonlarca Çerkes yaşamaktadır. Kendilerine özgü dilleri ve kültürleri olan Çerkesler dizginsiz bir asimilasyonla karşı karşıyadırlar. Çerkeslerin etnik olarak Türklerin bir kolu olduğu yalanı egemenlerce pompalanmakta, maalesef belli bir karşılık da bulmaktadır.
Buna karşı bir direniş de sürmektedir. Türkiye’nin çok sayıda il, ilçe ve köyünde kurdukları derneklerde örgütlü Çerkesler, buralarda düzenlenen kurslarda dilini, özgün danslarını öğrenmeye çalışmakta, özel günlerini anmakta, asimilasyona karşı direnmektedirler. Bu çabalar gerekli olmakla birlikte son derece yetersizdir. Bu derneklerde oluşturdukları ve ülke gündemine taşıdıkları sorunları ise iktidarlarca görülmezden, duyulmazdan gelinmektedir.
Öte yandan, Çerkesler ana yurtlarına dönmeyi, dönenlere gerekli yaşam olanaklarının sağlanmasını bir hak olarak görmekte ve Rusya Federasyonu’ndan bu yönde talepte bulunmaktadır… Biz sosyalistler de Çerkeslerin bu hakkını savunuyoruz.
Çerkes halkının asimilasyona karşı direnişini destekliyor, sürgün ve soykırımı yapanları lanetliyor 154. yıl dönümünde Çerkes halkının acılarını paylaşıyoruz.
Yaşasın halkların eşitliği ve kardeşliği

Ahmet Kaya
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı
*Şiir: Mehmet Yücel


154 yıl oldu
Çerkes Soykırımı insanlık suçudur ve zaman aşımı yoktur

Kafkasya’nın kadim halkı Çerkesler’in tarihinde 21 Mayıs bir kırılma günüdür. Çarlık Rusyası 154 yıl önce tam bir imha politikası izlemiş ve 21 Mayıs 1864 günü tarihe Çerkes soykırımının simgesi olarak yazılmıştır.
Çerkeslerin direnişi karşısında soykırım uygulayan Çarlık Rusyası yaklaşık 1.5 milyon Çerkesi de sürgün etmiştir. Halkın iç dinamikleri ile gelişimi engellenmiş; özgürce yaşama, kültürünü geleceğe taşıma ve insanlığın ortak kültürüne katkıda bulunma hakkı yok sayılmıştır.
Ancak Çerkesler yaşadıkları her yerde kimliklerini geliştirebilmek, kültürlerini ve dillerini yeniden üretebilmek için demokrasi mücadelesi saflarında yerlerini kararlılıkla almışlardır.
1997 yılında Dünya Çerkes Birliği’nin başvurusu sonucu Birleşmiş Milletler’de Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü’nün (UNPO) aldığı karar tarihsel bir önemdedir ve
– Çerkes soykırımının kabulü,
– Çerkeslere sürgün ulus statüsü verilmesi,
– Çerkeslere hem Rusya Federasyonu ve hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı, yani çifte vatandaşlık hakkı verilmesi,
– Çerkes halkına tarihsel vatanlarına dönebilme garantisi verilmesi şeklindedir.
Türkiye’nin de bu karara uygun davranması gereklidir. 154 yıl önce bu trajediyi yaşamış olan Çerkes halkı, bugün Türkiye’de ve Ortadoğu’da, Suriye ve Irak’ta yaşananları, o coğrafyadaki Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Ezidi, Hıristiyan ve diğer farklı halkların ve inanç gruplarının gördükleri zulmü çok daha iyi anlayabilir.
Çerkeslerin sürgün ve soykırıma rağmen, kendi kimliklerine, dillerine ve kültürlerine sahip çıkmakta gösterdikleri büyük direnci saygıyla takip ediyoruz. 154. yılında Çerkes soykırımının acısını bir kez daha paylaşıyor ve Çerkeslerin anadili, kültürü ve inancıyla özgür, eşit ve demokratik yaşam mücadelesini kendi mücadelemiz olarak kabul ediyoruz.

