Birlik, Ortak Akıl, Seçimler ve Çerkesler üzerine…

0
1039

Kısa bir süre önce uzun soluklu olmasını umduğum, uzun süreli bir işe başladım. Bu yüzden daha önceleri; hafif tempolu kısa soluklu iş hayatımdaki kadar boşluk bulup, çok aktif bir şekilde Çerkes mahallesinde olamıyorum. Doğrusu son beş yıllık sürecimi, kimi zaman kendimi hırpalarcasına Çerkes sorunu, Çerkes yarını ve en karmaşık olanı; bu iki kavramın politik ve siyasal sürecine adamıştım. Bir şahıs olarak ömrümden beş yılı şahsi gelecek kaygılarımı bir kenara bırakarak Çerkes ulusunun geleceğinin kaygısıyla yaşadım da denebilir. Ancak bilirsiniz ki; yaşadığımız hayat bu konuda çok fazla toleranslı değil. Bu yazımı da bir yol yapım şantiyesinin bana ayrılmış küçük bir odasında, işten yorulmuş bir şekilde akşam saatlerinde yazabiliyorum.

Çerkes mahallesinin gündemi, Çerkeslerin özel günleri hariç genelde Türkiye gündemi ile aynı oluyor. Özel günlerimizin programları, tartışmaları ve sonuçları itibariyle zaten hepsi bir önceki yılın kopyası olarak gerçekleştiriliyor. Birbirini beğenmeyen yazarlar, kurumlar, çizerler; kendi eğiliminde olmayan diğer yazar, kurum ve çizerleri açık ya da açık olmayan bir şekilde eleştirerek Çerkesliği kurtaracak o keşfedilmemiş reçetenin kendilerinde olduğunu söyleyerek konuşuyorlar.

Aslında bazen gerçekten de hepsi haklı. Çünkü yıllardır doğru başlıklar altında farklı kelimeler ile konuşuluyor. Aynı şeyleri farklı şekillerde anlatıp duruyoruz hepimiz. Zaten özel sorunlarımızın çözümü de çok basit; sosyolojinin bütün argümanlarıyla felsefe yapmamız; israf… Çözüm yıllardır hepimizin, her görüşten Çerkesin söylediği gibi, en çokta atalarımızın söylediği; birlik olmak. Birlik olmak reçete değil, asıl reçete; birlik olacak zemini kendi gelenek, görenek, tarih ve yaşanmışlıklarımız içerisinde oluşturmak. Yoksa bir sabah uyanıp hadi birlik olalım diyecek halimiz yok. Birlik hangi gerçekler içinde, hangi yalanlar karşısında, hangi ilkelere dayalı, hangi amaca hizmet edecek şekilde, hangi politikalar çerçevesinde olacak? Bu soruların cevabı, birlik olmaya giden ilk adımın ta kendisi.

 

Genelde insanlık tarihinde birçok şeyde ilk adım en zor adım olmuştur her şeyde. Biz ve bu konuda daha da zor. Türkiye’nin en sorunlu ve en problemli halkı biziz, ayrıca özünde Türkiye’nin yerli halkı falan da değiliz. Büyük sürgünden sonra bu ülkeye yollanmış, bu ülkenin o zaman ki siyasi iktidarı tarafından planlı ve programlı bir şekilde iskan politikalarıyla dağıtılmış (paramparça edilmiş demek daha yerinde) ve çok uzun yıllar birbiri ile bütünsel temas sağlayamamış bir yarı ulusuz ve bütün çektiğimiz çilenin en özet tarifi: Tamamlanma sancısı. Şimdiki sınırların kuzeyinde Karadeniz kültürüyle, güneyinde Akdeniz kültürüyle, İç Anadolu bozkırında da oranın kültürleriyle harmanlanmış 3-5 farklılaşmış yönümüz de yok değil. Kaldı ki, toplumun aydın geçinen tabakalarında dahi kendini tanımlama sorunu sürmektedir. Paramparça edilmiş nüfusumuzun öbeklerinde; her öbek kendisine en yakın hissettiği farklı halkları da ya içselleştirerek ya da kendisindenleştirerek bu durumu katmerli karmaşık bir şekilde sorunsallaştırıyor. Bu sorunsallaştırma bizi ulusal tamamlanma konusunda körelttiğinden; net olamıyoruz. Kim olmadığımızı kim olduğumuzdan daha iyi biliyor olsak da inanınız kim olmadığımız konusunda dahi bir netlik ve bütünlük yakaladık diyemeyiz.

Tamam, birlik olmamız söylemi doğru ancak bunu zaten hepimiz söylüyoruz; hatta bunu bilmek için marifetli olmaya gerek yok, bilmemek için zır cahil olmak gerekir galiba. Marifetin esası; bizi ortam ilkeler, amaç ve politikalar çevresinde bir araya toplayacak o sihirli yolu bulabilmek. Bu yol da ne sosyal medyada din-devlet tartışmaları yaparak ne de tabela partileri kurarak cuma namazında Allah’tan o partinin Çerkes partisi olmasını dilemekle olmuyor. Bir önceki yazı dizim “Globalizm ve Çerkesler”de yazdığım gibi; Türkiye’deki Çerkeslerin kendi realitelerini anlaması, sevsek de sevmesek de bu realitenin varlığını olduğu gibi kabul etmek ve hatta bu realiteye göre iç politikalar oluşturmak gerekiyor. Çünkü birbirini anlayamaz biçimde ve kendi geleneğinden doğmayan eğilimleri bünyesinde taşıyan şu 3-5 milyon Çerkes nüfusunun kendisine özgü bir realitesi var ve bu realitenin içinde gündelik, senelik ve hatta ömürlük olarak eğilimlerine şekil veren olgular dolu.

Mesela Türkiye’nin şu andaki gündemi seçimler…

Çerkeslerin de gündeminin büyük olan kısmını Türkiye’nin genel gündemi belirlediği için doğrusu Çerkeslerin de en büyük gündemi seçimler oluyor… Seçimden seçime siyasallaşan Çerkeslerin bir kısmı gündemi araya dereye Çerkeslik serpiştirseler de aslında herhangi bir Çerkeslik eğilimiyle yapmıyorlar. Çerkeslerin siyasi eğilimleri de Türkiye’nin genel eğilimlerine göre oluşuyor. Kime neden oy vereceklerini de, bunları oluşturan argümanlarını da Çerkes kimliği üzerinden yapmak yerine hep değişik pencerelerden farklı manzaralara yönelik sürdürüyorlar. Oysa gündemimizi belirleyen şu seçimleri Çerkes kimliğimiz üzerinden değerlendirmek, eğilimimize az da olsa Çerkes etkisi verebilmek toplumumuz açısından en iyisi olabilirdi. Bu seçimlerde kurulan ittifaklar da, televizyonlarda yaratılan algı da; Türkiye’de kendisinden olmayanı sindirmeye yönelik bir tablo çizerken, bizlerin her türlü siyasi senaryoya karşı bir Çerkes öngörüsü olabilirdi. Keşke de olsaydı…