Selahattin Demirtaş
Cumhurbaşkanı Adayı
Edirne Cezaevi


154. yıl… İnsanlık suçunun adı; Çerkes soykırımı

Çerkesler; eski Rusya ve Avrupa kaynaklı haritalarda -19. yüzyıl dahil- Karadeniz’den Hazar’a Çerkesya olarak isimlendirilen, masalların Kaf dağının kuzeyinde kalan coğrafyanın kadim halkıdır.
Kadim topraklarında iç dinamikleri ile oluşturdukları yazısız anayasa (Xabze) ile yaşayan Çerkesler, XV. yy’dan itibaren dönemin iki kolonyal gücü Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı İmparatorluğu arasında kalır. Hindistan’ı sömürgeleştiren İngiltere de bu coğrafyaya kayıtsız değildi.
“Dünyaya hâkim olmak için İstanbul ve Hindistan’a yakın olmak gerek… Bize Çerkezistan gerekli, Çerkesler değil… Ya tam itaat, ya imha”. Politikasını böyle belirleyen Çarlık;
-İşgal edilen Çerkes köylerine Kazaklar ve Ruslar yerleştirmiş,
-Çerkes köylerinde evleri içindekilerle birlikte yakılmış,
-Ekinler yakılmış, Hayvanlar telef edilmiş, Ormanlar tahrip edilmiş,
-Karadeniz’de abluka uygulanarak ticaretin engellenmiş, Çerkeslerle gıda ticareti yasaklanmıştır.
Tolstoy “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi.” Cümleleriyle yapılan vahşeti doğrulamaktadır.
Puşkin; “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.” der.
Savaşın belli bir evresinde planlanan sürgün uygulaması da soykırımın devamıdır. Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı bu konuda uzlaşır.
Sürgün sırasında Çerkesler Karadeniz’in Kafkasya sahilindeki birçok noktada toplandı. Bekleme ve birikim süresince açlık ve salgın hastalıklardan kırım devam etti. Osmanlı’dan gelen tekneler kapasitesinin üzerinde insan alarak yola çıktı. Henüz yolda batan/batırılan tekneler ve yolculuk sürecinde teknelerde yine açlık-salgın hastalıklar nedeniyle ölümler devam etti. Sonra da Karadeniz’in Anadolu sahilleri Çerkes mezarlıklarına ev sahipliği yapmaya başladı. Samsun ve Trabzon’da yaklaşık 50’şer bin insanın öldüğü kayıtlardadır.
Sürgün sonrası tabloyu Prof. Dr. N.A. Smirnov; “Çerkesya’nın yerli halkının neredeyse tamamı Kafkasya dışına atıldı. Üstelik bu vahşet sırasında dağlıların yaklaşık yarısı yaşamını kaybetti. Vatan topraklarında ise Adigelerin sadece %10’u kaldı” sözleriyle tanımlıyordu.
21 Mayıs, uzun yıllar süren Kafkas-Rus savaşlarında, Çerkeslerin direnişinin kırıldığı gündür.
Çerkesler halkının direnişleri esnasında yaşananların kısa özeti;
-1.5 milyon Çerkesin sürgün edilmesi,
-Yaklaşık 500 bininin sürgün sırasında yitirilmesi,
-Çerkeslerin Natuhay kabilesinin savaşta yok edilmesi,
-Vubıh dilinin kaybolması.
Çerkesler şimdi dünyanın 40 civarındaki ülkesinde dağınık bir halde yaşamlarını sürdürüyor. Vubıh, Abaza ve Adigelerin Türkiye’deki nüfusu, kadim topraklarında yaşayanlarından çok daha fazla. Halkın iç dinamikleri ile gelişimi kesildi. Özgürce yaşamak, kültürlerini geleceğe taşımak ve insanlığın ortak kültürüne katmak hakları tehdit edildi.
Sürgün sonrası Osmanlı planlı bir iskân politikası uyguladı. Çerkesler İmparatorluğun sorunlu bölgelerine ve potansiyel tehlikelere karşı bariyer oluşturacak şekilde yerleştirildi. Balkanlar’a Müslüman olmayan halkların civarına, Ortadoğu’da Suriye-Ürdün hattına, Anadolu’da Samsun-Hatay hattı üzerine, İstanbul çevresine, Marmara Denizi doğu ve güneyine. Osmanlıda göçmenlik yasası gereği olan askerlik muafiyeti, “Gönüllü Birlikler” oluşturularak aşıldı.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sonucu Çerkesler Balkanlar ve Kafkasya’dan tekrar sürgün edildiler.
Çerkesler yaşadıkları her yerde; kimliklerini yaşatabilmek, yeniden üretebilmek ve geleceğe taşıyabilmek için demokrasi daha fazla demokrasi mücadelesi saflarında kararlılıkla yerlerini alırken; 19. yy.’da yaşadıkları trajediye yönelik adalet mücadelesinde, 1997 yılında Dünya Çerkes Birliği’nin başvurusu sonucu BM’de Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü’nün (UNPO) aldığı kararın gereğinin yapılması için mücadelesini sürdürüyor:
-Çerkes soykırımının kabulü,
-Çerkeslere sürgün ulus statüsü verilmesi,
-Çerkeslere hem Rusya Federasyonu ve hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı yani çifte vatandaşlık hakkı verilmesi,
-Çerkes halkının tarihsel vatanlarına dönebilme garantisi verilmesi.
Dünya coğrafyasında katliam sürgün soykırım politikalarına maruz bırakılan halkların varlık mücadelesi; karanlıkta bırakılmaya çalışılan tarihe ve üstü örtülmeye çalışılan hakikatlere ışık olmaya devam ediyor. Tüm bu soykırım ve sürgün esnasında yaşamını yitiren Çerkeşleri saygı ve minnetle anıyoruz. Çerkes halkının mücadelesi mücadelemiz, talepleri taleplerimizdir.

Soykırım insanlık suçudur ve zaman aşımı yoktur!

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Yürütme Kurulu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz